• Sonuç bulunamadı

2.1. MODERNİTE AÇISINDAN İNSAN

2.1.2. Sezai Karakoç’un Modern Bilim ve Modern İnsana Eleştirisi

2.1.2.3. Modernite Sürecinde Yabancılaşan İnsanın Eleştirisi

2.1.2.3.1. Aydın ve Yabancılaşma

Karakoç, toplumların yaşadığı krizlerde çıkış yolunu bulma sorumluluğunu doğal olarak aydına yükler. Bu yüzden son birkaç yüzyıldır İslam milletinin yaşamış olduğu modernite krizinin temelinde aydının gereken çabayı sarf etmeyip sorumluluğu üstlenmemesi olarak değerlendirir. Bu düşünce şiirlerine kısmen yansımakla birlikte fikir yazılarında sıklıkla dile getirilir. Karakoç, aydının yabancılaşmasını iki farklı şekilde ele alır. Birincisi, İslam’ın inanç yönüne bağlı bulunmakla birlikte çağın değişen şartlarını göremeyen din adamlarının realiteye yabacılaşmaları. İkincisi ise, inançla aralarına mesafe koyup seküler bir anlayışla modern düşünceyi her yönüyle benimseyen ve bunun sıkı savunuculuğunu yapan, ilerici Batıcı aydınlardır.

335 Karakoç, Gün Doğmadan, s. 308.

115

2.1.2.3.1.1.

Çağın Gerçekliğine Yabancılaşan Aydın

Çağ değişmiştir. Bu yeni düzende kadının toplumsal konumu değişmiş, kadın hayata doğrudan katılarak erkeklerle aynı sosyal haklar talep etmeye başlamıştır. Modernite ile yeni bir ivme kazanan domoktasi gibi yönetim biçimleri ile artık ülkenin yöneticileri seçimlerle başa gelmekte, halktan güç talebinde bulunmaktadır. Karakoç’a göre bu yeni düzen ne bireysel anlamda ne toplumsal anlamda insana mutluluk getirmediği gibi pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Şiir anlatıcısı olan Hızır, bütün Müslümanlar adına geleneksel toplumun üst aklı olan/olması gereken aydın kesimini temsil eden “yeşil sarıklı ulu hocalar”ı bu süreci görmemelerinden ve gerekli çözüm önerileri sunmamalarından dolayı itham etmektedir. Burada Hızır, toplumun bütün bir hayatına nüfuz eden değişimin karşısındaki çaresiz halk adına konuşmaktadır. Zira büyük bir değişim yaşanmıştır ve yaşanan her hadise karşısında toplum adına bir çözüm sunması gereken aydınlar hiçbir çözüm üretememiştir. “Yeşil sarıklı ulu hocalar”, yaşanan modernizm sürecini anlayamamış, algılayamamış ve toplum karşısındaki görevlerini de yerine getirememişlerdir. Karakoç, burada sorumluluğu dinde değil; çağın şartlarını ve sorunlarını dine göre yorumlayarak bir çözüm ortaya koymayan aydında bulmaktadır.

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı Günlere geldim bunu bana öğretmediniz Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim Bunu bana söylemediniz

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler Bunu bana öğretmediniz”336

Din adamlarının realiteyi kavrayamaması sonucunda toplum, ya batıl inanışlara yönelmiş ya da çareyi yanlış reçetelerde aramıştır. Halk arasında yaygın olan kimi dualar ya da yazılış amacından çıkan Mevlit gibi kitaplardan bir kurtuluş yolu umulmaktadır. Bu tavır, toplumun realite karşısında ne kadar savunmasız olduğunun

336 Karakoç, Gün Doğmadan, s. 177.

116

bir göstergesidir. Karakoç, yaşadığı bu durumun arkasında örtük olarak aydını sorumlu göstermektedir.

“Çareyi eskimiş yapraklarında aradık Kiralık ev koğuklarındaki kitapların

Suhrabat'tan Çevirgel'e Çevirgel'den Mevlüt’lere

Yokladık deniz diplerini ayın ters yüzünü güneşin çekirdeğini döndüre döndüre”337

“Ulular” diye tarif edilen aydınların öğretmediği çağın şartlarına uygun bir yaşam için gerekli bilgi; gözlem ve akıl yoluyla doğa ve tarihten öğrenilmiştir. Buradaki doğa, hiç şüphesiz ki aydınlanmacı mekanik doğa anlayışı değildir. Bu organik dünya görüşünün doğa bilgisidir. Burada tarih de, olumsuz hadiselerden ders çıkarma ve bir değilleme yöntemi olarak çağa uygun bir bilginin üretilme kaynağı olarak gösterilmektedir. Hızır’ın dilinden söylenen aşağıdaki dizelerin kimin adına konuştuğu açık bir şekilde ifade edilmese de, çağın sorunlarıyla doğrudan yüz yüze kalan insanın olduğunu söylemek mümkündür. Bu insan, aydınsız bir toplum içinde kendi sorunları için çaba gösteren sorumluluk sahibi, bireydir. Bir açıdan taşradan gelip merkezin sorumluluğunu üstlenen Karakoç’un da içinde bulunduğu taşralı yeni aydındır.

“Ey ulular sizin bana öğretmediğinizi Ben zamandan öğrendim

Kuruyan hurma dalından öğrendim Damıtılmış petrolden öğrendim

Yavrusunu arayan bir deveden öğrendim Hapsedilmiş yarı yanık

Sancaklardan öğrendim

Yıkılmış taş kemerlerden öğrendim Harap handan köprülerden öğrendim”338

Karakoç, İslam topraklarında ortaya çıkan mevcut olumsuz durumun sorumluluğunu doğrudan aydına yükler. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere çağı iyi analiz edip toplumun karşılaşacağı/karşılaştığı sorunları çözmesi gereken “ulular” görevlerini yerine getirememiştir. Karakoç’un yaşanan medeniyet krizinde yapmış olduğu bu içerden eleştiri, onun bu duruma realist yaklaştığını göstermektedir. Batılılaşma ile ortaya çıkan bu yabancılaşma sürecini bütün

337 Karakoç, Gün Doğmadan, s. 321. 338 Karakoç, a.g.e., s. 178-179.

117

sorumluluğunu Batıya yüklemez. Ona göre Batının bu tahakkümüne cevap veremeyen entelektüeller bu olumsuz tablonun ortaya çıkmasında büyük bir pay sahibidir. Bu hususta din adamları ve düşünürlerin üzerlerine düşünü yapmamış olmaları toplumu batıl inanışlara yöneltmiştir.

2.1.2.3.1.2. Topluma Yabancılaşan Aydın

Karakoç’un şiirlerinde ilerci Batıcı aydının yabancılaşmasına ilişkin eleştisi ilkine göre daha fazla yer tutar. Taha’nın Kitabı’nın ana karakterlerinden birini bu aydın tipi oluşturur. Soytarı olarak karşımıza çıkan bu tip, yaşadığı ülkenin öz değerlerine karşı çıkan, onu dışlayan, küçümseyen, Batı uygarlığının üstünlüğünü savunan Batıcı aydınları sembolize etmektedir.

Geçmişle arasına mesafe koyan modernizmin temel mottolarından biri, sürekli yeniliktir. İlerlemeci anlayışa dayanan modern düşünce için geçmiş bir yüktür; şimdi ise bir tasarı olarak sürekli geleceğe yöneliktir. Aşağıdaki dizelerde soytarı, yaşadığı toplumun değerlerine, tarihine sırt çevirerek bir inkar düşüncesini savunmaktadır. Ona göre geçmişin bütün bakiyesi, sadece bir yüktür ve ondan kurtularak modern düşüncenin temeli olan “yenilik”i, herhangi bir mantıksal süzgeçten geçirmeden benimsemek ve sürekli onun peşinden gitmek gerekmektedir. Ona göre, toplumun yaşadığı temel sorun, Batılılaşmak değil, “eksik Batılılaşmak”tır. Yegane kurtuluş, daha fazla yenileşmektir:

“Yeni çağ ve yeni zaman Geldi ve geçiyor aman Kurtulur ona yapışan Kurtulur ona yapışan Kurtulur yeniye koşan”339

Soytarının yaşadığı yabancılaşma öyle bir boyuta ulaşır ki, yaşadığı ülkede kadınların kapalı olması, ona göre kabullenemez bir durumdur. Yabancılaşma, artık bir inkar ve ret seviyesine gelmiştir. Düşüncede başlayan bu yabancılaşma, aynı zamanda toplumda bir kutuplaşamayı doğurmaktadır. Kapalı kadınların yaşadığı bir

339 Karakoç, Gün Doğmadan, s. 313-314.

118

ülke ona göre Arabistanlaşmıştır ve bu durumdan duyduğu rahatsızlıktan dolayı buranın yaşanmaz olduğunu düşünmektedir.

“Arabistan Arabistan Örtüler örtüler örtüler Göç etmeli buradan”340

Modern Batı uygarlığının, düşünce anlayışı itibariyle eski Yunan uygarlığına dayandığı, hatta onun bir devamı olduğu bilinen bir gerçektir. Cumhuriyet döneminde de eski Yunan uygarlığının Türk modernleşmesinin temeli olarak alınabileceği düşüncesini savunan aydınlar olmuştur. Taha’nın Kitabı’nda yer alan “Güvercinlere aldanan/Zeytinlere özenen/Bir adam ve eski meydan” dizeleri düşünceyi imler tarzdadır.

Soytarı, ülkenin çıkış yolu olarak daha fazla batılılaşmayı savunmaktadır. Yapılması gereken gözü kapalı bir şekilde bu düşünceye teslim olmaktır. Paradoksal bir tarzda bu düşünceye tutsak olmanın gerçek kurtuluş olduğunu ileri sürmektedir. Eski Yunan’dan beri bir mermer uygarlığı olan Batı uygarlığının bütünüyle benimsenmesi gerektiğini savunmaktadır.

“Ödevimiz tutsak olmak Hazır olun kardeşlerim Yollar geceye çıkacak Bu mermer ki şaraptır Sütun sütun bardaklara Doldurun için sevaptır”341

Ayinler’in üçüncü bölümünde diyalojik bir yöntem kullanılır. Bir yanda geleneksel dünya görüşüne göre konuşan şiir anlatıcısı ile onun tezlerine karşı gelen ve kendi hayat görüşünü savunan Batıcı aydın. İki farklı dünya görüşüne sahip bu iki ses, yaşam, ölüm, tarih, tabiat, madde, metafizik gibi konulardaki fikirlerini ortaya koyar. Batıcı karşı sesin bireysel ve toplumsal anlamda çıkış yolu olarak sunduğu şey, Batıcılıktır. Ona göre daha fazla Batılılaştıkça ve eski terkedildikçe bütün sorunlar çözülecektir. Bu konuda insanın kurtuluşu modern bilimle olacaktır.

340 Karakoç, Gün Doğmadan, s. 313. 341 Karakoç, a.g.e., s. 313-314.

119

Taha’nın Kitabı’nda Soytarı’nın savunduğu tez, Ayinler’de karşı ses tarafından aynı şekilde dile getirilir.

“Bir boydan boya bat batı selsebillerine Yeniden doğ ol kendi kendinin ışıldağı Kır seni senden eden eski bardağı İzinden git çağın fatihlerinin

Merihe el uzatan olağanüstülükler erinin Bir kere koptun geçmişinden geriye dönme”342

Karakoç’un, diriliş düşüncesini henüz üretemeyen, bir arayış içinde bulunan edilgin şiir kişisi Zamana Adanmış Sözler’de “ESİR KENTTEN ÖZÜLKE'YE”nin ikinci bölümü olan “Simya” şiirinde, içinde bulunduğu Türk entelijansiyasının kriktiğini yapmaktadır. Türk aydını, bir inkar düşüncesi içine girmiş ve yetiştiği toprakların dayandığı gerçekliği terk ederek Batı uygarlığını benimsemiş; kendi değerlerini de unutturmak için her şeyi yapmıştır. Aşağıdaki bölümde Türk aydının bu yabancılaşma ve yabancılaştırma çabası dile getirilmektedir. Şiir kişisi, kendi öz uygarlığının görmezden gelinme ve yok edilmesine karşın, bu durumu fark edememenin ya da fark ettiğinde yeterince çaba içinde olmamanın suçluluğunu duymaktadır. Burada bu ülkenin kendi çocukları bile isteye, yüzyıllardır süregelmiş öz uygarlıklarını ortadan kaldırmak için bir çaba sarf etmektedirler:

“Balmumundan bir şehir arkadaşlar ülkesi İçinde yanar durur yalanın lâmbaları

Benim hakkımda yalan senin hakkında yalan Kapadılar sonunda sana çıkan yolları

(...)

Ben akşamın ufkunda döne döne battıkça Seni kuşattı durdu firavun saltanatı Firavun saltanatı firavunlar sanatı Ve firavun saatı bir kent ördü çevrende Güleryüzlü yılanlar ve akrepler ülkesinde Sen güller ve inciler gibi aynı kaldın yine de”343

342 Karakoç, a.g.e., s. 499.

120