• Sonuç bulunamadı

3. Daha Önce Yapılmış Çalışmalar

1.3. Hidrografik Özellikler

Mekânın coğrafi olarak incelenmesinde ele alınması gereken hususlardan biri de mekânın sahip olduğu hidrografik potansiyel ve yerel hidrografik özelliklerdir. Buna göre, araştırma sahasının sahip olduğu yeraltı ve yüzey suları potansiyeli genel olarak çok zengin değildir. Bu durum, nispeten fazla yağış almasına rağmen sahanın sahip olduğu litolojik ve morfolojik özellikleri ile ilgili bir husustur.

Araştırma sahasıyla aynı bölgede yer alan Düziçi’nde 1 m²’ye ortalama olarak 1200 mm yağış düştüğü kabul edilerek yapılan hesaplamaya göre (Koca, 2000, s.53), 110.717 hektar alana sahip araştırma sahasına yılda toplam 1.354 milyar mm dolayında yağış düşmektedir. Yağışlar büyük ölçüde, sahada geniş alanlar kaplayan, geçirgenliği zayıf kiltaşı, silttaşı, marn, ofiyolit ve bazalt gibi zemin yapısı ve yüksek eğim dereceli dağlık alanların yamaçları boyunca hızla akışa geçerek, yöredeki akarsuları beslemektedir. Yağışların önemli bir kısmı da, özellikle eriyebilme özelliğine sahip kireç taşlarının yaygın olduğu araştırma sahasının kuzey ve doğusundaki eğimli ve engebeli sahada, kırıklı ve çatlaklı yapıdaki CaCO3(Kalsiyum Karbonat) bileşiklerini adeta

eleğe çevirerek, dağlık kütlenin temeline doğru sızmaktadır. Belirli sıcaklık ve yağış koşulları altında gerçekleşen bu kimyasal süreç, karstlaşma adını verdiğimiz aşındırma ve biriktirme faaliyetlerine neden olmaktadır. Karstlaşma olayı sonuçları itibariyle, araştırma sahasında lapya, dolin, uvala, polye, obruk, kanyon, karstik plato, hum, traverten ve terra-rosa gibi çeşitli aşındırma ve biriktirme şekillerinin oluşmasına imkân sağlamaktadır.

Kadirli ovasının kuzeydoğusu ve doğusunda yer alan Orta Toros dağlarına ait birimler, Sumbas Çayı, Kesik Suyu, Savrun Çayı, Keşiş Suyu ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Dolayısıyla araştırma sahasında, kaynağını kuzeydoğudaki dağlık kütleden alarak Kadirli ovasına inen ve buradaki ziraat alanlarını suladıktan sonra daha güney ve güneybatıda Ceyhan nehrine katılan sözünü ettiğimiz çok önemli akarsu şebekeleri mevcuttur.

Bu akarsulardan Sumbas çayı, Kadirli ovasının ve dolayısıyla ilçenin, bütünüyle batı sınırlarını belirlemekte ve bu hat boyunca yer alan kırsal yerleşmeler ve ziraat alanlarının adeta hayat damarı olma rolünü üstlenmektedir. Kadirli ovasına, ilçenin kuzey sınırlarının orta bölümlerinden giriş yapan Kesik suyu ise ovanın kuzeyindeki kırsal yerleşmeler ve tarım alanlarını sulayarak, ilçenin batı sınırlarının orta kesimlerinde Sumbas çayı ile birleşmektedir.

Araştırma sahası için belki de en önemli hidrografik şebeke Savrun çayıdır (Foto: 1.3). Savrun çayı, kaynağını Orta Toroslar’ın içlerinden alarak, araştırma sahasına kuzeydoğudan giriş yapmakta, ilçe arazisini ortalayarak boydan boya geçerken çok sayıda yan kolla beslenmekte ve gitgide daha da güçlenmektedir. Savrun çayı, ilçenin kuzeydoğusundaki yüksek ve engebeli saha ile ilçenin doğusundaki alçak plato sahasının birleştiği hat boyunca güneye doğru inerken su toplama havzasını genişletmekte ve yamaçlar sahasında yer alan Elbistanlı, Harkaçtığı ve Karakütük köyleri arasında zemine iyice gömülmüş olarak ova tabanına

ulaşmaktadır. Bu alanda fazla geniş olmayan bir vadi tabanıyla Kadirli ovasına açılan akarsu, Yusufizzettin ve Şahaplı köylerinin engebeli arazisini alüvyonlarıyla adeta düzleyerek, Kadirli ilçe merkezini karşılıklı iki yakaya ayırmaktadır. Bu karşılıklı yakalar Savrun ve Cemal Paşa köprüleriyle birbirine bağlanmış, ulaşım ve iletişim sağlanmıştır. Savrun çayı, dikdörtgen profilli Kadirli ovasını kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda iki eşit üçgene ayıracak biçimde boylamakta ve ilçenin güneybatısında Sumbas çayı ile birleşerek, Ceyhan nehrine katıldığı alanda bir akarsu kavşağı oluşturmaktadır.

Foto: 1.3. Savrun çayı, ilçenin kuzeydoğusundaki yüksek ve engebeli sahadan kaynaklarını alarak güneye doğru akmaktadır. Akarsu, dikdörtgene benzer profili sahip Kadirli ovasına iki eşit üçgen oluşturacak biçimde kuzeydoğu- güneybatı doğrultusunda uzanmakta ve ovanın güneybatısında Sumbas çayı ile birleşerek, Ceyhan nehrine katıldığı alanda bir akarsu kavşağı oluşturmaktadır.

Foto: 1.4. Savrun çayının, şehrin ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir yeri vardır. Uzunluğu 110 km olan Savrun çayında suyun en bol olduğu devre ilkbahar mevsimidir. Kadirli’de nüfusun kalabalık olduğu kesimler Savrun çayı çevresidir.

Mazgaç ve Kartallık dağı eteklerinden 7-8 kadar kaynak suyu birleşerek “Savrun

gözü”nü oluşturur. Delihöbek ve Harmankaya eteklerinden çıkan Hamam ve Enişdibi suları ile

Ziyaretdağı eteklerinden çıkan Zingir suyu, Beyoluğu çatında Savrun’a karışır. Araştırma sahasında kuzeyden güneye doğru ilerleyen Savrun; Çelten, Dokurcun, Bostanlık, Soğucak-

Deligöz, Ali deresi, Tuvaras, Elmacık, Fatma deresi, Kırkpınar, Göğbuğet, Evrengözü, Kalealtı

ve Balıklağı sularını alarak Kadirli’de ovaya iner. Savrun’un ova üzerinde iki kere yatak değiştirdiği bilinmektedir. Önceleri Halitağalar-Çınar-Öksüzlü-Aşağı Çıyanlı’dan geçerek Sumbas suyu ile birleşmekteydi. Savrun çayı bugünkü yatağına 1874’te yerleşmiştir. Bu tarihte mülki idarenin açtırmış olduğu çeltik arkı, bu yatağın ve “Akçasaz Bataklığı”nın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tozlu köyü güneyinde Sumbas çayı ile birleşirken 1960’tan sonra su baskınını önlemek için doğuda Ceyhan ırmağına bağlanmıştır. Savrun çayı bu mesafeler arasında toplam 110 km uzunluğundadır (Vayısoğlu 2000, s.74).

Araştırma sahasında ilkbahar mevsimi, suyun en bol olduğu devreyi teşkil etmektedir. Adana Torosları’nın güney yamaçlarından inen derelerin Savrun çayına katılması neticesinde, kış mevsimi nehrin yatağından en fazla su geçirdiği devre olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum Savrun çayı ve ona kavuşan derelerin yağmurlarla beslendiğini açıkça ifade etmektedir. Bununla beraber kar yağışlarının da akarsuların rejimi üzerinde etkisi olduğu görülmektedir. Savrun çayının kurak geçen yaz mevsiminde de hayli su akıtması, dağların yüksek kısımlarında eriyen kar suları ve karstik kaynaklardan da beslendiğini ortaya koymaktadır (Göney 1976, s.63-65).

Savrun çayının yıllık akım miktarlarına bakacak olursak; ortalama akım miktarının 8,056 m³/sn, minimum akım miktarının 0,460 m³/sn, maxsimum akım miktarının ise 584 m³/sn olduğu görülmektedir. Bu husus yörenin özellikle ziraat hayatı üzerinde çok önemlidir (Vayısoğlu 2000, s.78).

Araştırma sahasında nüfusun kalabalık olduğu kesimler, büyük akarsuların çevresi ile Kadirli şehrinin kuzeyi ve güneyi arasında ve tümüyle doğu kesimlerde yer alan derelerin çevreleridir. Dolaylısıyla araştırma sahasındaki akarsuların nüfus ve yerleşmelerin dağılışı üzerinde önemli etkisi olduğunu görmekteyiz. Hidrografik özellikler, Kadirli şehrinin kuruluşu üzerinde de önemli ölçüde etkili olmuştur. Kadirli ovası esas itibarıyla Kesik suyu, Sunbas çayı,

Savrun çayı ve kollarının Toros dağlarından taşıdıkları unsurların, bu kısımda birikmesi

sonucunda oluşmuştur. Ovanın akarsu kaynakları içinde Savrun çayı ve onun kollarından olan

Tesbihlikaya deresi, Cankurtaran deresi, Söğütlü dere, Püsküllü dere, Bülbül deresi, Pırnallı dere, Çınar dere ve Kurt dereleri (Şekil.3.17) önemli yer tutmaktadır. Şehirde en fazla nüfus

barındıran yerleşmeler genellikle ilçenin güneydoğu diliminde toplanmıştır. Burası, Cankurtaran deresi, Söğütlü dere ve Püsküllü dere vadilerinin yer aldığı hafif eğimlerle yükselen dağlık

kesimin yamaçları üzerindedir. Bundan başka Savrun çayı kenarında yer alan mahalleler aynı zamanda şehrin en yoğun nüfuslu kesimlerini meydana getirmektedir (Foto: 1.4).

Araştırma sahasının hemen hemen bütün doğu sınırları doğal bir unsur olan Keşiş Suyu tarafından çizilmektedir. Kuzeydoğudaki Akçadağ Tepesi’nden güneye doğru inen ilçenin doğu sınırı, 1422 m yüksekliğindeki Erikli Tepe üzerinden Tahta Deresi’ne inmektedir. Çokak yöresinden gelen Karasu ile Andırın’ın kuzey kesimlerinden gelen Keşiş dereleri, Tahta Deresi ile birleşerek Keşiş Suyu’nu oluşturmaktadır. Dolayısıyla Tahta Deresi’nden Keşiş Suyu adıyla güneye doğru devam eden doğu sınır, bu akarsuyu takiben Aslantaş baraj Gölü’ne kadar ulaşır.

Araştırma sahasının güney sınırını oluşturan Ceyhan Nehri ise, Adana Bölümü’nün en önemli akarsularındandır. Kaynaklarını Orta Toroslar’daki Nurhak Dağı’ndan (3100 m) alan nehir, 509 km uzunluğunda olup, su toplama havzası 20.000 km2kadardır (İzbırak,1996, s.182).

Ceyhan nehri, Engizek ve Ahır dağları ile Kahramanmaraş’ın batısındaki engebeli sahada bir sıra derin boğazlardan geçer. Bu derin boğazlar, aynı zamanda Nur dağları ile Orta Toroslar’ın da sınırını oluşturmaktadır. Araştırma sahasının güneyinden doğu-batı doğrultusunda uzanan Ceyhan nehri, Çukurova’ya bu kesimden girmiş olur. Akarsu, Aslantaş Milli Parkı’nda Bazalt örtü içerisine gömülmüş olup, bu kesim baraj inşası için uygun bir saha olarak görülmüş ve Aslantaş Hidroelektrik Santrali 1975-1984 yılları arasında tamamlanarak hizmete girmiştir.

Düziçi ilçesinin kuzeyinden doğu-batı yönlü akan Ceyhan Nehri, Kadirli ilçesinin doğusunda, yamaçların ova tabanı ile birleştiği 150 m seviyelerinde geniş bir göl çanağına boşalır. Göl çanağı; kuzeyden gelen Keşiş Suyu ve Çatak Deresi, doğudan gelen Ceyhan Nehri, güneydoğudan gelen Sabunsuyu ve Kadirli ilçesinin doğusundaki tepelikler sahasından inen on kadar küçük akarsu tarafından beslenmektedir. Söz konusu göl çanağı, Aslantaş Baraj Gölü’dür. Göl, gövdeden geriye doğru 27,5 km. uzunluğa ve ortalama 60 m derinliğe sahiptir. Göl hacmi, 1.676.250.000 m³’tür.

Barajın inşasına 1975 yılında başlanmış ve dokuz yıllık bir süreçte tamamlanabilmiştir. Bu süre zarfında baraj gövdesinin gerisindeki 150 m izohipsinin sınırladığı genişçe sahada bugünkü baraj gölü oluşmuştur. Göl, Andırın’ın Gökahmetli, Kıyıkçı ve Köleli köyleri ile Kadirli’nin Bahadırlı, Kızyusuflu, Durmuşsofular, Karatepe, Bekereci, ve Sofular köylerinin bazı yerleşim ve ziraat alanlarını sular altında bırakarak işgal etmiştir.

Araştırma sahasının bu kesimindeki kırsal yerleşmelere ait en verimli ziraat alanları, Keşiş Suyu’nun Ceyhan Nehri’ne kavuştuğu kesimdeki vadi yamaçlarının gerilediği ve vadi tabanının genişlediği kesimde yer almaktadır. Bu kesimdeki tarla ve bahçelerin zemini gevşek dolgulu alüvyal topraklardan oluştuğu için, sulama “yağmurlama” tekniği ile yapılabilmektedir. Ziraat alanlarına “sallama” su verildiğinde ise erozyon şiddeti artmakta ve verimli toprak tabakası süpürülerek baraj gölüne taşınmaktadır.

Aslantaş barajı, hem çevresindeki yerleşmelerin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak hem de sulama şebekesiyle sahanın ziraat potansiyelini artırmak amacıyla planlanmış ve ömrü 50 yıl olarak hesaplanarak projesi hayata

geçirilmiştir

. Buna göre barajın, 2034 yılına kadar hidroelektrik potansiyeli kullanılabilecektir (Foto: 1.5).

Foto: 1.5. Aslantaş Baraj Gölü, gövdeden geriye doğru 27,5 km. uzunluğa ve ortalama 60 m. derinliğe sahiptir. Göl hacmi, 1.676.250.000 m³’tür. Barajın inşasına 1975 yılında başlanmış ve dokuz yıllık bir süreçte tamamlanabilmiştir. Bu süre zarfında baraj gövdesinin gerisindeki 150 m izohipsinin sınırladığı genişçe sahada bugünkü baraj gölü oluşmuştur. Baraj gölünün oluşumu ile birlikte evleri ve tarlaları sular altında kalan pek çok aile Kadirli ilçe merkezi başta olmak üzere Ceyhan ve Adana gibi büyük ilçe merkezlerine yönelmişlerdir. Hidroelektrik santralinde elektrik enerjisi üretimi için toplam 3 jeneratör bulunmaktadır. Santralin günlük maksimum kurulu gücü 138 MW’tır. Buna göre santral yılda ortalama 600 milyon kw/h elektrik enerjisi üretebilmektedir. 3. jeneratör sulama yapılması sebebiyle sık sık yedeğe çekilmekte ve sulama şebekesine saniyede 150 m³ su gönderilmektedir.

Hidroelektrik santralinde elektrik enerjisi üretimi için toplam 3 jeneratör bulunmaktadır. Her bir jeneratörün üretim kapasitesi 46 MW’tır. Dolayısıyla santralin günlük maksimum kurulu gücü 138 MW’tır. Buna göre santral yılda ortalama 600 milyon kw/h elektrik enerjisi üretebilmektedir. 3. jeneratör sulama yapılması sebebiyle sık sık yedeğe çekildiğinden bu kapasite genellikle aşılamamaktadır. Santralin sulama şebekesine saniyede 150 m³ su gönderilmektedir. Bu sayede çevredeki ziraat alanlarının sulama ihtiyaçları imkânlar ölçüsünde karşılanmaktadır. Santralde birbirine bağlı “enterkonnekte sistem” kurulu olup baraj, diğer barajlarla irtibat halindedir. Elektrik dağıtımı, trafo sistemiyle desteklenerek yapılmaktadır.

Aslantaş H.E.S (Hidroelektrik Santrali)’e bağlı olarak işletilen Değirmendere H.E.S, Keşiş Suyu’nun kollarından biri olan Tahta Suyu üzerinde 1987 yılında kurulmuş ve işletmeye

açılmıştır (Foto: 1.6). Bu küçük ölçekli santral, Değirmendere köyü merkez mahallesindeki “Yeşildere Mevkii”nin, Tahta Suyu vadisindeki bir eğim kırıklığının oluşturduğu şelalenin hidroelektrik potansiyelinin değerlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Santralde yılda 750 MW elektrik üretebilecek kapasitede bir jeneratör bulunmaktadır. Ancak işletmenin yıllık elektrik üretim ortalaması en çok 500 MW’tan fazla değildir. Jeneratör mevsim, hava koşulları ve akarsuyun su potansiyeline göre yılın 6 aylık bölümünde çalıştırılmamaktadır. Elektriğin dağıtımı Aslantaş H.E.S. tarafından yapılmakla birlikte, üretilen elektrik Kadirli ana hattına bağlanmaktadır.

Foto: 1.6. Değirmendere H.E.S, Keşiş Suyu’nun kollarından biri olan Tahta suyu vadisindeki bir eğim kırıklığının oluşturduğu şelalenin hidroelektrik potansiyelinin değerlendirilmesi amacıyla, Değirmendere köyü merkez mahallesinin Yeşildere mevkiinde kurulmuş küçük bir hidroelektrik santral.

Kadirli ovası, sahanın genelinden farklı olarak, nispeten zengin yeraltı suyu rezervlerine sahiptir. Alüvyal arazi ve çevresindeki kolüvyal depolar, yeraltı suyunun depolandığı alanlardır. İri unsurlardan meydana gelen kolüvyaller, yeraltı suyu bulundurma bakımından elverişli arazilerdir. Alüvyal arazilerde ise yeraltı su seviyesi yüzeye oldukça yakındır. Hatta buralar, yer yer eski bataklık sahalarıdır. Kimi yerde artezyen kuyularının derinliği 5-6 metre, eski bataklık alanlarında ise yüzey seviyesindedir.

Araştırma sahasının doğusundaki Pliyosen yaşlı kalker araziler, gözenekli kayaç yapısı ve çatlak sistemleri nedeniyle zengin yeraltı rezervlerine sahiptir. Yüzeye düşen sular süratle yeraltına sızmakta ve ova tabanı ile yamaçlar arasındaki diskordans hatlarından vadi ve yamaç kaynakları ya da karstik kaynak (voklüz) olarak tekrar yüzeye çıkmaktadır. Ancak bu durum daha aşağı seviyelerdeki yerleşmeler için olumlu etkilere neden olurken; bu saha üzerinde yer alan köylerde ciddi ölçüde yüzey suyu sıkıntısı yaşanmaktadır. Gerek içme ve kullanma suyu ve gerekse tarım alanlarının sulanması gibi ihtiyaçlar, doğal olarak karşılanamamaktadır. Dolayısıyla bu kesimde yer alan Söğütlüdere, Çiğdemli, Mezretli, Topraktepe, Cığcık, Mehedinli, Yukarı Çiyanlı, Yukarı ve Aşağı Bozkuyu gibi köylerde göç eden nüfusun belkide en önemli gerekçesi su sorunudur.

Araştırma sahasının kuzey ve kuzeydoğu kesimlerinde yer alan dağlık ve tepelik araziler, yer yer geniş alanlar kaplayan, geçirgenliği zayıf Miyosen ve Kretase yaşlı kiltaşı, silttaşı, marn, ofiyolit ve bazalt gibi su tutma kapasitesi düşük bir litolojik yapıya sahiptir. Ancak bu alanlar, araştırma sahasının en fazla yağış (1500 mm’den fazla) alan kesimlerini oluşturur. Sağanak yağışlarla yüzeysel akışa geçen sular ile civardaki kaynaklardan çıkan sular akarsuları oluşturur.

Araştırma sahasındaki kaynaklar, genellikle yamaç kaynağı özelliğindedir. Kuzey, kuzeydoğu ve doğudaki dağlık alanlar ile tepelik alanlardaki kaynakların çıkış yerleri hep yamaçlardır. Bilindiği gibi, “su tablası” topografya yüzeyine genellikle paralel bir uzanış gösterir. Ancak, yeraltı suyu ile doygun bir tabakanın topografya yüzeyi ile kesiştiği yamaçlar, aynı zamanda kaynakların yüzeye çıkış yerleridir. Yörede karstik kaynaklar da yaygındır. Litolojik yapının yaygın olarak gözenekli ve çatlaklı Kretase, Miyosen ve Pliyosen kireç taşı formasyonlarından oluşması, yüzey sularının zemine sızmasına neden olmakta, yeraltındaki mağara boşluklarında biriken sızıntı suların, dağlık alanlar, yüksek ve alçak plato düzlüklerinin topografya yüzeyleriyle kesişen yamaç bitimlerinde yüzeye çıkmasına neden olmaktadır. Bu alanlarda su çıkan (voklüz) adı verilen kaynaklar oluşmaktadır. Karstik kaynaklar, yıl boyunca debisi çok az değişen kireç içeriği yüksek suların çıkış noktalarıdır. Koçlu köyündeki “Kokar Şifalı Suları” da bu kaynaklardan biridir (Foto: 1.7). Bazı karstik kaynakların ağızlarında ise çökelmiş kireç birikimine bağlı olarak traverten tabakaları oluşmaktadır. Araştırma sahasında bu şekilde oluşmuş travertenlere Çiğdemli, Yukarı Çiyanlı, Mehedinli köyleri ve güneyindeki yamaç ve sırtların aşağı kesimlerinde rastlanmaktadır.

Şekil: 1.6 Araştırma sahasındaki karstik kaynakların yüzeye çıkış şekli

Araştırma sahasındaki hidrografik değerlerden biri de “Kokar Şifalı Suları”dır (Foto: 1.7). Özellikle “Sedef” hastalığının tedavisi başta olmak üzere sivilce, isilik, pişik, mantar ve üst deri yaralanmaları gibi çeşitli cilt sorunları ile böbrek hastalıklarının tedavisinde alternatif yöntem olarak tercih edilen şifalı sular, ilçenin kuzeydoğusunda ve ilçe arazisinin orta kesimlerinde yer alan Koçlu köyü sınırları içinde bulunmaktadır.

Suyun bileşiminde kükürt oranının yüksek olmasından dolayı çevreye “bozulmuş yumurta kokusu”nu andıran bir koku yaymaktadır. Tesise “Kokar” denilmesinin en önemli nedeni de budur.

Foto: 1.7 Koçlu köyü sınırları içinde bulunan ve çeşitli cilt ve böbrek hastalıklarının tedavisinde alternatif yöntem olarak tercih edilen Kokar Şifalı Suları, özel bir işletme tarafından işletilmektedir. Suda kükürt oranının yüksek olmasından dolayı çevreye koku yayılmaktadır. Şifalı sularda tedavi kür şeklinde uygulanmaktadır. Sağlık personeli bulunmayan tesisten genellikle Kadirli ve yakın çevresindekiler faydalanmaktadır. Tesiste konaklama olarak apart tip kulübeler ve çok sayıda çardak bulunmaktadır. Ziyaretçiler, her türlü barınma, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını kendileri karşılamak durumundadır.