• Sonuç bulunamadı

John Dewey‟in Türk Eğitim Sistemine ĠliĢkin Yayımladığı Raporun Ġçeriği

3. BÖLÜM

5.1. John Dewey‟in Türk Eğitim Sistemine ĠliĢkin Yayımladığı Raporun Ġçeriği

Mutlak monarĢi ile yönetilen Osmanlı Devleti‟nin yönetim erkini oluĢturan Ģer‟i ve örfi hukuk anlayıĢının, demokratik, laik bir yapılanma içerisinde olan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟ne uygun olmaması, yeni devletin toplumsal kurumlarında birtakım değiĢiklikler yapılmasını gerektirmiĢtir. Yeni Türkiye Cumhurtiyeti Devleti ise bu değiĢiklikleri zaman zaman yalnızca yenileĢme hareketlerini ifade eden bir reform biçiminde, zaman zaman da bir toplumsal kurum içinde bulunan unsurları tümüyle yıkıp yerine yenilerini yapmayı ifade eden devrim niteliğinde yapmıĢtır.

Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hemen her toplumsal kurumun yapısını değiĢtirmiĢ; sözgelimi ekonomik alanda kalkınma politikalarını; siyasî alanda laik, demokratik ilkeleri hayata geçirmiĢ, eğitim alanında da geliĢmiĢ ülkelerin eğitim politikalarını takip etmiĢtir. Dönemin CumhurbaĢkanı Mustafa Kemal Atatürk ve onun gibi yenilikçi aydınlar, ülkenin kalkınması için temel görevin eğitim kurumuna düĢtüğünü savunmuĢ; bununla ilgili olarak çeĢitli reform ve devrimler gerçekleĢtirmiĢlerdir.

Bu reform ve devrimleri gerçekleĢtirmek için, öncelikle geliĢmiĢ ülkelerden teknoloji transferi yapmak gerektiğini düĢünen Atatürk ve diğer aydınlar, bu ülkelerden teknik açıdan yardım istemiĢler ve bu yardım ile yabancı uzmanların ülkeye gelerek var olan eğitim sistemi hakkında araĢtırma yapmalarını istemiĢlerdir (Akkutay, 1996, s. 2-3).

Atatürk, yabancı uzmanların ülkeye davet edilmesine daima sıcak bakmıĢ ve yabancı sermayeye, ülkeyi hegemonyası altına almak istemediği sürece, destek verilebileceğini

137

söylemiĢtir. Ona göre toplumsal faydaya hizmet eden unsurlara-malî olanakların durumuna göre- yer verilmelidir. Bu konuda Dewey de Atatürk ile aynı düĢünceyi savunmuĢ, ülkenin eğitim sistemine iliĢkin pragmatik bir değerlendirme yapmıĢtır. Sözgelimi, raporunda yer verdiği “her bölgenin özelliklerine uygun orta dereceli okullar açılması” görüĢü Dewey‟in Türk eğitim sistemine iliĢkin yazdığı raporun bütünüyle pragmatik bir bakıĢ açısıyla oluĢturulduğunu göstermektedir (BinbaĢıoğlu, 1999, s. 25).

Eğitim alanında araĢtırma yapmak üzere, ülkeye davet edilen ilk yabancı uzman John Dewey olmuĢtur. Bir baĢka ifadeyle John Dewey, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin millî eğitim teĢkilatının düzenlenmesi ve toplumsal kalkınmanın eğitim ile iliĢkisinin kurulmasında bilgisine baĢvurulan ilk yabancı uzmandır. Nitekim 1923 yılında Atatürk‟ün isteğiyle, dönemin Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Ġsmail Safa (Özler) Bey tarafından yazılan bir mektupla Türkiye‟ye davet edilen ve 19 Temmuz 1924 tarihinde, Vasfi Çınar Bey‟in bakanlığı döneminde ülkeye gelen Dewey, burada iki ay süren bir inceleme yapmıĢtır. ÇalıĢmalarına eğitimin amaç ve hedeflerini belirleyerek baĢlayan Dewey‟e göre eğitimin amaç ve hedefleri dikkate alınmadığı takdirde, bulunan çözümler geçici olacak ve eğitim sistemine katkıda bulunmayacaktır (Akkutay, 1996, s. 25). Dewey, Türkiye için uzun soluklu bir eğitim sistemi yapılanması öngörmüĢ ve raporunda, ülkenin eğitim sistemi için yapılması gerekenleri adım adım açıklamıĢtır. Bu anlamda gerçekleĢtirilecek ilk adımın, eğtimin amaç ve hedeflerini belirlemek olduğunu söyleyen Dewey, Türkiye‟nin eğitim sistemine yönelik çalıĢmalarında bilimsel bir yöntem izlemiĢtir.

Dewey, Ġstanbul Darülfünunu‟nda, ortaöğretim kurumlarında, öğretmen okullarında, meslekî derneklerde incelemeler yapmıĢ ve Milli Eğitim Bakanlığı‟na bu konuda yapacaklarını içeren iki rapor vermiĢtir. Bunlardan biri, bir rapor olmaktan ziyade, Dewey‟in henüz Türkiye‟de iken verdiği ve bütçeye acele olarak konulması gereken birtakım ödenekler ile bu ödeneklerin hangi konular için harcanacağını gösteren bir muhtıra niteliğindedir. Diğeri ise, Dewey‟in Amerika‟ya döndükten sonra yazdığı otuz sayfalık asıl rapordur (BinbaĢıoğlu, 1999, s. 155; Dewey, 1987, s. 147).

John Dewey Bakanlığa sunduğu raporda, Türkiye‟nin eğitim anlayıĢının geliĢtirilmesi için yapılacak reformların ve yeni eğitim anlayıĢını Ģekillendirmenin, ancak, Türk uzmanlar tarafından uzun bir çalıĢma sonucu gerçekleĢtirilebileceğini ifade etmiĢtir. Bunun için yapılacak ilk Ģey, bir uzmanlar kadrosu yetiĢtirmektir. Dewey burada, eğitim reformlarına bir an evvel baĢlamaktansa, sorunun derinlemesine incelenerek ve her konuda uzmanlar

138

yetiĢtirene kadar beklemenin daha iyi olacağını düĢünmüĢtür. Bu nedenle eğitimde köklü değiĢiklikler yapmak için iki yıl daha beklenebileceğini; bu süre içinde de yurt dıĢına gönderilerek uzmanlaĢması sağlanacak kimselerin gerekli verileri toplayıp hazırlık yapması gerektiğini savunmuĢtur (BaĢgöz, 1995, s. 135). Dewey‟e göre Türk eğitim sistemindeki aksaklıkları çözebilecek en yetkin kimseler, bu sistemin içinde yetiĢmiĢ, Türkiye‟nin toplum yapısını oldukça iyi bilen kimselerdir. Onun bu görüĢü, Türkiye‟ye herhangi bir politik ya da ekonomik çıkar nedeniyle gelmediğini, yalnızca eğitim sistemindeki aksaklıkları ortaya çıkarmak ve bunlara uygun çözüm önerileri sunmak amacında olduğunu göstermektedir.

Bu aksaklıkları giderebilmek için eğitimi politik bir mesele olarak ele almayan Dewey, politik çıkar ya da rant sağlamak için yapılacak her eğitim reformunun kısa zamanda eskiyerek kullanıĢlılığını yitireceğini düĢünür. Çünkü böyle bir uygulama, pragmatik eğitim anlayıĢına da ters düĢmektedir. Ona göre yapılacak eğitim reformu ile ilgili birim, yalnızca, eğitim iĢleri ile ilgilenen bakanlık ya da baĢkanlıklar olmalıdır.

Bunun yanı sıra Dewey, yurt dıĢına giderek eğitim alacak olanların eğitim alanında uzman kimselerden oluĢması gerektiğini düĢünmüĢ; bu kimselerin nitelikli ve uzun vadeli bir eğitim reformu plânı hazırlayabileceklerini savunmuĢtur. Ona göre bu eğitim reformu plânı, politik etkilerden uzak bir biçimde, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmelidir. Bu nedenle bakanlık, bir uzman komisyonu kurmalı; bu komisyon, öncelikle okul binaları, meslek eğitimi, öğretmen, idareci ve müfettiĢ yetiĢtirilmesi, eğitim yayınları, gezici ve sabit kitaplıklar, eğitim ve tarım gibi konularla ilgili çalıĢmalar yapmalıdır (BaĢgöz, 1995, s. 136).

Dewey uzman komisyonunun çalıĢma yaparken, eğitimin ekonomi ile iliĢkisini göz ardı etmemeleri gerektiğinin sıklıkla altını çizmiĢtir. Burada vurgulamak istediği, yapılacak eğitim reformunun var olan ekonomik olanaklar çerçevesinde gerçekleĢmesi ve daha da önemlisi ekonomiyi canlandırmasıdır. Çünkü bir ülkenin ekonomik açıdan kalkınması, eğitim alanında da engelsiz ilerleyebileceğinin göstergesidir; fakat bireyler nitelikli bir eğitim almadığı takdirde ekonomik kalkınma gerçekleĢemez. Dolayısıyla eğitim ile ekonomi iliĢkisi, diğer toplumsal kurumlarda olduğu gibi, karĢılıklıdır ve birinin sekteye uğraması, diğerini olumsuz etkiler. Dewey‟in ekonomi anlayıĢı bireylerin yeteneklerini ortaya çıkaran, özgürlüğü ön plana alan liberal ekonomidir ve o, bu anlayıĢın eğitime uygulanması gerektiğini savunmuĢtur.

139

Nitekim Atatürk de ekonomik gücü arttırmanın yollarını aramıĢ; güçlü bir ekonomisi olan Türkiye‟nin çağdaĢ medeniyetler seviyesine ulaĢabileceğini ifade etmiĢtir. Bu, aynı zamanda, eğitim için plânlanan yeniliklerin yapılmasını kolaylaĢtıracaktır. Bu nedenle yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟ni kurmadan önce Atatürk, bu konuda kendisiyle hemfikir olan aydınlarla 1922 yılında 1. Ġktisat Kongresi‟ni yapmıĢ ve burada ülkenin ekonomik açıdan geliĢebilmesi için, liberal ekonominin serbest piyasa ekonomisi anlayıĢının uygulanması kararını almıĢtır. Fakat ülkenin yeterli sermaye birikiminin olmaması, kalifiye eleman ile yeterli teknolojinin bulunmaması ve 1929 yılında dünyada genel bir ekonomik bunalımın yaĢanması gibi durumlar nedeniyle Atatürk, Türkiye için liberal ekonomiyi tekrar gözden geçirmiĢ ve 1930 yılından sonra (1933-1938 yılları arası) “devletçilik” görüĢünü savunmuĢtur. Atatürk‟ün devletçilik anlayıĢı içine hem devleti ön plâna alan hem de liberal ekonominin serbest piyasa ekonomisinden esinlenen “karma ekonomi” modelini ifade etmiĢtir (BinbaĢıoğlu, 1999, s. 25).

Atatürk, bu husuta önemli ekonomik atılımların devlet eliyle gerçekleĢtirilmesini savunmuĢ; fakat devletin yetiĢemediği noktada devletin denetimi altında olan özel kurum ve kuruluĢların devreye girmesi gerektiğini belirtmiĢtir. Bir baĢka ifadeyle Atatürk, henüz yeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti‟nin varlığını tek bir ekonomik sistem içerisinde ortaya koymamıĢ; devlete fayda sağlayacak bütünlükçü bir ekonomi modeli çizmiĢtir.

Dewey de, eğitim sorunlarının çözülebilmesini, eğitim sorunlarını oldukça iyi bilen ve bu konuda geliĢmiĢ ülkelerden öğrendikleri yöntem ve teknikler doğrultusunda bir plân yapacak olan uzmanlar ile mümkün olabileceğini savunmuĢtur. Bu uzmanların yetiĢtirilebilmesi için de ülkenin ekonomik açıdan yeterli duruma gelmesi gerekmektedir. Bu düĢüncelerini raporunda da ifade eden Dewey, eko0nomik gücü temsil eden bireylerin kendi yeteneklerini ortaya koymalarında özgür olmaları gerektiğini savunmuĢtur. Ona göre okulların iĢlevi, öğrencileri eğitmenin ötesinde ekonomik ve zirai bilgilerin halka verilmesidir ve Ticaret ve Tarım Bakanlığı‟nın bir konuda halkı bilgilendirmek istediğinde, okullardaki öğrenciler aracılığıyla onların ailelerine ulaĢabilmelidir. Bunun sonucunda okullar gereksiz bilgilerden arındırılacak ve gündelik yaĢamdaki ihtiyaçları karĢılayabilecektir (Akkutay, 1996, s. 26).

Tüm bunların yanı sıra Dewey, Türkiye‟de verilecek eğitimin yalnızca liderler ve onlar gibi idareci konumunda yer alan kimseler için değil; daha geniĢ kapsamlı olarak ülkedeki bütün insanları kapsaması gerektiğinin altını çizmiĢtir (Akkutay, 1996, s. 26). Çünkü o,

140

eğitim ve öğretimin ülke genelinde yaygınlaĢmasını düĢünmüĢ ve eğitim hakkının yalnızca belli bir zümreye ait olmasını eleĢtirmiĢtir. Nitekim eğitimde ayrımcı politikalar izlenmesi, 20. yüzyılın geliĢmekte olan ülkelerinin ilerlemelerinin önünde büyük bir engeldir. Dewey‟e göre halk ne denli eğitilir ve bilinçlendirilirse, toplumsal kalkınma o denli kolay gerçekleĢecektir.

Dewey‟in Türkiye‟de kaldığı süre zarfında yazdığı rapor ile Amerika‟ya döndükten sonra Bakanlığa göndermiĢ olduğu rapor birleĢtirilerek ilk defa Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1939 yılında basılmıĢtır. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı‟nın kültür reformlarına iliĢkin, “Miilî ġeflerin Direktiflerini, Türk ve yabancı uzmanların raporlarını ve çeĢitli ülkelerdeki kültür teĢkilâtları üzerine yapılan araĢtırmaları” yayınlama kararı aldığını ve yabancı uzman raporlarından yararlanılacağını ifade etmiĢtir. Buna bakımdan yayımlanan ilk yabancı uzman raporu John Dewey‟in raporudur ve bu rapor daha sonra Dewey‟in Türkçe‟ye çevrilen “Özgürlük ve Kültür” adlı eserinin sonuna “Profesör John Dewey‟in Raporları” baĢlığı altında eklenmiĢtir. Raporun 1939 çevirisi dil açısından birtakım güçlükler doğurmuĢ, bu nedenle esere, raporun 1987 çevirisi konulmuĢtur (Bal, 1991, s. 49). Dewey‟in raporunun Türkiye‟ye davet edilen ilk yabancı uzman raporu olarak tarihe geçmesi, ülkenin eğitim sorunlarının ilk defa bilimsel bir bakıĢ açısıyla ülkenin toplumsal yapısına yabancı bir kimse tarafından değerlendirilmesi açısından önemlidir. Nitekim Dewey‟den sonra Türkiye‟ye gelerek ülkenin eğitim sistemine iliĢkin raporlar hazırlayan diğer yabancı uzmanlar, Dewey‟in fikirlerine benzer görüĢler ortaya koymuĢlardır.

Dewey‟in tek rapor hâlinde yayımlanan Türkiye‟nin eğitim sistemine iliĢkin görüĢleri, “bütçeye konulması gereken bazı ödenekleri ve bunların nerede kullanılacağı”nı içeren birinci bölüm ile (1) Programlar, (2) Eğitim Bakanlığı Örgütü, (3) Öğretmenlerin yetiĢtirilmesi, (4) Okul sistemi, (5) Sağlık ve sağlığın korunması, (6) Okul disiplini, (7) ÇeĢitli maddeler; matbaa, güzel sanatlar, özel okullar gibi maddelerden oluĢan ve asıl rapor niteliğinde olan ikinci bölümden oluĢmaktadır. Dewey birinci bölümde eğitime ayrılacak ödeneğin hangi konularda kullanılacağını aĢağıdaki maddelerle özetlemiĢtir (Bal, 1991, s. 50-51):

1. Okul binalarının yapımı ve donatımı için okul mimarisi üzerine uzman yetiĢtirilmesi,

141

2. Meslek okulları, ticaret ve tarım meslek kursları, 8-10 yaĢındaki çocuklar için meslek dersleri programlarını hazırlayacak Ģubenin kurulması,

3. ÇeĢitli bilim dallarında uzman öğretmen, okul müdürü ve öğretim müfettiĢinin yetiĢtirilmesi,

4. Telif ve Tercüme Dairesi‟nin geliĢtirilmesi,

5. Gezici kitaplıkların kurulması ve eleman yetiĢtirilmesi,

6. Sanayide kullanılacak araç ve makinaların halka ve okullara tanıtımını yapacak gezici sergilerin açılması ve bunun için yetiĢtirilecek gençlerin yabancı ülkelere gönderilmesi,

7. Yabancı ülkelerdeki eğitim-öğretim ortamlarını inceleyecek özel bir inceleme komisyonunun kurulması,

8. Köy okullarının, tarımın geliĢmesinde etkin bir rol oynamasını sağlayacak bir komisyonun kurulması.

Dewey, ön raporunda özetlediği durumları, asıl raporunda ayrıntılarıyla açıklamıĢ; asıl raporunda Türkiye‟deki eğitim sistemindeki sorunların çözülmesi ve eğitim sisteminin geliĢtirilmesi için öncelikle, okulların amaçlarının neler olduğunun belirlenmesi gerektiğini ifade etmiĢtir. Bu bağlamda Dewey, asıl raporunda; programın nasıl düzenleneceğini, Milli Eğitim Bakanlığı Örgütü‟nün görevlerini, öğretmen yetiĢtirmenin önemini ve öğretmenlerin yurt dıĢına gönderilmesi gerektiğini, okul sisteminin nasıl kurulacağını, bireylerin sağlıklrının nasıl korunacağını ve eğitim-öğretim ile ilgili diğer düĢüncelerini, ön raporunda yazdıklarını oldukça geniĢleterek, ortaya koyar.

ġurası sevindiricidir ki, Türkiye Milli Eğitim örgütünde izlenecek amacı saptamakta güçlük yoktur. Bu amaç, Türkiye‟nin uygar uluslar arasında yetkin bir üye olarak canlı, özgür, bağımsız ve laik bir cumhuriyet olarak geliĢmesidir. Bu amaca varmak üzere, okulların ulus bireylerine önce doğru politik alıĢkanlıklar ve fikirler sağlaması, ikinci olarak, onlarda, çeĢitli biçimde ekonomik ve ticari yetenekleri özendirmesi, üçüncü olarak erkek ve kadını milli egemenliğe, ekonomik bakımdan kendi kendini yönetmeye ve sanatça ilerlemeye yönelterek, yani onları giriĢim ve yaratmaya, özgürce düĢünmeye, bilimsel olarak düĢünmeye ve kamu yararı için toplumsal iĢbirliğine alıĢtıracak düĢünsel ve ahlaksal karakterin çizgilerini ve eğilimlerini kendilerinde geliĢtirtmesi gereklidir (Dewey, 1987, s. 155).

Dewey (1987, s. 155), eğitimdeki bu amaçları gerçekleĢtirmek için, yalnızca liderler yetiĢtirmenin yeterli olmayacağı görüĢündedir. Ona göre tüm yurttaĢlar Türkiye‟nin politik, ekonomik ve kültürel geliĢimine katılacak bir eğitim görmelidir.

Bu görüĢleriyle Dewey, toplumcu bir bakıĢ açısı sergiler. Ona göre eğitim, geçmiĢin katı toplumsal tabakalaĢma esaslarına göre Ģekillenemez; belli bir toplumsal zümreye özgü bir

142

eğitim hakkından söz edilemez. Çünkü, eğitim toplumdaki her bireyin hakkıdır ve ancak bu Ģekilde bir eğitim anlayıĢının olduğu yerde, toplumsal kalkınmanın gerçekleĢebilir. Dewey‟e göre eğitimin amaçlarının gerçekleĢtirileceği kurumlar olan okulların da iki yönlü bir amacı vardır. Bu amacın bir yönü; okulun ulusal fayda sağlayan bilgileri toplayan ve yayan bir araç, bir merkez olması; diğer yönü ise, öğrenciyi gereksiz bilgilerden arındırarak, ona, ülkeye faydalı olacak biçimde birtakım düĢünce ve alıĢkanlıklar kazandırmaktır. Dewey, sözü edilen ilk amacın yalnızca üniversitelerin edindiği bir amaç olduğunu ifade eder. Bütün bunların yanı sıra toplumsal amaçlara hizmet edecek bir eğitim planı yapılması gerektiğini belirten Dewey, bunun 8-12 yıl gibi bir süre zarfında gerçekleĢebileceğini söyler. Ona göre bu planın yapılabilmesi için T.B.M.M. tarafından kabul edilmesi ve kiĢilerin değiĢmesinden etkilenemeyecek bir anayasa yahut “ana Ģartname” niteliğinde olması gerekmektedir (Bal, 1991, s. 52).

Dewey‟in, Türkiye‟nin eğitim sorunlarını incelerken bilimsel yöntemi kullanması, inceleme sonucu edindiği bilgilerin bir yasa dâhilinde uygulamaya geçirilmesini gerektirmiĢtir. Çünkü Dewey, ülkenin eğitim sistemi hakkında yazdıklarının yasalaĢmadığı takdirde uzun soluklu olamayacağının ve uygulamada bazı sıkıntılar oluĢturacağının altını çizmiĢtir. Bu nedenle de Türk eğitim sisteminin toplumsal amaçlara göre Ģekillenmesinin ancak 8-12 yıl gibi bir zaman dilimi içersinde yapılabileceğini öngörmüĢtür.

Dewey‟in bu öngörüsü, Mustafa Necati‟nin Millî Eğitim Bakanı olduğu ilk günlerde uzmanları toplayarak on yıllık bir eğitim plânı yapılmasını istemesiyle hayata geçmiĢtir. Bunun yanı sıra Mustafa Necati, Ġsmail Safa Bey ile Vasıf Bey dönemlerinden beri üzerinde çalıĢılan yeni eğitim örgütü yasasını çıkarmıĢ ve bu örgütü kurulmasına iliĢkin çalıĢmalar yapmıĢtır (Ergün, 1997, s. 45).

Millî Eğitim Bakanlığı‟nda yeni düzenlemelere, yeni örgütlenmelere ihtiyaç olduğunu ifade eden Dewey, ön raporunda özetlediği bu durumu, asıl raporunda ayrıntılarıyla ele alır. Dewey‟e göre her iki raporun odak noktası, bir baĢka ifadeyle ana problemi, “öğretmenlerin yetiĢtirilmesi”dir. Zeki ve özverili erkek ve kadınları öğretmenlik mesleğine çekmenin oldukça zor bir iĢ olduğunu ifade eden Dewey, onları modern eğitim düĢüncesiyle donatmak gerektiğini vurgular. Çünkü ona göre bir ülkede “öğretmenler nasıl olursa okullar da öyle olur.” Dolayısıyla ülkenin eğitim sorununun çözümünü öğretmen sorununun çözümü ile mümkün olacağını anlamak gerekir (Bal, 1991, s. 52-53).

143

Ona göre öğretmenlerin mesleklerini nitelikli biçimde yapabilmeleri için birtakım malî olanaklar sağlanmalıdır; aksi takdirde eğitimde gerçek bir düzelme olamaz. Dewey geldiği dönemde Türkiye‟de öğretmen maaĢlarının oldukça düĢük olduğunu belirtmiĢ ve öğretmenlere maaĢ haricinde konut ve yakacak ödenekleri verilmesi, öğretmenler devlet indirimiyle çeĢitli yerlere seyahat edebilmeleri gerektiği üzerinde durmuĢtur (BaĢgöz, 1995, s. 136).

Ayrıca Dewey (1987, s. 166), yeni okul binaları için yapılan plânın içinde bir konut arazisinin de bulunması gerektiğini söylemiĢtir. Özellikle de köy bölgeleri ile geri kalmıĢ yörelerde öğretmenlere ayrılan konutların okul yolu üzerinde olması gerektiğini ifade eden Dewey‟e göre bu durum yalnızca öğretmenlerin konut ihtiyacını karĢılamayacak; aynı zamanda öğretmenlerle öğrenci ve okul yaĢamı arasında toplumsal bir bağ kurulmasını sağlayacaktır. Dewey‟in burada üzerinde durduğu temel husus; okulların ruhsal ve manevî ortamının aileyi de etkileyeceğidir.

Öğretmenlere konut sağlanmasıyla ilgili Mustafa Necati döneminde önemli adımlar atılmıĢtır. Bu anlamda ilkokul öğretmenlerinin maaĢları en az 15 lira, orta dereceli okul öğretmenlerinin maaĢları ise en az 20-25 lira olarak belirlenmiĢtir. Bunun dıĢında öğretmenlere konut ve yakacak tazminatları verilmiĢ; öğretmenlerin devlet araçlarında yolculuk yapabilmeleri için ödenecek ücretin yarısını ödemeleri sağlanmıĢtır. Ayrıca daha önce görevlerinden ayrılan öğretmenler, Mustafa Necati döneminde görevlerine geri dönmüĢlerdir. Nitekim Mustafa Necati‟nin bu konu ile ilgili düĢünceleri, Dewey‟in öğretmen yetiĢtirmeye verdiği önemi destekler niteliktedir (BinbaĢıoğlu, 2009, s. 457-458; Bal, 1991, s. 71-72).

Okul kurumunun ruhu, mesleğin içten sevgisini duymuĢ, özverili, dayançla çalıĢan öğretmenlerdir. Bu öğe bulunamayınca ve mesleğe bağlanmayınca, okullarımıza bağladığımız büyük umutların gerçekleĢmesine olanak yoktur. Sayıların verdikleri bilgiler bize gösteriyor ki, her yıl öğretmenlerimizin bir bölümünü korkunç denilecek bir sayıyla yitirmekteyiz… Hem özdeksel, hem tinsel bu yitiğin önüne geçmek için, hemen önlem almanın gerekliliği kanısındayım.

Dewey (1987, s. 165-166) asıl raporunda öncelikli olarak, öğretmen okullarının açılmasına önem verdiğini, bunun dıĢında okul açmayı ikinci plâna almak gerektiğini vurgulamıĢtır. Ona göre öğretmen sorununun çözümünde bir diğer önemli nokta, öğretmenlerin yerlerinde güvenli olması ve durumlarında denge bulunmasıdır. Bu noktada öğretmenlerin durumunun idari görevi bulunan memurlar ile okul müdürü ve yardımcılarınınkinden daha iyi olduğunu ifade eden Dewey, bu düĢüncelerini Ģöyle özetler:

144

…Ġdare görevlileri, mevkilerinde, çok anî ve gereğinden çok değiĢikliklere uğruyorlar. Bunun sonucundan da meslek manen zarar görüyor. Birçok değerli öğretmen, maaĢının çok olmasına karĢın, bilerek idare iĢlerinden kaçınıyorlar. Kabul edenler de, bulundukları yerin gereksinimlerini öğrenerek ve oranın sözü geçen insanlarıyla tanıĢarak iĢe baĢlayacakları sırada bir baĢka yere gönderildiklerini görüyorlardı…

Dewey, idarî iĢlerle ilgilenen memurların, okul müdürleri ve yardımcılarının yer değiĢtirmek durumunda bırakılmalarını eleĢtrmiĢ; bunun da eğitimin geliĢtiirlmesinin önünde bir engel olduğunun altını çizmiĢtir. Çünkü sık sık yer değiĢtiren bu görevliler var olan düzenlerini bozmuĢ olmaktan ve sürekli göçebe hâlde yaĢamaktan bıkmıĢ durumdadırlar. Bu, onların okula ve eğitim alanına karĢı soğuk tavırlar takınmalarına neden olabilmektedir.

Bunun yanı sıra Dewey, asıl raporundaTürkiye‟nin öğretmen ihtiyacının karĢılanması için, çeĢitli öğretmen okullarının kurulması ve her öğretmen okulunun derslerinin de çeĢitlilik göstermesi gerektiğini ayrıntılı bir biçimde vurgulamıĢtır. Ona göre bazı öğretmen okullarına, belli alanlarda öğretmen yetiĢtirmeyi sağlayacak dersler konulmalıdır ki bu dersler; ticaret, endüstri, beden eğitimi, spor ve sağlık bilgileri, anaokulları, müzik, resim, dikiĢ Ģeklinde özetlenebilir. Ayrıca bir öğretmen okulunda ilk olarak bir “deneyim okulu” açılmasını önermiĢ; bu okulda yeni, yetkin ve aktif ders yöntemleri denenebilecek, araçlar geliĢtirilebilecek ve bilimsel araĢtırmalar yapılmasını öngörmüĢtür. O, Türkiye‟de yalnızca