• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde Hıristiyan tarihindeki büyük kötülüklerin inkarnasyon doktriniyle ilişkisi üzerinde durulacaktır. Semitizim karşıtı kötülükler, üçüncü dünyanın koloniler halinde sömürülmesi, başka din mensuplarına yönelik Hıristiyan üstünlük kompleksi inkarnasyon doğmasından değil acımasızlık, ön yargı ve açgözlülükten kaynaklanmıştır.

Anti-semitizim Hıristiyanlık’la başlamadı; fakat Hıristiyanlık Roma İmparatorluğun dini haline geldiğinde Yahudilerin zulmü sona ereceği yerde arttı. Rosmary Ruether şöyle der: Hıristiyan antisemitizmini eski antisemitizmin çerçevesinde tek bir yeni faktör olarak görmeliyiz. Bunun kaynağı Mesih İsa’nın hakkındaki Hıristiyanlık ve Yahudilik arasındaki felsefi tartışmadır. Hıristiyan antisemitizmi orta çağlarda yükseldi; sonra nedense azaldı, ama 19. ve 20. yüzyıllarda tekrar Avrupa’nın Yahudi nüfusunu yok etmek için Nazi girişimiyle gerçek anlamda bir yaygınlığa ulaştı. Yuhanna İncilinde Yahudileri yüzyıllar boyu Hıristiyan zihnini zehirleyen Tanrının düşmanı olarak damgalanmıştır.

Yuhanna (İncil’i) İsa’sı Yahudi saldırılarına karşı şöyle der “Beni öldürmeye bakıyorsunuz çünkü benim sözlerim sizin içinizde hiç yer bulmuyor, siz babanızın yani şeytanın adamlarısınız ve sizin isteğiniz babanızın istediklerini yapmak. Tanrının olanlar Tanrının sözlerini duyarlar sizin bu sözleri duymamanızın sebebi Tanrıdan olamayışınızdır”. Yuhanna, Hıristiyan geleneğindeki anti-semitizmin kökü olarak Yahudileri şeytanî saymakla bu konudaki tavrını gözler önüne seriyor142.

Batının üçüncü dünya olarak adlandırılan ülkeleri emperyalistçe sömürmesi başka bir temel tarihi kötülüktür. Afrika, Hindistan, Güney Amerika ve Uzak Doğudaki Avrupa kolonileri öncellikle keşif yapanların maceraperestlikleri ve bunların hazine arzuları için bir çıkış yeri olmuştur. Ama ticaretin gelişmesi bunu koruyacak askerî varlığı gerektiriyordu. Bu coğrafyaların mineral ve diğer doğal kaynakları İspanya, İngiltere, Portekiz, Fransa ve Almanya’yı zenginleştirmek için

ve daha sonra Avrupa sanayi devrimini beslemek için ihraç ediliyordu. Bunlar bağımlı bir pazar haline, kendi malzemelerini geri satın alır hale geldiler. Üçüncü dünyanın bu kitlesel sömürülmesi beyaz adamın onları batı medeniyetinin lütuflarından faydalandırması karşılığında adeta bir görevdi.

İsa’nın kutsal statüsüne inanmak insanın sapıklığını gerektirmiyordu elbette. Fakat 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadarki döneme bakacak olursak Hıristiyan Avrupanın kuzey Amerika ile üçüncü dünyayı acımasızca sömürebilmesi için Hıristiyan inanç sisteminin yatırımına ihtiyaç duyuyordu. İçerisinde İsa’nın Tanrı hulûlü olduğunu barındıran Hıristiyan doğmasının kadınlara yönelik adaletsizliği haklı çıkarmak için kullanılması ise biraz da kadınların sosyal değersizliklerindendi ve bu elbette Hıristiyan kültürüne özgü bir şey de değildi. Çünkü patriarşi veya erkek egemenliği monoteizmin yükselmesinden itibaren aşağı yukarı dünyanın dört bir yanında hüküm sürmüştür143.

Bunun nedeninin insan doğasının erkek versiyonunda yattığı görüşündedir Hick. Erkek üstünlüğü düşüncesi Tanrıyı kendi imajında yaratır ve böylece Mary Dalys’in meşhur sözündeki gibi “Tanrı Erkek ise Erkek de Tanrıdır”. Ama Hick’e göre İsa, sıra dışı bir şekilde kadınlara karşı sempatikti, kadın takipçilerine ilgi gösteriyordu. Kilise tarihi boyunca yeni feminist araştırmacılar tarafından önemli lider kadınlar yeniden keşfedilmiştir. Ama kilise bir bütün olarak öncellikle St Paul’un liderliği altında Patriarşik bir yol izlemiştir. Onun erkek egemenliğini teolojik açıdan haklı çıkardığı iyi bilinir. Örneğin, “sizden tüm insanların başının İsa olduğunu bir kadının liderinin kocası olduğunu ve İsa’nın başının da Tanrı olduğunu bilmenizi istiyoruz” der. Erkek, kadından yaratılmamıştır; ama kadın erkekten yaratılmıştır. Kadınlar kilisede sessiz kalmak zorundadır; çünkü onların konuşmasına izin verilmez ve onlar ikinci sınıf vatandaştır. Eğer bir şey bilmeyi arzu ederlerse evlerindeki kocalarına soracaklardır çünkü bir kadının kilisede konuşması utanç verici bir şeydir.

Thomas Aquinas konuyu şöyle ele almıştır “insan doğası söz konusu olduğunda kadın kusurludur ve bu yanlış şeylere yol açar o yüzden kadınlar doğal

olarak erkeklere maruz kalırlar çünkü erkekteki algı hâkimdir”. Bu erkek baskınlığının teolojik bir onayıdır144. Katolik, Anglikan ve Ortadoks kiliselerinde

kadınların papazlığa kabul edilme törenlerindeki tartışma da netleşmiştir. Erkek olan oğul Tanrı, kadın olarak değil bir erkek olarak vücut bulmuştur ve o yüzden yeryüzünde sadece erkekler rahip olarak Tanrının temsilcileri olabilirler. Vatikan’ın 1976’da kadınların peygamberliğiyle ilgili açıklamasında bir rahip ve İsa arasında fiziksel bir benzerlik olması gerektiği söyleniyordu. Ancak Katolik Karl Rahner, bu açıklamayı kınadı.

Hick’e göre; Hıristiyan düşüncesinin taşıdığı ve kendisini kibir, küçük görme, mahkûm etme ve düşmanlıkla dışa vuran dini üstünlük kompleksi ile İsa’nın kutsal teslisin ikinci şahsının inkarnasyonu olduğu fikri arasında çok yakın bir bağlantı vardır. Böyle bir tavır insan ırkının Hıristiyan azınlığı ile Hıristiyan olmayan çoğunluğu arasındaki ilişkiyi derinden etkilemiştir. Batının emperyalist yayılmasının arkasında iş gören misyoner hareket Hinduizm, İslam, Taoism ve Afrika dinini ruhsal karanlık bölgeler olarak kabul ediyordu. 1960’ların sonlarında tertip edilen dünya misyonunun Chicago kongresi şu açıklamayı yaptı: “İkinci dünya savaşından bu yana bir milyardan fazla ruh sonsuzluğa geçmiş ve bunların yarısından fazlası İsa’nın adını bile duymadan, kim olduğunu bilmeden ve neden öldüğünün farkında olmadan cehennem ateşinin azabına girdiler”. Hıristiyanlığın bu üstünlük kompleksiyle inkarnasyonun geleneksel doktrini arasındaki bağlantı açıktır. Eğer İsa, Tanrının hulûlü ise Hıristiyan dini bizzat Tanrı tarafından kurulmuş eşsiz bir dindir. Yani Tanrı, İsa’nın içerisinde yeryüzüne geldi, yeni bir toplum kilise başlattı ve tüm insanlığın bu toplumun parçası olmasını talep etti. Kiliseden istenen ve beklenen de insan ırkını Hıristiyanlığa döndürmesidir.

Ama buna rağmen üçüncü dünyanın pek çok yerinde artan nüfusla birlikte dünyanın Hıristiyan oranı azalıyor muhtemelen azalamaya devam edecek ve muhtemelen 21. yüzyılın başında İslam dünya dinlerinin en büyüğü haline gelecek.

Eğer İsa’nın kutsallığıyla ilgili doğma literal bir iddia olarak değil de Hıristiyan düşüncesinin iç metaforik tartışması olarak anlaşılmaya başlansaydı,

Hick’e göre Hıristiyanlarla diğer insan ırkları arasındaki ilişkide bulunan engel ortadan kalkmış olurdu145.