• Sonuç bulunamadı

İnsanlığın var oluşundan bu güne kadar sürekli olarak boyut değiştiren, gelişen, bilimle birleşerek sağlam temeller üzerinde kendine yer edinmeye çalışan eleştiri olgusunun tanımı, günümüzde bile hala kesinlik kazanmış değildir. Başlangıçta sadece bir beğeninin ifadesi olarak ortaya çıkan eleştiri artık bir eylemi, oluşumu ve yaratımı, günün koşulları içerisinde fark edip geçmişle olan bağlarını bularak, geleceğe yönelik etkileşimlerini tahmin etmek boyutundadır.

Eleştiri (tenkit): Bir şeye kıymet biçme, o şeyi kıymetlendirme demektir. Aslı Yunanca "Kritikos" kelimesinden gelen "Critic" (hükmetme) karşılığı olarak dilimizde kullandığımız "tenkit" kelimesi "nakd" kökünden türemiştir. "Nakd", bir şeyi satın alırken verilen akçe, kıymet ölçüsüdür ve tenkit, o şeyi kıymetlendirme anlamını taşır (Tansel, 1985 192). Eleştiri; “değerlendirme, yargılama ve ayırt etme anlamlarını dile getiren Grekçe Kritike” (Hançerlioğlu, 1989: 81) deyiminden türetilmiştir.

Özgül (2003: 9)’e göre eleştiri, “doğru kökten üretilmiş yanlış bir kelime” olarak ifade edilmektedir. Ona göre;

Ele- kökü, metinler arası ve metin içi ayrıştırmaları karşılamakta yeterlidir. Köke eklenen “-ş-“ ye işdaşlık eki denir ve o eylemi müştereken yapmayı ifade eder; ancak “gör-ü-ş-“, sev-i-ş” yahut “döğ-ü-ş-“ gibi tek başına yapılamayan fiiller için kullanılabilir. Hâlbuki münekkid, elemek işini tek başına yapmakta; bunu bir

münekkidler konsülü içinde ve konsültasyon biçiminde kotarmamaktadır. Öyleyse, ortada “ele-ş-“ ile karşılanabilecek bir eylem yoktur. Onu takip eden “-tir-” eki ise, ettirgen çatı diye anılır ve bir eylemi kendisi yapmaktansa, başkalarına yaptırmayı ifade eder. Nasıl ki, “gör-ü-ş-tür-“ deyince, birinin gördükleri’nden değil de enaz iki kişinin birbirini görmesini sağlama’sından sözedilmekte ise, “ele-ş-tir-“ fiilinden de münekkidin yaptığı işin, metni birkaç kişiye tenkid ettirmek, ama bu eyleme hiç katılmamak olduğu anlamı çıkmaktadır.“ Eleştiri”nin kuruluşunda mevcut bu problem, kelimenin semantik karşılığını da amacının dışında şekillendirir. Bugünkü yaygınlığı, “eleştiri”nin ârazlarını unutturamayacağı gibi, ârazlarının oluşu da şimdiden sonra onu terk etmemizi gerektirmez…

Eleştiri, bir yapıtı izlerken ya da okurken alımlayanın o yapıtla arasındaki iletişimidir. Eleştiri yoluyla izleyici anlamaya, sorgulamaya, düşünmeye başlar. Bu süreçler çerçevesinde eser varlığını daim ettirir, algılanır ve değerlendirilir. Bu sebepledir ki Tansuğ (1993: 30–31)’a göre “…temel eleştirel eğilim insanla sanat eserinin iç içe kaynaşma sürecini kapsar. İnsanlarda sanat eseri karşısındaki kişisel eğilimleri uyandırmak, onların kavrama ve açıklama çabalarına yardımcı olmaktır. Eleştiri kendi yargılarını çevreye kabul ettirmeye çalışan bir yöntem değildir…”. Eleştiri sürecinde kişiler eserin karşısındaki iletişim alanında yerlerini alırlar ve son yargı olamayacağı gibi, ortaya atılan tüm yargılar eserin varlığını biraz daha belirginleştirir.

Bir şeyi iyi ve kötü yargılarıyla değerlendirme anlamı taşıyan eleştiri, günlük yaşamda ise daha çok “yergi” anlamına gelmektedir (Ersoy, 1995: 81). Eleştiri genelde herkesin anladığı gibi bir sanat eserini (resim, heykel, mimari, roman… v.b) övmek, yermek demek değildir. Bir eseri eleştirmek, o sanat eserine karşı duyarlı tepki verme sürecidir (Kırışoğlu ve Stokrocki, 1996: 30).

Yücel (1991: 114), eleştirinin tanımını şu şekilde yapmaktadır: “Eleştiri her zaman bir yapıt üzerine kurulmuştur. Yazı üstüne yazı veya söylem üstüne söylem biçiminde tanımlanabilir. Eleştiri bir üst dildir. Bir dili betimlemek ve çözümlemek amacıyla, yine o dilin öğeleriyle ama özel bir terim ve tanıtım dizgesiyle oluşturulan bir üstdildir”.

Doğan (1999: 312) eleştiri kelimesi için “tenkit” karşılığını kullanmaktadır. “Tenkit”i ise;

1.İyiyi kötüden ayırma,

2. Bir eser, kişi ve olay hakkında hüküm yürütme, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma; daha çok kötü taraflarını belirtme, eleştirme, eleştiri” şeklinde tanımlamaktadır.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü (1998: 700–2190)’nde ise eleştiri şu şekilde ele alınmaktadır:

1.Bir insanı, bir eseri, bir konuyu, doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla inceleme işi, tenkit.

2. Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik. Tenkit kelimesi için, “eleştirme, eleştiri” ifadesi kullanılmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan Örnekleriyle Türkçe Sözlük (1995: 820–2841)’te de eleştiri kelimesi, “iyiyi kötüden ayırma; bir eser, kişi veya durum hakkında hüküm yürütme, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma, tenkit” olarak tanımlanmaktadır. Aynı sözlükte “tenkit” kelimesi ise;

1.Edebiyat ve sanat eserlerini değer bakımından gözden geçirme, inceleme, eleştirme, eleştiri, kritik.

2.Bir kimsenin veya şeyin iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma olarak ifade edilmiştir.

Kayhan (1971: 10)’a göre eleştiri, toplum ve kişilerin estetik hükümler koyarak, formül haline getirdikleri kural ve ölçülere dayalı sanat eserlerini yargılama tekniğidir.

Genellikle eleştiri sözcüğü iyi şeyler çağrıştırmaz, günlük dillerdeki kullanımların çoğunda ”yergi” anlamına gelir. Ersoy’un (1997: 20) “Eleştirel İletişim” başlıklı yazısında eleştiri şöyle tanımlanmaktadır:

…dış dünyadan edinilen izlenimlerin insanın iç dünyasına doğmasıyla doğar sanat. Bu yaratıcı etkinlik içinde sezgi, duygu, imgelem ve duyu organları birlikte çalışır, yeni bir dünya yaratırlar. Sanatla, gerçeklik aşılır ya da kendine özgü başka bir gerçeklik yaratılır. Düşle gerçek, imgelem ile nesneler arasında kurulan bağdır. Sanatla insan kendini tanır, dönüştürür ve yaratır. Sanat yapıtında gördüğümüz ise insandır, doğadır, yaşamdır. Bir sanatçı, bir sanat eseri varsa birde bunu değerlendiren olacaktır. Etkiye karşı tepki. Eleştiri bu bağlamda ortaya çıkar ve bu ikilem gerçeği içinde ele almak gerekir. Sanat yapını bütün yönleriyle değerlendirme, ayrıntılarını gösterme eleştirinin alanı içindedir. Eleştiri ile sanat iç içe ama karşı karşıyadır. Her sanat kendi eleştirisini de oluşturacaktır. Çünkü eleştiri bir düşünce birikiminin toplumsal gelişimine sıkı sıkıya bağlı bir kültür ortamının ürünüdür. Tıpkı sanatta olduğu gibi eleştiri yaşamın diyalektiğidir. Ortaya bir şey koymuşsa ondan yararlanan veya onu değerlendiren bir etken de vardır…

Özdemir (1994: 160)’e göre “eleştiri, okunulan yapıt ve yaratıya karşı okurun gösterdiği bir tepkidir. Daha doğrusu değerlendirmeye yönelik düşünsel bir etkinliktir. Bu bağlamda her eleştiri eski ya da yeni yapıt, yaratı ve yazarları okuma, inceleme; bu edimler sonunda okuduklarımızla ilgili düşüncelerimizi dile getirme işidir. Bu dile getirme işi yazıyla gerçekleştirilirse, ortaya konan ürünün adı eleştiri olur”.

Tansuğ (1993: 30–31) eleştiriyi, insanın kendi kendisini kavrama ve açıklama yöntemi olarak tanımlarken, eleştiri ile ilgili şu açıklamaları yapmaktadır:

Sanat eseriyle kurulan doğal vazgeçilmez ilişkide kişisel eğilimler, özyansımalar belirir. Sanat eseri bu kişisel yorum ve açıklama çabası önünde hiçbir zaman vazgeçilebilir vesile olamaz. Dolayısla en kişisel, en öznel yorum sanat eserinin bütün somut ve asli değerleri içindir. Kısaca, temel eleştirel eğilim insanla sanat eserinin iç içe kaynaşma sürecini kapsar. Eleştirel yargıların ve sonuçların kitleye iletilmesindeki temel amacı da insanlarda sanat esri karşısındaki kişisel eğilimleri uyandırmak, onların kavrama ve açıklama çabalarına yardımcı olmaktır. Eleştiri kendi yargılarını çevreye kabul ettirmeye çalışan yöntem değildir…

Vissarion Bielinski, eleştiriyi, “hareket halindeki estetik” diye nitelendirmektedir. (Avner,1984: 7). Bu nitelemeye göre; estetik, dinamik hale

eleştiri vasıtasıyla gelmekte ya da estetik üst-kuram işlevini, eleştiri ile ortaya koymaktadır. İpşiroğlu (1992: 11–12)’na göre eleştiri yapıtla kurulan dolaysız iletişimdir. İnsan ilişkilerinde olduğu gibi sanat yapıtına da önyargısız yaklaşmak gerekmektedir. Çeşitli alışkanlıklar, değerlendirmeler, önyargılar yapıtı sevip sevmeyeceğimizi belirleyebilir. Bu sebeple tıpkı insanlara yaklaşırken önyargılarımızdan kurtulmuş olmanın gerekliliği gibi yapıtı değerlendirirken de tamamen arınmak gerekir. Dolaysız iletişim eleştiri yazmanın temel koşulu olduğu kadar öznel izlenimleri de içerisinde barındırır. Kaynağı dolaysız iletişimde bulunan ilk izlenimin ardından anlam sürecinden geçirilen yapıta ilişkin değerlendirme ortaya çıkar.

Farklı ve ilgi çekici benzetmelere ifadelerinde yer veren Lekesiz (2003: 364), eleştirinin adının ne olduğunu şu şekilde açıklar:

Eleştiri, bu dünya ile buluştuğumuz anda başlayan “beğenme-beğenmeme” eylemimizin, kişiliğimizi, kimliğimizi kazandığımız günden itibaren bireysel “kabul ve red” hakkına dönüşmesinin adıdır; bayat mamayı reddetmek, tuzlu çorbayı içmemek, soğuk süt içmeye tepki göstermek, bir oyuncağı diğer oyuncaklarından daha fazla sevmek, harçlığı kısan babaya küsmek, beslenme çantasını hazırlamayan anneye sitem etmek, ödevi çok veren öğretmene kızmak, servis aracını tıklım tıklım dolduran şoföre söylenmek, sözünde durmayan arkadaşını paylamak, akmayan sudan, gelmeyen elektrikten, yağmur sonrası oluşan selden dolayı kamu kurumlarını topa tutmak…vb. gündelik hayatımızı kuşatan olgu, durum ve olaylara karşı önce “kendiliğinden”, sonra başkalarından örneklenerek geliştirdiğimiz düşünüş, bakış ve duruşun adıdır eleştiri.

Susan Sontag (1991: 20–21), “eleştirinin işlevi yapıtın ne anlama geldiğini göstermek değil, nasıl o şey olduğunu, hatta onun o şey olduğunu göstermek olmalıdır…” demektedir. Lekesiz (2003: 365)’e göre “Eleştirinin görevi, “incelemek, “açıklamak”, “hüküm vermek”, “çözümlemek”, “yargılamak”, “değerlendirmek”, “iyiyi, kötüyü ortaya çıkarmak”, “sınıflandırmak”, “açıklamak” ve “tanıtmak”tır; eleştiri bunların hepsidir, birkaçıdır ya da biridir”.

Eleştirinin birinci amacının anlamak olduğunu belirten Boydaş (2004: 29), sanat eserine, eserdeki bilgi nesnelerine, onların anlam ve değerlerine derinlemesine nüfuz edecek bir bakış yöntemine ihtiyaç olduğunu söylemektedir. Esere bu denli

nüfuz edebilecek, onu derinlemesine analiz edebilecek kişinin geniş bir bilgi dağarcığının, bu dağarcığında felsefeden, dine; sanattan edebiyata geniş bir alanı oluşturmasına yetecek yetisinin olmasının etik açıdan da önemli olduğu gerçeğini dile getirmektedir. Sanat duygu ve düşüncelerin ifadesinde bir yöntem olduğuna göre, kullandığı malzemeye göre de farklılıklar sergileyecektir. İlk çağlardan itibaren sanattaki bu farklılıklar nedeniyle sanat eleştirisi de değişmiş öznel bir yapıya bürünmüştür. Sanat kendisinin de birebir etkilendiği ve etkilediği farklı disiplinleri bir araya getirerek eleştirinin muhtevasını şekillendirmiştir. Estetik ve felsefe bilimi ilgilendiği alanlar itibariyle anlam ve içerik açısından sanat eleştirisini yöntemsel bir beraberliğe itmiştir.

Plastik sanatlardaki eleştiri konusunda İskender (1983: 1758) şunları ifade etmektedir:

Plastik sanatçılar eleştirisi ve estetik görüşler, Cumhuriyet Türkiyesi’nde azımsanamayacak bir boyut katetmiştir. Ama bunlar hala plastik sanatların çok gerisindedir. Türk plastik sanatlarının en büyük eksikliği gerçek eleştirinin yaratabileceği dengeli bir tartışma ortamından yoksun oluşudur. Gerçi nicel açıdan yeteri kadar bir eleştiri vardır. Buna bağlı olarak bazı estetik görüşler de oluşmaktadır. Ama bunların tümü dizgesel bir temelden, yansız ve bilimsel bir yaklaşımdan yoksundur. Bu yoksunluk sürdükçe sanatsal çevrelerdeki ilişkilerin ilkel söyleşiciliğinin ardına ve para adlı şemsiyenin altına sığınan eleştirmenlerin aşırı karalama ve yüceltme olarak biçim bulan eleştiri anlayışlarının temelini, elbetteki zevk, güzellik ve giderek artan oranda da çağdaşlık estetiğine dayanan yaklaşımların oluşturulmasından daha doğal bir şey yoktur.

Felsefe alanında eleştiri, yanılgıları bulma ve düzeltme yöntemidir. Sanat, duygu (sezgisel) ve aklın eleştirisi (mantıksal) iken, felsefe sadece aklın eleştirisidir. B.Croce’ye göre bilgi’nin iki çeşidi vardır: Ya sezgiseldir ya da mantıksal; ya imgelem ile elde edilir ya da akıl ile (Moran, 1991: 97). “Duygular irrasyonel şeylerdir. Buna karşın felsefe sadece rasyonel bir şey değil, ayrıca aklın asıl yöneticisidir” (Heıdegger, 2003: 7). Felsefe aklın işi, eleştiri de Us’un yargısıdır.

Kant’çı düşün sisteminde eleştiri: “Bilgi olanağının koşullarının ve aklın kendisi tarafından girişilen akılsal yetilerin sınırlarının çözümlenmesidir”(Kızılçelik, 2000:Yazarın Önsöz’ünden alınmıştır). Felsefede eleştiri klasik bağlamda bilginin

doğruluğunu yargılama iken, Kant’ta Us’u Yargılama (Kızılçelik, 2000: 1) anlamına gelmektedir. Kant’a göre “her bilgi bir yargıdır. Ne var ki her yargı bir bilgi değildir” (Hançerlioğlu, 1989: 81).