• Sonuç bulunamadı

Haccın Farz Kılınması ve Peygamberimizin Hz. Ali’yi Göndermesi

Belgede ŞÂH-I VELÂYET Hz. ALİ (RA) (sayfa 74-81)

Hac Hicretin 9. senesinde hac mevsini yaklaştığı bir zamanda farz kılındı.3 Yüce Allah inzal buyurduğu ayette: “Muhakkak ki, insanların ibâdeti için kurulan ilk mâbed, Mekke'deki o çok mübârek ve insanların kıblesi olup âlemlere doğru yol gösteren Kâbe'dir. Onda, Allah katındaki şeref ve hürmetini gösteren apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Ona giren her türlü tecâvüzden emin olur. Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe'yi tavaf etmesi Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Her kim bu hakkı tanımaz ve haccı inkâr ederse, doğrusu Allah bütün âlemlerden müstağnîdir, kimsenin ibâdetine ihtiyacı yoktur”4 buyuruluyordu.

Peygamberimiz (sav) ayet-i kerimenin nazil olmasından sonra Cuma Hutbesinde nazil olan ayetleri okudu, tebliğ etti ve şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Hac üzerinize farz kılındı. O halde haccediniz!” sahabeler sordular “Her sene mi haccedeceğiz?” dediler. Peygamberimiz (sav) cevap vermeyerek sustu. Soru üç defa tekerrür edince “Şayet evet desem her yıl haccetmek üzerinize farz olurdu ve siz buna güç yetiremezdiniz. Ben sizlere bir şeyi teklif etmeyerek sizi kendi hâlinize bıraktıkça siz de beni kendi halime bırakınız. Çok sual sormayınız. Sizden önceki kavimler çok soru sormaları ve peygamberlerine muhalefet etmeleri sebebiyle helak olmuşlardır. Binaenaleyh ben size bir şey emrettiğim zaman siz bunu gücünüz nispetinde yapınız. Bir şeyi yasakladığım zaman ise onu kesinlikle terk ediniz”

buyurdular.5

Sonra peygamberimiz (sav) İslamiyet binasının tamamlanmak üzere olduğunu şu sözleriyle anlattı: “İslam beş şey üzerine bina edildi: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”6

1 İbn-i Hişam, Sîre, 4:163; İbn-i Saad, Tabakât, 3:24-25

2 İbn-i Saad, Tabakat, 3:29

3 Prof. Kâmil Miras, Tecrid Tercemesi, 6:11-12

4 Âl-i İmran, 3:96-97

5Sahih-i Müslim, 2:975; 4:102; Müsned-i Ahmed, 2:113

6 Sahih-i Buharî, 1:11; Sahih-i Müslim, 1:45; Sünen-i Tirmizî, 5:5

Hac farz kılınınca mü’minlerin hacca gitmeleri gerekiyordu. Sahabeler peygamberimize gelerek “Yâ Resulallah! Haccın farz kılındığını söylediniz. Bu durumda sizler bu sene haca gidecek misiniz?” dediler. Peygamberimiz (sav) “Henüz şirk tamamen ortadan kalkmış değildir. Müşrikler hac mevsiminde Kâbe’yi çıplak tavaf edecekler. Bu hal ortadan kalkmadıkça ben haccetmek istemem!”1 buyurarak bu sene haca gitmeyeceğini beyan ettiler.

İslam cahiliye adetlerini ortadan kaldırıyordu; ancak o kadar çok cahiliye adetleri vardı ki bunların kalkması zaman istiyordu. Hac mevsiminde müşriklerin Kâbe’yi çıplak olarak tavaf etmeleri de bu adetlerden birisiydi ve bunu Kâbe’ye hürmet sayıyorlardı.2 Peygamberimiz (sav) bu âdetin ortadan kalkmasını istiyordu. Bu nedenle Hz. Ebubekir’i (ra)

“Hac Emiri” tayin ederek ona haccın şartlarını ve adabını öğretti. Sonra bu şekilde adabına uygun hac yapmak üzere hacca gitmek isteyen mü’minlerin emiri olarak Mekke’ye gönderdi.3 Hz. Ebubekir (ra) hazırlıklarını yaptı ve kendisi ile beraber hacca gitmek isteyen 300 sahabe ile yola çıktı. Medine’lilerin ihrama girme yeri olan Zülhuleyf’e varınca ihrama girdiler ve telbiyeye başladılar.

Hac kafilesi yola çıktıktan bir süre sonra yüce Allah Tevbe Suresinin ilk ayetlerini inzal buyurdu. Peygamberimiz (sav) nazil olan ayetleri vahiy kâtiplerine yazdırdıktan sonra sahabelerine okudu. Sahabeler “Yâ Resulallah! Allah'ın bu emrini ve muahede halinde olduğumuz müşriklere hitabını ve ültimatomu onlara bildirecek bir elçi göndermeyecek misiniz?” dediler. Peygamberimiz (sav) “Bu tebliği ya benim yapamam lazım veya ehl-i beytimden birisinin yapması gerekir” buyurdular.4

Arap geleneğine göre herhangi bir anlaşmayı ancak kabile reisi veya onun akrabası yapmaya ve bozmaya yetkili olabilirdi. Bu nedenle peygamberimiz (sav) kendisinin hikmet ve maslahat gereği bu sene hacca gitmeyeceği için Hz. Ali’yi (ra) çağırdı. Tevbe Suresinin müşriklere dört ay mühlet tanıyan ültimatom mahiyetindeki ayetlerini onlara okumak, haccın Allah'ın rızasına uygun şekilde yapılması için elinden geleni yapmak ve Mekke’nin şirkten ve müşriklerden temizlenmesi için ona şu talimatı verdi:

“Ya Ali! Hacılar kurban kesme günü Mina’da toplandıkları zaman halka yüksek sesle Allah'ın emrini ve hükmünü oku! Sonra onlara ilan et ki: Hiçbir kâfir ve müşrik asla cennete giremeyecektir. Bu seneden sonra hiçbir müşrik Kâbe’yi ziyaret edemeyecek ve Allah'ın haram kıldığı beldeye giremiyecektir. Hiç kimse çıplak olarak Kâbe’yi tavaf edemeyecektir.

Kimin Resulullah ile bir anlaşması varsa anlaşma süresi dolana kadar geçerlidir. Süreli olmayan anlaşmalara gelince, yüce Allah onlara dört ay süre tanımıştır. Dört aydan sonra müşriklerle yapılan süresiz anlaşmalar ortadan kalkmış sayılacaktır”5 buyurdular.

Hz. Ali (ra) “Ben çok gencim ve hitabet gücüm de yoktur” diye bu görevi kabul etmeyecek oldu. Peygamberimiz (sav) “Bu görevi ya sen veya benim yapamam lazım! Ben ise seni görevlendirmiş bulunuyorum. Sen git muhakkak Allah senin kalbine ve diline sebat ihsan eder ve güç verir” buyurdular.6

Bunun üzerine Hz. Ali (ra) yanına Ebu Hureyre’yi (ra) de alarak Zulhuleyfe’de Hz.

Ebubekir’e yetişti. Kendisini Resulullah’ın gönderdiğini söyleyince Hz. Ebubekir (ra) “Amir misin, memur musun?” diye sordu. Hz. Ali (ra) “Ben memurum, âmir sizsiniz!” buyurdu.

Sonra gönderiliş amacının “Tevbe Suresini okumak ve ahd ve misak sahiplerine ahdlerinin dört ay sonunda dolacağını haber vermek ve haccın Allah'ın rızasına uygun şekilde yapılmasına nezaret etmek olduğunu” anlattı.7

1 İbn-i Kesîr, Sîre, 2:332

2 İnsanü'l-Uyûn, 3:233

3 İbn-i Hişam, Sîre, 4:188; İbn-i Kesîr, Sîre, 4:65

4 İbn-i Hişam, Sîre, 4:190

5 İbn-i Hişam, Sîre, 4:190; Sünen-i Tirmizî, 3:222

6 İbn-i Kesîr, Tefsir, 2:333

7 İbn-i Hişam, Sîre, 4:190; İbn-i Saad, Tabakât, 2:168

Daha sonra Hz. Ebubekir (ra) başkanlığındaki ilk hacı kafilesi Mekke’ye girdi. Önce Kâbe’yi tavaf ettiler. Sonra Hz. Ebubekir (ra) namaz kıldırdı ve namazdan sonra hutbe irad ederek Haccın adabını ve usulünü anlattı.

Arafat’ta vakfe yapıldı. Burada etraftan gelen hacılarla görüşüldü. Müşriklerin çıplak olarak Kâbe’yi tavaf edemeyecekleri anlatıldı. Müşriklerin sayısında gittikçe azalma görülüyordu. Sahabeler bütün gayretleriyle her biri dilinin döndüğü kadar “Tevhid” hakikatini anlatıyor ve bu konudaki ayetleri okuyarak anladıkları kadar izah ederek müşrikleri şirkten kurtarmaya çalışıyor ve hâlis tevhit inancını ders veriyorlardı. Bu şekilde yüzlerce mişriğin tevhide inanmasına ve şirkten kurtulmasına vesile oldular.

Arafattan indikten sonra Mekke halkının ve hac için çevreden gelenlerin tamamının Müzdelife’de toplanmalarını sağladılar. Müzdelife’de kurbanlarını kesmeden önce Hz. Ali (ra) peygamberimizin (sav) talimatını yerine getirmek için yüksek bir yere çıktı. Herkes Allah'ın emrini ve peygamberimizin (sav) bu konudaki talimatlarını dinlemek için toplanmışlardı. Hz. Ali (ra) ayağa kalktı ve önce Tevbe Suresinin ilk yirmi ayetini okudu.

Tevbe Suresinin başında “Besmele” nazil olmamıştı. Bu sepele peygamberimiz (sav) besmele yazdırmamıştı. Çünkü sure müşriklere ültimatom niteliğindeydi. Allah kendisine şirk koşanlar için rahmet ve şefkatle mukabele etmeyeceğini başında besmele inzal etmeyerek de göstermişti.

Bu nedenle Hz. Ali (ra) sureyi okumaya başladığı zaman besmele ile değil “Bu Allah ve Resulü ile anlaşma yapan müşriklere bir ültimatom, kesin bir uyarıdır!” diye ilk ayetinden itibaren okudu. Sonra şöyle devam etti:

“Ey müşrikler size dört ay mühlet verilmiştir. Bu süre içinde yeryüzünde dolaşın, düşünüp taşının! Şunu bilin ki iman etmez tevhide gelmezseniz Allah sizi perişan edecektir.

Sizlerin ise Allah’a karşı hiçbir gücünüz yoktur.

Hacc-ı Ekber gününde Allah sizlere bildiriyor ki; Allah Resulü Allah’a şirk koşanlardan beridir, uzaktır. Şayet şirkten tevbe ederseniz başka! Sizin için hayırlı olan şey şirkten tevbe edip halis tevhide koşmanızdır. Tevhitten yüz çevirirseniz şunu iyi bilmelisiniz ki Allah’a karşı yapacağınız hiçbir şeyiniz yoktur, Allah ise sizlere elim bir azabı müjdelemektedir!

Ancak Allah’a şirk koşanların Allah Resulü ile anlaşma yapanlar ve bunda da sadık kalanların anlaşmaları bitene kadar bakidir. Allah anlaşmaları uyanları ve kendisine karşı gelmekten sakınanları sever. Ancak onları da şirki bırakıp tevhide imana davet eder.

Yüce Allah buyuruyor ki, haram aylar çıkınca anlaşma yapmadığınız müşrikleri nerede görürseniz onları yakalayın ve hapsedin ve her yerde onları takip edin. Şayet tövbe ederler, namaz kılıp zekât verirlerse onları serbest bırakın. Şunu da bilin ki Allah şirkten sakınan ve tövbe edenlere çok merhametlidir ve çok bağışlayıcıdır. Şayet Allah’a şirk koşanlar senden sığınma talebinde bulunurlarsa onlara Allah kelâmını işitmeleri ve öğüt almalarını sağlayacak şekilde sığınma hakkı tanıyınız. Sonra onları güven içinde olacakları yere ulaştırın. Bu da onların bilmeyen, cahil bir toplum olmaları sebebiyledir.

Allah’a şirk koşanların şirkte ısrar ettikleri sürece Allah katında ve Resulünün yanında bir anlaşmaları nasıl mümkün olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle barış ve ticaret anlaşması yaptıklarınız başka. Bunlar size dürüst davrandıkları sürece siz de onlara dürüst davranın. Allah anlaşmalara uyan ve kendisinden korkanları sever.

Müşriklerle nasıl anlaşma yapılabilir ki onlar size üstün gelmiş ve galebe etmiş olsalardı ne akrabalık bağlarını ve ne de anlaşma hükümlerini gözetirlerdi? Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar ama kalpleriyle buna karşı çıkarlardı. Onların pek çoğu fasık kimselerdir.

Onlar kendi menfaatleri için Allah’ın ayetlerini az bir menfaat karşılığı değiştirirler de insanları Allah'ın yolundan alıkorlar. Bunların yaptıkları şey ne çirkin ve ne kadar kötüdür!

Onlar mü’minler hakkında ne akrabalık ve ne de anlaşma yükümlülüklerini gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ve zalimlerin ta kendileridir. Ancak şirkten tövbe edip namaz kılar

ve zekâtlarını verirlerse artık onlar din kardeşiniz sayılırlar. Anlayanlara Allah âyetlerini böyle açıklamaktadır…”1

Sonra Hz. Ali (ra) “Ben sizlere dört şeyi bildirmeye memur edildim. Birincisi, hiçbir kâfir ve müşrik asla cennete giremeyecektir. Allah müşriklere cennetini haram, cehennemini vacip kılmıştır. İkincisi, bu nedenle bundan sonra hiçbir müşrik Kâbe’yi tavaf edemeyecek ve Mescid-i Harama giremeyecektir. Üçüncüsü, Hiç kimse Kâbe’yi çıplak olarak tavaf etmeyecektir. Dördüncüsü, bu güne kadar müşriklerden Resulullah ile anlaşması olanların anlaşmaları bakidir, ancak bunun dışında kalanlara dört ay süre verilmiştir. Bundan sonra hiçbir müşrik için ne anlaşma ve ne de himaye vardır…” dedi ve sözlerini tamamladı.

Müzdelife’de kalabalık çok fazla olduğu için Hz. Ali (ra) sözünü herkese duyuramıyordu. Bu nedenle Hz. Ali (ra) bağırarak tane tane cümle cümle konuşuyor Hz. Ebu Hureyre (ra) uzakta her cümlesini bağırarak tekrar ediyor ve herkesin duymasını sağlıyordu.2

Daha sonra kurbanlar kesildi ve Kâbe çevresinde askerler ve gözcüler görevlendirildi.

Çıplak olarak Kâbe’ye girmek ve tavaf etmek isteyenler Kabenin çevresine sokulmadı.

Allah'ın rızasına ve emrine uygun şekilde hac farizası ifa edildi. Hac vazifelerini en güzel şekilde yapan Medine’li mü’minler Hz. Ebubekir (ra) liderliğinde Mekke’den ayrılıp Medine’ye geldiler ve peygamberimize yaptıklarını anlattılar. Peygamberimiz (sav) onların haclarını tebrik etti, kendilerine dua etti ve yaptıkları tebliğ vazifesinden dolayı da kendilerini kutladı.

Hac emri bu şekilde ifa edilmiş ve Mekke ve Medine çevresi putlardan temizlendiği gibi kalpler ve gönüller de şirkten temizlenmiş, şirk ve küfürle kalpleri kararmış olanların Mescid-i Harama gMescid-irmelerMescid-i haram kılınmış oldu.

26. Hz. Ali’nin (ra) Yemen’de bulunan Mezhiçlere Gönderilmesi:

Hicretin 9. ve 10. senesinde “İnsanların fevc fevç gruplar halinde Müslüman olduklarını görürsün”3 ayetinin haber verdiği gibi her taraftan heyetler halinde Müslüman olmaya gelenlerle Medine doldu taştı. Bunların içinde Yemenlilerden bir grup da vardı. Hikmetli şiirler okuyarak peygamberimizin (sav) huzuruna geldiler. Peygamberimiz (sav) bunları çok güzel karşıladı. Mescitte bulunan sahabelere dönerek “Size çok yumuşak kalpli ve hassas gönüllü insanlar gelmiştir. İman Yemenlilerin payına düşmüştür. Hükmet de şüphesiz Yemenlilerin servetidir”4 buyurdular. Onların istekleri üzerine Yemen’e önce Halid b. Velid’i (ra) bir bölük askerle davetçi olarak gönderdi. Hz. Halid (ra) Yemen’de altı ay kadar kaldı bir başarı sağlayamadı.

Peygamberimiz (sav) Hicri 10. yılın Ramazan ayında Hz. Ali’yi yanına çağırdı ve kendisine “Yemen’in Mezhicler bölgesine giderek onları İslam’a davet etmesini söyledi. Hz.

Ali (ra) da yanına 300 süvari alarak Yemen’e gitmeye karar verdi. Birliğini hazırladı ve peygamberimizin (sav) huzuruna geldi.

“Yâ Resulallah! Emrettiğin şekilde hazırlığımı yaptım. Bana ne emredersiniz?” dedi.

Peygamberimiz (sav) “Yâ Ali! Onların topraklarına girince onları Allah'ın birliğine, tevhide davet et. Şayet Tevhidi kabul eder de ‘Lâ ilâhe illallah’ derlerse onlara namazı emret. Şayet namaz kılarlarsa o zaman onlardan zekât al ve fakirlere dağıt. Başka bir şey isteme.

Aralarında adaletle hükmet. Şunu da bil ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kimseye hidayet vermesi senin için güneşin üzerine doğup battığı yerlere sahip olmandan daha hayırlıdır. Bu nedenle sakın onlarla savaşarak insanların ölümlüne sebep olma. Onlar seninle savaşmadıkça asla onlara kılıç kaldırma!”5 emretti.

1 Tevbe, 9:1-11

2 İbn-i Hişam, Sîre, 4:190-191;İbn-i Kayyum, Zâdü'l-Mead, 3:30

3 Nasr Suresi, 110:2

4 İbn-i Kayyum, Zadü’l-Meâd, 2:32

5 İbn-i Saad, Tabakât, 2:169; Taberî, Tarih, 3:159; İnsanü'l-Uyûn, 3:225; Megazî, 3:1079.

Sonra peygamberimiz (sav) elini Hz. Ali’nin göğsüne koyarak “Ya Rab! Ali’nin kalbi hidayet nurunun kaynağı, dilini de doğruluğun tercümanı yap!” diye dua etti. Bu dua bereketi ile Hz. Ali (ra) Yemen’de bir seneye yakın kalmış, kadılık yapmış, hiçbir hükümde yanılmamış ve asla yanlış bir hüküm vermemiştir.

Hz. Ali (ra) bu emri aldıktan sonra yanındaki mücahitlerle Yemen’e vardı. Otağını stratejik, güzel ve müsait bir yere kurarak birliğini konuşlandırdı ve etrafa elçiler gönderdi.

Onlara peygamberimizin (sav) mektubunu okudu. Tevhide davet etti ve Müslüman olmalarını söyledi. Mezhiçler önce kabul etmek istemediler ve Hz. Ali (ra) ile savaşmak üzere ordu hazırlayarak karşı çıktılar. Hz. Ali (ra) peygamberimizin (sav) tavsiyesi üzerine elinden geldiği kadar adam öldürmemeye çalışarak onlara karşı koydu ve birliklerini dağıttı.

Mücahitlerle başa çıkamayacaklarını anlayan Mezhiçliler temsilcilerini göndererek Müslüman olacaklarını söylediler. Hz. Ali (ra) onlara çok iyi davrandı. İmanı ve Tevhidi ders verdi.

İbadet ahkâmını öğretti. Namaz kıldırdı ve Cuma hutbelerinde nasihatlerde bulundu.

Aralarından temsilciler ve muallimler seçerek onlara Kur’ân-ı Kerimi ve dini bilgileri öğretti.

Aralarındaki anlaşmazlıklara çözümler üretti. Düşmanlıkları giderdi, huzur ve barışı sağladı.

Onlar da zekâtlarını getirerek Hz. Ali’ye verdiler. Hz. Ali (ra) zekâtı onların fakir ve muhtaç olanlarına dağıttı ve kendi içlerinden bu vazifeleri yapacak olanları seçip vazifelendirdi.

Hz. Ali (ra) daha sonra hac mevsiminde Mekke’ye giderek Veda Haccında peygamberimiz ile buluştu.1 Hz. Ali (ra) Yemen’den geldikten sonra peygamberimiz (sav) Muaz b. Cebel’i (ra) yanına çağırarak Yemen’e muallim ve kadı olarak gönderdi.

27. Veda Haccında Hz. Ali (ra) ve Gadir-i Hum Hadisi:

Peygamberimiz (sav) H. Zilkâde 10/ M. Ocak 632 Hac için Mekke’den yola çıktı. Bu peygamberimizin (sav) haccın farz kılınmasından sonra ilk ve son haccı olduğu için buna

“Veda Haccı” adı verilmiştir. Hz. Ali (ra) da Yemen’den 300 kişilik bir Hac kafilesi ile gelerek yolda peygamberimize mülaki oldu. Hz. Ali (ra) Yemenden bir orduyu donatacak kadar da ganimet malı getirmişti. Bunu doğrudan peygamberimize vermek istiyordu. Kafile kumandanı bu maldan herkese bir elbise dağıtmış kafiledekilerde bunları giyinmişlerdi. Hz.

Ali (ra) kendi isteği dışındaki bu tasarrufu uygun görmeyerek hepsini toplattı ve ganimetlerin içine koydurdu. Bu da 300 kişilik kafilede hoşnutsuzluk meydana getirdi.

Peygamberimizle karşılaşınca Hz. Ali’yi şikâyet ettiler. Peygamberimiz (sav) bu şikayeti uygun bulmadı ve onlara “Ali’yi bana şikayet etmeyiniz. Çünkü o içinizde en çok Allah’tan korkanınızdır” diye şikâyetçileri susturdu. Sonra “O Allah yolunda suçlanamayacak kadar titizdir” diye övdü. Huzursuzluk yine bitmeyince peygamberimizin (sav) rengi attı ve

“Ben mü’minlere kendilerinden daha yakın değil miyim?” dedi. “Evet, yakınsınız” dediler.

Peygamberimiz (sav) “Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir” buyurdular.2

Peygamberimizin (sav) hac yapacağını haber alan tüm mü’minler hacda bulunmak ve peygamberimizi görmek ve dinlemek için her taraftan akın akın gelmeye başladılar. Bu şekilde gelenlerin sayısı bir rivayete göre 120 000 sayısına ulaştı. Peygamberimiz (sav) bunun ilk ve son hac vazifesi olduğunu biliyor ve sahabelerine son tavsiyelerini yapıyordu. Bu nedenle konakladığı her yerde çeşitli tavsiyelerde bulundu. Daha sonra bu konuşmaları “Veda Hutbesi” adı altında toplandı.3

Mina’da, Müzdelife’de, Arafat’ta ve Kâbe’de Cuma Namazından önce okuduğu hutbelerinde en çok vurgu yaptığı şey “Size iki şey bırakıyorum. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Sünnetimin muhafızı Ehl-i Beytim” cümlesi olmuştur. Peygamberimiz (sav) kendisinden sonra inananların takip edeceği yolu “Kitap ve Sünnet” şeklinde belirlemiş

1 Müsned-i Ahmed, 3:320

2 Tarih-i Taberi, 3:148-149

3 Tecrid-i Sarih, 10:396

ve yerine bir halife bırakmamıştır. Kur’andan ve peygamberimizden tam ders alan sahabeler de bu nedenle içlerinden en layık olanları halife seçerek onun Kur’an ve Sünnet çerçevesinde verdiği hükümlerine tabi olmuşlardır.

Peygamberimiz (sav) Hac vazifesini yaptıktan sonra kurbanlık için ayırdığı 100 deveden 63’ünü bizzat kendisi kesti. 37 tanesini de Hz. Ali’ye vekâlet vererek kestirmiştir. Her birinin etinden bir parça aldırmış, gerisini ise dağıttırmıştır.1

Zilhicce’nin on dördü Çarşamba günü sabah namazından sonra veda tavafını yapacağını sonra Medine’ye döneceğini sahabelerine ilan etti. Sonra Kâbe-i Muazzama’ya giderek veda tavafını yaptı.2 Sonra Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktı. Mekke ile Medine arasında Cuhfe’den iki mil ileride “Gadir-i Hum” mevkiine gelince peygamberimiz (sav) öğle namazını kıldırdı.

Namazdan sonra sahabelerine şöyle hitap etti: “Ey İnsanlar! Biliniz ki, ben de bir insanım! Çok sürmez yüce Rabbimin elçisi gelecek, beni ebedî âleme çağıracak. Ben de onun dâvetine icâbet edeceğim. Yakında size vedâ edeceğim. Eğer sadâkatle sarılırsanız, sizi doğru yolda muhafaza edecek iki şey bırakıyorum: Onların birincisi Allah'ın Kitabı Kur'an'dır ki, içinde hidâyet ve nur vardır. Ona sımsıkı sarılınız! İkincisi de Ehli Beytim'dir”3 buyurdular.

Sonra Hz. Ali’yi (ra) yanına çağırdı, elini tuttu ve “Ben kimin mevlâsı / dostu isem Ali de onun mevlası / dostudur” buyurdu ve ellerini kaldırdı ve “Allahım! Ali’ye dost olana sen de dost ol, Ona düşman olana sen de düşman ol!” diye dua etti.4

Peygamberimizin (sav) bu sözleri sahabeyi hüzünlendirdi. Çünkü bu sözler sanki Mekke’ye bir daha dönmeyecek olan ve veda etmek isteyen birinin sözlerine benziyordu.

Bunu hissetmişler ve ağlamaya başlamışlardı.

Peygamberimiz (sav) oradan ayrıldı ve Medine’ye doğru yola çıktı. Medine’yi görünce üç defa tekbir getirdi. Sonra âdeti üzere “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Allahım! Sana yönelerek, günahlarımıza tövbe ederek, sana kulluk etmek, hamd etmek ve secde etmek için dönüyoruz”5 buyurdular.

Medine’ye girince âdeti üzre önce Mescid-i Nebevî’ye girdi ve iki rekât namaz kıldı.

Sonra hâne-i saadetine girerek istirahat etti.

28. Peygamberimizin (sav) Yanında Hz. Ali’nin (ra) Şahsiyeti:

Peygamberimizin (sav) getirmiş olduğu “Tevhit ve İman Davasını” en iyi şekilde anlayan ve kavrayan Hz. Ali (ra) olduğu gibi, Tevhide, yani Allah’ın birliğine imanın Allah’ın düşmanlarına düşman olmak ve mü’minlere dost olmak olduğunu en iyi kavrayan ve hayatında bunu uygulayan Hz. Ali (ra) olmuştur. Çünkü o “Dinde ikrah ve zorlama yoktur.

Hak apaçık meydana çıkmış ve batıldan ayrılmıştır. Bundan böyle kim tağutlara küfrederek, inkâr edip Allah’a iman ederse o çok sağlam kopmayan bir ipe, urvetü’l-vüska olan Allah’ın ipine yapışmıştır”6 ayeti gereği Allah’a iman etmenin Allah düşmanlarına düşman olmak ve asla dost olmamak olduğunu biliyor e buna göre davranıyordu. Bu nedenle nefisini ve şeytanı tam bir düşman bildiği gibi7 Allah’ın düşmanlarını da tam bir düşman biliyordu. Bu sebeple

Hak apaçık meydana çıkmış ve batıldan ayrılmıştır. Bundan böyle kim tağutlara küfrederek, inkâr edip Allah’a iman ederse o çok sağlam kopmayan bir ipe, urvetü’l-vüska olan Allah’ın ipine yapışmıştır”6 ayeti gereği Allah’a iman etmenin Allah düşmanlarına düşman olmak ve asla dost olmamak olduğunu biliyor e buna göre davranıyordu. Bu nedenle nefisini ve şeytanı tam bir düşman bildiği gibi7 Allah’ın düşmanlarını da tam bir düşman biliyordu. Bu sebeple

Belgede ŞÂH-I VELÂYET Hz. ALİ (RA) (sayfa 74-81)