• Sonuç bulunamadı

Dijital iletişim ortamı okuryazarlık olgusunu da etkilemiştir. Artık geleneksel anlamda okuma-yazma olarak bilinen kavramlar ve eylemlerin alanının daraldığı, anlamlarında erozyon yaşandığı gibi okuryazarlık kavramı da yeni boyutlar kazanmıştır. Okuma ve yazma başlı başına birer eylemdir ve bu eylemler alfabedeki harfleri ve yan yana geldiklerinde nasıl çalıştıklarını bilmeye dayanmaktadır. Bir defa öğrendikten sonra artık hem okuyup hem de yazabilirsiniz. Okuma kelimesinin İngilizce karşılığı reading, yazma kelimesinin İngilizce karşılığı writing’dir. Ancak okuryazarlık kelimesi ise literacy kelimesi ile karşılanmaktadır ki “toplum tarafından anlam verilen iletişimsel simgelerin etkili bir biçimde kullanılabilmesi yeteneği” (Kellner, 2001; Kress, 2003) olarak tanımlanır ve okuma-yazma’dan tamamen farklı bir anlama sahiptir. İletişim araçları değiştikçe içerik de değişmekte, içerik değiştikçe içeriği oluşturan simgeler de değişmektedir. İletişimi sağlayan simgelerin değişmesi, iletişimin değişen iletişim koşullarına uyum sağlamasına yardım etmekte, ona esneklik kazandırmaktadır. Gelişen teknoloji, değişen iletişim araçları, değişen kültür ve toplum ve değişen simgeler üzerinden iletişim de kendisini uyarlayarak evrim geçirmektedir. İletişimin değişen koşulları da okuryazarlık olgusunu etkilemektedir. Yazının olmadığı zamanlarda da bir okuryazarlık söz konusu idi. Hikâye anlatıcının söylediklerini anlamak da bir yorumlama gücü, kendi şartları içinde okuryazarlık gerektirmekteydi. Bugün sinema okullarında film okumaları gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla okumak yazıya has değildir. Bugünün koşullarında da medya okuryazarlığı, görsel okuryazarlık gibi kavramsallaşan, kendine has okuryazarlık türleri vardır (Kurudayıoğlu ve Tüzel, 2010: 284).

İletişim teknolojisinin değişmesi sonucu değişen simgelerin yeni bir okuryazarlık türünü dayattığı ortaya koymak adına okuma-yazma ile okuryazarlık arasındaki farkları ortaya koymak gerekmektedir. Bu anlamda okuma-yazma ile okur yazarlık arasında dört temel farka dikkat çekmek mümkündür.

1. Okuma-yazma bir zemine kaydedilmiş bir alfabeye ait kodların çözülmesine ve kodların oluşturulmasına dair beceridir. Beceri alfabeyi oluşturan kodların bilinmesi demektir ve anlam söz konusu kodların farklı biçimlerde ama aynı mantıkla bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. A harfi mevcut sistem içerisinde her zaman aynı karşılığa sahiptir ve A harfinin karşılık geldiği bilgi bu bütün durum ve şartlarda aynıdır. Okuma eylemi harfleri “tanımak”, “kod çözmek” ve “anlam eşleştirmek” eylemlerinden oluşan bir algoritmik eylemdir. Okuryazarlık ise daha karmaşık bir süreci ifade eder. “Kod çözmek” ve “anlam eşleştirmenin” yanında anlam “anlam inşa etmek” devreye girmektedir. Okuryazarlığın bir alfabesi yoktur. Okuryazarlığın temeli söz konusu içeriğin değerlendiren tarafından algılandığı, üzerine inşa edildiği “bağlam”dır. İçeriğin hangi zamanda, hangi kültürde, kimler tarafında oluşturulduğu önemlidir. Bir içerik farklı zamanlarda farklı anlamları ifade edebileceği gibi aynı zaman dilimi üzerinde farklı kimselere de farklı anlamlar verebilir.

2. Okuma-yazma bir kategoridir; okuryazarlık seviyelerle ifade edilir. İnsanlar okuma- yazma becerilerinin sahibi olup olmama durumlarına göre ya okur-yazardır ya da değildir. Okuma ve yazma bir defa elde edildikten sonra kazanılan ancak statik bir beceridir. Okurken veya yazarken daha hızlı veya yavaş olmanız söz konusu olabilir ancak nitelik olarak bu eylemlerde değişim söz konusu değildir. Ancak okuryazarlık sürekli değişen, ilerleyebilen, gerileyebilen, şartlara göre güncellenmesi gerekebilen yetenektir.

3. Okuma ve yazma harfler üzerinden gerçekleşir; okuryazarlık da ise herşey okuryazarlığın alanı içine girmektedir. Bir metnin yazıldığı alfabe sistemini bilen herkes metni okuyabilir ve ne yazdığını anlayabilir. Okuryazarlığın gerçekleşmesi için harf sistemi bilmekten ziyade dünyadaki herşeyi bir harf ve düzeni de metin olarak okumak gerekmektedir. Dünyadaki şeylerin bir kompozisyonu oluşturan harflerden biri olduğunu kabul ettiğimizde ise okuryazarlığın sonsuz varyasyonda sonuç üretebileceği, sübjektif, tarihsel ve kültürel alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

4. Okuma ve yazma eylemlerinin nihai bir tanımları vardır ancak okuryazarlık sürekli değişen biçimlerde devam ettiği için kesin bir tanıma ulaşamamıştır (Kurudayıoğlu ve Tüzel, 2010: 285).

Günümüzde çok farklı alanlarda okuryazarlık söz konusudur ve okuryazarlık kavramının tanımı da bu alanların özelliklerine göre değişmektedir. Günümüzde medya okuryazarlığı çok popüler bir alandır. Bilgisayar okuryazarlığı ya da teknoloji okuryazarlığı gibi kavramlar artık gündeme girmiştir. Bunlar gibi pek çok okuryazarlık türü ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda okuryazarlık kavramı sürekli değişmekte ve yeni açılım potansiyelini her an muhafaza etmektedir.

Okuma ve sathi iken okuryazarlık derin ve çok katmanlıdır. Yazıyı tanımak ve anlamlandırmak okumanın, yazının da dahil olduğu kültürel, ekonomik, politik, felsefi bağlamı göz önünde bulundurarak yazının taşıdığı anlama adeta bilinç kazandırma okuryazarlığın işidir. Basılı bir metinde yazı, yazan tarafında belirli bir dilin kodlarının görselliğe dönüştürülmüş simgelerini kullanarak bir yüzeye kaydedilir. Okur ise yüzeye kaydedilmiş, konuştuğu dilin seslerinin görsel biçimleri olan simgeleri konuştuğu dilin sesleriyle eşleştirerek çözer. Bir bakıma yazar “encoding”, okur ise “decoding” yapar. Söz konusu süreç son derece basit ve sathi bir süreçtir. Ancak okurun çözümlediği kelimelerin anlamlarını zihninde canlandırması, değerlendirmesi gerekmektedir. Bir anlamlandırma süreci olan okuryazarlık kelimelerin ifade ettiği anlamı, bazen yazarın niyet ve çabasını da aşacak şekilde “okur”. Metin boyunca kompozisyonu yapılan, aktarılmak istenen şey doğası itibariyle metinle sınırlanabilir nitelikte değildir. Kelimeler duyguların ve düşüncelerin indirgenmiş biçimleri olduğu gibi yazı da sözün indirgenmiş halidir. Yazı, sözde var olan vurgulamayı, tınıyı, jest ve mimikleri dışarıda bırakan bir süreçtir. Bu anlamda söz de yazı da herşeyi ifade edebilir yeterlilikte değildir, anlamı kendi aktarım imkanlarına indirgerler. Yazının ifade ettiği haliyle anlamın tamamen yazıyla kurulduğu iddia etmek, daha geniş anlamda kullanabileceğimiz “metnin” yazının dışına taşmayacağını iddia etmek demektir (Titon, 1995).

3.10.1 Görsel Okuryazarlık

Uzun yıllar insanlığın en büyük arzularından birisi görüntüyü kaydedebilmekti ve bu arzu teknolojinin gelişmesi ile mümkün olabilmiştir. İlk önce fotoğraf ardından hareketli görüntüyü kaydedebilme teknolojilerinin geliştirilmesi yazıdan sonra görüntününde mekanda kazınması demekti. Görüntü hareket, hareket ise zaman demekti. Görüntü zamanın hapsedilmesiydi. Sadece bu açıdan bakıldığında bile görüntünün kaydedilmesi büyük bir devrimdi. Sadece teknolojik anlamda değil, anlam aktarımına sunulan bir aracı olması

bakımından da büyüktü. Büyük kitleler ilk önce sinemalar sonrasında televizyon üzerinden bilgilenmeye, hikayeler tanık olmaya başladı. Görüntülerde yer alan imgeler çoğunluk kendilerinden ötede anlamları ifade etmek için kasıtlı olarak kullanılır. Bu kullanım insanların görüntüleri izlerken daha bilinçli olmalarını gerekli kıldı. Bu çerçevede “görsel okuryazarlık”, 1950’li yıllardan itibaren, insanların etrafını saran yoğun görselliğe karşı imgeleri anlama çabası olarak ortaya çıkmıştır (Parsa, 2004: 59). Teknolojinin gelişmesi, dijital teknolojilerin ortaya çıkması ile birlikte görsel okuryazarlık daha önemli hale gelmiş, kullanım alanı genişlemiştir. Görsel okuryazarlık “bir bireyin, diğer bireyler ile olan iletişiminde görselleri kullanmasını ve kullanılanları anlamasını sağlayan beceriler bütünü”dür (Ausburn-Ausburn 1978: 293).

Konuyla ilgili pek çok araştırmacı görsel okuryazarlığı okuma, yazma ve aritmetik ile eş değerde bir beceri olarak görmektedir. Görsel okuryazarlık önemlidir çünkü imajların ve görüntülerin hayatımızda yeri giderek artmaktadır. Öte yandan insan beyni bir görseli, yazıya oranla 60 bin kat daha hızlı işleyen bir yapıya sahiptir. Yazı kullanımı insan beyninin sağ lobunu, görsel kullanmak ise sol lobunu kullanmayı gerektirir. Yazının yanında görsellikle de karşılaşan insan beyni kapasitesini daha çok genişletmiş ve kullanıyor demektir. Bu kapasite artışı insana daha canlı ve yoğun öğrenmenin kapılarını açmaktadır. İmajlar sayesinde düşünceler, imgeler, hisler daha kalıcı biçimde kodlanmaktadır. İnsan beyninin farklı araçlara sahip sol kısmı da hem öğrenme hem de muhakeme süreçlerine katılarak olaylara, düşüncelere, problemlere daha farklı bakış açıları getirme zenginliği sağlanmış olmaktadır (İşler, 2002: 156).

Dijital olanakların genişlettiği görsellik kullanımı hayatımızın her alanında kendisine yer bulmaktadır. Artık kişiler arası iletişimde görseller, semboller, yazıya alternatif olabilecek diğer içerikler kullanılarak genişlemekte olan bir içerik söz konusudur. Sosyal medya vasıtasıyla her türlü görüntü yayınlanıp paylaşılabilmekte, yazıya gerek kalmadan duygu ve düşünceler ifade edilebilmektedir (Felten, 2008: 61).

3.10.2 Bilgi Okuryazarlığı

İnternet fikri ortaya çıkarken, günün koşullarında medyanın hali hazırda insanlara sunduğu bilgi akışının muazzam boyutlara ulaşacağını öngörenler “bilgi toplumundan” bahsetmeye başlamışlardı. İnsanlar her türlü bilgiye anında ulaşacak ve bilgiyle zenginleşen toplum “bilgi toplumu” olacaktı. İngilizcede bilgi kelimesini karşılayan üç farklı kelime vardır: News, information, knowledge. News daha çok haber anlamında kullanılmaktadır ve aslen kastedilen de budur. Yani toplum haber akışına tutulacağından, ilgili ilgisiz pek çok haber ve içeriğin üzerine boca edildiği bir haber toplumu, bilgi toplumu ortaya çıkacaktı. Information

yani enformasyon ise ham halde bulunan verinin kullanıma hazır hale getirilmesiyle ortaya çıkan bilgidir. Medya üzerinden bireye son derece kullanıma hazır enformasyon sağlanmaktadır. Enforme edilen elde ettiği bilgiyi neredeyse hiç işleme gereği duymayacağından enformasyon bireyin zihninde deyim yerindeyse bir fastfood etkisi gösterir. Knowledge ise tecrübe edilmiş enformasyonun bütün sınırları, kapasitesi, etkisi gözlendikten sonra oluşan bilgi olarak kabul edebileceğimiz bir anlama sahiptir. Şüphesiz medya vasıtasıyla bize ulaşacak bilgi knowledge mesabesinde olmayacaktır. Tükçe’de “bilgi toplumu” olarak bahsedilen kavramın içeriği “news” ve “information” kelimelerinin karşıladığı ortak bir anlamda oluşurken anlaşılan ise “knowledge” toplumudur. Söz konusu kafa karışıklığının nedeni İngilizceden Türkçeye yapılan çevirinin doğru olmayışıdır .Bilgi medya araçlarında kullanıma hazır bir paket olarak gözükse aslında büyük bir hızla akan debisi yüksek medya nehrinin içeriğini ayrıştıracak yöntemlere, ihtiyaç bulunmaktadır.

Dünyada yayımlanan kitap adeti yıllık bir milyonu aşmış durumdadır. Günlük yayınlanan gazeteleri, elektronik kitapları, haftalık ve aylık yayınlanan dergileri, web sitelerini ve blogları da hesaba kattığınız zaman ortaya korkunç bir bilgi akışı ortaya çıkmaktadır. İnternet yaygınlaşmasıyla artık bilgiye ulaşmanın zorluğunun ortadan kalktı ancak bilginin kullanılabilirliği ve işe yararlığı hakkında bir takım kıstaslar gelişmenin ihtiyacı ortaya çıktı. “Her türlü bilgi işe yarar mı? İhtiyacımız olan bilgiyi nasıl tanıyabiliriz? Kısıtlı zihinsel gücümüzü verimli kullanmak muazzam akışa karşı nasıl filtrelemeler geliştirmeliyiz? Elde ettiğimiz bilgiyi nasıl işlemeliyiz?” gibi daha pek çok soru yoğun akış karşısında sorulmaya başlandı ve bu soruların ortaya çıkması insanları bilgi okuryazarı olmaya zorlamaktadır. “Bilgi okuryazarlığı, bilgiyi etkili kullanabilmek amacıyla, gerek yazılı gerekse de görsel medya ürünlerini tanıyabilme, istenilen bilgiyi bulabilme, değerlendirebilme ve seçebilme becerisi olarak tanımlanabilir” (Altun 2005: 49). Bilgi okuryazarlığı tanımdan da anlaşıldığı üzere geleneksel okuryazarlıkla benzerlikler taşımaktadır. Verili olan metni değerlendirmek, yorumlamak, olası anlamların en doğru, kapsayıcı ve işe yarar olanını seçmek gibi benzer becerileri içermektedir. Ancak geleneksel okuryazarlıktan farklı olarak aktif katılımı da içermesidir. Bilgi okuryazarlığı geleneksel bilgi edinme yöntemlerine ek olarak dijital teknolojinin de getirisi olan bilgi edinme yöntemlerini etkili biçimde kullanabilmeyi içermektedir (Kurudayıoğlu ve Tüzel, 2010: 293).

Gelişen yeni okuryazarlık türleri yeni zihinsel, düşünsel süreçleri işaret etmektedir. Daha bireyci, kendisine sunulanı kabul etmeyen, ayrıca karşılaştığı imgelere verili okumayı değil kendi varoluşu doğrultusunda okuma yapan, kalıpları sürekli esneten ve genişleten bir insan tipolojisine doğru gitmekteyiz.