• Sonuç bulunamadı

Türklerin asırlardan beri süregelen göçebe yaşam tarzının göz kamaştırıcı ürünlerinden olan düz el dokuma yaygılar, sadece dokuma tekniği ile değil aynı zamanda işlevselliği ve kompozisyonlarında barındırdığı yanışları ve renkleriyle de her daim dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.

Türk düz el dokuma yaygıları, daha çok yaşamın devam ettiği bölgelerde, dokuyucuların kendi kullanımları için ürettikleri dokuma türleri (Akçaöz, 1996: 152) olarak bilinmektedir. Türk düz el dokuma yaygıları “tekstil” yani “dokuma”lar arasında kendine özgü şekilleri olan, özellikle barınakların tabanlarına, eşyaların üstüne yayılan, örtülen, daha çok koyun yünü, keçi tiftiği, at kılı, deve tüyü, pamuk, bazen keten ve ipek, hatta bazı bölümlerinde altın ve gümüş sırma ipliklerden meydana gelen örneklerdir (Acar, 1975: 15).

Atkı yüzlü dokumaların tamamını kilim adı altında tanımlayan Parlar (1994: 33), Anadolu’nun her köşesinde havsız dokuma yaygılara kilim denildiğini söylemektedir. Hâlbuki kilim’in düz el dokuma yaygılardan sadece bir türü olduğunu savunan ve bunu ispat eden farklı çalışmalar da bulunmaktadır. Acar (1980: 32), kilimin, düz dokuma yaygıların cicim, zili, sumak haricinde sadece bir türü olduğunu ve bütün düz dokuma yaygıların kilim adı altında tanımlanmasının yanlış olduğunu söyler. Dokunuşlarında uygulanan farklı tekniklere (Kosswiğ, 1975: 29) göre düz dokuma yaygıların kilim, zili, sumak ve cicim gibi çeşitli isimler aldığı bilinmektedir. Düz dokuma tabiri, düğümlü halıdan farklı olarak, tüm düğümsüz zemin döşemelerini ifade etmek için kullanılmaktadır (Oğuz, 2004: 328). Acar (1982: 7), düz dokuma yaygıları “düğümlü halı dışında kalan enine ve dikey, iki veya

daha çok iplik grubunun birbiri arasından değişik şekillerde geçerek meydana getirdikleri dokuma yaygı türleri” olarak tanımlamaktadır.

Ayrıca halı, kilim, zili, sumak gibi dokumalar dokunurken, atkı ipliklerini sıkıştırmak için “kirkit” adı verilen tarak kullanıldığından, bu tür dokumalara “Kirkitli Dokumalar” (Kırzıoğlu, 1990: 253) da denildiğini bilmekteyiz. Atkıları ve çözgüleri sıkıştırmaya yarayan ‘kirkit’in “ağaç, hayvan kemikleri, hayvan dişleri veya demirden yapılmış el gibi”, “ya da çatal” şeklinde “dişli aletler”den yapıldığı(Oğuz, 2004: 336–337) tespit edilmiştir.

Düz dokuma geleneği, diğer dokuma geleneklerinden, hatta düğümlü halınınkinden de farklıdır, bağımsızdır. Daha çok, “koyun yetiştirici kabile cemaatleri tarafından” dokunulan ve kendine has teknik ve özellikleri olan bir sanat olarak görülmektedir. Bu dokumaları dokuyan insanların “kapalı aşiret cemaati halinde” yaşıyor olmaları, bu dokumaları kayıt altına alabilecek tüccar ya da alıcılarla olan temaslarını da azaltmaktadır. Bundan dolayı, düz dokuma yaygıların tarihi sürekli olarak “bir kabilenin” tarihine tekabül etmektedir. Düz dokuma yaygıların tarihinin ne zaman başladığını kesin belli değildir; daha çok “bir aşiretin efsanesi gibi”(Oğuz, 2004: 328) düşünülebilir.

Düz dokuma yaygılarda “işlenen her yanışın bir anlamı ve bir dili vardır. Üretim süreci içinde her elde ve her çağda değişime uğrayarak günümüzün ilginç görselliğine ulaşmışlardır. Düz dokuma yaygılarda kesin olan öge, vurgudur. Süreç içerisinde yanışların değişimi ve aldıkları anlam daha keskinleşmekte ve daha vurgulu bir biçim almaktadır”(Taner, 1982: 287).

Acar (1975: 7)’ a göre düz dokuma yaygılar “önceleri, soğuktan, toz, rutubet gibi etkenlerden koruma amacıyla meydana gelen bir ihtiyaç maddesi iken, giderek süsleme özelliğini de yüklenmiş ve tekniğin gerekleri içinde geleneksel oluşu dolayısıyla toplumların kendilerine özgü sanat anlayışını yansıtan bir ‘sanat eseri’ olma niteliğini kazanmıştır.”

El sanatlarını üretenler kendi dinsel-büyüsel ve toplumsal değerlerini bu üretimlerine katarak bugün “motif”, “ala”, “nakış”, “yanış”, “im”, “göl”, “bezek” ve “çekipi” denilen kavramlara ulaşmışlardır. “Motif” kelimesi Türkçe değildir. Yörükler arasında motif yerine “yanış” ya da “çekipi” kelimeleri kullanılmaktadır(Taner, 1982: 287). Deniz (1998: 6) düz dokumaların genelde “namazlık, yer sergisi, duvar örtüsü, sedir örtüsü, yastık, heybe, çuval ve torba türlerinde” görüldüğünü söyler. Ona göre, bu torba türleri “desenlerine göre” isimlendirilmektedir. Deniz(1998: 6), yörelere göre farklılıklar göstermekle birlikte Anadolu’da desene, “yanış”, “nakış”, “örnek”, “örenek model” gibi isimlerin verildiğini ve her yörenin “kendine özgü” “desenler”e sahip olduğunu belirtmektedir. Deniz, bu “desenler”in “geometrik bir şema içinde” sunulduğunu en çok da “bitki desenleri”, “hayvan”, “insan tasvirleri” ve “inanç ve geleneklere bağlı semboller” olarak dokunduğunu söylemektedir. Bu “desenler”in her birinin “yörelere göre değişen anlamları” bulunmaktadır. Anadolu’da düz el dokumalar yanış ve bezeme özelliklerine göre Türk, Yörük, Türkmen ve Afşar gibi isimlerle de adlandırılmaktadır. Bu dokumalarda kullanılan yanışların aynı fakat isimlerinin farklı olduğu, aynı zamanda yanışlarının farklı isimlerinin aynı olduğu görülmektedir. Bunda, Türk boy ve aşiretlerinin birbirlerinden kız alıp vermelerinin etkisinin olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, farklı gruplara atfedilen kilimlerin binlerce yıldır Türkmenler ve Yörükler tarafından dokunduğu hem teknik özelliklerinden hem de asırlardır Türkler tarafından severek kullanılan yanış, bezeme, im ve damgalardan anlaşılmaktadır. Bu kilimlerde Oğuz Boyları’nın damgaları ve im’leri dikkat çekmektedir (Sağ,1998: 40–41).

“Kilim”, “zili-sili”, “cicim” ve “sumak” olarak sınıflandırılan ve her birinin kendine göre yapım teknikleri olan “kirkitli dokuma”ları, “düz el dokumaları” adı altında topladıktan sonra bunları şu şekilde açıklayabiliriz:

1) Cicim: “Kilimlerde olduğu gibi, çözgü ve atkı sisteminden başka, ayrıca bir