• Sonuç bulunamadı

3.1. Araştırma

3.1.4. Hipotezler

Türk sineması da genel olarak eşcinselliğe olumsuz bakmıştır ( Tezel, 1999: 122). Özellikle erkek eşcinselliği sinemada 80’li yıllara kadar işlenmemiştir (Öztek, 2007) . 80’li yıllarla birlikte erkek eşcinseller derinlikten uzak ve sığ tipler olarak beyaz perdede görünmeye başlamıştır. Bu tipler filmlerde gülünç, sapkın, zayıf, kadınsı ve anormal bireyler olarak temsil edilmişlerdir. Böylelikle stereotipleşen erkek eşcinsel birey temsili günümüze kadar sinemamızda kullanılmaya devam etmiştir. Bununla birlikte 90’lı yıllarla beraber erkek eşcinselliğini ana teması olarak ele alan ve erkek eşcinsel bireyleri stereotip temsilden uzak, enine boyuna ve derinlemesine beyaz perdeye yansıtan filmler de yapılmaya başlanmıştır (Tekeş, 2013). Türk sinemasında 1989-2011 yılları arasında yapılmış erkek eşcinselliğini merkeze alan filmlerin erkek eşcinselliğini stereotipleşmiş temsilden ne derece farklı şekilde temsil ettiği üç farklı hipotezle ortaya konmaktadır.

3.1.4.1. Araştırma Hipotezleri

H1: Türk sineması 80’li yılların sonuna kadar genel olarak homofobik bir tutum içinde olmasına karşın, 90’lı yıllarla beraber bu tutumda bir yumuşama gerçekleşmiştir.

H2: Türk sinemasında erkek eşcinsel bireyler 90’lı yıllara kadar hastalıklı, komik, kadınsı, sakar, küçükken yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle sapkın davranışlara yönelmiş vs. “stereotipler” olarak derinlikten yoksun ve olumsuz bir şekilde temsil edilmiş karakterlerdir ve filmlerde ana konu içinde yer alamamışlardır.

H3: 90’lı yıllarla beraber ana konusu eşcinsellik olan filmler yapılmaya başlanmış ve bu filmlerde erkek eşcinsel bireyleri olumlayan bir yaklaşım içine girilmiştir. Eşcinsel ana karakterler psikolojik ve duygusal açıdan derinlemesine verilmeye çalışılmıştır.

3.2. Yöntem

3.2.1. Araştırma Modeli

Söylem analizi ve göstergebilimsel çözümlemenin birlikte kullanılacağı bu çalışmada ayrıca alan taraması da yapılarak 1989-2011 yılları arasında Türk sinemasında erkek eşcinselliğinin temsili incelenmeye çalışılacaktır.

Söylem Analizi: Son yıllarda sosyal psikolojideki gelişimlere bağlı olarak nitel araştırmalarda öne çıkan bir araştırma yöntemi olup odağını anlamın değişkenliğine

çeviren bir girişim olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında söylem analizi bir anlamda “anlam”ın çeşitliliğini ve değişkenliğini araştıran ileri düzey hermeneutik ve sosyal göstergebilim olarak görülebilir (Elliott, 1996: 65).

Söylem analizi en basit anlatımı ile dilin incelenmesidir. Ancak bu inceleme ifade edilen dilsel öğelerin basit bir incelenmesi olmayıp ifadelerin/söze dökülenlerin sözdizimsel ve semantik sınırlarının ötesine gitmeyi ve bu ötede yatan anlam ve içeriği incelemeyi gerektirmektedir. Dijk’inde işaret ettiği gibi söylem analizi, söylem ya da dil kullanımının sadece biçimsel (fonolojik ya da sözdizimsel) yönü ile ilgilenmez. Bundan ziyade ilgi odağını sosyal ve kültürel bağlam içinde iletişim kuran dil kullanıcılarının oluşturduğu sosyal olaylara çevirir (Barker ve Galasinski, 2001). Bu açıklamalar ışığında bu çalışmada söylev analizinin kullanılış nedeni, konuya uygunluğu göz önünde bulundurularak, metin ve metnin içinde üretildiği sosyo-kültürel bağlam arasındaki ilişki ortaya konacaktır. Bu çalışma kapsamında incelenen filmlere, söylem analizi ilk önce incelenen film hakkında genel bilgi verilerek başlanmıştır. Daha sonra filmin açılışı ve başlangıcı ele alınmıştır. Film akışı içindeki diyaloglardan örneklerle filmin söylemi ortaya konmuştur. Ardından da varsa filmdeki karakter tavırları ve karakterlerle ilgili analiz edilen ifadeler sunulmuştur. Sonraki süreçte de filmin finali ve sonucu verilerek analiz edilmiştir. Bütün bu süreçlerin hepsi filmdeki ilgili sahnelerin fotoğraflanmasıyla konu bütünlüğü içene yerleştirilmiş ve analizler tamamlanmıştır.

Göstergebilimsel Analiz: Gerek sözlü gerekse sözsüz göstergeler arasındaki ilişkiyi ve bu göstergelerin oluşturduğu sistemleri inceleyen bilim dalıdır. Anlamların nasıl yaratıldığını incelemektedir. Sanat eserleri aynı zamanda birer iletişim aracıdır. Romanlar, filmler, tablolar kendilerine özgü bir dile sahip ileti kaynaklarıdır ve bu bakımdan birer metin gibi okunabilir. “Bu metinlerin görünen düz anlamlarının dışında alt metin olarak adlandırılabilecek yan anlamları da vardır. Var olan ideoloji aslında bu yan anlamlar aracılığı ile yayılır” (Ünlü, Uluyağcı & Bayçu, 2001: 118). Yan anlamlar yaratmak için sanatın özgün dilini kullanan sanatçı, pek çok göstergeyi birleştirerek bir dizi oluşturmaktadır. Bu göstergeler dizisini incelemek için kullanılan göstergebilimsel yöntemi sinemaya da adapte etmek mümkündür. Sinemada bu dizi, renkleri, diyalogları, kamera hareketlerini ve daha birçok bileşeni içermektedir. Yani, “alıcı hareketlerinden, renklerden, oyuncuların diyaloglarına kadar her şey bir gösteren olarak kabul edilmektedir. Bir dil gibi izleyiciye aktarılır” (A.g.e, 118).

Gösterge, insanın gördüğü ve gördüğünün arka planındaki gerçeğin anlaşılması ve bu gerçeğin kendi içerisinde yorumlanması diye ifade edilmektedir. Tarihi süreçlere bakıldığında, her toplumun kendi kültüründe, o kültüre ait göstergeler bulunmaktadır. Bu göstergeler, farklı anlamlandırma ve algılama biçimleriyle, insanların kendi yaşadıkları toplum içinde, hayatlarını daha kolay hale getiren ve kendisi dışındaki insanlarla iletişim kurmalarını sağlayan araçlardır. Gösterge aynı zamanda, toplumdaki kültür akışı içinde nesnelerin, fenomenlerin ve kavramların fiziksel anlatımıdır (Lotman, 2012’den Aktaran: Agocuk, 2014: 8).

Barthes, göstergebilimle ilgili durumu ifade ederken; “göstergebilimin şimdiye kadar, yalnızca trafik kuralları gibi pek fazla ilgi içermeyen kodları ele aldığını, gerçek bir toplumbilimsel derinliği olan bütünlere geçildiğindeyse, yeniden dille karşılaşıldığını savunur; nesneler, görüntüler, davranışlar, anlam taşıyabilirler ve bunu çok sık olarak yaparlar fakat hiçbir zaman bağımsız bir biçimde değil, çünkü her gösterge dizgesi dille karışır (2005: 28).” diyerek gösterge ve dil bağlantısının ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Barthes’in, dilin anlamı kuran özelliğinin yanında aynı zamanda söylemsel açıdan değişken olabilecek anlamlandırma ve yorumlama biçimleri üzerine de yoğunlaştığı görülmektedir. Ona göre bu anlamlandırma iki düzeyde ele alınabilir. Bunlardan ilki düz anlamdır. Bu anlamda gerçek dünyadaki nesnenin insan zihninde oluşturduğu yansımadır. Göstergenin belirli bir düz anlamı vardır ve gösteren arasında ilişki olması gerekmektedir. Diğeri ise yan anlamdır. Bu anlamda göstergenin izleyicinin heyecan ve kültürel değerleriyle buluştuğunda oluşan etkileşimdir (Barthes, 2005:50-51). İşte gösterge de sinemada düz anlam olarak perdeye yansıtılan görüntünün dışında, izleyicinin içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel değerleriyle birleşerek, farklı anlamlandırma ve yorumlama biçimine dönüşmesi demektir (Agocuk, 2014:8).

Bu çalışma kapsamında incelenen filmlerin göstergeleri Barthes’in göstergebilimsel anlayışına paralel olarak her film için tek tek ele alınmıştır. Her filmin afiş göstergeleri tek tek bilgi verilerek aktarılmıştır. Filmin gösterge çözümlemesi tablolar halinde verilerek gösterge, gösteren ve gösterilen olmak üzere üç aşamada analiz yapılmıştır. Yine film kapsamında filmde enigmatik, yananlamsal, eylemsel, sembolik (ortak ve zıt) ve kültürel kodlar verilerek bunlarla ilgili açıklamalar sunulmuş ve filmin göstergebilimsel yöntem süreci tamamlanmıştır.

Alan Taraması: Konuyla ilgili kitaplar, süreli yayınlar, internette var olan güncel kaynaklar edinilmiş, makaleler, var olan tezler incelenmiş ve çalışma kapsamında gerekli bilgilere ulaşılarak alan taraması tamamlanmıştır.

3.2.2. Evren ve Örneklem

Ana konusu erkek eşcinselliği üzerine kurulmuş 1989-2011 yılları arasında yapılmış filmler araştırmanın evrenini oluştururken, Acılar Paylaşılmaz (1989), Dönersen Islık Çal (1992), Lola ve BilidiKid (1999), Teslimiyet (2010) ve Zenne (2011) filmleri örneklemi oluşturmaktadır.

3.2.3. Sınırlılıklar ve Kapsam

Bu çalışmada cinsel yönelimi heteroseksüel dışında olup hemcinsiyle cinsel ilişki yaşayan ya da cinsel yakınlık hisseden bütün film karakterlerinin eşcinsel olarak değerlendirilmesi ve çalışmada birebir görüşmenin yapılamamış olması çalışmanın sınırlılığı olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de yaşayan veya yaşamayan Türkiyeli yönetmenler tarafından Türkiye’de ya da başka yerlerde çekilmiş, Türk insanı ve kültürüyle ilintili, 1989 -2011 yılları arasında yapılmış, ana konu olarak erkek eşcinselliğini işleyen, Acılar Paylaşılmaz (1989), Dönersen Islık Çal (1992), Lola ve BilidiKid (1999), Teslimiyet (2010) ve Zenne (2011) filmleri bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Türk sinemasında eşcinsellik barındıran filmlerin genel bir değerlendirmesi yapıldıktan sonra buradan hareketle bahsi geçen bu beş film tek tek ve kapsamlı olarak erkek eşcinselliğinin Türk sinemasındaki temsili açısından incelenmiştir.

3.2.4. Verilerin Toplanması

Verilerin elde edilmesi aşamasında; ilk önce alan taraması yapılmış ve ana konusu erkek eşcinselliği olan beş film belirlenmiştir. Bu filmler çalışma ve yöntem kapsamında izlenmiş ve notlar tutulmuştur. Bu notlar diğer filmlerle karşılaştırılmıştır. Daha sonra ise belirlenen filmlerden söylem analizi ve göstergebilim çözümlemesinde kullanılmak üzere kare kare fotoğraflama yapılmıştır. Ardından da bu veriler analiz edilerek yazıya dökülmüştür. Veri toplama süreci şekil 1’de verilmiştir.

(Kaynak: Aytan. N. (2014: 131) Şekil 1. Veri Toplama Süreci

Veri sahası olarak eşcinsel karakterlerin olduğu alan taraması çalışmayı Türk sinemasına yöneltmiştir. Bu süreçte elde edilen veriler bir format haline getirilmiş hipotezlerin tespit edilmesiyle veri sahasındaki filmler belirlenmiştir. Her film izlenerek yoğun olarak söylem analizi ile göstergebilimsel çözümleme yapılması maksadıyla ele alınmıştır. Daha sonra kodlamalar yapılarak göstergeler hazırlanmıştır. Filmlerin tüm ögeleri birleştirildikten sonra bulgu ve yorumlarla çalışma kapsamında sunularak sonuca gidilmiştir.

3.3. Bulgular ve Yorum

3.3.1. Acılar Paylaşılmaz Filmi Bulgular ve Yorum