• Sonuç bulunamadı

1.2. GELENEK VE EDEBİYAT

1.2.3. Gelenekten Yararlanma Meselesi

Çetin, Türk şiirinin, Batılılaşma süreciyle birlikte Tanzimat’tan Cumhuriyet’in sonuna kadar büyük ölçüde Divan şiiri geleneğinden kopuş sürecini yaşadığını söyler. Çetin’e göre bizde Batılılaşma hareketi, daha çok, tarihi, millî ve dinî değerleri, geçmiş birikimi reddetmek şeklinde anlaşıldığından Divan şiiri geleneği, doğal olmayan bir süreçle aşama aşama terk edilmiş ve bu geleneğe sırt çevrilmiştir. Cumhuriyet sonrası dönemle birlikte bu çark nispeten tersine dönmüş; fakat 80’lerin başına kadar ideolojik kamplaşmalardan dolayı, gelenekle temas kurma ve ondan yararlanma pek sağlıklı bir zeminde gerçekleşmemiştir. Çetin, ilk defa 80’den itibaren siyasal hadiselerin durulması ve ideolojik tavırların bırakılması neticesinde kültür şiiri, bireysel şiir ön plana çıkmış ve gelenekle daha sağlıklı bir ilişkiye girilmiştir.228

Hilmi Yavuz, Yahya Kemal’in şiiri özelinde gelenekle kurulabilecek ilişkinin ‘gelenekten yararlanmak’ ve ‘geleneği yeniden-üretmek’ düzleminde iki farklı şekilde gerçekleştiğini belirtir. Ona göre, Yahya Kemal’in ‘Eski Şiirin Rüzgârıyle’ adlı eserindeki eski dille ve ‘tarz-ı kadîm’ üzre yazılmış şiirleri, gelenekten yararlanmak bağlamında değerlendirilmelidir. Yahya Kemal’in metinlerarasılık dolayımında, Divan şiirlerinden bazılarına açık ya da örtük göndermeleri, II. Selim’in “Biz bülbül-i muhrik-dem-i şekvâ-yı firâkız/Âteş kesilür geçse sabâ gülşenimizden” beytini tazmini,229 Bâkî’nin “Fermân-ı aşka cân iledir

inkıyâdımız/Pürdür hayâl-i yâr ile her lâhza yâdımız” matlalı gazelinin taştiri,230

Neşâtî’nin “Gittün ammâ ki kodun hasret ile cânı bile/İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile” matlalı gazelini tahmisinde231 vb. olduğu gibi, geleneğe ait olandan yeni

bir üretim yapmaktan ziyade geçmişe ait olan biçem ve zevki aynen tekrarladığı için, bu ameliye, ancak gelenekten yararlanma bağlamında değerlendirilebilir.232

Yavuz, geleneği yeniden-üretmenin ise, o geleneğin zihinsel arkaplanındaki dünya görüşünü şiirsel imlerle yeniden-üretmek anlamına geldiğini söyler.

228 Çetin, Yeni Türk Şiirinde Geleneğin İzleris. 19-21.

229 Yahya Kemal Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyle, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 1974, s. 61-2

230 Beyatlı, a.g.e, s. 112-113. 231 Beyatlı, a.g.e, s. 107-108.

73

Tanpınar’ın Divan şiirini tanımlamak için kullandığı ‘saray istiaresi’nin Yahya Kemal’in şiirinde nasıl dönüştürüldüğe dikkat çeker.233 Bilindiği üzere Tanpınar,

Divan şiirinin, birdenbire bir bütün hâlinde görülen ve o kadar zevk değişikliğine rağmen asırlarca devam eden hazır hallerin, değişmez sembollü ve çok renkli hususî bir dil yarattığını söyleyerek bu hayal ve sembollerin, bu aşk tarzının ve sevgili tipinin alelâde bir belagat oyununda kalmadığı, şairin hayat şartlarıyla olduğu kadar, toplumsal düzenle de alakalı bir sistemi ortaya koyduğu tespitinde bulunur. Tanpınar’a göre bütün bu sistemin dildeki sembolik karşılığı ‘saray istiaresi’dir. Divan şiirinin sevgili ve âşık tipi, aşk anlayışı, mazmun sistemi, her tarafı birbirene cevap veren kapalı bir yapı şeklindeki saray metaforunda saklıdır.234

Yavuz, Tanpınar’ın tespitindeki Osmanlı’nın lirik şiirinin dünya görüşünün temellendirildiği ‘saray’ metaforun ‘iktidar’ı işaret etmesine karşılık, Yahya Kemal’in “Kendi Gökkubbemiz”deki şiirlerinde ‘saray’ yerine ‘saltanat’ın ikame edildiğini ve bunun siyasal bir otoriteyi değil, ‘güzellik’i işaret ettiğini belirtir. Yavuz, Yahya Kemal’in farklı şiirlerinden örnekler vererek ‘Saltanat’ metaforunun, onun estetiğinin temel koyucu unsuru konumunda olduğu tespitinde bulunur. Saltanat metaforunun işaret ettiği ‘güzellik’, ‘doğa’ ve ‘kültür’ arasındaki sınırları kaldıran, aşkın bir metafiziğe de işaret eder. Bu açıdan Yavuz, Yahya Kemal’in ‘Saltanat’ metaforu ile temellendirdiği estetiğin, İslam Medeniyetinin Estetiği olduğunu ifade ederek onun, Yahya Kemal’in, “Kendi Gökkubbemiz”deki ‘beyaz lisan’la235 ‘tarz-ı cedîd’ üzre yazdığı şiirlerle Klasik şiirin zihinsel arkaplanındaki

dünya görüşünü şiirsel imlerle yeniden dönüştürdüğü ve bu sebeple bu şiirlerin ‘geleneğin yeniden-üretilmesi’nin somut bir göstergesi olduğu tespitinde bulunur.236

233 Yavuz, Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar, s. 172-174. 234 Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 22-27.

235 Yayhya Kemal, ‘beyaz lisan’ kavramı ile Türkçenin yüzyıllarca kullanılan yazı dilinden ziyade konuşula konuşula günümüze kadar gelmiş, kökenleri yabancı olsalar bile bu dile mal olmuş kelimelerin de olduğu bir dili kast eder ki, kimi yerlerde bunu ‘beyaz mermer’le ifade eder. Bkz. Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım, İstanbul Fetih Cemiyeti, 3. baskı, İstanbul, 1986, s. 108; Yahya Kemal, Edebiyata Dair, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 5. baskı, İstanbul, 2005, s. 272. Yahya Kemal’in kullanmış olduğu ‘beyaz lisan’ kavramını araştıran Selçuk Çıkla, Yahya Kemal’in bu kavramı ilk kez “Şiirde Otuz Senem” adlı tarihsiz yazısında kullandığını aktarır. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. Selçuk Çıkla, “Yahya Kemal ve Beyaz Lisan”, Arayışlar -İnsan Bilimleri Araştırmaları-, Y. 10, S. 20, 2008, s. 75-116.

74

Çetin, yazınsal üretim sürecinde şairin, kendisinden önceki birikimle olan ilişkisini farklı kavramlarla anlatır: Geleneği sürdürme, gelenekten yararlanma, geleneği yeniden üretmek.

Çetin, Yahya Kemal’in Eski Şiirin Rüzgârıyle’deki ‘söyler’ redifli gazelini örnek gösterek şiirde Klasik Türk şiirindeki gazel formunun, dil ve ahenk unsurlarının, mazmun anlayışının aynen tekrar edildiğini, bu sebeple bu şiirlerin daha önceki geleneği sürdürme anlamına geldiğini söyler ve bu tavrın, gelenekten yararlanma değil, Klasik Türk şiirinin aynen denilebilecek tarzda tekrar edilmesinden dolayı, bunun geleneği sürdürme olduğunu ifade eder.237

Çetin, Türk şiirinde ‘gelenekten yararlanma’ ifadesinin daraltılmış bir anlamla sanki tek gelenek Divan şiiriymiş gibi, onunla sınırlandırıldığını, halbuki Tanzimat, İkinci Abdülhamit ve II. Meşrutiyet dönemlerinin de bugün için tarih ve gelenek anlamına geldiğini dile getirir. Çetin, bu daraltılmış gelenek anlayışının altında, Divan şiirinin klasik olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor olabileceğini de belirtir.238

Çetin, ‘gelenekten yararlanma’dan kastının ‘geleneği yeniden üretme’ olduğunu dile getirir. Ona göre bu tarz bir işlemde edebiyatçı, eski geleneksel malzemeyi, düz, somut, bilinen bağlamından kopararak, dönüştürür, değiştirir ve yenileyerek, zenginleştirerek o geleneğin farklı bir ruh ve şekil içinde devamını sağlar. ‘Geleneği sürdürme’ anlayışında gelenek değiştirilmeden, aynen devam ettirildiği halde, ‘geleneği yeniden üretme’ anlayışında ise geleneğin dönüştürülmesi, farklılaştırılması işlemleriyle devam ettirilmesi esastır. Çetin, Yahya Kemal’in ‘imtidâd’ kavramını ifade etmek için kullandığı “Değişerek devam etmek, devam ederek değişmek”239 ifadesini, bu anlayışının veciz bir tarifi olduğunu söyler.240

Çetin, gelenekten bu tarz bir yararlanmanın en ciddi şekilde saf şiir anlayışında görüldüğünü söylerek Yahya Kemal’e göndermede bulunur. Ona göre gelenekten yararlanmanın en önemli özelliği, geleneksel birikimin önemsenmesi, benimsenmesi,

237 Çetin, Yeni Türk Şiirinde Geleneğin İzleri, s. 18-19. 238 Çetin, a.g.e., s. 19.

239 Çetin, Yahya Kemal’e ait olan bu sözü, sehven Tanpınar’a ait olduğunu ifade eder. 240 Çetin, a.g.e., s. 22.

75

şairin onu kendi ruhunda ve kafasında içselleştirmesi ile mümkün olur. Çetin’e göre geleneksel kültür mirasından yeni bir çıkış arama, var olan değerleri yeniden işleyerek yenileştirme, eskiyi yenileştirerek sürdürme ve zenginleştirme anlamında çoğaltma çalışması, geleneğin yeniden üretilmesi anlayışının ana unsurlarıdır. Burada nihaî amaç, sanatsal üretimdir. Bu, geleneksel özün samimi olarak devam ettirilmesi gayesini barındırdığı için, geleneği bir araç olarak gören tavırdan bambaşka bir noktadır.241 Çetin, geleneğin şair tarafından bütün boyutlarıyla

bilinmesi, içselleştirilmesi, eklemlenmesi ve yapılacak üretimin ona özünde uygunluğu konusunda kendisinin de belirttiği gibi Eliot’ın düşüncelerini paylaşır.242

Çetin, gelenekten yararlanmayı ise teknik anlamda beş başlık altında değerlendirir:

1. Kültür Şiiri Oluşturma: Çetin, edebiyatta gelenekten asıl yararlanma yönteminin bu olduğunu/olması gerektiğini söylerek bu tarzda bir kültürün içindeki geleneksel malzemenin sadece materyal olarak değerlendirildiği ve bunun şiirin zemin yapıldığı ve buradan hareketle bambaşka bir ürün ortaya konduğunu belirtir.243

2. Mazmunu İmgeye Dönüştürme: Çetin’e göre mazmun, içinde dinin/inancın olduğu, geniş bir zümre içerisinde aynı kabullere dayanan ortak bir kültürel yapıya ait bir benzetmeler sistemidir. İmge ise, bir üst kültür ürünüdür ve bireysel bir yorumlama/okuma/tahayyül etme biçimidir. Bu yüzden daha modern bir karakter arz eder. Çetin, Türk şiirinde örnekler göstererek Divan şiirine ait kimi mazmunların, modern hayatın başka boyutlarını ifade edecek şekilde kullanıldığını ve bunun da bir çeşit gelenekten yararlanma anlamına geldiğini ifade eder.244

3. Kişilikler Arası Özdeşlik Kurma: Çetin, bununla, tarihî dönemlerin büyük kahramanlarının birer arketip olarak yaşadığımız çağın şartlarına göre bugüne taşımayı kastetmektedir. Bu yeniden üretme ameliyesi, tarihî kişinin güne uyarlanması ya da o kişi ile günümüzdeki benzerleri arasında çağrışımsal bağlantılar kurma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Buna en iyi örneğin Nazım Hikmet’in

241 Çetin, a.g.e., s. 22.

242 Çetin, a.g.e., s. 23-24. 243 Çetin, a.g.e., s. 25-26 244 Çetin, a.g.e., s. 26.

76

“Kerem Gibi” şiiri olduğunu ifade eder. Nazım, bu şiirinde, halk edebiyatının beşerî aşk kahramanlarından olan Kerem’i, toplumsal bir zemine taşır. Bilindiği üzere halk edebiyatındaki bu aşk hikâyesinin sonunda Kerem, sevgilisi Aslı’ya kavuşmak için nihayetinde yanar, kül olur. Nazım ise, Kerem’in aşkı için yanmasını gerekirse Marksist ideoloji için kendini feda edecek militanlarla özdeşleştirmekte ya da önlerine örnek olarak koymaktadır.245

4. Pastiş: Çetin, başka bir şair ya da yazarın metinlerine dil, üslup, muhteva benzerliğiyle gönderme yaparak onunla alay etmeyi amaçlayan bir taklit biçimi olan pastişin, nazireden farklı olduğunu fakat yine de alay şeklinde bile olsa gelenekle bir bağ kurma yöntemi olduğu için bunu da gelenekten yararlanma biçimi olarak değerlendirir ve buna Orhan Veli’nin ‘Kitabe-i Seng-i Mezar’ şiirini örnek verir.246

5. Ahenk Aktarımı: Çetin, Divan şiirinin en önemli özelliklerinin başında bu şiirin ahenk anlayışı ve lirizmin geldiğini, modern Türk şiirinde de bu kaynağın fark edildiğini söyler. Çetin’e göre bu konuda en iyi örnek Hilmi Yavuz’dur. Ona göre Yavuz, gelenekten özellikle tasavvufu dışarıdan kuşatarak, onun yapısından kaynaklanan edayı, lirizmi almaya çalışmış ve derunî ahengi, tesir-i sihirkârîyi yakalamış ve yeniden üretmiştir.247

Rasim Özdenören, Picasso’nun bazı soyut çalışmalarında hat sanatı ile olan benzerliklerden hareketle ‘gelenekten yararlanma’ konusuna değinir. Ona göre gelenek kavramı, edebiyat metninde sadece bir ‘malzeme’ olarak görülmektedir. Bazı biçimsel özellikler, eldeki ‘modern’ metne aktarılarak yeni bir üretim içine girilmekte ve bu şekilde de bir ‘modernleştirme’ çabası içine girilmektedir. Geleneğin, biçimsel yönden ziyade, o formu meydana getiren ‘ruh’ olduğunu düşünen Özdenören şöyle devam eder: “[M]alzeme olarak kullanılan bir ‘gelenek’ sadece malzeme olarak kalır. O malzeme, aynı zamanda, kendini meydana getiren kaynaktan yoksun bırakılırsa, yani o malzemeyi meydana getiren ‘ruh’tan

245 Çetin, a.g.e., s. 31-2

246 Çetin, a.g.e., s. 32-33 247 Çetin, a.g.e., s. 37.

77

soyutlanırsa, o malzemeyi kullanarak varılmak istenen sonuç elde edilemeyecektir.”248

Özdenören, geleneğin, her şeyden önce, sanatı ve edebiyatı meydana getiren bir ‘ruh’ olduğunu ve bu ‘ruh’un ancak onun içeriden kavranması ve içselleştirilmesi neticesinde kavranabileceğini söyler. Özdenören, bu ruhun kavranmasını ise, o kültürün üzerine inşa edildiği inancın iyi bilinmesine bağlar. Özdenören, gelenek meselesine, ‘şematik’ bir yaklaşımla bakmanın yanlış olduğunu, zira geleneğin temelde esansiyal bir hadise olduğunu düşünür.249

1.3. SEZAİ KARAKOÇ VE GELENEK