• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Rahmi Gürpınar – Efsuncu Baba (1924)

A. Cumhuriyet’in Ġlanından 1928 Anayasa DeğiĢikliğine Uzanan Süreç

1. Hüseyin Rahmi Gürpınar – Efsuncu Baba (1924)

Gürpınar‟ın bu romanını çalıĢmamıza dâhil etmemizin nedeni

baĢkarakterlerinin iki Ermeni delikanlısı olmasıdır. BaĢkarakterleri gayrimüslim olan bir roman olarak Efsuncu Baba, böylesi bir çalıĢma için ilginç ve göz ardı

edilmemesi gereken bir örnektir.

Roman, tılsım ve büyü gibi iĢlerle uğraĢan Ebulfazıl Enveri adlı bir “kaba sofu”nun (143) aradığı hazinenin anahtarını bulmak üzere Binbirdirek‟e gelmesini ve ardından yardım etmek için kendisine yaklaĢan iki Ermeni kazzazla yaĢadıklarını anlatır. Romanda konumuzla bağlantılı olarak dikkati çeken nokta, Ermeni karakterlerin herhangi bir ötekileĢtirmeye maruz bırakılmamaları ve hurafelere

inanan, yarı-bilgili bir adam olan Enveri‟nin bu saf delikanlılarla yaĢadığı maceranın okuru eğlendirme amacı gütmesidir. Dolayısıyla Ermeni karakterler romanda

herhangi bir olumsuz izlenim bırakmak amacıyla değil, tersine okuyucuyu eğlendiren olumlu tipler yaratmak amacıyla çizilmiĢlerdir. Romanda bir de karakter olarak göremediğimiz, ancak kazazlardan biri olan Agop adlı Ermeni‟nin komĢusu olduğunu öğrendiğimiz Artin Ağa isimli bir müzisyen bulunmaktadır.

BaĢkarakterler olarak romanda yer alan Agop ve Kirkor, saf ve bilgisiz kimselerdir. Ancak Agop‟un yine de Kirkor‟a üstünlük tasladığı görülür; zira Kirkor iĢ yaparken “meyhane bayatı âmiyane Ģeyler oku[maktadı]r” (4). Bununla birlikte hem Agop hem de Kirkor, en okunaklı yazıları dahi okumakta zorluk yaĢarlar (34). Enveri‟nin kendilerine okuduğu Farsça beyti Yunanca zannederler (59). Ancak bu cehaletleri romanda aĢağılayıcı değil eğlendirici detaylar olarak yer bulur.

Yine de Agop ve Kirkor‟un “avantacı” tipler oldukları, Ermeni kimlikleriyle birlikte vurgulanır. Define arama iĢinde Enveri‟ye yardım etmeleri karĢılığında paralarını hemen alıp alamayacaklarını sorarlar, Enveri ĢiĢkin cüzdanını kazazlara gösterince “iki Ermeni birbirini dürterler” ve “büyük bir hırsla gözlerini cüzdana diker[ler]” (77). Dikkat edilirse Hüseyin Rahmi burada “iki kazzaz” yerine “iki Ermeni” ifadesini kullanır. Böylece temelde oldukça sevimli ve olumlu karakterler olarak sunulan Agop ve Kirkor‟un, bu kez kötü bir karakter özelliğinin etnik kimlikle iliĢkilendirilmesinde rol oynadığı görülür. Belki böylesi bir detaydan hareketle ötekileĢtirici yaklaĢım bağlamında bir çıkarım yapmanın fazla abartılı olabileceği düĢünülebilir; ancak roman yazarlarının gayrimüslim karakterlerin kötü özelliklerini sayarken zaman zaman Rum, Ermeni ya da Yahudi kimliklerine de vurgu yapması dikkat çekici bir durumdur. Dolayısıyla kötü bir özelliğin etnik ya da dinî kimlikle

birlikte vurgulanmasına romanlarda sıkça rastlanması, böylesi bir çıkarımın yapılabilmesine gerekçe olarak gösterilebilir.

Metnin sunduğu diğer verilere dönülecek olursa, Enveri Ermeni kazazları evine davet edince Kirkor, “ĠĢte bize de böyle bir yağlı kapı lazımdır,” (84) der. Zaten kendilerini yardım için gönderilmiĢ melek zanneden Enveri hakkında aralarında konuĢurlarken Kirkor, “[…] biz melaik olmaktan çok uzak çapkın, cenabet, günahkâr haytalarız” (85) diyecektir. Romanın sonunda kendilerine Enveri‟yi aldatmak için verilen parayı iki arkadaĢın aralarında bölüĢmesi Ģu Ģekilde anlatılır: “Bu iki Ermeni, meleklikten insanlığın en çingene derekesine inerek hayli çekiĢtikten sonra yirmi beĢ lirayı aralarında taksim ederler” (138). Burada tekrar yukarıda sözünü ettiğimiz durumla karĢılaĢıldığı görülmektedir. Yazar açgözlü ve bayağı bir tavırla kendilerine verilen parayı bölüĢmeye çalıĢan arkadaĢların bu özelliğini aktarırken “bu iki Ermeni” demek ihtiyacı hisseder.

Öte yandan metinde Ermeni karakterlerin gözünden Rumlar ve Yahudiler de bir “öteki” olarak yer bulurlar, ki bu da çalıĢmamızdaki romanlar arasında özgün bir örnektir. Söz gelimi Kirkor, Agop‟u Ģöyle uyaracaktır: “Bir Ermeni‟nin bir Rum karısına bu kadar kıyak alaka koyması iyi mana değildir” (6). Ayrıca metinde, Binbirdirek‟i merak edip görmeye gelen ziyaretçileri dolandıran yalancı Yahudi tercümanlar görülür. Burayı gezmeye gelen turistlere Yahudi tercüman “öyle

martavallar atar ki hoĢlarına gelirse avuçla bahĢiĢ toka ederler” (18). Agop ve Kirkor ayrıca Yahudi tercümanların Enveri‟nin yanına sokulmasından korkarlar. Zira onlara göre Yahudiler “kurnaz millet” olduğu için (20) Enveri‟nin elinden defineyi

alabilirler. Agop bunun yanı sıra Kirkor‟a, ÇemberlitaĢ‟ın zamanında altından yapılma olduğunu ve “yeniçeri zamanında” (21) Yahudilerin bir gece herkes

(21). Anlatıcı sonrasında Agop‟un ağzından bize Ģunları aktarır: “Yeni Yahudiler tılsım iĢiyle uğraĢmıyorlar. Onlar maliyeye, piyasaya sokuldular. Altının asıl madenini buldular” (22). Burada diğer romanlarda da karĢımıza çıkan bir mesele bulunmaktadır. Ticarette gayrimüslimlerin etkin olmaları konusunda oluĢan rahatsızlıkla, birçok romanda olduğu gibi bu metinde de karĢılaĢılır. Görüleceği üzere bu söylem, yukarıda yer verilen dönemin Yahudi karĢıtı söylemiyle bire bir örtüĢmektedir.

Bununla birlikte, Yahudiler konusunda romanda varılan yargılar

yukarıdakilerle sınırlı kalmaz; yazar romanın sonunda varlığını bizzat hissettirecek ve Albert Einstein üzerinden Yahudilerle ilgili daha keskin sözler edecektir. Voltaire ve Einstein‟ı kıyaslayan yazar, Voltaire‟in kendi zamanında Hıristiyanlığı da

eleĢtirilerine dâhil ettiğini hatırlatır ve Einstein‟ın “Yahudi kalarak filozof” (143) olduğunu öne sürer. Bir baĢka ifadeyle Einstein‟ı ait olduğu Yahudi kimliğini eleĢtirmemekle, objektif olmamakla suçlar.

Yazarın burada asıl rahatsızlığının Yahudilerin etki alanıyla ilgili olduğu, özellikle de Yahudilerin düĢünce dünyasında önem kazanmaları olduğu anlaĢılır. Hüseyin Rahmi, “Ġsrailoğulları bugün yeryüzünde millet-i hâkime”dir (143) dedikten sonra Yahudilerle ilgili olarak Ģunları söyler: “Eski ve yeni dünyada en nâfiz ve kuvvetli sözlerin hangi dudaklardan çıktığını ve en ustalıklı entrikaların hangi fabrikaların ma'mûlatı olduğunu fark edenler hakikatı sezmiĢ olurlar.” (143).

Devrin havasına uygun olarak Abdülhamid dönemi ve Ġttihat ve Terakki yönetimiyle ilgili de sert ve olumsuzlayıcı söylemlerin görüldüğü bu eser bir bütün hâlinde değerlendirilecek olursa, gayrimüslimler bağlamındaki olumsuzlayıcı tavrının yalnızca Yahudi kimliği ekseninde yoğun biçimde öne çıktığı anlaĢılır. Ancak eserin yayımlanıĢ tarihini dikkate alacak olursak, Gürpınar‟ın Yahudilerle

ilgili geliĢtirdiği söylemlerde, Müslüman–Türk kimliği açısından dönemin ruhunu yansıttığını rahatlıkla görmek mümkündür.