• Sonuç bulunamadı

A HLAKÎ Ş İZOFRENİMİZ

EŞYA OLARAK HAYVANLAR

19. yüzyıldan önce, Batı kültürü genelde insanların hayvanla-ra karşı herhangi bir ahlakî yükümlülüğü olduğunu kabul et-miyordu. Hayvanlar ahlaken hiçbir önem taşımıyor ve ahlakî topluluğun tamamen dışında sayılıyordu. Hayvanlarla ilgili ahlakî yükümlülüklerimiz olabilirdi, ama bu yükümlülükler gerçekte hayvanlara karşı değil, diğer insanlara karşıydı. Hay-vanlar taş ya da duvar saati gibi cansız nesnelerden farksız bir ahlakî statüye sahip şeyler olarak görülüyordu.

17. yüzyıl gibi ileri bir tarihte, hayvanların düşünme ya da hissetme yetisi olmayan robotlardan öte bir şey olmadığı görü-şü ortaya atıldı. Örneğin, modern felsefenin kurucusu sayılan René Descartes (1596-1650) hayvanların bilinçli olmadıklarını –hangi şekilde olursa olsun bir zihinlerinin olmadığını– zira Tanrı’nın sadece insanlara bahşettiği bir ruha sahip olmadıkla-rını savundu. Descartes hayvanların bilinçsiz oldukları fikrini desteklemek için, sözlü dili ya da işaret dilini kullanmadıkları-nı –bu her insakullanmadıkları-nın yaptığı, ama hiçbir hayvakullanmadıkları-nın yapmadığı bir şeydi– göstermeye çalıştı. Hayvanların göründüğü kadarıyla maksatlı ve zekice davrandıklarını ve bilinçli gibi göründükle-rini şüphesiz kabul ediyordu, ama gerçekte Tanrı’nın yarattığı makinelerden farklı olmadıklarını iddia ediyordu. Nitekim, hayvanlardan “otomatlar ya da hareket eden makineler” ola-rak söz ediyordu.1Ayrıca, bir duvar saatinin zamanı insanlar-dan daha doğru söyleyebilmesi gibi, kimi hayvan makineler bazı işleri insanlardan daha iyi yapabilirdi.

Descartes’ın yaklaşımının aşikâr –ve kendisinin tereddütsüz kabul ettiği– içerimlerinden biri, hayvanların hissetme yetisi-ne sahip olmadıklarıydı; hayvanlar acının, zevkin ya da başka herhangi bir şeyin bilincine varmıyordu.2Descartes ve

izleyici-1 René Descartes, Discourse on the Method, Bölüm V [izleyici-1637], John Cottingham, Robert Stoothoff ve Dugald Murdoch, çev., The Philosophical Writings of Des-cartes, Cilt 1 içinde (Cambridge: Cambridge University Press, 1985), s. 139.

2 Bazı akademisyenler, Descartes’ın bazı bakımlardan hayvanların bilinçli oldu-ğunu kabul ettiğini, ve hayvanların bilinçli olduoldu-ğunu reddettiği yolundaki ge-leneksel yorumların doğru olmadığını ileri sürmektedir. Bkz. örn. Daisie

Rad-leri hayvanları pençeRad-lerinden tahtalara çivileyip çarpan kalple-rini açığa çıkarmak için vücutlarını yardıkları deneyler gerçek-leştirdiler. Hayvanları yaktılar, haşladılar ve akla gelebilecek her şekilde sakatladılar. Hayvanlar acı çekiyormuş gibi tepki verdiklerinde, Descartes bu tepkiyi düzgün çalışmayan bir ma-kinenin sesinden farksız görüp es geçti. Bağıran bir köpeğin yağlanması gereken gıcırdayan bir tekerlekten farklı olmadığı-nı savundu.

Descartes’a göre, Tanrı’nın yarattığı makineler olan hayvan-lara karşı ahlakî yükümlülüklerimizden söz etmek, insanlar tarafından yaratılan makineler olan duvar saatlerine karşı ah-lakî yükümlülüklerimizden söz etmek kadar saçmadır. Duvar saatiyle ilgili ahlakî yükümlülüklerimiz olabilir, ama bu gibi yükümlülükler gerçekte saatin kendisine değil, diğer insanlara karşıdır. Duvar saatini bir çekiçle parçalarsam, saat size ait ol-duğu için ya da kırılan saatin bir parçasının kazayla çarpması sonucu sizi yaraladığım için veya bir başkası tarafından kulla-nılabilecek mükemmel bir saati kırmak israf olduğu için buna itiraz edebilirsiniz. Keza, köpeğinize zarar vermeme yükümlü-lüğünü taşıyor olabilirim, ama bu yükümlülük size karşıdır, köpeğe değil. Descartes’a göre, tıpkı duvar saati gibi köpek de bir makineden öte bir şey değildir ve hiçbir çıkarı yoktur.3

Descartes’ın hayvanların sadece birer makine olduğu görü-şünü paylaşmayan, gene de hayvanlara karşı ahlakî bir yü-kümlülüğümüz olabileceğini yadsıyan başka düşünürler vardı.

Örneğin, 18. yüzyıl Alman felsefecisi Immanuel Kant (1724-1804) hayvanların acı çekme yetisine sahip olduklarını ve acı çekebileceklerini kabul etmiş, ama hayvanlar ne ussal ne de kendilerinin farkında olduklarından onlara karşı doğrudan bir ahlakî yükümlülüğümüz olabileceğini yadsımıştır. Kant’a gö-re, hayvanlar sadece insan amaçlarının araçlarıdır; “insanın aygıtları” olan hayvanlar, sadece bizim kullanımımız için

var-nor ve Michael Radvar-nor, Animal Consciousness (Buffalo: Prometheus Books, 1989).

3 Descartes ve hayvanları sadece ilgilendirebilen, ama onlara karşı taşınmayan yükümlülükler hakkında daha fazla tartışma için bkz. 5. Bölüm.

dırlar ve kendi içlerinde hiçbir değerleri yoktur. Hayvanlara uyguladığımız muamele Kant’ı sadece bu muamelenin diğer insanlar üzerindeki etkisi ölçüsünde ilgilendirir: “Hayvanlara karşı zalim olan kişi insanlarla ilişkilerinde de sertleşir.”4 Kant, sadık ve itaatkâr bir köpeği yaşlandığı ve artık bize hiz-met edemeyeceği için vurup öldürürsek, bu eylemimizin kö-peğe karşı hiçbir yükümlülüğümüzü ihlal etmediğini iddia eder. Bu eylem sadece, diğer insanların sadık hizmetlerini ödüllendirme ahlakî yükümlülüğümüzden ötürü yanlıştır; kö-peği öldürmek, bu insanî yükümlülükleri yerine getirme eğili-mimizi zayıflatabilir. “Hayvanlar söz konusu olduğunda, doğ-rudan ödevlerimiz yoktur.” Hayvanların varoluş nedeni “sade-ce bir amacın aracı olmaktır. Bu amaç insandır.”5

Hayvanlara karşı doğrudan ahlakî yükümlülüklerimizin ol-madığı görüşü, yasalara da yansımıştı.619. yüzyıldan önce, ya-salar hayvanlara karşı herhangi bir yükümlülük tanımıyordu.

Hayvanlara, sadece insanın kaygıları, öncelikle de mülkiyet haklarıyla ilintili çıkarları ölçüsünde koruma sağlanıyordu. Si-mon Jane’in ineğini yaraladıysa, Jane’in bu eylemin kendisine kötülük etme isteğini gösterdiğini kanıtlaması durumunda, Si-mon’ın eylemi “mala kötü niyetle zarar verme” kanununu ihlal edebilirdi. Simon’ın niyeti Jane’e değil ineğe zarar vermek idiy-se, Simon kötü niyetle zarar verme yasalarını ihlal etmekle suç-lanamazdı. Yasa Jane’in ineği üzerindeki mülkiyet çıkarını ko-ruyor, ama ineğin hiçbir çıkarını tanımıyor ya da korumuyor-du. Simon’ın suiniyetinin Jane’in ineğine mi yoksa sahibi oldu-ğu başka herhangi bir mala mı yönelik olduoldu-ğu fark etmiyordu.

Yasa hayvanlara zulmetmeyi mahkûm ettiğinde, bu mahkû-miyet çok ender istisnalarla, böyle bir davranışın başka

insan-4 Immanuel Kant, Lectures on Ethics, çev. Louis Infield (New York: Harper Torch-books, 1963), s. 240. Kant’ın insanların temel haklarına ilişkin görüşleri üzeri-ne bir tartışma için bkz. Bölüm 4. Kant’ın insanlar ile hayvanlar arasındaki söz-de farklılıklarla ilgili görüşleri üzerine bir tartışma için bkz. 5. Bölüm.

5 A.g.e., s. 239.

6 Zulme karşı yasaların yaygınlaşmasından önceki hayvan yasaları üzerine bir tartışma için bkz. Gary L. Francione, Animals, Property, and the Law (Philadelp-hia: Temple University Press, 1995), s. 121-33.

lara karşı zalimce davranışlara yansıyacağı endişesi ya da hay-vanlara karşı zalimce davranışların halkın maneviyatını tehdit edebileceği kaygısı şeklinde ifade ediliyordu. Yani yasa, Kant’ın dile getirdiği görüşü yansıtıyordu: Hayvanlara şefkatli davranmamızı gerektiren bir neden varsa, bu, hayvanlara karşı herhangi bir yükümlülüğümüzle değil, sadece diğer insanlara olan ahlakî yükümlülüklerimizle âlâkalıydı.