• Sonuç bulunamadı

Kritik kelimesinin kökü Yunancada ‘hüküm’ anlamına gelen ‘krites’e dayanmaktadır. Yunancada ‘krinein’; ‘hüküm vermek’ demektir ve ‘kritikos’ terimi M.Ö. 4. yy.da ‘edebiyat hükmü’ anlamında kullanılmıştır. ‘Kritikos’ kelimesi Ortaçağda bir tıp terimi olarak dile gelirken, Rönesans’ta tekrar edebiyat hükmü manasında kullanılmaya devam etmiştir. Hümanistler, ‘critic’ ve ‘criticism’ kelimelerini, eski metinlerin baskıya hazırlanması ve düzeltilmesi olarak sınırlandırmışlardır. Terimin neo-lâtin şekliyle bugünkü Avrupa dillerine yerleşmesi 17.yy.da meydana gelmiştir. Terim edebî teoriyi (nazarî tenkit), müşahhas sanat eserinin tenkidini (tatbikî tenkit) ve günlük tenkidi (review) içine alacak şekilde kullanılmaya başlanmıştır. 17.yy.dan sonra terim, klâsik yazarların sözlü tenkidi anlamını taşırken zamanla terimin içeriği genişlemiş ve bilme ve tanıma söylemlerini de bünyesinde taşımaya başlamıştır. Günümüzde terim İngilizcede ‘criticism’, Fransızcada ‘critique’, İtalyancada ‘critica’, Almancada ‘kritik’ şeklindedir. Genel olarak anlamı ise şu şekildedir: Bir sanat eserinin ister şahsî zevke, ister bazı estetik prensiplere göre sistemli bir şekilde değerlendirilmesi (tatbikî tenkit) dir. Bugün Almancada ‘kritik’ kelimesi mana daralmasına uğrayarak ‘günlük tenkit’, (İng.reviewing) keyfî edebî mütalaa karşılığında kullanılmaktadır. Onun yerini “literatürwissenschaft’ terimi almıştır (Ercilesun, 1981: 5–7).

“Tenkid” sözcüğü Tanzimatla birlikte yazın dünyasına girmiştir. Tanzimat’a kadar Osmanlı tenkit yerine şerh yapmıştır. Şarih: Şerh eden, açıklayan şeklinde kullanılmıştır. Münekkit yoktur. Tenkid Arapça bir sözcük olup “Ne-ka-de” sözcüğünden türemiştir. Ne-ka-de fiili bir şeyin iyisini kötüsünden ayırmak, yılan sokmak gibi anlamlar taşımaktadır. “Minkad” gaga, kuşun burnu demektir. “İn-te-ka- de” ise kusurunu gösterip ayıplamak manası taşımaktadır. “Münkkid” ise bu son

fiilden türemiştir. Eleştiri de “tenkid” sözcüğünün karşılığı olarak dilimize yerleşmiştir. Tanzimat edipleri ‘critique’ kavramı için ‘muhakeme’ ve ‘muaheze’ sözcüklerini kullanmışlardır. “Muaheze” ise birinin davranışlarını beğenmeyerek çıkışma, azarlama anlamındadır (Uçan, 2003: 220).

Eleştirinin hangi anlamlarda kullanıldığı önem taşımaktadır. Yazın dünyasına eleştirinin girişi ve eleştiri kelimesi yerine kullanılan farklı sözcüklerin bu anlamı karşılayamaması tarihsel süreçte dikkat çekmektedir. Eleştiri kelimesi bir eserin yanlışlarını ya da farklılıklarını ortaya koyabilmek adına gerçekleştirilen Fransızca bir sözcüğün karşılığı olarak dilimizde kullanılmaya başlanmıştır. Fakat tenkit kelimesi bu anlamı karşılayamamıştır. Bir cümlede tenkit kelimesi kullanıldığında adeta karşı tarafın kötü özelliklerini anlatmaya çalışan bir ifade ortaya çıkmaktadır. Bu sebepledir ki “eleştiri” sözcüğünü doğru anlamıyla kullanmak sağlıklı bir iletişim açısından oldukça önemlidir (Uçan, 2003: 220).

Tanzimattan önceki Türk edebiyatında tenkit kavramı var olmakla beraber gelişmemiştir. Divan şairlerinden bazıları çeşitli hükümler vermişlerdir. Tezkire yazarlarının çeşitli yazarlar hakkındaki hükümleri onları övmek veya muâheze etmek için kullandıkları, hususî manalı bazı kelimeler (İlm-i nakd) ‘Nazmın kusurlarını bildiren ilim’ Tanzimat’tan önce de pratik bir tenkidin varlığını göstermektedir. (Ercilesun, 1981: 34).

Tanzimat edipleri ‘kritik’ kavramı için ‘muhakeme’ ve ‘muaheze’ terimlerini kullanmışlardır. Namık Kemal’e göre tenkit, “Bir şeyin iyisini fenasından ayırmak için hüküm vermek” demektir. Muaheze ise, “Her şeyi fena tarafından görerek bir mütalaa beyan etmektir. Şemsettin Sami, tenkit kelimesinin kökü olan nakd’ın tef’il babından gelemeyeceğini dile getirerek yerine ‘intikat’ ve ‘tenkad’ kelimelerini önermiştir. Muallim Naci ise, tenkidi tercih etmiş; “Edebî, fennî, sınaî âsâr tetkik ile iyi ve fena cihetlerini bilmuhakeme göstermek, her türlü âsâr tetkik olunarak iyi ve kötü cihetleri bilmuhakeme gösterilmek” (Ercilesun, 1981:2–4) şeklinde tanımlamıştır.

Doğu-İslam dünyasında şerh ve benzeri disiplinler, metin inceleme ve anlama gibi modern eleştiri öncesi yolları oluşturmaktadır. Batı dünyası hermeneutik, filoloji, retorik ve poetika gibi disiplinlerden eleştiriye giden bir yol izleyerek modern eleştiriye ulaşmıştır. On dokuzuncu yüzyıla değin Batı dünyasında da modern eleştiriden söz etmek doğru olmaz. Doğu-İslam dünyası ilk önce tefsir olmak üzere şerhten eleştiriye gelememiş ve günümüzde tefsir ve şerh süreci Doğu-İslam dünyasına özgü bir eleştiri üretememiştir. Türk edebiyatında şerh geleneği bir noktada kesilmiş ve Batı dünyasından critic ödünç alınmıştır. Bununla birlikte Batı dünyasındaki kadar olmasa da belirli bir eleştiri anlayışı oluşmuştur. Melih Cevdet Anday, Batı dünyasındaki kritik kelimesini şu şekilde tarif etmiştir:

İngilizce Crital, eleştirmen; Critique, eleştiri anlamına geliyor; Fransızca Critique, eleştirel, eleştirme, eleştirmen demek. Batı dillerindeki bu sözcükler, Yunanca Kritikos sözcüğünden çıkmadır. Kritikos sözcüğü ilk kez İskenderiyeli üç Yunan bilgini için kullanılmıştır. Bu üç bilginin üstlendikleri görev ise, Homeros destanlarına sonradan katılmış olabilecek dizeleri ayırmaktı (Ünlü, 1985: 4).

Kritik kelimesi zamanla siyasetten ekonomiye, sanattan eğitime, eğitimden kültüre her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde eleştiri kelimesi farklı alanlardaki faaliyetleri dile getirmektedir. Kritik kelimesi Türkçe’de “tenkit” ve “intikad” olarak kullanıldıktan sonra yerini eleştiri kavramına bırakmıştır (Sağlık, 2003: 393–394).

Servet-i Fünûncular tenkit kelimesi ile beraber intikat’ı da kullanmışlardır. Ayrıca Servet-i Fünûncular tenkidi edebî bir tür haline getirmişler, batılı tenkitçileri yakından takip ederek batı tenkit yöntemlerini tanıtmışlar ve edebiyata bakış açısını değiştirerek tenkidi estetik bir varlık olarak ele almışlardır (Ercilesun, 1981: 354). Tenkit’in edebî bir tür olarak varlığını göstermesi uzun bir süreç alırken tenkit yerine zamanla ‘ele-‘(elemek) fiil kökünden eleştiri türetilmiştir. Aksan (1998: 29) eleştiri için, ‘eleştir-‘ (eleştirmek) eylemden isim türeten ‘i’ ekiyle türetilmiştir derken; “eleştirmek” maddesinde kelimenin ‘ele-‘ (elemek) köküne getirilen ‘-ş’ eki (karışmak, dolaşmak örneklerinde olduğu gibi kalıplaşmış işteş çatılı eylemler kurar.) ile buna bağlanan ‘-tır’ ekiyle (karıştırmak, yapıştırmak, dolaştırmak sözcüklerinde

olduğu gibi) oluşturulduğunu söylemektedir. Eleştiri sözcüğünün kökü olan ‘ele-‘ (elemek)’nin anlamları Türkçe sözlükte (1998: 699); “1.Elek yardımıyla ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak, elekten geçirmek. 2.mec. Gözden geçirmek, ayıklamak, iyisini kötüsünden ayırmak. 3. Sınav veya yarışma yoluyla en iyilerini seçmek” şeklinde geçmektedir.

Plastik sanatlar ve eleştiri arasında birbirine bağlı iki alan oluşmaktadır. Koyuncu, sanatın en kapsamlı tanımının onun tanımlanamazlığı olduğunu dile getirmektedir. Sanatın ne olup ne olmadığı üzerine yaşanan tartışmalar onun sayısız ve farklı tanımları oluşundan kaynaklanmaktadır. Yaratıcı etkinliğin bir yüzü sanat ise diğer bir yüzü ise eleştiridir. İnsanın tepkisel doğası, eleştiriyi sanatla iç içe yaşatmıştır. Düşünürler, kendi kuramlarını ortaya koymak ve doğruluğunu savunmak adına kendinden önceki kuramları eleştirme yoluna giderler. Modern zamanlarda neredeyse sanatçı adları kadar önem taşıyan eleştirmenler geniş bir bilgi birikimine, donanım yeterliliğine, sakin tavırlara sahip oldukları görülmektedir. Herbert Read, N. Peusner, Michel Seuphor, Maurice Raynal, Jacques Lassaigne, Philippe Soupault, Cladue Roger Marx, Michel Ragon, Herold Rosenberg gibi eleştirmenlerin sanat dünyasındaki yeri tarihsel süreçte oldukça önem taşımaktadır (Koyuncu, 2003: 503– 504).

Türkiye’de resim eleştirisinin tarihsel sürecine bakıldığında 1950’li yıllarda eleştirinin kuramsal anlamda yapıldığı görülmektedir. Türkiye’de plastik sanatlar alanında ilk eleştirilere Milli Mecmua, İkdam Gazetesi, Meş’ale, Hayat Dergisi gibi dergilerde rastlanmaktadır. Suut Kemal Yetkin’in 1930’lu yıllarda yayınladığı Güzel Sanatlar Mecmuası, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun yayınladığı Yeni Adam, Varlık ve Ağaç dergileri, II. Dünya Savaşı yıllarında ressamların da eleştiri yazdığı dergilerdir. Bunların dışındakiler genellikle edebiyatçıların plastik sanatalr üzerine yazdıkları yazıları oluşturmaktadır. 1953 yılında Nurullah Berk’in çabaları ile ilk Türk Sanat Tenkidçileri Cemiyeti kurulmuştur. Dergilerde yapılan sanat eleştirisi ile sanat eserleri sorgulanmaya başlanmıştır. Eleştirinin kendisinin bir yazın türü olmasından ötürü edebiyat alanına giriyor olsa da bilimsel anlamda bir doküman niteliği de taşımaktadır. 1970’lerden sonra plastik sanatlar üzerine yapılan eleştiriler iki grupta toplanabilir. Birincisi, resimle uğraşanların yaptıkları eleştiriler, ikincisi ise daha çok

dostluk ya da düşmanlık adına kaleme alınmış izlenimi yaratan bir diğer ressama ilişkin eleştirilerdir. 1980’lerden sonra sayıları artan sanat ve fikir dergilerinde, tirajı yüksek gazetelerde tanıtma amacıyla yapılan fakat daha çok övgüye dayanan ressam eleştirmenlerin yazıları yer almaktadır. 1990’lı ve 200’li yıllarda Türk resmi kurumlaşma sürecine girmiştir. Kitle iletişim araçlarının her geçen gün artması ve insanların kolayca bilgiye ulaşabilmeleri, sanat dergilerinin albenili bir dış görüntüye sahip olması, sanat galerilerinin nitelik ve nicelik yönünden gelişmesi resim eleştirisini de farklı boyuta taşımıştır (Koyuncu, 2003: 505–508).