• Sonuç bulunamadı

2.1. John Hick’in Din Felsefesinin Temel Doktrinleri ve Görüşleri

2.1.9. Hıristiyan İnancı

Tanrı sorunu, yaşam ve hayatımızın belki de tek nihai meselesidir. Din Felsefesinde ve teolojide karşılaşılan sorunların neredeyse tümü Tanrı sorununa dayanmakta veya dayandırılmaktadır. Yüzyılımızda Tanrı meselesi, Hıristiyanlık içerisinde diğer yüzyıllardan oldukça farklı bir şekilde gelişmiş, bu dünyada Tanrı

tecrübesinin mümkün olup olmadığı üzerine odaklanmıştır. Hıristiyanlık inancı açısından Tanrı tecübesinin analizini yapma gayreti, vahyin doğası hakkında bir inceleme yapmaya benzer. Çünkü Tanrı vahyinin tecrübesi, bir bakıma bireyin veya bireylerin kişisel katılımını da içerir.

Bir kişinin dünyayı dini açıdan tecrübe etmesine ne sebep olur? Hick bu soruyu sorarak başlar. Ona göre bunun cevabı insan beyninin yaşadıklarını dini açıdan yorumlayabilme eğilimi ve Tanrı vergisi bir gönüldür. O halde bu kapasiteyi harekete geçiren nedir? O’dur (yani Tanrı), der Hick. İnsan deneyiminin dini yorumları, o deneyim içerisindeki özel anahtar noktalardan kaynaklanır. Bu anahtar noktalar aklı dini bir şekilde yorum yapamaya yöneltir. Tecrübenin bir takım faktörleri, ruhani bir katalizör olarak, beyni harekete geçirmek için derin bir şekilde etkiler. Yeterli derecede ruhani katalizör bir kişinin dünya hakkında tüm bakışını değiştirerek her şeyi yeniden idrak etmesini sağlayabilir.

Hıristiyanlıkta inanç katalizörü İsa’nın kendisidir. Hıristiyan iddiasına göre Tanrının kendini insanlara göstermesinin tek ve nihai yolu İsa’dır. İsa’yla ilgili Hıristiyan iddiasını esasında ikiye ayırabiliriz. 1)İsa’nın içindeki inanç. 2)İsa’dan gelen inanç. Öncellikle İsa’nın kendisini Tanrının oğlu olarak gördüğü bir yorumda inanç, İsa’nın kendisine yönelmiştir. İşte bu İsa’daki inançtır. Bu noktadan itibaren dünyayı araştıran hayatı yorumlayan ve İsa’nın gösterdiği ışıktan gelen ikinci inançsa İsa’dan gelen inançtır. İkincisinde İsa, inanan kişinin kendi tecrübesini bir bütün olarak tekrar yorumlaması için ruhani bir katalizör görevindedir.76

Hıristiyan inancının İsa’yla ilgili temel iddiasının içeriği konusunda şüphe yoktur. İnkarnasyon İsa’nın bir manada hem tanrı hem de insan olduğunu ifade ediyor. İsa’nın bir insan olduğu dini inancı açıklanabilir bir şeydir: İsa’nın insanlar arasından bir insan olarak dini şahit mefhumundan geldiği söyleniyor.

İnsanî vücudunun sadece görüntü olduğu, acı çekmesinin mümkün olmadığı, kötü muameleye maruz kalmayacağı ya da çarmıha gerilemeyeceği söyleniyordu.

76 Gordon H. Clark, Religion, Reason and Revelation, The Trinity Foundation, New Mexico, 1961,

Buna zıt olarak Ortodoks Hıristiyan dogması İsa’nın insan olduğu, acıya, günaha, cehalete maruz kaldığında ısrar ediyordu.

Hick’e göre Hıristiyan düşüncesi o kadar üst seviyelere ulaştı ki şu iddia ileri sürüldü: Kim İsa’ya inanırsa onun yok olmayacak sonsuz bir yaşamı olacaktır.77 İsa’nın ilahi varlığına dair Hıristiyan inancı, Tanrının yaşamıyla daimi bir birliktelik içinde olan bir insan yaşamı ve kişiliği yorumudur. Bu yorum onun kişiliğinin etik bir değerini içerir. İsa’nın ilahlığı öncellikle ahlaki karakteri sayesinde oluşmuştur. Yani ilk Hıristiyanların İsa’yla ilgili yorumu etik önemin algılanmasıdır.

Onun insanlar üzerindeki etkisinin temelini oluşturan şey İsa’nın mükemmel ahlaki karakteri ve etik öğretme otoritesidir. Tanrının insanları bir baba gibi sevmesini İsa’nın yaşamında gösteren şey havarilerin tecrübesiydi. İsa insanlara, Tanrının onları sonsuz aşkla sevip umursadığını söyledi. Ve bu sevgi İsa’nın davranışlarında görünüp hissedildi.

İnsanlara sadece kutsal aşktan söz etmedi, bizzat kutsal aşk olarak konuşan kendisiydi. Günah işleyenlerin af edilmesini doğrudan kendisi tanrıdan isterdi. İsa’nın kutsallığını, onun dünyevi yaşamı süresince havarileri sayesinde fark etmeye başlıyoruz. O halde inanan kişilerin ardından gelen jenerasyonun inancı ne olur, üstelik bu insanlar İsa’yı bir beden içerisinde tanıma fırsatını hiç elde etmemişlerse? Hıristiyanların izleyen yüzyıllarda ve günümüzdeki inancının orijini nedir? Dünyevi İsa’yı bilmeyen Hıristiyanların İsa’ya dair inancı, İsa’yı bir bedende görenlerin inancıyla yakından bağlantılıdır.78

Bu noktada Hick, Yeni Ahit’in, Hıristiyan inancının oluşumunda tecrübeye öncelik tanıdığını iddia eder. Bu inanç her yaştan inananın, bu hayatın zevk, acı, mutluluk, zorluk, kolaylık ve sıkıntılarıyla birlikte Tanrının koruması altında olduğu inancıdır. Yani insanoğlu hiçbir şekilde Tanrının gözetimi dışında değildir.

İnsanların çevreleriyle ilgili bilimsel ve bilim öncesi inançları elbette farklı kültürler de yüzyıllar boyu değişiklik göstermiştir. İlk zamanlarda tüm doğal olgular

77 The Non–Absolutness of Christianity, in The Myth of Christian Uniqueness, John Hick (1989a)

içinde, ss 330-331.

canlandırıcı bir ruha veya değişiklik gösteren herhangi bir obje içerisindeki yaşama atfediliyordu. Daha sonra tüm ruhlar, tanrılar, yeryüzünün görünmeyen güçleri siyah ve beyaz büyü ve perilerin var olduğu ve bunların olayların gidişatını etkilemek için aracılık yaptığı sanılıyordu. Ama günümüzde medeni insanlar bu inançları bir kenara bıraktı ve gözlemlenebilir tüm olayların doğa kanununa göre ortaya çıktığı fikrini taşımaya başladı. Bu evreler insan düşüncesinde muazzam bir gelişmeyi gösteriyor. Önemli noktaysa doğanın tam ve kendine yeten sistem içermesidir.

Yeni Ahitteki Hıristiyan olgusundan çıkarılan olay İsa’nın ölümüdür. Yeni Ahit fazla ısrar etmese de İsa’nın ölümünü kutsal bir olay olduğunu ve insanlığın kurtarılışı için Tanrının yaptığı en büyük fedakârlık olduğunu beyan ediyor. İsa’nın ölümüyle ilgili birçok yerde çeşitli yorumlar yapıldı. İsa’nın ölümünü Tanrı önceden takdir etmiştir. “İsa bizim günahlarımız için öldü” cümlesi Vihcent Taylor’un kitabında bahsedildiği gibi yorumlanmıştır. Yeni Ahitteki yazılarda İsa’nın çarmıha gerilmesinin korkutucu bir suç olduğu söylenirken açık bir çelişki vardır. Çünkü bir yandan İsa’nın çarmıha gerilmesinin bir suç olduğu diğer yandan da bunun, insanlığın kurtuluşu için kutsal bir plan oluğu ileri sürülmektedir.

O yüzden Hıristiyanlık, İsa’nın ölümünü hem insanlık tarihindeki en büyük suç hem de insanlığın kurtulma sebebi olarak görür79. İnsanların kurtarılmasıyla ilgili bu paradoks, şimdiye kadar olmuş hem en iyi hem de en kötü şeydir. İsa’nın çarmıha gerilmesi hem insanî hem de kutsal bir eylemdir. Hıristiyanların İsa’yla ilgili bu inancı, kişinin tüm yaşamında Tanrının inayetini fark etmesi, kendi inancını İsa’da gözlemlemesidir.

Hıristiyan iddiasına göre inanan kişinin içindeki İsa ruhu, inananın İsa’nın aklına göre görüp hareket etmesidir. İsa’nın aklıyla yorum yapmak zenginlik, güç ve dünyevi şöhreti önemsiz görmektir. Önemli olan, ruhsal olgular olarak kabul edilen sevgi, nefret, inanç, affetmek, fedakârlık, açgözlülük ve kötülüğü görebilmektir. Hıristiyan inancına göre kabul edilen gerçek değerler zaman, jeografik konum, toplumdaki yer ve kişinin kültürel geçmişinden bağımsızdır. Bu, kişinin çevresi ya da bulunduğu yer ile alakası yok anlamına gelmiyor. Hıristiyan inancına göre hayatın

sınırlarını, fırsatlarını ve durumlarını şekillendiren şeyler değil, fakat kişinin bunlarda nasıl yer aldığı ve bunlara nasıl tepki gösterdiği önemlidir. Bir kişinin yaşamı, yaşamda gösterdiği performans kalitesiyle şekillenir. Kişini karakterini ve kaderini oluşturan şeyler yaşam koşullarının ayrıntıları değil yaşam koşullarından faydalanarak elde edilen ruhsal kârdır.

Sonuç olarak Hıristiyanlar hayatta şunu daha önemli görmüşlerdir: Tanrının yarattığı ruhsal kişilik, yaşamın getirdiği her şeyi kabul etmenin temelidir. Hick bu konudaki kendi eleştirisini ‘inanılabilir Hıristiyanlık’ deyimi ile ele alır. Günümüzde kiliseye daha az kişinin gitmesinin nedeni, yazarın kanaatince, oradaki insanların bildiği ya da bildiğini zannettiği şeyler ve kilisede öğretilenleri inanılmaz bulmalarıdır. Problem kilisenin bu fikirleri formüle edip sunmasıyla alakalıdır80. Örneğin onlara söylenen şeyler arasında şunlar var: Tüm dünyanın tek kurtarıcısı İsa’dır, tek doğru din Hıristiyanlıktır. İsa’nın çarmıha gerilerek fedakârca ölümü sayesinde günahların silineceği, Tanrı’nın İsa’da hulûlüdür. Tüm bu inançlar, çoğu insana inanılmaz gelebilir. Eğer akla uygun bir Hıristiyanlık varsa bu, Hick’e göre, kilisenin öğrettiği şey değildir. Şu an sorulması gereken hayatî soru, bir fikrin modern düşünceye göre inanılabilir olup olmadığı değil, doğru olup olmadığıdır. Şayet doğru ise diğerleri inanılabilir görse de görmese de biz bu düşünceyi sonuna kadar savunmalıyız. Peki, bu gelenekselleşmiş doktrinler yeni bir biçimde tekrar yorumlanıp anlaşılmalı mıdır?

Öncellikle Hıristiyan anlayışı İncil’e dayandığı için Hick, işe, Yeni Ahit’in modern tarihi incelemesiyle ilgili temel bulgulardan başlanması gerektiğini düşünür. Ona göre her ne kadar dört İncil, İsa’nın yaşamının delilleri olarak okunsa da, hiç biri on iki havarinin herhangi biri tarafından yazılmamış ve yine hiç biri İsa’nın ölümünden kırk yıl sonradan daha önce yazılmamıştır. Tanrının verdiği aklı tamamen yok sayarak İsa’yı takip etmek yazara göre hatadır. İsa da yanılabilir, çağının yakın sonunu tahmin etmede yanıldığı gibi. Öyleyse Yeni Ahit’le İsa hakkında geriye ne kaldı?

80 John Hick, “Believable Christianity”, A Lecture İn The Annual October Series On Radical Christian Faith At Carrs Lane URC Church, Birmingham, October 5, 2006,

Hick’e göre aslında bu yanlış bir sorudur. Doğru olan, bizim sonraki kilise doktrinlerini ortadan kaldırdığımızda ortaya neyin çıktığıdır? Ortaya çıkan şey, ona göre, İsa’nın yaşamı ve öğretilerin özüdür. İsa’daki kutsal inkarnasyon fikrini metaforik bir düşünce olarak ele alan Hick’e göre Tanrı, insan olmadığı için litearal anlamda İsa da Tanrı’nın Oğlu değildir. Ancak mucizevî anlamda Tanrı’nı oğludur, doğumu mucizevîdir.

Hick’in bir diğer sorusu şudur, tüm dünyayı Hıristiyanlaştırmak kilisenin mi görevidir? “Gidin ve kutsal Ruh ve Tanrı adına tüm ulusların havarilerini vaftiz edin” (Matta 28-19). Ancak araştırmacılar bu ifadelerin tarihsel İsa’ya ait olmadığı görüşündedirler. Hick şimdi şu soruyu sorar: Kurtuluş derken öldükten sonra cennete gitmeyi mi kastediyoruz, yoksa bu yaşamdaki dönüşümümüz mü? başlıyor. Onun cevabı kademeli değişimdir. Bu kademeli değişim sürecini nerede aramalıyız? Bu sadece Hıristiyanlar arasında mıdır? Yoksa inançlı insanlar arasında mıdır? Hatta hiç dini inancı olmayanlar arasında da var mıdır? Hick’in kanaatince şimdiye kadar söylenenlerden yola çıkılırsa, sevgi, nefret, incelik, kabalık, fedakârlık, bencillik hepsi tüm dünyaya adaletli yayılmıştır.81 O, büyük dünya inançlarının içinde aşağı yukarı eşit ölçüde papaz ve günahkâr olduğu görüşüne yer verir. Bu yüzden radikal bir şekilde global bir çerçevede Hıristiyanlığın yerini tekrar düşünmeli ve bununla ilgili anlayışımızı tekrar ele almalıyız görüşünü taşır.82