• Sonuç bulunamadı

Geleneksel Eğitim AnlayıĢına Yönelik Tepki ve Ġlerlemeci Eğitim AnlayıĢı

3. BÖLÜM

4.1. Bir Eğitim Felsefesi OluĢturma Ġhtiyacı

4.1.2. Geleneksel Eğitim AnlayıĢına Yönelik Tepki ve Ġlerlemeci Eğitim AnlayıĢı

John Dewey, toplumların daha geliĢmiĢ bir modele doğru evrilmesiyle, söz konusu toplum içindeki kurumların gereksinimlerinin artacağını düĢünür. Sözgelimi tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmiĢ olan bir toplumda yalnızca ekonomi kurumunda değil; bununla beraber din, siyaset, eğitim gibi kurumlarda da birtakım değiĢiklikler olacaktır. Böyle bir toplumda sanayi sektöründeki iĢ gücünü arttırmak ve kalifiye elemanlar yetiĢtirmek amacıyla eğitime verilen önem daha da artacak, bu durum da o toplumdaki diğer toplumsal kurumları etkileyecektir.

Dewey (1996, s. 134) bu düĢünceleri Ģu ifadelerle özetler:

…toplumun oligarĢik düzenden demokratik düzene dönüĢmesiyle bu anlayıĢ değiĢti: Ġnsanları ekonomik alanda kendi baĢlarına hareket edebilmelerini, ekonomik kaynakları amaca uygun olarak kullanabilmelerini yetenekli kılması gereken ve yalnızca gösteriĢe yönelmeyen eğitim, önceki dönemlere oranla büyük bir değere ulaĢmalıydı.

Toplumsal değiĢmenin gerçekleĢmesiyle birlikte bir toplumsal kurum olarak eğitimde büyük değiĢiklikler yapılması gerektiğini savunan Dewey‟e göre bu, yalnızca idealize edilen bir durumu değil; aynı zamanda gerçekleĢmesi zorunlu olan bir değiĢimi de ifade eder. Bir baĢka ifadeyle zaman değiĢtikçe dinamik bir yapıya sahip olan toplumun

61

değiĢmesi kaçınılmazdır ve bu değiĢme toplumun bütün kurumlarında görülmektedir. Fakat Dewey öncelikle eğitim kurumunda değiĢikliklere gidilmesinin diğer toplumsal kurumlar üzerinde oldukça etkili olacağını ve bu yönüyle toplumsal değiĢmenin ivme kazanarak toplumsal kalkınmaya hizmet edeceğini savunur.

Bu düĢüncelerden hareketle, hızla değiĢen bir toplumda eğitimin köhnemiĢ, faydası olmayan, değiĢmez zihniyet ve tutumlardan arındırılması gerektiğini öne süren Dewey, bu savını 20. yüzyıl dünyasında geleneksel eğitim anlayıĢının ilkeleri ve sahip olduğu değerlerin anlamını yitirdiği düĢüncesiyle destekler. Bu anlamda geleneksel eğitim anlayıĢının bütünüyle olmasa bile, köhnemiĢ ve toplumsal faydaya hizmet etmeyen değerlerinin ve ilkelerinin terk edilmesi gerekmektedir. Bunun yerine çağın ihtiyaçlarına uygun olarak, eğitimde yeniden yapılanmaya gidilmeli ve yeni öğretim yöntemleri benimsenmelidir.

Dewey‟in özellikle Amerikan toplumunun pragmatik yapısından etkilenerek ortaya koyduğu bu düĢünceleri, aynı zamanda fikirleri alet olarak nitelendirmesi ve eylemin anlamlılığını deneyle test etmesi; onun hem pragmatizm, hem instrumentalism, hem de experimentalism akımı içerisinde anılmasına sebep olmuĢtur. Öyle ki, bu üç akım felsefe ve eğitim literatüründe birbirlerine yakın kullanım alanlarına sahiptir.

Sözü edilen akımlar ile oldukça yakın düĢünceleri içeren; hatta zaman zaman onlarla aynı anlamda kullanılan “ilerlemecilik”(progressivism), özellikle eğitim felsefesinde “geleneksel eğitim anlayıĢı” ile birlikte anılmıĢ ve daha çok geleneksel eğitim anlayıĢına bir tepki olduğu yönünde anlam bulmuĢtur. Çünkü ilerlemecilik, geleneksel eğitim anlayıĢını birçok noktada eleĢtirmiĢ, bu anlayıĢın çocuğun doğası, ilgileri ve ihtiyaçlarına önem vermediğini, merkeze öğrenci yerine programı, konuyu ve öğretmeni aldığını belirtmiĢtir.

Bu anlamda ilerlemecilik (ilericilik), aĢırı disipline önem veren, Ģekilci, pasif ve yalnızca itaatkâr insan yetiĢtiren bir eğitim sistemi olan geleneksel eğitim anlayıĢına karĢı bir tepki olarak doğmuĢtur, denilebilir (Arslanoğlu, 2012b, s. 129).

Bu tepkiye maruz kalan geleneksel eğitimin temel nitelikleri ise Ģöyle özetlenebilir (Dewey, 2007, s. 20):

1. Eğitimin konusu ve içeriği, geçmiĢte iĢe yaramıĢ olan bilgi ve becerilerden oluĢur; bu nedenle okulun temel görevi, bunları yeni kuĢaklara aktarmaktır.

62

2. GeçmiĢte, davranıĢ standartları ve kuralları da geliĢtirilmiĢtir; bu nedenle ahlâkî eğitimin amacı, bu kurallara ve standartlara uygun davranıĢ alıĢkanlıkları oluĢturmaktır.

3. Okul örgütlenmesinin genel biçimi, yani öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenleriyle olan iliĢkileri, okulu diğer toplumsal kurumlardan son derece farklı bir kurum hâline getirmektedir.

Bu özellikler öğretimin ve disiplinin amaç ve yöntemlerini belirlemektedir. Burada amaçlanan, öğrencilerin, öğretim materyali dâhilinde düzenlenmiĢ bilgi bütünleri ile hazırlanmıĢ beceri biçimlerini almalarını sağlamaktır. Böylece öğrenciler, gelecek adına sorumluluk almıĢ ve hayatta baĢarılı olmaya hazırlanmıĢ olacaklardır. GeçmiĢten aktarılan konular ve uygun davranıĢ standartları da öğrencileri uslu ve itaatkâr olmaya itecektir (Dewey, 2007, s. 20). Geleneksel eğitimin, bütünüyle standart bir öğrenci modeli çizdiğini belirten Dewey, böyle bir eğitim içerisinde bireysel farklara yer verilmediğini ifade eder. Bütün öğrencilerin gerek fiziksel gerekse zihinsel özellikler açısından aynı öğretim yöntemlerine tâbi tutulması, eğitimin ilerlemesi yönünde büyük bir engel teĢkil etmektedir. Dewey (2007, s. 21)‟e göre öğrencileri tek bir kalıp içine dâhil ederek, onların uslu ve itaatkâr olmalarını öngören geleneksel eğitim anlayıĢında, geçmiĢin bilgisinin ve bilgeliğinin ana temsilcileri ders kitaplarıdır. Öğretmenler de öğrencilerin ders kitapları ile aktif biçimde iletiĢim kurmasını sağlayan araçlar olarak göze çarpar. Özetle öğretmenler; bilgilerin, becerilerin aktarılmasını sağlar ve davranıĢ kurallarının icra edilmesini öğretir. Bu bakımdan eski ve alıĢılmıĢ yöntemleri ve kuralları kullanarak, genellikle akademik ve kültürel ders konularına ağırlık veren geleneksel eğitim anlayıĢı Ģekilci ve tutucu bir özelliğe sahiptir. Bu anlayıĢta derslere iliĢkin olarak öğrenci edilgendir. Etkin olan öğretmendir; fakat onun etkinliği de kendini bilgileri öğrenciye aktarmak Ģeklinde gösterir. Okul müfredatı oldukça yüklüdür ve bunun nedeni öğrenciye ne kadar fazla konu aktarılırsa o kadar iyi bir öğretim yapılacağına duyulan inançtır (Bilhan, 1991, s. 102).

Dewey (2007, s. 31-32)‟e göre öğrencilere yoğun bir müfredat dâhilinde çok fazla konu aktarılması, onların büyük bir çoğunluğunun yeni durumlar karĢısında muhakeme yapabilmelerine engel olur. Yine bu öğrenciler, öğrenme sürecini ilgisizlik ve can sıkıcılıkla özdeĢleĢtirmiĢ, kitapları sıkıcı bir angarya olarak görmüĢ, sahte ve gösteriĢli okuma konularına “koĢullanmıĢ”lardır.

63

Böyle bir durumda öğrencinin gerçek bir öğrenme süreci içinde olduğu söylenemez. Çünkü burada öğrencinin tek amacı, söz konusu dersin gerektirdiği ezberi yaparak o dersi geçmek suretiyle baĢarılı olmaktır. Fakat buradaki baĢarının özü gerçek baĢarının özüyle örtüĢmemektedir ve bu durum sonraki eğitim-öğretim süreçlerinde birtakım sıkıntılara yol açabilmektedir.

Bu sıkıntılar ise öğrencilerin içinde bulundukları öğretim kademesinde bilgileri, pasif ve hareketsiz bir biçimde ezberleme yoluyla öğrenmeye çalıĢmalarının, söz konusu bilgileri geçici olarak edinmeleri, ilerleyen kademelerde bu bilgilerin büyük bir çoğunluğunu hatırlayamamaları biçiminde kendini gösterir. Dolayısıyla öğrenciler, içinde bulundukları öğretim kademesinin gerektirdiği yeterliliği sağlayamamakta; bu nedenle bir üst kademeye geçtiklerinde öğrendiklerinin üzerine yeni bilgiler inĢa edememektedirler.

Dewey (1996, s. 208-209) bu durumu, geleneksel okullarda verilen eğitimin bilimsel olarak düzenlenmiĢ olgu ve hakikatlerin dıĢında kalan her Ģeyi göz ardı eden skolâstik anlayıĢın etkisinde kalması olarak ifade eder. Çünkü öğrenme içeriği, daima bir hareket problemi, bir hareket içinde olma problemi biçiminde ortaya çıkar ve beden ile onun organlarını kullanmayı da kapsamaktadır. Bu durumu görmezlikten gelmek, ders içeriğinin öğrencinin ihtiyaçları ve amaçlarından soyutlanması anlamına gelir. Buna karĢılık eğitim, geliĢmenin doğal akıĢını tanıdığı zaman gerçek ders de baĢlamıĢ olur. Böyle bir ortamda ise öğrenci, hareketler aracılığıyla öğrenir, eğitim beceriler ve uğraĢılarla baĢlamıĢ olur. Öğrencilerin pasif ve hareketsiz bir biçimde bigileri edinmelerinin nedenini, geleneksel sınıfın, çocuğun iĢ ve davranıĢına oldukça az yer bırakılan bir yer olması ile açıklayan Dewey (2008, s.40), böyle bir sınıf ortamının, aslında, belli çevreler tarafından istendiğini söyler. Bir baĢka ifadeyle geleneksel sınıf, eğitim-öğretim sürecinin merkezinde öğretmenin olmasını isteyen ve bu yönüyle sözü geçen tek kiĢi olarak öğretmenin varlığını meĢru kılan bir anlayıĢ için oldukça uygundur. Böylece eğitim-öğretim süreci herhangi bir zümrenin tekelinde toplanacak ve bu zümrenin istediği bir biçimde yönetilebilecektir. Fakat geleneksel sınıfta çocuğun yazı yazması, bir Ģeyler yaparak yaratıcılığını geliĢtirmesi ve iĢ içinde incelemeler yapması amacıyla iĢ tezgâhı, laboratuvar, malzeme, araç-gereç, dahası geniĢ bir yer bile genellikle bulunmamakta; hatta tüm bu sözü edilenlerin gerekli olup olmadığı bilinmemektedir.

Bu durum, öğretmenin varlığına duyulan ihtiyacı arttırarak ve onu eğitim-öğretim sürecinin odak noktası yaparak gelenekçi zümrenin iĢine yaramaktadır. Fakat dinamik bir

64

yapıya sahip olan toplum, sonsuza dek böyle bir eğitim anlayıĢı ile var olamaz. Bu nedenle Dewey‟in yaĢadığı dönem itibariyle geleneksel eğitimin süresini doldurduğu söylenebilir. Bu bakımdan Dewey, değiĢen ve geliĢen bir toplumda bireylerin, geleneksel eğitimin toplumsal ihtiyaçları giderememesi nedeniyle yeni eğitim anlayıĢı olan ilerlemeci eğitim anlayıĢını tercih ettiklerini belirtir. Aslında bu iki eğitim anlayıĢının birbiriyle kıyaslandığında hangisinin öğrenciler adına daha nitelikli, daha kullanıĢlı olduğunun saptanmasında temel bir kilit nokta vardır ki, o da “deneyim”dir. Deneyim, yaĢantı, yaparak-yaĢayarak öğrenme gibi kavramlar öğrenme sürecinde bireyleri aktif kıldığı için, onların daha kolay öğrenmelerini sağlar. Ayrıca bireyin öğrenme sürecinde aktif rol alması, onu öğrenmeye karĢı meraklı kılar. Bu da yeni eğitim anlayıĢının en temel özelliği olarak göze çarpmaktadır.

Dewey (2007, s. 40)‟e göre ilerlemeci eğitimi daha tercih edilebilir hâle getiren, öğrencilerin deneyimleriyle eğitim-öğretim sürecine aktif biçimde katılmalarının yanında demokrasiye duyulan inançtır. Ona göre ilerlemeci eğitim, otokratik düĢüncenin hâkim olduğu geleneksel eğitim anlayıĢı uygulamalarına oranla, halkı içtenlikle kendine bağlayan demokratik ideallerle oldukça iyi bir uyum içindedir. Ayrıca bu yeni eğitim anlayıĢı, geleneksel anlayıĢın yöntemlerindeki katı tutumun tersine çok daha insancıl yöntemleri kullanması nedeniyle tercih edilmektedir.

Dewey‟in felsefesindeki genel tavır alıĢı nitelendiren demokrasi, yine en uygun biçimde kendisini eğitimde gösterir. Dolayısıyla ilerlemeci eğitim felsefesini makûl kılan Ģeyin demokrasi ve demokrasinin içerdiği eĢitlik, özgürlük, adalet gibi kavramlara önem vermesi olduğu söylenebilir.

Dewey (2007, s. 40), otokratik ve katı olanlara karĢı demokratik ve insancıl düzenlemelerin niçin tercih edildiğini sorgular ve bu sorgulamayı yapmasının en temel nedeninin bireyleri bu tercihe götüren nedenlerden ziyade, bu tercihlerin temelindeki mantığı bulmak olduğunu ifade eder. Bir neden olarak, özellikle de Amerikan toplumunda, bireylere yalnızca okul tarafından değil, aynı zamanda basın, kilise, siyasî platformlar, yasalar ve yasama organları tarafından, demokrasinin bütün toplumsal kurumlar içinde en iyisi olduğunun öğretilmesi, gösterilebilir. KuĢkusuz, bu neden bazı çevrelerde bundan bambaĢka bir sonuç çıkarıldığını da göstermiĢtir. Sözgelimi bazı çevreler bu neden çerçevesinde faĢizmi benimsemiĢtir. O hâlde denilebilir ki, bireylerin tercihlerinin nedeni, o tercihi yapmak için kendilerini yönlendiren mantıkla aynı Ģey değildir.

65

Burada Dewey, bireylerin bir tercih yapmalarını gerektiren nedenlerin, o nedenleri ortaya koyan bakıĢ açısıyla aynı Ģey olmadığının altını çizer. Nitekim hemen her toplumda devletin görevi, demokratik ideallerle donatılmıĢ bir bakıĢ açısı sergilemek ve bu doğrultuda bireyleri demokratik seçimler yapmaya teĢvik etmektir. Fakat bazı bireyler bu bakıĢ açısını, bütünüyle kendi kiĢisel çıkarları ile iliĢkilendirerek, yalnızca kendi zihinsel durumlarına uygun olması gerekçesiyle toplumun geneli tarafından kabul görmeyen bir duruĢ sergileyebilirler. Sözgelimi geleneksel eğitimdeki çıkmazlar açıkça görülmeye baĢladığı zamanlarda bile, hâlen bu anlayıĢın uygulanması istemek bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir.

Bu bağlamda geleneksel anlayıĢın savunulması, öğretmenin ve geçmiĢin bilge insanlarının tutumlarının, çocuğun kiĢisel deneyimlerinden daha önemli olduğu gerçeğiyle örtüĢür. Dolayısıyla geleneksel eğitimi savunan çevrelerin böyle bir bakıĢ açısına sahip olmasının gerekçesi, toplum için böyle bir anlayıĢın en uygun anlayıĢ olduğuna inanmak olarak ifade edilebilir.

Geleneksel eğitime yönelik böyle bir bakıĢ açısının varlığı, ilerlemeci eğitime duyulan ihtiyacı engelleyememektedir. Nitekim, toplumsal gerçekliklerden hareket ederek somut bir kuram ortaya koyan ilerlemecilik, eğitimi, bireylerin bütün geliĢme aĢamalarında yeteneklerinin artmasına oldukça önemli oranda destek olan kesintisiz bir büyüme süreci olarak tanımlar. Eğitimin bu tanımı, onun toplum içindeki somut görünümünü betimler. Dewey (1996, s. 61), bu yeni anlayıĢın, eğitim gerçekliğini etkilemiĢ olan diğer anlayıĢlarla kesin bir karĢıtlık içinde olduğunu belirtir. Çünkü Dewey‟e göre bu karĢıtlık açıkça ortaya konulduğunda, eğitimi kesintisiz bir büyüme süreci olarak gören anlayıĢın anlamı daha anlaĢılır biçimde ortaya çıkacaktır. KarĢıtlık içindeki diğer anlayıĢlardan biri de eğitimi; bir hazırlanma, bir Ģeyler için hazır olma süreci olarak ele alır. Hazır olunması gereken durum da yetiĢkin yaĢamın sorumluluk ve ayrıcalıklarıdır.

Dewey‟in burada “eğitimi kesintisiz bir büyüme süreci” olarak ifade ettiği anlayıĢ, “ilerlemeci eğitim”i ifade ederken; diğer anlayıĢlar diye adlandırdığı ve “eğitimi yaĢama hazırlık” olarak gören anlayıĢlar ise “geleneksel eğitim” içinde değerlendirilebilir.

O hâlde geleneksel eğitim anlayıĢının öğrenciyi edilgin bir yapıya hapseden bu özelliklerine bir tepki olarak ilerlemeci eğitim anlayıĢı doğmuĢtur, denilebilir. Ġlerlemeci eğitim anlayıĢının tarihçesine kısaca bakıldığında; 20. yüzyılın baĢlarında A.B.D.‟nin Chicago kentinde bulunan Francis W. Parker Okulu ile yine A.B.D.‟nin Winnetka kentinde

66

bulunan Washburne ve Illinois okullarının yöneticileri gibi birtakım eğitimciler, öğrenme sürecinde çocuğun içsel yetilerine önem veren yeni yöntemler geliĢtirdikleri görülür. Sözgelimi; Missouri Üniversitesi‟nden Junius L. Meriam adlı bir eğitimci, çocuğun yaĢamını kapsayan bir müfredat programı geliĢtirmiĢtir ki, bu programda, dinamik bir biçimde, çocuğun yaĢamına iliĢkin gözlem, araĢtırma, tartıĢma, kısa gezintiler ve yapıcı çalıĢmalar bulunmaktadır (Gutek, 2006, s. 324).

Marietta Pierce Johnson adlı bir eğitimci de 1907 yılında Alabama-Fairhop‟ta bir “Organik Eğitim Okulu” kurmuĢtur. Bu okulda çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarına, ne gibi etkinliklerde bulunduğuna önem vermiĢ, bu etkinlikler içinde özellikle dans etme, resim yapma, Ģarkı söyleme, espri üretme, icat etme gibi yaratıcılığı geliĢtiren etkinliklere yer ayırmıĢtır. 1918- 19 yıllarında ise bir grup eğitimci Washington‟da bir araya gelerek “Chevy Chase Country Day Okulu”nun yöneticisi Stanwood Cobb‟un baĢkanlığında “Ġlerlemeci Eğitim Birliği”ni kurmuĢlardır. Bu birlik Dewey‟in deneyci eğitim felsefesinden oldukça etkilenmiĢtir. Adından da anlaĢılacağı üzere bu birlik, ilerlemeci eğitim anlayıĢının temel ilkelerini Ģöyle sıralamaktadır (Gutek, 2006, s. 324-325):

1. Çocuğun doğal geliĢimi sağlanıp, davranıĢlarını, kendini ifade edebilmesini, dürtülerini ortaya çıkaracak özgür bir ortam oluĢturmalıdır.

2. Öğretimin her aĢamasında çocuğun ilgileri ve gerçek dünya ile bağlantı kurmasında önemli bir rolü olan dürtüleri rehberlik etmelidir.

3. Bu eğitim anlayıĢına sahip bir öğretmen, öğretim sürecinde öğrenciyi bütünüyle yönlendirmekten ziyade, onun araĢtırma yapma gibi etkinliklerine yardımcı olmalıdır.

4. Bir öğrencinin baĢarısı; zihinsel, psikolojik, ahlâkî ve sosyal geliĢimiyle ölçülmelidir.

5. Çocuğun ihtiyaçlarının karĢılanması ve yetilerinin geliĢtirilmesi amacıyla öğretmen, okul, ev ve aile arasında iĢbirliği sağlanmalıdır.

6. Bu yeni eğitim anlayıĢına sahip olan bir okul, yeni eğitim düĢüncelerinin ve uygulamalarının bir laboratuvarı olmalıdır.

Ġlerlemeci eğitim anlayıĢına göre eğitim, insanın yeteneklerinin çevresine uyum göstermek yönünde geliĢmesi olarak tanımlanır. Bu türden bir eğitim anlayıĢında bireyler, statik bir varlık olarak değil; her duruma uyum gösterebilen dinamik bir varlık olarak görülür. Bu da

67

öğrenen durumdaki bireyi merkeze alan bir yaklaĢım olarak ortaya çıkar (Bal, 1991, s. 40). Bu anlayıĢ klâsik bir eğitim sisteminin neredeyse bütün ilkelerini yıkmıĢ ve çağın gerisinde kalmıĢ olan geleneksel müfredatı da öğrencilerin gündelik yaĢamların deneyimledikleri durum ve olaylar çerçevesinde değiĢtirmiĢtir. Bu yönüyle ilerlemeci eğitim anlayıĢı hem devrim hem de reformu bir arada uygulayan bir sisteme iĢaret etmektedir.

Dewey de öğrenen birey yani öğrenci merkezli bir felsefe olan “ilerlemecilik”in içeriğine belli baĢlı temel ilkeleri yerleĢtirir. Bu ilkeler aynı zamanda Dewey‟in eğitim felsefesinin de ana temasını oluĢturur. Bunlar Ģu Ģekilde özetlenebilir (Bal, 1991, s. 40-42):

1. Öğretmenler öğrencinin doğasına ve ihtiyaçlarına dikkat etmelidir. Bu da okullardaki etkinliklerin merkezine programı değil, öğrenciyi koymak gerektiğini savunan bir anlayıĢtır. Günümüzde bu ilke “çocuğa/öğrenciye görelik ilkesi” olarak ifade edilmektedir. Bu ilkeye göre program, öğretim ortamı, öğretmen, kullanılan yöntemler, öğrencinin ilgisine, seviyesine ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli; bu bağlamda program ve ders etkinlikleri birer araç olarak değerlendirilmelidir.

2. Eğitim bir deneyim sürecidir. Aynı zamanda öğrenme de etkin bir süreçtir ve bu süreç deneyimin yeniden inĢasını gerektirir. Bir eğitim-öğretim kurumu olarak okul da öğrencileri karĢılaĢabilecekleri yeni durumlara uyum gösterme ve çeĢitli ilgilerle donatma görevini üstlenmelidir.

3. Okul sosyal bir kurumdur. Dolayısıyla okuldaki sosyal süreçler, okul dıĢındaki sosyal süreçlerden farklı değildir. Okul toplumun küçük bir numunesidir. Bir baĢka ifadeyle okul, toplumdaki her bireyi alır, eğitir, onu hizmet ruhu ile donatır. Bu bağlamda bireyin sosyalleĢmesi ailede ve okulda kesintisiz olarak sürmelidir.

4. Dewey, tıpkı Rousseau‟nun doğacı anlayıĢı gibi, çocuğun gezmesini, kırlarda koĢmasını ve böylece büyük âlemi tanımasını önerir ve bu bağlamda ideal bir ev tasarlar. Bu evde iĢ tezgâhı, çocuğun meraklarına yöne verecek olan bir laboratuvar bulunur. Evin dıĢında da kır manzarası olacaktır. Tasarlanan bu ev okula dönüĢtürülürse bir ideal okuldan söz edilebilir. Böylelikle çocuğun olgunlaĢması ve sosyalleĢmesi için gerekli araçlar okulda bulunacaktır.

5. Dewey eğitim felsefesi içinde ahlâk görüĢlerine de yer verir. Ona göre ahlâk, davranıĢı etkileyen ve geliĢtiren onu daha iyi hâle getiren bir niteliğe sahip ise yararlıdır. Dewey ahlâk konusunda da düalizmi reddeder. Ona göre okul için ve okul dıĢı için iki ayrı ahlâk anlayıĢı olamaz. ġayet davranıĢlar bir olarak kabul ediliyorsa ahlâk gibi

68

davranıĢ ilkeleri de birdir. Okul topluma karĢı ahlâkî bir sorumluluk taĢır. Birey de gerek bedensel, gerek düĢünsel, gerek toplumsal, gerekse ahlâkî bakımdan bir bütündür. Okulun yegâne ahlâkî amacı, toplumsal yaĢama katılmaktır. Çünkü toplumsal yaĢam, doğal olarak ahlâkın kaynağını teĢkil eder.

6. Dewey‟e göre okulun ahlâkî bir temele sahip olması belli baĢlı bazı Ģartları da beraberinde getirir. Bu Ģartlar; “okulun gerçek bir topluluk olması”, “disiplini, yönetimi ve düzeninin sosyal ruha uygun olması”, “kullanılan yöntemlerin, çocuğun yaratıcı gücüne yönelmesi ve onu dıĢarıya yansıtması”, “programların çocuğun ihtiyaçlarını karĢılaması ve içinde bulunduğu dünyaya karĢı bir bilinç geliĢtirecek düzeyde olması” olarak ifade edilebilir.

7. Dewey eğitimi bir geliĢme olarak görür. Çocuk bir bütün olarak geliĢir ve büyüme, geliĢme süreklilik arz eder. Dewey‟e göre eğitim, “içinde bireyin çevre üzerinde daha geniĢ kontrol kazandığı, bütün yaĢam süresini kapsayan, sürüp giden bir süreci” ifade eder. Bu bağlamda okul da çocuğa yön veren sosyal bir çevre olarak algılanır. .

Genel olarak ilerlemeci okul fikrinin eğitim yaĢamının büyük bir kısmını özel okullarda geçirmiĢ olan Albay Francis W. Parker‟ın deyiĢlerinde temellendiği söylenebilir. Francis W. Parker “Okullarda Reform Yapılmalıdır” tezi ile, sonrasında ise John Dewey “Yarınların Okulları” adlı eseriyle geleneksel eğitime karĢı çıkmıĢlardır. Her ne kadar Parker‟ın moda bir deyim haline gelmiĢ “çocuk merkezli okullar” sözcüğünü kullanıp kullanmadığı bilinmese de, o, öğretim sürecinde öğretmenlerin birer öğretim nesnesi olduğunu vurgulamıĢtır. Hatta basmakalıp uygulamalara ve yetiĢkinler tarafından sınırları çizilmiĢ konulara karĢı çıkarak, geleneksel öğretim programlarına da karĢıt bir görüĢ sergilemiĢtir (Arslanoğlu, 2012b, s. 129; Dewey, 2010, s. 145).

Bununla beraber Parker, konuların, öğrencilerin bizzat kendi yaĢamlarına ve deneyimlerine yakın konulardan seçilmesini önermiĢ, sabit, monoton bir disiplin anlayıĢının terk edilmesi gerektiğini ifade etmiĢtir. Dolayısıyla günümüz okullarındaki modernleĢme çabalarının fikri temellerinin Parker‟ın yaĢadığı dönemde atıldığı söylenebilir (Dewey, 2010, s. 145). Parker‟ın bu düĢünceleri eğitim-öğretim sürecinin temeline çocukları koyduğunun en önemli göstergesidir. Çünkü çocuğun alacağı eğitim-öğretim süreci bütünüyle onun deneyimleri ile Ģekillenecek; onun doğasına aykırı bir ders programının uygulanması söz konusu olmayacaktır.

69

Dewey (2007, s. 22-23), ilerlemeci okulların oldukça hayatî bazı temel prensiplerinin olduğunu ifade eder. Bu prensipler baĢlangıçta soyut görünen; fakat hayata geçirildikten