• Sonuç bulunamadı

Arda Kaan ÜNER*, Züleyha DOĞANYİĞİT**, Emin KAYMAK**, Enes AKYÜZ***

*Yozgat Bozok Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Yozgat, Türkiye, ardauner5@gmail.com

**Yozgat Bozok Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, Yozgat, Türkiye, zuleyha.doganyigit@gmail.com, e_kaymak@hotmail.com

***Yozgat Bozok Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Yozgat, Türkiye, enesakyuz25@gmail.com

Özet:

Giriş ve Amaç: Epilepsi, beyinde uyarıcı ve baskılayıcı sistemler arasındaki dengenin bozulduğu, spontan nöbetlerle karakterize nörolojik bir hastalıktır. Ayrıca nöbetler, değişen hücre içi ve hücre dışı potasyum miktarlarıyla ilişkilendirilmektedir. Bu ilişkideki en güçlü iyon kanallarından biri içeri doğrultucu potasyum (Kir) kanallarıdır. Son yıllarda yapılan klinik ve deneysel çalışmalar, epilepside Kir kanallarının beyin korteksinin yanı sıra hipokampus ve otonom sinir sistemi ilişkili beyin sapı bölgelerinde nöbetlerden etkilenebileceğini göstermektedir. Bu doğrultuda, deneysel epilepsi modelinde korteks, medulla ve hipokampuste olası olarak değişen Kir3.1 ve Kir6.2 kanallarının ifade seviyeleri araştırılmıştır.

Yöntem: Çalışmada Wistar albino erkek sıçanlar (280-380 g, n=20) 4 hafta boyunca, haftada 3 kez 35 mg/kg (intraperitonal) Pentilentetrazol (PTZ) enjeksiyonuna maruz bırakıldı. PTZ tutuşma modeli ile oluşturulan kronik epilepsi modelinde, korteks, hipokampus ve medullada Kir kanallarının (Kir3.1 ve Kir6.2) immünoreaktiviteleri araştırıldı.

Bulgular: Kir3.1 ve Kir6.2 kanalının immünoreaktivitesini incelendiğinde kontrole kıyasla PTZ grubunda, Kir3.1 immünoreaktivitesinin kortekste 4,3 kat ve hipokampuste 3,3 kat arttığı gözlemlendi. Kir6.2 incelendiğinde, kontrol grubuna kıyasla PTZ-ateşlenmiş grup, Kir6.2’nin sırasıyla korteks ve medullada 4.2 ve 2,1 kat artmış immünoreaktiviteye sahip olduğu saptandı (p<0.05).

Sonuç ve Tartışma: Elden edilen bulgular, PTZ ile indüklenen nöbetlerin iyon kanallarının ifadesinde değişikliğe neden olduğunu göstermektedir. Bu etkiler, epileptik nöbetlerin oluşumundaki rolü açısından bir ön-çalışma değeri taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: PTZ, Potasyum, iyon kanalı, otonom sinir sistemi

100

International Young Researchers Student Congress 28-30 November 2019 Burdur/TURKEY DEPREME DAYANIKLI YAPI TASARIMININ İNCELENMESİ

Betül GÜNDOĞDU, Halime KILINÇARSLAN, Beyza YILDIZ

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Acil Yardım Ve Afet Yönetimi Bölümü, Burdur, Türkiye, betulgund03@gmail.com, halimekilincarslan3@gmail.com beyzzaayldz.02@gmail.com

Özet: Depremler Uygarlık tarihi boyunca insanlığa verdiği can ve mal kayıplarının oranı en yüksek olan doğal afetlerden biridir. Türkiye deprem bölgeleri haritasına göre yurdumuzun

%92’si deprem bölgeleri içindedir ve nüfusumuzun %95’i bu deprem bölgelerinde yaşamaktadır. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde yakın zamanda yaşanan depremlerde önemli düzeyde can kaybı ve ekonomik kayba uğradığı görülmektedir. Bu kayıpların en büyük nedeni ise depreme karşı dayanıksız yapılar olduğu ortaya çıkmıştır. Depreme dayanıklı olarak kabul edilen bir yapı, depremin şiddetine göre çeşitli ölçülerde hasar görebilir. 1 Ocak 1998 tarihinde yürürlüğe giren “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” (ABYYHY)’e göre depreme dayanıklı bina tasarımının ana ilkesi;

hafif şiddetteki depremlerde binalardaki yapısal ve yapısal olmayan sistem elemanlarının herhangi bir hasar görmemesi, orta şiddetteki depremlerde yapısal ve yapısal olmayan sistem elemanlarında oluşabilecek hasarın onarılabilecek düzeyde kalması, şiddetli depremlerde ise can kaybını önlemek amacı ile binaların kısmen ya da tamamen göçmesinin önlenmesi, olarak belirtilmiştir. Deprem yer hareketi, yapısal modelleme ve yapısal eleman davranışlarındaki belirsizlikler yanında analiz ve tasarım yöntemlerindeki yaklaşımlar nedeni ile binanın deprem davranışının öngörülebilir olmasını sağlamak üzere taşıyıcı sistemin olabildiğince sade ve basit olması, deprem etkisi altında tasarımın temel kuralıdır. Her yapı çeşitli yükler etkisindedir ve yine her yapı, bu yükleri taşıyan, zemine aktaran bir taşıyıcı sisteme sahip olmalıdır. Bu yüklerden bir tanesi de deprem yükü olduğu için yapı, deprem yüküne karşı ayakta kalabilecek dayanımda olmalıdır. Binanın ömrü boyunca inşa edildiği bölgede oluşabileceği tahmin edilen en şiddetli deprem büyüklüğü göz önünde bulundurularak tasarımı yapılan bir binanın depreme dayanımından söz edilebilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Deprem, Yapı Tasarımı, Taşıyıcı Sistem

101

International Young Researchers Student Congress 28-30 November 2019 Burdur/TURKEY ÇOCUKLUK ÇAĞI ASTIM HASTALIĞI

Beyza YILDIZ1* ,Nefise YILDIZ2, Betül GÜNDOĞDU3, Halime KILINÇARSLAN4

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Acil Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü, Burdur, Türkiye, beyzzaayldz.02@gmail.com , nefisseyildiz081@gmail.com betülgund03@gmail.com

Özet: Çocukluk çağı kronik hastalıklarının en sık görüleni olan astım hastalığı morbidite ve mortalite oranı yüksek olan ve prevelansı artan bir solunum yolu hastalığıdır. Hava yollarının duyarlılığının artmasına bağlı olarak gelişmektedir. Tekrarlayan hışıltı, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi ve öksürük yakınmalarının olduğu kronik havayolu inflamasyonu ile karakterize bir hastalık olduğu bilinmektedir. Çocukluk çağında ilk yaşta hastalığın başlaması nadirdir.

Genellikle başlangıç yaşı 3-8 yaşlar arasındadır. Çevresel ve kişiye ait etkenler çocukluk çağı astımında risk oluşturmaktadır. Genetik yatkınlık, cinsiyet, ırk, alerjenler, solunum yolu enfeksiyonları, sigara dumanı, psikolojik faktörler gibi birçok etken astım hastalığının ortaya çıkmasına neden olan tetikleyici faktörler olarak bilinmektedir. Yetişkinlere oranla çocuk hastalarda astım tanısı koyarken daha dikkatli olunmalıdır. Astım tanısı beş yaş üstü çocuklarda dikkatli bir öykü, fizik muayene ve solunum fonksiyon testleri ile konulur. Beş yaş altı çocuklarda astım tanısı havayolu obstrüksiyonunun fonksiyonel olarak değerlendirmek mümkün olmadığından büyük ölçüde klinik bulgulara dayanılarak konulmaktadır. Çocukluk çağında oluşan astım çocuğun günlük aktivitelerini, psikolojik durumunu ve okul hayatını etkilemektedir. Çocuğun havası temiz bir ortamda yaşaması hastalığın daha az hissedilmesini sağlayacaktır. Astım hastalığı erken teşhis edildiğinde tedavisi güç değildir. Ancak sabırlı ve kararlı bir tutumla uzun süre tedavi edilmektedir.

Çocukluk çağı astımında tedavinin amacı semptomların kontrolü ve kontrolünün devamının sağlanması, atakların ve yaşam kalitesinin bozulmasının önlenmesidir. Koruyucu ve ilaç tedavisi olarak iki yönlü tedavi uygulanmaktadır. Astım ilaçları çocuğun astımının tamamen iyileşmesini sağlamaz ancak kullandıkları dönemde astım ile ilişkili yakınmalarının azalmasını ve kaybolmasını sağlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Astım hastalığı, Çocuklarda astım, Çocukluk çağı

102

International Young Researchers Student Congress 28-30 November 2019 Burdur/TURKEY DEPREMDEN SONRA GEÇİCİ BARINAK KURULUMU İNCELENMESİ

Halime KILINÇARSLAN, Betül GÜNDOĞDU, Beyza YILDIZ

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sağlık Bilimi Fakültesi, Acil Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü, Burdur, Türkiye halimekilincarslan3@gmail.com, betülgund03@gmail.com, beyzzaayldz.02@gmail.com

Özet: Türkiye’de yaşanan afetler içerisinde en yoğun olanı depremlerdir. Afet sonrasında insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli koşulları bulmak için zorlanmakta ve hatta evsiz kalmaktadırlar. Dolayısıyla afetten etkilenmiş olan insanların günlük ihtiyaçlarına cevap verecek barınağa ve geçici olarak yaşam alanına ihtiyaçları vardır. Geçici barınma alanlarının belirlenmesinde coğrafi parametrelere dikkat edilmelidir bölgeye yakın ama güvenli bir alanda kurulmalıdır. İnsanların geçici süreli barınma ve akut şoku atlatmalarını sağlayacak alt yapıya sahip, çadır kentlerde insanların en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme, sıcak yemek, sıcak su, tuvalet ve duş imkanları, sosyal mekanlar, depo, çöplük, okul öncesi eğitim, sağlık, idari birimler, çamaşırhane, dini ve psikolojik destek hizmetleri sunulmalıdır. Barınaklar için kişi başına düşen kapalı alan 3.5-4 m² olmalıdır. Bir aile için (4-5 kişilik) gerekli olan çadır alanı 16 m² olmalıdır. Tuvaletin kapladığı alan 1 m² olup her tuvalet başına en fazla 15-20 kişi düşmelidir. Duş veya banyoların ise en fazla 50 kişiye bir duş düşecek şekilde ayarlanmalıdır. Mutfakla birlikte çamaşırhane, idari birimler için okul ve depo için genel maksat çadırları olarak adlandırılan ve 30 m² ile 75 m² arasında değişen üniteler kullanılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Geçici barınak, çadır kent, deprem, afet

103

International Young Researchers Student Congress 28-30 November 2019 Burdur/TURKEY DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE IL-6 VE IL-1Β’NIN AKCİĞERDEKİ