• Sonuç bulunamadı

İnsanca muamele ilkesi –hayvan refahı yasaları aracılığıyla uy-gulandığı şekliyle– hayvan çıkarlarını gerçekten anlamlı bir şe-kilde koruyor mu? Bu sorunun kısa yanıtı hayırdır. Yasa hayvan kullanımlarımızı, çoğunlukla, onları bir “amaç” için kullanmak zorunda olmamız ölçüsünde sınırlar. Hayvanları, onlardan eko-nomik kazanç sağlayan birer meta olarak yararlandığımız başlı-ca etkinliklerde, kurumsallaşmış sömürü biçimlerinde –yemek, avlanma, dinlence, eğlence, giyinme ya da deneyler– kullanmak zorundayızdır. Hayvanlara acı çektirmenin hukukî açıdan so-run yarattığı durumlar, sadece, bu acıyı kabul edilen yerleşik hayvan kullanım pratikleri dışında çektirdiğimiz durumlardır – malla ilişkili menfaatler yaratmayan şekillerde ve bu davranışın tek açıklamasının “kötü ya da kinci bir mizacı tatmine yöne-lik”69eziyet olarak nitelenebildiği durumlar.

Örneğin, Tweedie’ye karşı Eyalet davasında, sanık bir kediyi mikrodalga fırında öldürerek zulme karşı yasayı ihlal etmek-ten suçlu bulunmuştu.70William G. davasında, kendi köpeğiy-le çiftköpeğiy-leşmediği için bir köpeği tekmeköpeğiy-leyip ateşe veren bir ço-cuk için zalimce muameleden mahkûmiyet kararı verilmişti.71 Eyalete karşı Motes davasında, sırf havladığı için bir köpeği ateşe veren sanık zulme karşı yasayı ihlalden suçlu

bulunmuş-119 S. Ct. 1454 (1999). Sonraki bir davada, hayvanat bahçesi ziyaretçisinin düzenlemelere itiraz için dava açma hakkı teyit edilmiş, ama veterinerlerin mesleki yargısı için esneklik tanınırken, yasanın gerektirdiği asgari standartla-rı saptayan düzenlemelerin kendilerinin geçerli olduğu onaylanmıştır. Bkz.

Glickman’a karşı Yasal Hayvan Savunma Fonu, 204 F.3d 229 (D.C. Cir. 2000).

Bu kararın deneylerde ve başka amaçlarla kullanılan hayvanlarla ilgili federal düzenlemelere karşı çıkma imkânı üzerindeki etkisinin ne olacağı henüz açık değildir. Ayrıca, dava açma hakkının, birer mal olarak, mahkemede çıkarlarını savunmak için bağımsız bir dava açamayacak olan hayvanlarda “estetik bir çı-karı” olan insanları esas aldığını görmek önemlidir.

69 Lufkin’e karşı Ulus, 89 Mass. (7 Allen) 579, 581 (1863). Mahkemelerin zulme karşı yasa ihlallerini saptadığı ya da onayladığı durumlarla ilgili bir tartışma için bkz. Francione, Animals, Property, and the Law, dipnot 1, s. 137, 153-56.

70 Tweedie’ye karşı Eyalet, 444 A.2d 855 (R.I. 1982).

71 William G. davası, 447 A.2d 493 (Md. Ct. Spec. App. 1982).

tu.72 ABD’ye karşı Tuck davasında, hayvanları havalandırması olmayan bir vitrine koyan ve vücut sıcaklığı termometrenin gösterdiği en yüksek dereceye –44 derece Celcius– yükselen bir tavşanı dışarı çıkarmayı kabul etmeyen bir pet-shop sahibi zalimlikten mahkûm edilmişti.73 Voelker’e karşı Halk davasın-da, mahkeme, canlı ve bilinci yerinde üç iguananın başlarının

“haklı gerekçe olmaksızın” kesilmesinin zulme karşı yasanın ihlali olabileceğine hükmetmişti.74Eyalete karşı LaRue dava-sında, sanık çok sayıda sahipsiz köpeği toplayıp veteriner ba-kımı yaptırmadığı; köpeklerde uyuz, körlük, sıvı kaybı, zatür-ree ve gençlik hastalığı görüldüğü ve öldürülmeleri gerektiği için zalimlikten mahkûmiyet kararı alınmıştı.75 Ama bunlar olağandışı davalardır ve hayvanlara acı çektirdiğimiz örnekle-rin çok küçük bir bölümünü oluşturur.

Aynı eylem, kabul edilen yerleşik hayvan sömürüsü uygula-malarının parçası olup olmamasına bağlı olarak korunabilir de yasaklanabilir de. Biri bir kediyi mikrodalga fırında öldürürse, bir köpeği ateşe verirse, bir tavşanın vücut sıcaklığının sıcak çarpması noktasına kadar yükselmesine izin verirse, bilinci yerinde hayvanların başlarını keserse ya da hayvanların tedavi edilmeyen ağır hastalıklara yakalanmasına göz yumarsa, dav-ranışı zulme karşı yasaları ihlal edebilir. Ama bir araştırmacı aynı şeyleri bir üniversitede yürütülen bir araştırma kapsa-mında yaparsa (bir sürü araştırmacı hayvanları aynı ya da çok benzer şekillerde öldürmekte ya da acı çektirmektedir) hayva-nı sözümona bir fayda sağlamak için kullandığından davrahayva-nışı yasa tarafından korunur. Nitekim hayvanların deneylerde kul-lanılması ya da deneyler sırasında gördükleri muamele, ancak deneyi kolaylaştıracak yerde sekteye uğratan bir acı ve ıstırap verilmesi söz konusuysa, federal Hayvan Refahı Yasası ya da eyaletlerin zulme karşı yasalarını (eğer bu yasalar araştırmacı-lara uygulanıyorsa) ihlal eder. Hayvanların laboratuvarlarda

72 Eyalete karşı Motes, 375 S.E.2d 893 (Ga. Ct. App. 1988).

73 ABD’ye karşı Tuck, 477 A.2d 1115 (D.C. 1984).

74 Voelker’e karşı Halk, 172 Misc.2d 564 (N.Y.C. Crim. Ct. 1997).

75 Eyalete karşı LaRue, 478 So.2d 13 (Ala. Crim. App. 1985).

kullanılmasının amacı geçerli bilimsel veriler üretmektir. Hay-van Refahı Yasası’na göre araştırmacıları hayHay-vanlara yiyecek, su ve yaşam alanı gibi asgari yaşam koşullarını sağlamakla, hayvanların güvenilir bilimsel veri üreticileri olarak faydalı ol-malarını garantilemekle yükümlüdürler. Onlara gerekenden fazla acı çektirmelerini engelleyen tek bir gerekçe vardır: Hay-vanların sıkıntısı verilerin geçerliliğini olumsuz yönde etkile-yebilir, dolayısıyla hayvan kaynaklarının israf edilmesiyle so-nuçlanabilir.

Hayvan deneylerinin insanca olup olmadığına ilişkin yargı-mızı, zalimce muamelenin ne olduğuna dair soyut bir düşün-ceye dayandırmayız. Deneylerde hayvanlara insanlık dışı mu-amele, yalnızca hayvan kaynakların güvenilir bilimsel veriler üretmeyen deneylerde israf edilmesiyle sonuçlanan muamele olarak anlaşılır. O halde, kediyi mikrodalga fırında öldüren araştırmacı, hayvana, mikrodalga fırında öldürülmesinden ön-ce ya da hayvan ağır yaralı, ama başka bir araştırmada kulla-nılmak için hâlâ canlıyken yeterli yiyecek ve su vermekte ku-sur ederse, yasayı ihlal edebilir, çünkü susuzluk ve açlığın hayvana verdiği sıkıntı deney verilerini geçersizleştirebilir ve bu şekilde hayvan israf edilebilir.

Hayvanlar ve hukuk dersimizde öğrencilere gösterdiğimiz bir videoda devlet destekli bir deneyin görüntüleri yer alıyor.

Bu deneyde Araştırmacılar uyuşturulmamış bir domuza üfleç tutarlar. Deneyin açıklanan amacı, ağır yanıkların domuzun yeme alışkanlıkları üzerindeki etkilerini saptamaktır. Haftalar-ca bu şekilde hayatta tutulan domuza hiçbir ağrı kesici veril-mez. Şayet bu, birkaç yeniyetmenin sırf sadistçe içgüdülerini tatmin etmek için yaptıkları bir şey olsaydı, hayvanı israf et-miş ve zulme karşı yasalara aykırı davranmış olurlardı. Ama aynı eylemi gerçekleştiren araştırmacılar zulme karşı yasalar-dan muaf tutuluyorlar, çünkü hayvanı üretken bir şekilde kul-landıkları kabul ediliyor. Domuzun çıkarı her iki durumda da tıpatıp aynıdır, ama bu çıkarın korunması, sadece, hayvan

“kaynaklar”ın kullanımının üretken bir eylem olarak mı yoksa israf olarak mı kabul edildiğine bağlıdır. Yasa hayvanın

çıkarı-nın korunmasıyla kesinlikle ilgili değildir, sadece insaçıkarı-nın mül-kiyet çıkarlarıyla ilgilidir.

Benzer biçimde, bir çiftçi yemek için beslenen hayvanları dağlayabilir, boynuzlarını çıkarabilir, hadım edebilir ya da baş-ka türlü sabaş-katlayabilir ve bu hayvanları ağır hapis koşullarında yetiştirebilir. Çiftçilerin, yiyecek satıcılarının ve kesimhanele-rin bilinci yekesimhanele-rinde hayvanların başlarını uçurmalarına ve bo-ğazlarını kesmelerine –Voelker davasında olduğu gibi– izin ve-rilir – üstelik bu davranışın zulme karşı yasaları ihlal ettiğini belirtmeye bile gerek duymadan. Bütün bu eylemler hayvanla-ra aşırı acı ve sıkıntı verir, ama normal hayvancılığın bir par-çası olarak kabul edilir, dolayısıyla yasayla korunur. Buna kar-şılık, bir çiftçi hayvanlarına nedensiz yere acı çektirirse –hay-vanlarını mal olarak kullanmamakta, yalnızca israf etmekte-dir– zulme karşı yasa uygulanabilir. Schott’a karşı Eyalet dava-sında, polisin, çiftliğinde kötü beslenmeden ve sıvı kaybından ölmüş ya da ölmekte olan onlarca hayvan bulduğu Schott için zalimlikten mahkûmiyet kararı verilmişti.76 Schott savunma-sında, kötü hava koşullarının hayvanlarına bakmasına engel olduğunu iddia etti. Jüri Schott’u zalimlik ve ihmalden suçlu buldu ve temyiz mahkemesi bunu onayladı. Schott hayvanla-rını ihmal ederek kuşkusuz onlara büyük acılar çektirmişti, ama normal hayvancılık uygulamalarından uzaklaşmasa da muazzam acılar çektirecekti. Aradaki tek fark şuydu: Schott normal çiftçilik yöntemlerine uymuş olsaydı, çektirdiği acı ka-bul edilebilir ve üretken ka-bulduğumuz yerleşik sömürü bağla-mında gerçekleşmiş olacaktı.

Özetle, zulme karşı yasalar ve diğer hayvan refahı yasaları hayvanlara çok az koruma sağlar. Hayvan kullanımı kabul edilmiş bir hayvan sömürüsü pratiğinin parçası olarak nitele-nebildiği sürece, genellikle bu kullanıma –ne kadar gereksiz olursa olsun– izin veririz, çünkü bu pratikler hayvanların mal statüsüne dayanır. Köpeğinizi sadist zevkleriniz için dövmeni-ze karşı çıkabiliriz, ama amacınız köpeği arka bahçenizde

çu-76 Schott’a karşı Eyalet, 384 N.W.2d 620 (1986).

kur kazdığı için cezalandırmak ya da evinize barkınıza izinsiz giren yabancılara saldırması için eğitmekse buna itiraz etme-yiz. Sırf yanmasını seyretmekten zevk aldığınız için köpeğinizi ateşe vermenize karşı çıkabiliriz, ama aynı eylemi şehrinizdeki üniversitede araştırmacı olarak gerçekleştirdiğinizde buna kar-şı çıkmayız.

İnsanca muamele ilkesi sadece hayvanları kabul edilen sö-mürü kurumları dışında ve ekonomik bir faydayla sonuçlan-madan kullanmamızı yasaklıyorsa, tarihsel olarak gereksizdi.

Bentham’ın dile getirdiği yaklaşımın amacı, hayvanların ahla-ken ve hukuahla-ken önemli çıkarları olduğunu ve hayvanlara karşı doğrudan yükümlülüklerimiz bulunduğunu ispatlamak-tı. İnsanca muamele ilkesi, hayvanları korunabilecek herhan-gi bir çıkarı olmayan nesneler olarak gören Descartes ve Loc-ke’un görüşlerinin ahlakî ve hukukî açıdan reddedilmesi de-mekti. Ama Bentham’ın ilkesi, hayvanları daha baştan insan-ların mülkü olarak kabul eden yasalarda ifadesini bulduğun-dan, hayvanların çıkarlarını korumakta Descartes ya da Loc-ke’un yaklaşımlarından daha ileri gidemezdi. Descartes’ın, hayvanların hissetme yetisine sahip olduklarına ya da acının bilincine vardıklarına inanmasa da, tıpkı sahip olduğu her-hangi bir malı gereksiz yere tahrip etmeyeceği gibi hayvanları da gereksiz yere kullanmayacağını varsayabiliriz. Locke hay-vanları Tanrı’nın insanlara bahşettiği kaynaklardan biri olarak görüyordu, ama onları “tahrip ve israf” etmenin insanlar için ahlaken yanlış olduğunu, Tanrı’ya ve öteki insanlara olan yü-kümlülüklerimiz icabı, hayvanları kullanımımızda ya da on-lara uyguladığımız muamelede bazı sınırlar olması gerektiğini ileri sürüyordu. Bu sınırların, toprak, su ya da orman gibi Tanrı’nın bahşettiği herhangi bir kaynağı kullanımımıza geti-rilen sınırlardan farkı yoktu. Kısacası, hayvanları mal olarak tanımlamakla, insanca muamele ilkesini –hayvanların, ahlakî açıdan cansız nesnelerle bir olmadıkları görüşünü– temelin-den inkâr etmekteyiz.

HAYVAN MÜLKİYETİNİ EŞYA MÜLKİYETİNDEN