• Sonuç bulunamadı

E ŞİT G ÖZETİLME İ LKESİ

BAŞKA İNSANLARA SIRF AMAÇLARIMIZIN ARAÇLARI OLARAK MUAMELE ETMEK

Sadece insan köleliği kurumunu değil, herhangi bir insana sırf bir amacın aracı olarak muamele edilmesinin uygun olduğu görüşünü de reddederiz. Örneğin, evsizlerin, orta sınıftan ya da varlıklı insanlara fayda sağlamak için zoraki organ verici olarak kullanılmasının ahlaken caiz olamayacağını düşünü-rüz.17 İnsanların –ırklarından, cinsiyetlerinden, zekâlarından, güzelliklerinden, yeteneklerinden vs, bağımsız olarak– rızasız denek olarak kullanılmalarını da artık uygun bulmuyoruz. Ne var ki, insanlara bazı açılardan başka insanların amaçlarının araçları olarak muamele edebiliriz. Musluğumuzu tamir etme-si için bir muslukçu çağırdığımızda, bu kişiye musluğumuzu tamir ettirme amacımızın aracı olarak muamele ederiz. Mus-lukçu da bizi geçimini sağlama amacının aracı olarak kullanır.

Bazı durumlarda insanlara ekonomik bir değer de yükleyebili-riz. Jane’in muslukçu olarak değerini, kısmen, başka insanla-rın Jane’in hizmetlerini ne kadar takdir ettiği ve ödüllendirdiği belirler. Becerilerine ihtiyaç duyanların amaçları için araç

ola-17 Pek çok kişi organların “sahipleri” tarafından sözümona rıza göstererek satıl-masına olduğu kadar biyomedikal deneylere sözümona gönüllü katılımına da karşı çıkmaktadır; zira onlara göre insanları bu eylemlere yoksulluk mecbur etmektedir. Bu itirazların gerekçelerinden bağımsız olarak, insanların menkul köle ya da mal statüsüne genel bir muhalefetin olduğu açıktır.

rak kendisine daha yüksek bir değer biçiliyorsa, daha fazla pa-ra ödenecektir.

Ne var ki, insanlara bir amacın aracı olarak muamele et-mekte ve onları değerlendiret-mekte daha ileri gidemeyiz. Bu değerlendirme sürecini kısaltan ve insanları kullanımımızı ve onlara gösterdiğimiz muameleyi sınırlayan bir “kırmızı ışık”

vardır. Muslukçumuzu musluğumuzu tamir ettirme amacının aracı olarak değerlendirebiliriz ve iyi bir muslukçunun hiz-metine onun kadar iyi olmayan bir muslukçununkinden daha yüksek bir karşılık ödememizde bir sorun yoktur. Ama mus-lukçuya muslukçu olarak değerlendirmeyi bırakır, üstelik de ondan hoşlanmaz ya da ona başka bir biçimde değer vermez-sek, ona sadece ekonomik bir meta olarak muamele edeme-yiz; onu bir zorunlu çalışma kampında köleleştiremeedeme-yiz; onu yiyemez, deneylerde kullanamaz ya da ondan bir çift ayakka-bı yapamayız. Bir fabrika sahibi işçilerine araç olarak muame-le edebilir; yani, esas olarak bilançosunun kâr hanesiymuame-le ilgili olan bir fabrika sahibi, işçileri ekonomik metalar olarak göre-bilir. Fabrika sahibinin kâr uğruna, işçinin sabah kahvesi için mola vermekteki çıkarını göz ardı etmesine, hatta işçinin sağ-lığına baktırmaktaki çıkarını görmezden gelmesine izin vere-biliriz. Ama bu, fabrika sahibinin işçinin bütün çıkarlarını göz ardı edebileceği anlamına gelmez. İlaç şirketleri yeni ilaç-ları buna rıza göstermeyen çalışanlar üzerinde test edemez.

Gıda fabrikaları işçilerden sosisli sandöviç ya da soğuk et üre-temez.

Şu örneği alın. Araştırmacı Simon’ın kanserin tedavisinin bulunmasında belirleyici olacak veriler sağlama ihtimali çok yüksek bir deney planladığını varsayın. Ne var ki, deney an-cak denek olarak bir insanın kullanması halinde sonuç vere-cektir. Başka bir seçenek yoktur. Hiçbir hayvan denek aynı işi görmeyecek, hiçbir bilgisayar modeli işlemeyecektir. Deneyde kullanılan insan dayanılmaz acılar çekecek ve sonunda öle-cektir. Deneye katılmak için gönüllü çıkmamaktadır. Sonunda gönülsüz biri –kimi kimsesi olmayan, ağır zekâ özürlü, yetiş-kin bir evsiz– seçilir. Ağır zekâ özürlü bir insanın kanserin

te-davisinin bulunmasını sağlayabilecek acılı bir deneyde kulla-nılması ahlaken kabul edilebilir midir?

Cevap vermeden önce, dünyada her yıl milyonlarca insanın kanserden öldüğünü hatırlayın. Çektikleri acı ve ıstırabı düşü-nün. Sevdiklerinin çektikleri acı ve ıstırabı düşüdüşü-nün. Kuşku-suz, kanserin tedavisini bulmanın faydaları saymakla bitmez.

Bu faydalar tek bir insana, hele de ağır zekâ özürlü, evsiz bir insana zarar vermekten daha ağır basmaz mı?

Simon insan hastalıklarına uygulanabilecek verilerin peşin-deyse, biyomedikal deneylerinde hayvanlardan çok, insanları kullanmasının daha iyi olacağını da düşünün. Her şey bir ya-na, hayvanlardan elde edilen veriler bir işe yarayacaksa, bun-lar insanbun-lara teşmil edilmek zorundadır. Bu işlem her zaman kesin olmayan sonuçlar verir.

Çoğumuz için, bu sorunun cevabı hayırdır. Kişiyi sömür-mekten elde edeceğimiz faydanın büyüklüğü önemli değildir.

Kişinin zekâ özürlü ya da parlak zekâlı, zengin ya da yoksul, bir deneyde bir şempanzeden daha iyi performans gösterme ya da konuşma yetisine sahip olması da fark etmez. Hissetme ye-tisine sahip insanların bu şekilde kullanılmasını uygun bulma-yız, o kadar.18 İnsan kullanmanın uygulanabilir bir seçeneği-nin olup olmadığı da fark etmez: Bir insanı bu şekilde kullan-mak ona eşya –sırf bir amacın aracı– olarak muamele etmek olacaktır. Yasa böyle bir kâr-zarar hesabını yasaklar ve çoğu-muz bu mutlak yasağı onaylarız. Nitekim, ben bu farazi soru-yu dünyanın dört bir yanındaki tıp okullarında verdiğim ders-lerde soruyor, ağır zekâ özürlü evsizlerin kanserin tedavisini bulmak için kullanılmasına izin vereceklerin ellerini kaldır-masını istiyorum. Şimdiye kadar kimse elini kaldırmadı.

İnsanların bilgiye dayalı rızaları olmaksızın biyomedikal de-neylerde kullanılmasına izin vermez, böyle bir davranış açığa

18 İnsanların araçsal kullanımına ilişkin kaygılar öylesine büyüktür ki, kimse döllenmiş yumurtanın ya da gebeliğin başlangıcında fetüsün hissetme yetisine sahip olduğunu savunmadığı halde, en azından bazıları fetüs dokusunun bi-limsel amaçlarla kullanımından kaygı duymaktadır. Bkz. Nicholas Wade, “Sci-entist at Work: Brigid Hogan; In the Ethics Storm on Human Embryo Rese-arch”, New York Times, 28 Eylül 1999, Fl.

çıkarıldığında da istisnasız biçimde mahkûm ederiz. Nazilerin insanları deneylerde kullanmaları, uluslararası topluluğu rıza-sız denekler üzerinde araştırma yapmayı yasaklayan Nurem-berg Kuralları’nı benimsemeye yöneltmiştir. 1964’te Dünya Tıp Birliği, benzer biçimde insanların rızaları olmadan ya da yete-rince bilgilendirilmeden araştırma denekleri olarak kullanıl-masını yasaklayan Helsinki Bildirgesi’ni benimsemiştir. Ve Ma-yıs 1997’de, Başkan Clinton, hükümetin 1932-1972 arasında Alabama, Tuskegee’de siyah yoksul erkekler üzerinde yürüttü-ğü, federal olarak finanse edilen frengi deneylerinden sağ kur-tulanlardan özür dilemiştir. Penisilin var olduğu ve insanların tedavisinde kullanılabileceği halde, bu insan deneklerde ileri frengi semptomları gelişmesine göz yumuluyor, hatta kendile-rine frengi oldukları bile söylenmiyordu.19Benzer biçimde, hü-kümet, 1944-1947 arasında, deneylerin niteliği hakkında doğ-ru dürüst bilgilendirilmemiş olan askerî personel, hastanelerde yatan hastalar, çocuklar, hamile kadınlar ve tutuklular üzerin-de yürütülen radyasyon üzerin-deneylerini kınamıştır.20

İnsanların başka insanların kaynakları olarak muamele gör-memekteki çıkarlarını korumak zorunda olmamızın –bu mu-amelenin fayda sağlayıcı sonuçlarına rağmen ve kaynak olarak kullanmak isteyebileceğimiz kişilerin özelliklerine bakmaksı-zın– basit bir nedeni vardır. Bu çıkarı herkes için eşit düzeyde korumazsak, bunun başka insanların çıkarına olduğunun be-lirlenmesi halinde bazı insanlar eşya muamelesi görecektir. İn-sanın acı çekmemekteki çıkarının herhangi bir ahlakî önemi varsa, insanlara sırf kaynak olarak muamele edemeyiz. Bazı in-sanlara başkalarının kaynağı olarak muamele edilirse, eşit gö-zetilme ilkesi bu insanların acı çekmemekteki çıkarlarına asla uygulanamaz. Hangi nedenle olursa olsun sadece kaynak ola-rak görülen insanlar, asla, kaynak olaola-rak görülmeyen insanla-rınkine benzer çıkarlara sahip olmayacaktır.

19 Bkz. Alison Mitchell, “Clinton Regrets ‘Clearly Racist’ U.S. Study”, New York Times, 17 Mart 1997, § 1, s. 10.

20 Michael D’Antonio, “Atomic Guinea Pigs”, New York Times, 31 Ağustos 1997,

§6, s. 38.

EŞİT GÖZETİLME İLKESİ: TEMEL HAKLAR