• Sonuç bulunamadı

Muhammed b. Ali el-Abbasi yanında hazırlanan plan, program, alı-nacak tedbirler, uygulaalı-nacak taktik ve stratejiler, gözden geçirilirdi. Zira başarı için bunların önemi büyüktü. Muhammed b. Ali bu amaçla Abba-si hareketinin idareAbba-sinde görev alan komuta heyetinin ve sorumlularının elinde örnek bir çalışma programı olsun için, kendilerine bir genelge hazırladı. Bu genelge nasıl davranmaları gerekiyorsa, o şekilde hareket etmeleri için bir el kitabı olarak sunuldu. Bu tamimde şunların değerlen-dirilmesi vardı:

“Kufe ve Kufe ileri gelenleri Hz. Ali ve çocuklarının taraftarı idiler.

30 Ahbaruddavetil Abbasiyye, s:223–230; Uyunul Ahbar, 1/204; el-Aleviyyun vel Abbasiyyun ve Da’vetu Alil Beyt; s:58

Basra ve Basra’nın önde gelenleri ise, Hz. Osman taraftarıydılar. Olaylar-dan uzak kalınması taraftarıydılar. Basralılar gerekçe olarak: “Allah’ın öl-dürülen kulu ol ama Allah’ın katil olan kulu olma!” diyorlardı. Cezire’ye gelince; bunlar karşı çıkan haricilerdi. Yolunu şaşırmış, hatta mürtet du-rumuna düşmüş kimselerden oluşuyorlardı. Kısaca bunlar yaban eşeği misali bedevilerdir. Hıristiyan ahlakını benimsemiş müslüman görünü-münde insanlardır.

Şam halkına gelince, bunlar Muaviye’den başka kimseyi tanımazlar.

Yalnızca Ümeyye oğullarına itaat ederler. Köklü bir düşmanlık ve koyu bir cehalet karanlığında olan kimselerdir. Mekke ve Medine ise bunlar-da bunlar-daha çok Ebu Bekir ile Ömer sevgisi galebe çalmıştır.

İşte bütün bu anlattıklarım çerçevesinde size tavsiyem, mutlaka, Horasan halkına sahip çıkın, onları yanınıza çekmeye çalışın. Çünkü Horasan’da çok büyük bir nüfus kitlesi bulunmaktadır, orada apaçık bir hoşnutsuzluk ve sertlik hâkimdir. Yine orada çok temiz ruhlu, zihni bu-lanmamış insanlar bulunmaktadır. Kalpleri kötülüklere meyletmemiş, heva ve heveslerinin esiri olmamış kimseler vardır. Orada fesat yoktur, milliyetçilik, kabilecilik gibi hastalıklar yoktur. Orada omuz omuza da-yanışma içinde olan, gür sesli, gözlerini budaktan sakınmayan askerler vardır, ufukları geniştir. Ben hayrın doğudan geleceğine inanıyorum.

Dünyanın kandili, halkın lambaları oradan doğacaktır.”30

Muhammed b. Ali, bu genelgesinde davetin nerelerde yeşerme im-kânını bulabileceğini ve gelişip büyüyeceğini anlatıyor. En büyük başa-rının hangi noktalardan kazanılacağını, Emevilerin sonunun nasıl getiri-leceğinin yollarını çiziyor. Şöyle ki:

Horasan

Başkentten uzak bir bölge, güçlü insanların var olduğu bir yer, Emevi Devletine karşı diş bileyen hoşnutsuz olan insanların yer aldı bir belde. Bu bölgede istikrardan neredeyse eser yoktur. Ehli Beyte karşı iç-tenlikle sevgi besleyen taraftarların yer aldığı bir mıntıka.

Horasan’da: Savaşçı ve kararsız Araplar vardır. Burası Arapların sa-vaş alanı haline gelmiş ve sürekli Türkistan halkıyla sasa-vaşan Emevilerce denetlenen Araplar ordusu vardır. Horasan bölgesinin her bir yerinde,

31 Tabiatud-da’vetil İslamiyye, s:156; es-Sevratul Abbasiyye, s:114; el-Hilafetul Abbasiyye, Asrul Kuvveti vel İzdihar, s:15–16

her bir sınır noktasında bir Emevi askeri ve baskısı vardır. Özellikle kış mevsiminde ikamet ettikleri bir askeri bölge durumundadır.

• Emeviler tarafından atanan vali, zaman zaman ganimet yoluyla el-de edilen mal varlığından bu bölgeel-de oturanlara paylarını vermemekte-dirler. Ya da birine çok, birine az vererek haklarını çiğnemekte, kimi za-man da ellerinden alınması gerekenin üzerinde vergi alınmaktadır.

• Liderlerin, başkanların ve belli konumda bulunanlar arasında sü-rekli olarak devam eden sürtüşmelerin, kavgaların, hatta savaşların top-lumda oluşturduğu nefret, korku, istikrarsızlık gibi durumlar, kabileler arası oluşturulan rahatsızlıklar bölgede tam bir bunalım yaşanmasına se-bep oluyordu.

Bu gibi sebeplerden ötürü bölgede yaşayan halk ve kabileler, Abba-silerin davetini, kendileri için bir kurtuluş vesilesi ve bir umut kapısı olarak görüyorlardı. Çünkü istikrara susamışlar, sıkıntılardan bunalmış-lar, huzur ve refah istiyorlardı. İşte Abbasi hareketi bütün bu sebepler-den ötürü bir umut ışığıydı.31

Hicaz

Bu bölge, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in (rma) sevgilerinin yoğun-luk kazandığı bir bölgeydi. Bölge halkı zühd ve ibadet yönüne meyilli olan kimselerdi. Hep barıştan yanaydılar. Siyasetten hoşlanmayan bir özelliğe sahiptiler. Bunlar, hilafet görevinin mutlaka Haşim oğullarının hakkı olduğu kanaatinde değillerdi. Genel olarak Kureyşten olmasıydı.

Kureyşten ise, hangi kabileden olması önemli değildi. Bu açıdan, Emevi idaresinden hoşnut olmayan kimi bölge insanları, başkaldırılarına rağ-men Hicaz bölgesinin bu tutum ve davranışları sebebiyle başarıya ulaşa-mamıştır. Örneğin h:63/682m yılı Harre vakası buna bir misaldir. Nite-kim Mekke’de de Abdullah b. Zübeyir’in hilafeti, istenilen amacı elde edemeden h:73/692m yılında sona ermişti. Ki bunun birçok nedenleri bulunmaktadır. Kaldı ki Hicaz bölgesi halkı, Raşid halifelerin –Allah on-lardan razı olsun-, hilafete gelişleri şura, seçim ve kabul yoluyla olduğu-nu da biliyorlardı. Bu, yol tüm İslam ümmetince uygun görülmüş, biri diğerine tasallutta bulunmamış ve kan akıtılmamıştır.

32 Es-Sevratul Abbasiyye, s:114; el-Aleviyyun vel Abbasiyyun ve Da’vetu Alil Beyt; s:58-60

Şam

Şam (Suriye) bölgesi zaten Emevilerin egemen olduğu bir bölge ol-masının yanında, aynı zamanda Emevilerin başkentiydi. Şam halkı, say-gınlıklarını Emevi hanedanı sayesinde kazandıklarına inanırlardı. Bu ba-kımdan onlardan başkalarının gelmesine izin vermezlerdi.

Basra

Bu bölge Muhammed b. Ali el-Abbasi açısından, bu davet için hiç de uygun olmayan bir yerdir. Bu bölge, sanki kozmopolit insanlardan oluşmuş bir yer gibidir. Çünkü bölgede her cinsten, her inançtan insan-ların yer aldığı bir insanlar müzesi/mozayığı vardır. Basra, bir ekonomi kenti idi. Siyasetle alakası olmayan bir şehirdi. Çok az taraftar olması ha-sebiyle burası hiç hesaba katılmasa da olurdu. Çoğunda: “Allah’ın öldü-rülen kulu ol” anlayışı halimdi.

Kufe

Burada Hz. Ali ve çocuklarının taraftarları çoğunluktaydı. Onlar Hz. Ali evladı dışında hiçbir kimseyi kabul etmezlerdi. Kufelilere göre hilafet hakkı, sadece Hz. Ali soyundan gelenlerin hakkıdır, başkalarının asla değildir.

Muhammed b. Ali el-Abbas’ın bu İslami bölgeler ve toplumlar ile alakalı olarak ortaya koymuş olduğu bu değerlendirme görüldüğü hede-fine varabilmek için adamlarına vermesi gereken bilgi ve talimattı. An-cak tek tek bölgelerden söz ettiği halde, Şam’a yakın olan Mısır’dan söz etmemiş ve oraya işarette bulunmamıştır. Çünkü Muhammed el-Abbasi, Mısır ve çevresini, kendi hareketi için bir üs ve merkez olarak uygun görmemişti. Bu nedenle de Mısır’ı hiç gündeme getirmedi.

Oysa Afrika bölgesi Mısır’a yakındı ve aynı zamanda her an Emevi ordusunun avucu içinde bulunuyordu. Bu nedenle burası da uygun de-ğildi.32