• Sonuç bulunamadı

3. KADIN DOĞUM BÖLÜMÜNDE KARġILAġILAN MANEVĠ ĠHTĠYAÇLAR

3.1. Hayatın Anlam ve Amacını Bulma Gereksinimi

Anlam kelimesine; ifade edilen, anlaĢılan (Ģey); iç, ruh, biçim ve kalıp dıĢında kalan öz, cisimle ilgili olmayan hal; yalnızca iĢaretlerin değil, aynı zamanda nesnelerin ve olayların iĢaret ettiği Ģey karĢılıkları verilmiĢtir.146

VaroluĢsal bir içerik olarak bakıldığında ise bu kavram, insanın yaĢamına yön veren, yaĢadığı olaylara kendince cevap vermesini sağlayan bir modeldir. Bu tür bir anlam, insanın hayatını tutarlı hale getiren bir kaynak konumundadır.147

O halde anlam kavramı, öncelikle kiĢinin, belli bir amacının olmasıdır. Diğer bir deyiĢle anlam, bir hedefe yönelme veya bir hedefe yönelik davranıĢların oluĢturduğu bütündür.148

Modern insan bilim ve teknolojik geliĢmelerin sunduğu sağlık imkanları, iletiĢim engellerinin kaldırılması, eğitim ve bilgiye ulaĢma kolaylığı, robotik iĢ gücü vb. gibi her türlü imkandan faydalanırken bir yandan da bu imkanları üretmek için oldukça karmaĢık rol ve sorumluluklar, biliĢsel anlamda zorlayıcı ve iĢ yükü fazla yaĢam biçimleri içinde kendilerini bulmaktadırlar. Basit ve sade bir hayat beraberinde huzur ve dinginlik getirirken, zor ve karmaĢık bir hayat stres ve anlamsızlık duygusu getirmektedir. Günümüzde pek çok insan stres ve sıkıntı kaynaklı varoluĢsal boĢluk ve anlamsızlık duygusunun yıkıcı etkileri sebebiyle nevrotik ve psiko-somatik birçok psikolojik hastalıkla mücadele etmektedir.

146

Frankl, Viktor E., Man’s Search for Meaning: An Introduction to Logotheraphy, Fourth Edition, Boston, 1992, s. 101‐ 137‟den akt. Çapçıoğlu Ġhsan, Yürük Tuğrul, “Modern Dünyada Ġnsanın Anlam ArayıĢına Teolojik Katkı: Hz. Ġbrahim Kıssası Örneği”, BİDDER, s. 22

147 Akıncı, Adem, “Hayata Anlam Vermede Dini Değerlerin ve Din Öğretiminin Rolü”, Değerler

Eğitimi Dergisi, 3 (9), 2005, s. 7

148

Çilingir, Lokman, “Hayatın Anlamı Nedir veya Ġyi Bir Hayat Nasıl Olmalıdır?”, Düşünen Siyaset, Sayı:18, 2003, s. 2

DavranıĢ bilimlerindeki geliĢmeler modern bireyi ruhsal olarak korumak ve iyileĢtirmek için insan merkezli yaklaĢımı ön plana çıkarmakta ve yaygınlaĢtırmaktadır. Viktor Frankl tarafından kurulan Logoterapi çalıĢmaları bu türdendir. Anlam odaklı bu yaklaĢıma göre, modern insanın en büyük çıkmazı anlam iradesinin engellenmesidir. Bu anlayıĢa göre kiĢi ancak anlam iradesini fonksiyonel duruma getirdikten sonra huzur bulacaktır. 149

Yani insan varlığının ne anlam taĢıdığını keĢfettiği ve dünyada yaĢamak için bir neden bulduğu gün ruhsal rahatlama sağlayacaktır. Frankl insan varlığının azımsanmayacak kadar değerli ve anlamlı olduğuna, insanın bu anlamı buluncaya kadar faal olmasının gerekliliğine, bireyin nihai varoluĢu (Tanrıyı) bulmakla yükümlü olduğuna dikkat çekmek istemiĢtir.

Hayatın anlamı problemi, yalnızca insana özgüdür. Ġnsan bilerek ya da bilmeyerek her koĢul ve ortamda iradeli ya da iradesiz anlam arayıĢını sürdürmektedir. Bu arayıĢ insanüstü aĢkın alana dokunan bir faaliyettir. Ġnsan anlam bulmaya yönelik bu gayretini son nefesine kadar devam ettirecektir. Peki insan hangi sorulara cevap aramaktadır: -hayat yaĢanmaya değer mi? , -insan onuruna yakıĢacak bir hayat biçimi var mıdır, varsa nedir? , -insan varlık amacını yine getirmiĢ midir ve yüce amaçları var mıdır? 150

Din ve inanç sistemlerinin her türlü yaĢam krizi için baĢa çıkma mekanizmaları ve gerekli izahları mevcuttur. Din insanın içsel ve aĢkın yönüyle ilgili bir mesele olan hayatın ve insan varlığının anlamlandırılması konusunda anlam katıcı ve anlam verici bir sistem olarak, anlaĢılması zor durumları kolaylıkla anlamlandırabilir ve bir yorum katabilir. Yani dinî doktrinler anlam arayıĢı içindeki insana bu ihtiyacını giderme noktasında önemli açıklamalar sunarak yardımcı olur. Özellikle hayatın neden baĢladığı, ne zaman son bulacağı, anlamının ne olduğu ve değeri konularında cevaplar verilebilmektedir.151

Kadın doğum bölümünde yaptığımız araĢtırma sonuçları ve gözlemlerimize göre; danıĢanların bazen yaĢadıkları zor durumu anlamlandırmaya çalıĢtıkları bazen de hayatın anlamını sorguladıkları gözlenmiĢtir. Özellikle hastalığın teĢhis edilemediği durumlarda olayları ve durumları anlamlandırma ihtiyacının daha çok

149 Bahadır, 1999, a.g.e., s.3 150 a.g.e., s.4

151

Kayıklık, H., “Bireysel Dindarlığın Psikolojik Kaynakları”, Dini Araştırmalar Dergisi, 5(13), 2002, s.32

ön plana çıktığı görülmüĢtür. Çünkü nedenlere sarılmak durumu bir sebebe bağlayarak anlamak (anlamlandırmak) manasına geldiği için insanı rahatlatmaktadır. Bu bağlamda anlamlandırma ihtiyacının en çok gebelik kaybı, prematüre doğum ve kısırlık alanlarında ortaya çıktığı gözlenmiĢtir. Çünkü tıbbi olarak çoğu zaman bu sağlık sorunlarının sebebi tam olarak açıklanamamaktadır. Böyle durumlarda insanlar bunu neden yaĢıyorum sorusuna cevap olarak birçok alternatif üretmekte, içinde bulundukları eğitim, kültür, sosyal çevre veya inanç durumlarına göre çeĢitli cevaplar ortaya koymaktadırlar. Örneğin; günahkar olduğum için bir ceza olarak bu durumu yaĢıyorum, anne babamı kırdığım için bu durumu yaĢıyorum, doktor zamanında müdahale etmediği için bu durumu yaĢıyorum, son zamanlarda çok stres yaptığım için bu durumu yaĢıyorum, ilaçlarımı doğru kullanmadığım için bu durumu yaĢıyorum, Allah adaletini doğru iĢletmediği için bu durumu yaĢıyorum vb. Böyle durumlarda manevi danıĢmanın görevi; danıĢanın anlamlandırma sürecinde yanında olarak cevaplarının arasına yeni seçenekler eklemesine yardımcı olmak ve onun en sağlıklı cevabı bulmasını sağlamaktır. Ayrıca hayati risk taĢıyan, tedavisi olmayan veya tedaviye cevap vermeyen hastalıklarda danıĢanların daha içsel ve aĢkın bir anlamlandırma sürecine girdikleri gözlenmiĢtir. Böyle durumlarda hayatın amacı, ölümün anlamı, insan olmanın ne anlama geldiği, Allah‟ın adaleti gibi konular manevi danıĢma sürecinin odak noktası olmuĢtur.