• Sonuç bulunamadı

Hipermetinler basılı olan yazıdan farklı olarak dijital ortamda yer alan, genellikle ekran aracılığıyla erişilen metinlerdir. PDF formatındaki bir metin, tarayıcınız vasıtasıyla açtığınız bir web sitesinde okuduğunuz bir yazı veya bir word belgesi hipermetin olarak değerlendirilir. Hipermetinler bilgisayar ekranında akış şeklinde hareket eden, başka metinlerle linkler aracılığıyla ilişkilendirilmiş, görüntü, fotoğraf veya ses kaydına erişimi mümkün kılan, onları içerebilen metinlerdir. Basılı kültürün okuma alışkanlıklarından tamamıyla farklı bir okuma tecrübesi gerektirir. Hipermetinler linklerle birbirleri bağlanarak sonsuz sayıda metin içeren kümeler olarak da görülebilir. “Hipermetin, birbirine link veya köprüler aracılığı ile bağlanmış pek çok alt küme metinlerinden oluşmaktadır. Metin, ses ya da görüntü öğelerinin oluşturduğu bu ağ bütününe ise Hipermetin sistemi denir” (Hicketier 2003’ten akt: Asutay, 2009: 70). Birden fazla medyanın bir arada kullanılması sebebiyle hipermedya olarak adlandırılmaktadır. Hipermetinlerde okuma şekli doğrusal değildir. Bir sayfadaki yazıyı tam olarak bitirmeden başka bir yazıya, oradan bir görüntüye geçebilirsiniz. Klasik anlatının şekli olan, giriş gelişme sonuç, dijital kültürün dönüştürdüğü metin anlayışında silikleşir. Ancak doğrusal olmayan metin tekniği dijital kültürde doğmamıştır. Ansiklopediler de doğrusal olmayan tarzda hazırlanmışlardır ve ilke hipermetinler olarak kabul edilirler. Dijital medyanın yazıya getirdiği bu yenilikle insan zihnini olandan daha parçalı bir yapıda inşa edileceğini, bütünlüğün azalırken kopuklukların arttığı bilinç yapısının ortaya çıkaracağını söylemek olasıdır. Söz konusu bilinç aynı zamanda çoktan seçmeli bir medya ortamında tercihlerini yaparak ilerlemek durumundadır. Aşağıya doğru akan ve size devam etmeniz için farklı yollar da sunan ekranda

sayfada yazı, görüntü, fotoğraf veya grafiklerin hepsi aynı anda, aynı sayfada sunulmaz. Linkler aracılığıyla size isterseniz geçiş yapabileceğiniz bir tercihler bütünü verilir. Bu anlamda okuyucudan kullanıcıya evrilen dijital kültür insanı tercihler yaparak ilerler (Asutay, 2009: 71).

Dijital kültürün yazıya kattığı en yeni boyutlardan birisi şüphesiz “ağ yazını”dır. İnternet üzerinden herkesin katkı yapmasını mümkün kılan etkileşimli, interaktif yapı sayesinde insanlar aynı metne katkı koyabilmekte, onu oluşturabilmektedir. İnternette bu şekilde oluşturulan öykü ve romanlar bulunmaktadır. Birden fazla yazar tarafından oluşturulan bu metinler bildiğimiz anlamdaki, geleneksel metin anlayışını altüst eder. Sürekli yenilenir, eklemelere açıktır. Sonsuza kadar uzanan bir serüvene sahip olma potansiyelleri vardır. Geleneksel yazınla karşılaştırdığımızda karşımıza tamamıyla yeni bir “durum” olarak çıktığını söyleyebiliriz. Bu yeni durumun en iyi örneklerinden birisi kuşkusuz Wikipedia’dır. Birden fazla yazar ile her an büyüyen, gelişen, değişen, son derece dinamik bir yapıdadır ve aynı zamanda doğrusal değildir. Linklerle, fotoğraflarla içerik desteklenmekte, okuyucuyu bir kullanıcı konumuna getirmekte, tercihlere sürüklemekte, sayısız farklı okuma alternatifi barındırmaktadır.

Mağara duvarlarına, kilden tabletlere, papirüse ve parşömene işlenen harfler yazının zahmetli olduğu zamanlarda gerçekleşmiştir. Yazmak, iz bırakmak için gerçek bir çabaya, dönemine göre oldukça pahalı malzemelere ihtiyaç duyulmaktaydı. Ancak günümüzde pek çok şey gibi yazının materyalleri de değişmiştir. Artık klavye vasıtasıyla dijital ortama girilen kelimeler saniyeler içinde çok sayıda kimseyle paylaşarak çoğaltılabilmektedir. Yazı bir kere oluşturulup dijital ortama aktarıldıktan sonra artık deyim yerindeyse herkesin ortak mülküdür. Ayrıca basılı kitapların artık dijital kitaplar olarak dönüştüğünü de tekrar belirmek gerekir. El yazması ile başlayan, kodekslerle sıçrama yapan, dini kurumların içinde gelişen ve daha sonra laik yazıcılar tarafından daha günlük ve dini konularında dışında da içerik oluşturulan kitabın hikayesi artık herkesin evinde ve hatta avucunun içinde. Daha bireysel, daha kolay, daha hızlı. Tanrının kelamını yazdığı için yüceltilen, tanrısal olanı aktarmak için doğan ve gelişen yazı artık en kişisel, en günlük olayların bile dijital ortamdan paylaşılmasını mümkün kılan bir araca evrilmiştir.

Dijitalleşme ile birlikte kitaba ulaşmak artık daha kolaylaşmıştır. Bağlantının olduğu yerde sayısız kitabı edinmek mümkün olmuştur. Ancak yazının ortaya çıktığı zamanlarda kil tabletlere işlenen ve sadece muhasebe kaydını amaçlayan yazıyla birlikte yazı yazmak ayrı bir meslek ve iş kolu olmuştur (Jean, 2015). Yazı yazma işini yapacaklar eğitimden geçirilmeye başlanmıştır. Yazının gelişmesi ve fonetik alfabenin çıkışı, semavi dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte yazı dini kurumların çatıları altında girmiştir ve buralarda çapılan çalışmalarda da hem iyi eğitimli hem de çizim konusunda yetenekli kimseler yazma işinde bulunmuşlardır. Laik

yazıcıların ortaya çıkması, matbaanın gelişimiyle ortaya çıkan farklı yazı türleri ve edebi türler yazıyla sanatın birlikteliklerini pekiştirmişlerdir. Öyle ki yazarlık her zaman ehil ve sanatçı kimselerin yaptığı bir iş olmuştur. Ancak teknolojinin gelişmesi ve dijitalleşmenin şemsiyesinin giderek daha geniş bir kültür dünyasını kapsamasıyla yazarlık makamında olduğu gibi yazınbilimde de dönüşümleri tetiklemiştir. Yazarlığın gerektirdiği yetkinlik, eğitim, yetenek gibi özellikler değişmeye başlamıştır. Sanat yapıtını, olağanüstü yetenekte bir insanın yarattığı uyumlu-düzen olarak ele alan on dokuzuncu yüzyıl kökenli görüş ile bu görüşe dayalı eleştiri, günümüzdeki yazınbilimsel araştırmanın doğrudan doğruya benimsediği bir ilke olmaktan çıkmıştır. Bu görüşün temelinde, her sanat yapıtının tanrısal nitelikli bir yaratma, her sanatçının da bir dahi olduğu inancı yatar. 1960’lara değin, sanat eleştirisinde örtük bir biçimde de olsa süregelen bu inanç, günümüzde bir sınav geçirmektedir. Çağdaş sanat kuramının, bu arada yazın bilimsel araştırmanın temel savlarından biri, sanat ürünlerini bu tür sınırlayıcı kesinleştirmelerden uzak olarak ele almak, insanın sanat etkinliğini bir bakıma gökten yere indirmektir. Bu durumun en belirgin özelliği bilgisayar teknolojisi ile birlikte isteyen herkesin yazar olabilmesidir. Yazıdaki kesin kurallar büyük ölçüde yıkılmıştır. Böylece yazın sanatıyla birlikte roman anlayışı da değişim içindedir (Aydoğan, 2014: 18).

Dijitalleşen iletişimin doğası romanı da farklı mecralara sürükledi. Kağıt üzerinde nihai bir metin olan roman dijitalleşme sonrasında sürekli hareket eden, giriş-gelişme-sonuç şeklinde değil ama yatay bir seyir izleyen şekle büründü. Video, müzik ve fotoğrafın da artık yazıyla birlikte dijital ortamlarda yer almasıyla bütün iletişim unsurları birbirlerine daha da yaklaşmış bulunuyor. Gelecekte romanların videoların video veya müzik içermeleri olasıdır. Romanın gelecekte içinde bulunduğumuz postmodern çağın özelliklerini daha fazla barındırmasını bekleyebiliriz. Postmodernizmin disiplinlerarası bir akımdır ve karnaval havası taşır. Teknolojinin sunduğu yeni imkanların romanın doğasıyla uyumluluk gösterdiğini düşünürsek postmodern bir roman yazım anlayışının şafağında olduğumuzu varsayabiliriz.

İkinci Dünya Savaşı’nın devamında ortaya çıkan yeni durumu pek çok düşünür, araştırmacı ve akademisyen postmodern olarak nitelendirmişti. Modernizm yaratıcı bir yıkımdır. Öncekini yıkarken yerine yenisi kendi istediği biçimde ve doğasının gereğince yaratmaktaydı. Ancak postmodernizm bütün büyük anlatıların, genellemelerin, kuralların sonunu ifade etmektedir ve edebiyat ve sanatta serbestliği teşvik etmektedir. Postmodernizm, neyin sanat, neyin sanat olmadığını incelemeye başlar. Böylece modernizmin düşüncesi olan sanatı yalnızca sanatçı yapar algısı yıkılır. Postmodern süreçte yalnızca sanat vardır ve kimin yaptığının bir önemi yoktur. Bu algı da bayağı sanat anlamına gelen “kitch” terimini sanata dahil eder. Nitelikli eserlerin yanında sokakta bile satılan ucuz sanayi ürünleri de bir bakıma

sanat olarak görülür. Popüler kültür de kendine daha geniş bir yer edinir. Edebiyata baktığımızda da edebi estetik normlarının kalktığı yapıtlar sunulmaya başlanır, yazarlık artık sadece yazarın yapacağı bir iş değil, yazmak isteyen herkesin işidir. Postmodern romanda yazar dış dünyayı ya da dış gerçekliği birebir yansıtmaktan özellikle kaçınır. Romanı, içine okurun da katılacağı bir oyun gibi kurgular (Aydoğan, 2014: 20-21).

Dijital kültürde bütün iletişim bileşenleri rakamsal veriler yoluyla iletişim ortamına aktarılabilmektedir. Bu sayede dijital ortamda sadece yazıdan, sadece sesten veya sadece bir resimden değil hemen hepsinin bir arada olabileceği sanatın yeni ve bir başka deyişle postmodern yorumlarını görmemiz mümkündür. Bu durum ayrıca metinlerarasılığı bir gerçeklik olarak önümüze koymaktadır. Metinlerarasılık birden fazla metnin etkileşim içinde olması, birinin diğerine göndermede bulunması durumudur. Genel olarak bir yazar başka bir yazarın eserini kendi eseri içerisinde kendi üslubuyla ifade eder, kendi rengini ve bakış açısını katar. Söz konusu ilişkide bulunulan eserde geçen olaya, yaşayan karaktere, zamana, yarattığı etkiye, toplumdaki karşılığına işaret edilir. Yazar ister örtük ister açık biçimde aktarmalarla eserini bir başka eserle ilişkiye sokar. Diğer türler, akımlar, eserlerin birleşimi, değişik anlatı teknikleri gibi birçok yenilikle başka bir boyut kazanır. Türlerin iç içe geçmesi çok sesliliğin habercisi olur ve çokseslilik yeni romanın en önemli öğelerindendir. Dijital kültürün de sunduğu imkanlarla postmodern edebiyatın anlayışının bir araya gelmesiyle yazarların daha özgürce hareket edebilmeleri, kalıpları daha kolayca kırabilmeleri mümkün olmuştur. Bu durumda postmodern okurun da durumuna işaret etmekte fayda vardır. Postmodern okur, diğer türlerdeki gibi salt okuyup geçen pasif okuyucu konumundan çıkar, eleştiren, sorgulayan, yazarla birlikte fikir üreten, farklı bakış açılarından bakan, kimi zaman beklenmedik durumla karşılaşarak şaşıran, aktif okuyucu haline gelir. Burada bilgi, belirli bir çizgide vericiden alıcıya gitmez. Çünkü çokseslilik farklı görüş, duyuş, algılayış ve yorumları barındırması ile kalıpsal tek sesli bilgiye karşı çıkar böylece yaratımın alanı sonsuzlaşır. (Aydoğan, 2014: 20)

Eskiden bir metin yazmak, üretmek, satmak, satın almak ne denli zor bir işse günümüz ağ toplumunda o denli kolay bir iş haline gelmiştir. Ama bu kadar kolaylaşan dönemde enformasyonun artışı ile nitelikliye ve doğruya ulaşmak zorlaşmıştır. Burada kimsenin onayından geçmesine gerek yok. Onlarca, yüzlerce ve daha fazla kişi istediğini istediği şekilde yayınlayabilir. Ama herkesin yazar olabildiği çağımızda üst anlatılar biraz çöküşe de girmiş olabilir. En azından birincil neden; ulaştırma, medya ve enformasyon sistemlerini de içeren küresel iletişim teknolojilerinin bilgiyi bir meta olarak üretmesi olmuştur. Bilgi artık o naif modernist sanatsal, edebi, ya da bilimsel bir uğraş değil, ulusal ve uluslararası piyasalarda alınıp satılan bir maldır (Aydoğan, 2014: 23-24)

Dijital kitapların öncüleri elektronik kitaplardır. Elektronik kitaplar, hipermetin okuması gibi çeşitli bağlantılar arasında gezinmek yerine basılı bir kitabı sayfa sırasına göre okumayı gerektirir. Ama dijital kitaplardan da farklıdır. Çünkü dijital kitaplar düz metin belgeleri gibiyken elektronik kitaplar basılı kitabın internetteki yansımasıdır. 1970’lerden 1980’li yıllara kadar bilgisayar teknolojisindeki yenilikler elektronik kitap fikrinin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Özellikle 1980’lerde piyasaya çıkan elde taşınabilir bilgisayarlar, günümüz e- kitap okuyucu donanımların teknolojik altyapısını oluşturmaktadır. Ayrıca yine o yıllarda piyasaya çıkan elektronik sözlük, elektronik İncil, disket formatındaki kitaplar elektronik kitabın yayıncılık sektörüne girişini sağlamıştır. Dijital ortamda bulunan ve dijital cihazlarda – bilgisayar, akıllı telefon, ipad vs.- ekrandan okunabilen kitaplara e-kitap adı verilir. Basılı bir kitabın elektronik ortama aktarılabilmesiyle oluşabildiği gibi doğrudan elektronik ortamda da üretilebilir. E-kitaplar basılı kitaptaki gibi düz bir metnin yanı sıra multimedya öğeleri ile zenginleştirilebilir. Yani yazar metnini müzik, animasyon, ses, video gibi görsel ve işitsel unsurlarla besleyebildiği gibi bahsettiği konuya dair hiperlinkler de verebilir. Elektronik kitaplar, basılı kitaplardaki avantajları da sağlar: Metin içinde işaretleme yapmak, not almak, ayraç eklemek, sayfa çevirmek vs. Ek olarak satın alınan bir e-kitap bir cd’ye kaydedilebildiği gibi istenirse basılı olarak çıktısı da alınabilir. İnternetten indirip kullanılacak olan cihaza kaydettikten sonra okumak için internete bağlı olmak gerekmez (Aydoğan, 2014: 25).

Günümüzde elektronik kitaplar basılı kitapların tüm özelliklerini taşımasının yanı sıra kendine özgü yeni özelliklere de sahiptir. Yeni özellikler metni zenginleştirmenin dışında okura da metni kendi istediği formda okuma imkanını verir. Okur basılı bir kitapta herhangi bir değişikliğe gidemezken elektronik kitaplar kendilerini kişiye özel biçim yaratmalarını sağlayarak okumayı da bir oyun havasına sokar. Sayısal kitabın bu konudaki avantajı tasarımın teknolojik açıdan değiştirilebilir olmasıdır. E-kitaplarda yazı fontu, boyutu ve satır aralığı, sayfanın arka plan rengi ve parlaklığı okurun isteğine göre istediği kadar düzenlenebilir. Çünkü sayfa sınırı gibi bir durum yoktur. Basılı kitaptaki gibi metin içi işaretleme, not alma yapılabilir ama basılının tersine işaretleri ve notları geri alma seçeneği de vardır. Böylece kitaplar karalama defterine dönmekten kurtulmuş olur. Metin içinde basit arama seçenekleri ile istenilen bölüme rahatlıkla gidilebilir. Yine de basımevine bağlı kalmadan istenildiği gibi bir biçime çevrilen metnin çıktısı alınarak basılı da kullanılabilir. Ayrıca e-kitaplar hiperlinklerle destelenir. Dolayısıyla okur bir kaynaktan diğerine rahatlıkla geçiş olanağı elde eder. Ayrıca e-kitaplarda raf ömrü veya raf sayısına göre depolama sıkıntısı yaşanmaz. Zaten internet uzamında var oldukları için sınırsız bir depolama ve raf ömrü vardır. Okur da kendi dijital kütüphanesini okumaya uygun küçük cihazı ile istediği her yere götürebilir.