• Sonuç bulunamadı

Hastanelerde Yapılan Tıbbi Müdahaleler

Tıbbi müdahalelerin çoğu düzenli sağlık hizmeti sunmak üzere kurulmuş hastanelerde yapılır. Eski adı “darü’ş-Şifa” olan hastane, sağlık hizmeti verilen ve bu amaçla gerektiğinde hastaların yatarak tedavi oldukları kurumlardır. Özellikle cerrahi müdahale gerektiren organ nakli, sezaryen, otopsi gibi bir kısım tıbbi müdahalelerin hastanede yapılması zorunludur.

Tıp ilmine gerekli ehemmiyeti veren Peygamberimiz (s.a.v.), basit manada da olsa, ilk tedavi merkezlerini kurduğunu söyleyebiliriz. Zira Hendek Gazvesi sırasında yaralanan Sa'd b. Muâz ve diğer yaralılar için seyyar savaş hastanesi kurduğu İslam kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır: “Hz. Peygamber yaralanan Sa‘d b. Muâz’ı,

504 Özen, a.g.m., s. 743.

505 Şeyzeri, İslam Devletinde Hisbe Teşkilatı, s. 149. 506 Ayan, a.g.e., s. 77.

kendi mescidinde bulunan ve Eslem kabilesinden Rufeyde adındaki kadına ait olan çadıra yerleştirdi. Rufeyde, yaralıları tedavi ederdi. Kendisini Müslümanlardan yaralı ve hasta olanların hizmetine vakfetmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hendek Gazvesi’nde Sa‘d b. Muâz’a ok isabet ettiği zaman yanında bulunanlara: “Sa‘d’ı Rufeyde’nin çadırına kaldırın ki onu sık sık ziyaret edebileyim.” demişti.507 Ayrıca bazı seferlerinde Resulullah (s.a.v.)’ın, savaş esnasında yaralananların tedavisi için cephe gerisinde bir çadır tahsis ettiği, Rufeyde el-Eslemi, Ümeyme bint Kays, Ümmü Atıyye, Ümmü Sinan el-Eslemiyye, Ümmü Süleym, Ümmü Eymen ve Nüseybe el- Mâziniyye (radiyallahü anhünne) gibi kadın sahabilerin savaşlarda hemşirelik, hastabakıcılık, hekimlik yaptıkları bilinmektedir.508

Peygamberimiz (s.a.v.)in bütün hastalıkların şifasının bulunduğuna dair müjdesi Müslümanların daha ilk devirlerden itibaren tıbba ve tıbbi müesseselerin kurulmasına önem vermelerinde etkili olmuştur. İslam tarihinde, temeli vakıflara dayanan hastaneler “dârü'ş-şifa, dârü's-sıhha, dârü'l-âfiye, bimâristan, bimarhâne, mâristan, dâru't-tıb, şifâiyye” gibi isimlerle anılırlar. İslam tarihinde ilk hastanenin hicri 88 (M 707) tarihinde Şam’da Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik tarafından tesis edildiği belirtilse de burası cüzzamlı ve körlerin barınması için kurulan bir yerdir. Tam teşkilatlı ilk hastane Abbasiler devrinde 800 yılında Harun er-Reşid tarafından Bağdat’ta kurulmuştur.509

İslam tarihinde tıp öğretimi daha çok hastanelerde yapılırdı. İmtihandan geçmeyen ve devlet tarafından verilen diplomaya sahip olmayan kimse asla hekimlik yapamazdı. Eczacılar, kırık-çıkık işleriyle uğraşanlar da devletin kontrolü altındaydılar. Selçuklular Döneminde hastaneler başlangıçtan itibaren tıp öğrencilerine teori ve pratiği beraber gösteren tıp fakülteleri gibi çalışmışlardır. Mesela Kayseri’de 602/1205’de Gevher Nesibe tarafından, Sivas’ta 614/1217’de

507 Terzioğlu, Arslan, “Bîmâristan”, DİA, VI, 163. 508 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 808.

509 Terzioğlu, “Bîmâristan”, DİA, VI, 163; Çap, Sabri, “İslam’da Sağlık ve Sağlık Kurumları”,

İzzeddin Keykâvus tarafından yaptırılan hastaneler, bitişiğindeki tıp medreseleri ile birlikte hizmet vermişlerdir.510

Osmanlıların, tam teşkilatlı diyebileceğimiz ilk hastanesi Bursa’da 801/1399 tarihinde Yıldırım Bayezid tarafından kurulmuştur. Bu hastanede vazife görmek üzere, Sultan Bayezid, Memlük Hükümdarı Zahir Berkuk’tan üstat bir tabip göndermesini rica etmiş, o da Şemseddin Sağîr isminde bir tabip yollamıştır.511 Ayrıca Osmanlılarda medreselerin bünyesinde açılan dârü't-tıplar, tıp tahsili yaptırmakla beraber devrinin en gelişmiş hastanelerine de sahip bulunuyorlardı.512

İslam dünyasında hastaneler vakıf sistemi içerisinde devlete yük olmadan özerk bir şekilde işlevlerini sürdürmüşlerdir. Hastanelerin büyük bir kısmı vakıf hastanesi olduğundan hastanelerde nelere dikkat edileceği ve hastalara nasıl davranılacağı da bizzat vâkıf tarafından tayin edilirdi ve bu prensiplere muhalefet mümkün değildi. Hastanelere alınan doktorların durumuna da son derece dikkat edildiği, ehil olmayanların ve hastalara şefkatle yaklaşmayacak olanların hastanelere alınmadığı görülmektedir. Hekimlerin dikkat edeceği hususlar da açıkça belirtilmekteydi.513 Diğer taraftan görevini ihmal edenler önce uyarılırdı ardından görevinden uzaklaştırıldı.514

Türk hukukunda hastanelerde hasta, doğrudan doğruya hekim ile değil, hastane ile karşı karşıya bulunur. Eğer hastane özel ise hasta ile hastane arasında sözleşme ilişkisi vardır. Hekim ise kural olarak hastane adına hastaya tedavi hizmeti sunan kişidir. Kamu hastanelerinde ise hasta bir kamu hizmetinden yararlanmaktadır. Buralarda çalışan hekimler ise kamu personeli statüsündedirler. Dolayısıyla kamu hastanelerinden sağlık hizmeti alan kişi zarar görecek olursa, somut olayın özelliklerine göre devlet veya ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine dava açılır. Doktorlar

510 Çap, a.g.m., s. 19.

511 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I, 544.

512 Şeker, Mehmet, İslam'da Sosyal Yardımlaşma Müesseseleri, s. 132. 513 Şeker, a.g.e., s. 133-135.

ve diğer sağlık personeli ise görevlerinin gerektirdiği yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu eder.515

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Tıbbi müdahale ve tedavide doktorun sorumluluğunu belirlemek için öncelikle hekim ile hasta arasındaki ilişkinin hukuki niteliğinin belirlenmesi gerekir. Çünkü sorumluluklar ilgililer arasındaki ilişkinin özelliğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin tedavide özen ve ihtimam, istisna‘ sözleşmesinde yüksek olmasına rağmen vekâletsiz iş görmede ortalama ya da standart özenden söz etmek mümkün olmaktadır. Bu bölümde öncelikle hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki tespit edilecektir. Ardından tıbbi müdahalelerden doğan sorumluluklar ve sonuçları belirlenen bu hukuki ilişkiler doğrultusunda incelenecektir.

I. Hekim ile Hasta Arasındaki İlişkinin Hukuki Niteliği

Günümüz hukukçuları hekim ile hastası arasında, hekimin sorumluluğuna esas teşkil etme bakımından iki ayrı hukuki ilişkinin söz konusu olduğunu söylemektedirler. Bunlardan birincisi sözleşmeye dayalı diğeri ise herhangi bir sözleşmeye dayalı olmayan ilişkidir.516