• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

4.4. Eğitimde Demokrasi

Dewey‟e göre demokratik bir eğitim sistemi, ancak demokratik bir toplum düzeni içerisinde oluĢturulabilir. Bu düĢünceden hareketle Dewey, demokrasiyi, öncelikle eğitim kurumu içinde yerleĢtirilmesi gereken bir unsur olarak görür. Çünkü demokratik idealler doğrultusunda yetiĢtirilmiĢ bireyler; politikada, ekonomide, dinde, ahlâkta ve diğer bütün toplumsal kurumlarda demokrasinin ilkelerini benimserler ve buna uygun davranırlar. Dewey, demokrasi ve eğitim arasındaki iliĢkinin karĢılıklı ve ortak olduğunun, ayrıca hayatî önem taĢıdığının altını çizer. Ona göre demokrasinin kendisi de bir eğitim ilkesi, eğitim ölçütü ve eğitim politikasıdır. Her ne kadar demokrasi yalnızca bu ilkeye indirgenemeyecek olsa da, eğitim ile iliĢki kurmadığı takdirde varlığını sürdüremez, geliĢemez ve dar bir anlam ile sınırlandırılmıĢ olur. Bu bakımdan Dewey, demokratik eğitimin ne anlama geldiğini açıklarken demokratik toplum modeli üzerinden hareket eder. Bir baĢka ifadeyle, bir toplumun demokratik özellikler taĢıyabilmesi için ihtiyaç duyulan unsurları demokratik eğitim için de gerekli görür.

O hâlde Dewey‟in, “demokratik toplum düzeni” ve “demokratik eğitim” kavramları deneyci/ampirik eğitim ve toplum kavramlarıyla bağlantılıdır, denilebilir. Buna karĢın onun demokratik eğitim düĢüncesi, Amerikan yönetim biçimi ya da politik kurumlarıyla iliĢkili değildir. Bu düĢünce, daha çok, deneycilikle karakterize edilen sosyolojik ve

117

epistemolojik bir kavramı ifade eder. Deneyci eğitimin uygulandığı bir toplumun vatandaĢları, mutlakiyetçi hükümetlerin engellerinden uzakta, özgür bir yaĢam sürmektedirler. Eğitim kurumları da bireyleri grup değerleri ile toplumsallaĢtırmakta ve genel anlamda demokratik eğitim, bilimsel bir yöntem olarak deneye önem veren bir çevreden ya da araĢtırma merkezli okullardan oluĢmaktadır (Gutek, 2006, s. 112-113). Dewey‟e göre demokratik toplumda bireyler ilgi, ihtiyaç, değerler gibi unsurları birbirleriyle paylaĢırken özgürdürler ve böyle bir toplumda herhangi bir dinsel, ırksal ya da ekonomik ayrım gibi, grup etkileĢimini sınırlayan, hatta buna engel olan olgu ya da olgular grup katılımıyla çatıĢmaktadır. Böyle bir toplumda bireyler istismar edilmez; çünkü toplumsal etkinliklere, toplumu ilgilendiren konulara katılırlar. Demokratik toplumun özünde zengin bir çeĢitliliğe sahip katılımlı davranıĢlara, deneye duyulan istek ve ilgilerin devamlılığı bulunur (Gutek, 2006, s. 113).

Nitekim Dewey (2010, s. 225)‟ göre demokrasi, bireyin kapasitesine, zekâsına, kitleleri birleĢtiren ve etkin iĢbirliğinin gücüne duyulan inancı taĢır ve bu inanç, içinde kolektif bir ruhu da barındırır. Bir baĢka ifadeyle demokrasinin temelinde, bireylerin gerekli durumlarda bir araya gelip çoğalarak, kolektif harekete rehberlik etmek için gereken bilgiyi ve aklı devamlı üretebileceklerine duyulan inanç bulunmaktadır.

Dewey, bireylerin zekâlarını ve kapasitelerini, ortaya çıkaracak, ortak bir ruh oluĢturmak için bir araya gelerek çaba göstermelerini sağlayacak itici gücün, eğitim olduğunun sıklıkla altını çizer. Çünkü bütün bunlar, ancak, bilinçli bir biçimde yapıldığı takdirde anlamlı olur ve pratik bir fayda sağlar. Bireylere bu bilinci yerleĢtirecek olan da, kuĢkusuz, eğitimdir. Böyle bir toplumun üyeleri, pragmatik eğitim içinde yetiĢmiĢ kimselerden oluĢur. Dolayısıyla Dewey, buradaki kolektivizmin, yalnızca belli bir sınıf ya da zümre ile iliĢkilendirilemeyeceğini; çünkü eğitimli bireylerin dinsel, ırksal yahut ekonomik açıdan toplumun kategorize edilmesine izin vermeyeceklerini savunur. Ona göre toplumun her bireyi, bu ortak ruh içerisinde birleĢir. Bu ortak ruh, demokrasinin yalnızca politik bir biçimden ibaret olmadığını; aynı zamanda kendisine duyulan inançla beslenen ve bu inancı besleyen bir yapısı olduğunun kanıtıdır.

Bu ifadelerden anlaĢılacağı üzere, Dewey‟in pragmatik eğitim anlayıĢı demokratik uygulamalar ile oldukça uyumlu bir biçimde örtüĢür. Bir baĢka ifadeyle Dewey, ancak demokratik bir toplum içerisinde anlamını bulacak olan eĢitlik, özgür seçimler yapabilme, adil davranıĢlar sergileme, fikirlerin serbest bir biçimde yayılabilmesi gibi unsurların,

118

pragmatik eğitimin özünü oluĢturduğunu söyler. Dolayısıyla Dewey‟in eğitim anlayıĢı, pragmatizm ile bütünleĢen ve demokrasiyi eğitimin her aĢamasına yayan bir niteliğe sahiptir, denilebilir.

Demokrasi ve eğitim iliĢkisinde demokrasinin ne anlama geldiğinin oldukça önemli olduğunu belirten Dewey (2010, s. 224), bu kavramın, öncelikle, seçilmiĢ resmî yetkililer aracılığıyla ülkeyi yönetme, kanunlar çıkarma ve devlet odaklı bir yönetimi sürdürme yöntemi olan özel bir politika türünden daha öte bir anlamı içerdiğini belirtir. Ona göre demokrasi, hem anlam hem de içerik olarak oldukça geniĢ bir kavramdır. Dewey, demokrasinin, geniĢ bölgelere uzanan insanlar arası iliĢkilerin sağlıklı bir biçimde kurulması ve insanın karakter geliĢimini Ģekillendirmesi için Ģimdiye kadar gelmiĢ en iyi araç olduğunu söyler. Ona göre demokrasi, bir yaĢam biçimidir. Dolayısıyla insanın, bu yaĢam biçimine katılması gerekir. Çünkü böyle bir yaĢam biçimi, insanın yaĢamına çekidüzen verir ve yaĢamdaki değerleri oluĢturur. Dewey, insanoğlunun hem kendi kiĢisel geliĢimi hem de toplumsal refahın oluĢması açısından bu değerlerin oluĢtuğu demokrasi anlayıĢının içine dâhil olması gerektiğini belirtir.

Yine, böyle bir demokrasi anlayıĢının yerleĢmesi için, öncelikli olarak ihtiyaç duyulan kurum, eğitimdir. Çünkü bireyleri demokratik ideallere göre yetiĢtirecek olan eğitim, aynı zamanda bu ideallerin kalıcı olmasını sağlar ve bu yönüyle demokratik toplumun oluĢturulmasına hizmet eder.

Bir yaĢam biçimi olarak demokrasi, çağın gerektirdiklerine uygun olarak hem modern hem de herhangi bir zümrenin ya da gücün boyunduruğu altına girmeyen, bağımsız bir duruĢ sergilemelidir. Bu bakımdan Dewey (2010, s. 40), demokrasinin, kendi baĢına hareket edebilmesi için aklı özgürleĢtirdiği kanısındadır. Ona göre, akıldan beklenen, kendine atfedilen görevi yapmasıdır. Ġçinde akla yer vermeyen bir anlayıĢın demokrasi olamayacağını düĢünen Dewey, insanların demokrasiyi yalnızca hareket özgürlüğüyle eĢ tutmasını eleĢtirir. Çünkü Dewey‟e göre özgür düĢünme gücüne dayanmayan bir hareket özgürlüğü, kaostan baĢka bir Ģey değildir. Dolayısıyla eğitim, demokratik unsurlara yer verdiği ölçüde, bireylerdeki haraket özgürlüğü ile düĢünme özgürlüğünü bütünleĢtiren bir yaklaĢıma sahip olacaktır. Nitekim Dewey‟in eğitimden beklediği budur.

Dewey (2007, s. 75)‟e göre önemini hiç yitirmeyecek olan tek özgürlük düĢünme özgürlüğüdür. DüĢünme özgürlüğü, “özünde düĢünülmeye değer olan amaçlar adına gözlem ve muhakeme yapma özgürlüğü” olarak ifade edilebilir. Fakat Dewey bu türden bir

119

özgürlüğün hareket özgürlüğü ile bir ve tek olarak gösterilmesinin yanlıĢ olduğunu belirtir. Çünkü asıl özgürlük anlayıĢı bu iki özgürlüğün birlikte anılmasıdır.

Dewey‟e göre, hareket özgürlüğünün olmadığı bir yerde düĢünme özgürlüğünün de olamayacağı açıktır. Bu iki özgürlük alanı birbirinin uzantısıdır ve bu zincir koptuğunda özgürlük diye bir Ģeyden söz edilemez. Bu iki özgürlük alanının oluĢturduğu zincirin sağlam olması ise, eğitimde demokratik ideallere ulaĢma çabası ile mümkün olmaktadır.

Her iki özgürlük alanını da kısıtlayan bir eğitim anlayıĢının toplumsal faydaya hizmet edemeyeceği kanısında olan Dewey (2007, s. 75-76)‟e göre geleneksel eğitim bu kısıtlamayı yapmaktadır. Çünkü geleneksel eğitim, öğrencilerin sabitlenmiĢ sıralarda oturduğu ve askeri oturma düzenlerinde belli biçimlerde hareket etmelerine izin verilen bir düzeni içerir. Bu düzen, hareket etmeye bir kısıtlama getirdiği gibi aynı zamanda zihinsel ve ahlâkî özgürlük üzerine de bir kısıtlama getirmektedir. Dewey, geleneksel eğitimin özgürlük anlayıĢını bu yönde eleĢtirir. Dewey‟e göre yalnızca hareket özgürlüğünün sağlanmasıyla eğitim problemleri çözülemez. Fakat eğitim problemlerinin çözülebilmesi için düĢünme özgürlüğü kadar hareket özgürlüğünün de sağlanması önemlidir. Aksi takdirde öğretmenin ilgilendiği bireyler hakkında bilgi sahibi olması, pratik açıdan olanaksız hâle gelir. Çünkü yaptırımlar sonucu sağlanan sessizlik ve usluluk, bireylerin gerçek doğalarını ortaya çıkarmalarına engel olur. Bu ise Dewey‟e göre bir tür “suni düzen”dir ve “gibi görünme”yi “gerçekten olma”nın önüne koyar.

Dewey, bu anlamda geleneksel olan idealist ve realist eğitim felsefelerinin toplumu ve toplumsal etkinlikleri statik bir faaliyet olarak değerlendirmelerine karĢı, toplumun durmadan devinim hâlinde olan, değiĢimin karĢısında durmak yerine, onu yönlendiren bireylerin yetiĢtiği demokratik bir eğitim sistemini önerir. Bu eğitim sisteminin merkezinde yer alan birey, yeni değiĢme ve geliĢmelerle birlikte toplumsal değerleri koruyan kültürü de dönemin özelliklerine göre Ģekillendirebilir. Bu ise, ancak pragmatik eğitimi benimsemekle mümkün olur. O hâlde Dewey‟in demokratik eğitimden anladığı Ģey, bir bakıma, pragmatik eğitimdir.

Bu bağlamda Dewey (2010, s. 40), demokrasi ve eğitim iliĢkisinde okulun yerini de sorgulamıĢtır. Burada temel soru Ģudur: Okul, resmî bir temsilci olarak demokrasi hareketine liderlik etmekte, demokrasi hareketini yönlendirmekte midir? Okulun temel ihtiyacının, aklın özgürleĢtirilmesi olduğunu savunan Dewey, özellikle A.B.D‟nde bu ihtiyacın tam olarak giderilmediğini belirtir. Okulun temel unsurları olan öğretmen ve

120

öğrencinin ihtiyaçları göz önüne alındığında, resmî bir kurum olarak okul bu ihtiyaçları karĢılayamamaktadır ya da bir baĢka ifadeyle, bu ihtiyaçların oldukça gerisinde kalmıĢtır. Nitekim okula yönelik sorunların temelinde de, okulun yeterince demokratik olamayan yapısı ile okul dıĢındaki yaĢamda demokratik ilkelerin geliĢmesi arasında gittikçe geniĢleyen mesafe bulunmaktadır.

Dewey‟in bütüncül anlayıĢı bu görüĢlerinde de kendini gösterir. Dewey‟e göre demokrasinin yalnızca okul dıĢındaki yaĢam ile sınırlandırılması, eğitimin demokratik ilkelere yer vermeyen bir kurum hâline gelmesi, demokrasinin toplumda, tam anlamıyla, uygulanamadığını gösterir. Nitekim Dewey, okul dıĢındaki yaĢam gibi bir ifadeyi kabul etmez, bunun yerine okulun toplumsal yaĢamın küçük bir numunesi olduğunu belirtir ve bu anlamda demokrasiyi yaĢamın her alanına yerleĢtirmiĢ olur.

O hâlde okulların en temel amacı, herhangi bir toplumsal gruba özgü olmaksızın, bireylere birtakım toplumsal amaçlar ve değerleri kazandırmaktır. Amaçlar ve değerler bireylere, informel eğitim aracılığıyla evde; formel eğitim aracılığıyla da okullarda kazandırılır. Okulun bireylere belli bir program dâhilinde kazandırdığı amaçlar ve değerler; onların evde öğrendikleri düĢünceleri yorumlama, yargılama ve bunlar içinden seçimler yapma, biçiminde özetlenebilir.

Ġnformel ve formel eğitim türlerinin birbiriyle doğru bir biçimde iliĢkilendirilmesine olanak sağlayan demokratik eğitim, Dewey‟e göre, bu iliĢkiyi kurmakla, bireyin gündelik yaĢamı ile okul yaĢamını bir bütün hâline getirir. Nitekim bu iki yaĢam alanı daima bireyin deneyimleri ile var olur.

Dewey (1958, s. 36)‟e göre demokratik okullarda öğrenciler, zekâ ve karakter geliĢimlerini, kitaplar ve öğretmenlerin söylediklerinden değil; bizzat kendi bireysel deneyimlerinin katkısıyla öğrenirler. Demokratik bir eğitim sistemi, öğrencilerin deneyimlerinin sınırlı ya da yetersiz olup olmadığına değil; öğrencilerin deneyimler edinerek aydınlanıp aydınlanmadığına, fikir ve deneyimlerini geliĢtirip geliĢtirmediklerine önem verir.

Bu bakımdan demokratik okul, eğitimin iki temel iĢlevi üzerinden hareket eder. Bunlardan biri, bireyin deneyimlerini ön plâna alan ve bu deneyimler arttıkça içeriğini geniĢleten yeniden inĢacı bir eğitim anlayıĢıdır. Diğeri ise eğitimin, bireylere kültürü aktarmasını ifade eden tutucu özelliğidir. Dewey her iki özelliği de demokratik eğitimin oluĢturulması için gerekli görür.

121

Eğitimin tutucu özellikleri arasında, toplumun olgunlaĢmamıĢ bireyleri olan çocuklara, kültürel mirasın yetiĢikinler aracılığıyla geçmesini ve böylelikle de eğitimin kültürel akıĢı sağlaması gösterilebilir. Eğitim, özel bir durumun eğitimi açısından yahut genel anlamda, görenekler, ahlâk, gelenekler ve dilin öğretildiği toplumsal değerlerle donatılmıĢ bir süreci ifade eder. Böylece bireyler içinde bulundukları grubun üyeleriyle, yani birbirleriyle iletiĢim kurar. Dewey‟e göre bu aynı zamanda bireylerin sosyalleĢmesini de sağlar. O hâlde eğitim, bireylerin hem sosyalleĢmesini sağlayan hem de kültürün aktarıcılığını yapan önemli bir iĢleve sahiptir (Gutek, 2006, s. 110). Eğitimin yeniden inĢacı özelliği ise, Dewey düĢüncesinde, köhnemiĢ değer ve inançları yıkarak yerine modern, çağın değiĢim ve geliĢimine uygun yeni öğretim yöntemlerini getirmesi yoluyla ortaya çıkar. Dewey, eğitimin bu özelliğini onun dinamik bir süreç olması ile iliĢkilendirir.

Eğitimin kültürün devamını sağlayan tutucu özelliği, Dewey‟e göre, yalnızca kültürü korumak gibi bir iĢlevle sınırlandırılamaz. Eğitimin iĢlevi daha dinamik ve geneldir. Bunun yanı sıra eğitim, kültürü değiĢtirme olanağı da sunmalıdır. Dünya değiĢirken kültür, hep aynı yerde kalamaz. Çağ değiĢirken, bilim ve teknolojide her geçen gün yeni Ģeyler üretilirken insanoğlu bu değiĢime duyarsız kalamaz ve edindiği yeni bilgilerle bu değiĢime bir yön verebilir (Gutek, 2006, s. 111). Eğitimin kültürü değiĢtirme olanağı sunması da onun yeniden inĢacı özelliği ile açıklanabilir.

Dewey, tutucu ve yeniden inĢacı özellikleri üzerinden ele aldığı demokratik eğitim anlayıĢı ve bu anlayıĢ çerçevesinde geliĢtirdiği demokratik okul düĢüncesini A.B.D.‟nin demokratik toplum yapısından esinlenerek oluĢturmuĢtur. A.B.D.‟nin, bir geliĢme politikası olarak izlediği pragmatizm ile demokrasi anlayıĢı, bu toplumun kurumları üzerinde oldukça etkili olmuĢ; bu etkiyi bizzat yaĢayan Dewey de pragmatizm ile demokrasinin eğitim üzerinde uyandırdığı yankıyı kendi felsefesine uyarlamıĢtır.

Dewey (1996, s. 96)‟e göre, pragmatik felsefeyi benimseyen ve bu bağlamda demokratik bir toplum modeli oluĢturan A.B.D.‟nin demokrasi anlayıĢına dair iki önemli kriteri bulunmaktadır: Birincisi, yalnızca ortak genel ilgilerin pek çok ve çeĢitli noktalarının değil, aynı zamanda bireylerin birbirleriyle karĢılıklı ilgilerinin toplumsal iliĢkileri düzenleyen bir etmen olmasıdır. Ġkincisi ise toplumsal etkinliklerin sürekli biçimlendirilmesi ve ortaya çıkan yeni durumlara uyarlanabilmesidir. Bu iki özellik, oluĢturulan demokratik toplumu eksiksiz bir biçimde karakterize eder.

122

Liberal ekonomi anlayıĢının bireyi özgürleĢtirme ilkesi, A.B.D.‟nin demokrasi anlayıĢını değiĢtirmiĢtir. Nitekim pragmatist gelenek içinde varlığını sürdüren A.B.D., bireysel özgürlük anlayıĢı paralelinde demokrasi ilkelerini oluĢturmuĢ; bu ilkeleri eğitim de dâhil olmak üzere bütün toplumsal kurumlarına taĢımıĢtır. Dewey- bütünüyle Amerikan yönetim sistemi ya da politik kurumları üzerinden hareket etmese de- A.B.D.‟nin demokrasi anlayıĢını temel alarak demokrasiyi diğer toplumsal kurumlarla iliĢkilendirmiĢ; bu iliĢkiden payını en çok alan da kuĢkusuz, eğitim kurumu olmuĢtur.

Bu bağlamda Dewey (1996, s. 96-97)‟e göre A.B.D.‟nin demokrasi anlayıĢı, kendisini eğitimde Ģu biçimde gösterir: A.B.D., birçok demokratik ülkenin de kabul ettiği bir ilke olarak, genel seçim hakkına dayanan bir hükümeti, onu seçenler ve ona riayet edenler eğitilmediği sürece baĢarılı bulmaz. Burada eğitimin rolü; demokratik bir hükümetin kendisini dıĢarıdan etkileyen bir otorite anlayıĢını reddederek, bireylerin ilgilerinden doğan bir sistemi getirmesi ile ortaya çıkar.

Dewey (1993, s. 110-111) bu durumu Ģu ifadeleriyle açıklar:

Demokrasi hükümet biçiminden daha fazla bir Ģeydir. Demokrasi bir toplu yaĢama biçimidir, iletiĢimle bağlantılı bir deneyim biçimidir. Belli bir amaç etrafında toplanan, öyle ki her biri eylemini baĢkalarının eylemlerine dayandıran ve eylemine yön verirken bir diğerinin eylemini düĢünmek durumunda kalan bireylerin sayılarındaki artıĢ; insan eylemlerini bütünselliği içinde değerlendirmeyen, onu sınırlandıran, sınıf, ırk ve ulusal sınırların yarattığı engellerin ortadan kaldırılması ile eĢ zamanlıdır. Bu çeĢitli ve sayısız bağlantı noktası, bireyin daha büyük bir uyarıcı çeĢitliliğine tepki vermesine yol açar. Sonuç olarak bireyler bu yolla kendi eylemlerini, çeĢitlilik içinde değerlendirme olanağına sahip olurlar. Böylelikle bireyler, tek tip etkinliği dikte eden baskıcı bir ortamdan kurtularak eylemlerini göstermede ve onları değerlendirmede bağımsız hâle gelirler.

Dewey‟in yukarıda sözünü ettiği, bireylerin edimlerini özgür bir ortamda sergilemelerine olanak veren, bunu yaparken diğer bireylerin özgürlük alanını iĢgal etmemelerini sağlayan, herhangi bir sınıf, ırk ya da etnik kökene bakılmaksızın her bireye toplum nezdinde eĢit olanaklar tanıyan bir anlayıĢ, ahlâkî bir anlayıĢtır ve yalnızca demokratik bir toplum içinde var olabilir. Dewey, demokrasilerde böyle bir anlayıĢın yeĢerebilmesi için baĢvurulabilecek en temel kurumun eğitim kurumu olduğunun altını çizer. Çünkü ona göre demokrasi bir politik yönetim anlayıĢından daha öte bir Ģeydir ve diğer toplumsal kurumlarla birlikte eğitimden de beslenmek; aynı zamanda eğitime yön vermek durumundadır. Bir baĢka ifadeyle demokrasi ve eğitim iliĢkisi karĢılıklıdır.

Dewey (1993, s. 110)‟e göre demokratik bir toplumun özünde var olan seçmen kitlesi eğitilmiĢ değilse, yöneticilerin seçilmiĢ olması, hükümetin popüler oy kullanma hakkı ile

123

baĢa gelmesi baĢarılı bir eylemi ifade etmez. Demokratik toplumların dıĢ otoritelerin isteklerine meydan vermemesi, bu toplumları yaĢatabilecek, dıĢ etkilerden koruyabilecek kimseler yetiĢtirme ihtiyacını doğurmuĢtur. KuĢkusuz, demokratik toplumun oluĢabilmesi ve varlığını idame ettirebilmesi, bu niteliklere sahip bireyleri yetiĢtirmeye bağlıdır ve bu da ancak eğitim sayesinde mümkün olabilmektedir.

Dewey‟in iĢaret ettiği bu durum, günümüzde Türkiye‟de hâlen aĢılamayan bir sorunu da ifade etmektedir. Sözgelimi seçmen kitlesinin yeterince eğitilmiĢ olmaması, seçimlerde demokratik ilkelere uygun hareket edilmesini engellemekte; bu durum kendisini zaman zaman oylarını kullanmakta sıkıntı yaĢayan, oy kullanma iĢlemini yanlıĢ yapan; zaman zaman ise kullanılan oyların kaybolması, bu nedenle oy sandıklarının baĢından ayrılamama zorunluluğunun oluĢması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu durum, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde yoğun bir biçimde yaĢanmıĢ; oyların çalındığı söylemleri yayılmıĢ ve bu nedenle oylar tekrar sayılmak istenmiĢtir. ÇeĢitli siyasî partilerin oy sayımlarına yönelik Yüksek Seçim Kurulu‟na yaptıkları itirazlarla birlikte, halkın bu durumu protesto etmesi, halkın içinde yer alan farklı siyasî parti yanlısı olan grupların birbirleriyle çatıĢmasına neden olmuĢtur.

Türkiye‟de Ģiddet içerikli olayların yaĢanmasına neden olan bir seçim krizinin varlığı, demokrasinin geliĢmesinin önünde bir tehlike unsurudur. Bu durumda Dewey‟in söylemi bütünüyle haklı çıkmakta; demokrasinin unsurlarının bu biçimde kanlı bir mücadeleye dönüĢmesi, bir yönüyle seçmen kitlesinin eğitilmemiĢ olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı biçimde siyasî partilere yönelik oyların saklandığı ya da kaybolduğuna yönelik iddialar da, halkın bu partiler hakkında Ģüpheye düĢmesine neden olmakta; oyları saklayan siyasî partilerin varlığı ise demokrasiye duyulan inancın yitirilmesine neden olmaktadır. O hâlde bütün bunlar Türkiye‟de gerek seçmen kitlesinin gerekse siyasî parti baĢkanları ve diğer siyasî parti mensuplarının nitelikli bir eğitime tâbi tutulmasıyla aĢılabilecektir. Hatta bu eğitimin, Dewey‟in de öngördüğü biçimde, ailede informel olarak, erken çocukluk döneminden itibaren de okullarda formel olarak verilmesi ve demokratik eğitim biçiminde örgütlenmesi gerekmektedir.

Nitekim Dewey (2010, s. 102-103)‟e göre eğitimin en önemli faydası, bireylere kandırılamama garantisi veriyor olmasıdır. Bir baĢka ifadeyle eğitim, bireylerde, olaylar arasında ayırt etme, derinlemesine ayrımlar yapabilme yeteneğini ortaya çıkarır. Bu eğitimin temel faydasıdır. Herhangi bir birey, gerçeklikle saçma olanı ayırt edemeyebilir;

124

fakat eğitilmiĢ bir birey saçmalıkları gerçeklik olarak kabul etmez. Dewey kendi döneminin bir saçmalık ve palavra çağı olduğunu, saçmalıklar ve palavraların insanlara hızlı bir Ģekilde aktarıldığını ifade eder. Demiryolu, telgraf, telefon, ucuz kâğıda basılan yayınlar nedeniyle doğal davranmanın yerini, ekonomik ve politik koĢullara göre hareket etme almıĢtır. Ġnsanlar belli kavramlara göre davranıĢlarını Ģekillendirmeye baĢlamıĢlardır. Bazı insanlar da kitlelerin inançlarını manipüle etmeyi, aslî bir görev olarak düĢünmeye baĢlamıĢtır.

Dewey (2010, s. 103)‟e göre yaĢadığı dönemde düĢünceyi kontrol etmek, toplumsal eylemlerin ne yönde olduğunu kontrol etmenin ön koĢulu hâline gelmiĢ, ucuz kâğıtlara yapılan baskı ve ucuza dağıtım yapma iĢi, düĢünceyi kontrol etme fikrini etkinleĢtirme olanağı vermiĢtir. Bu durumda duygu ve inançları kiĢiliksizleĢtirme çağı, bir baĢka ifadeyle saçmalıklar çağı baĢlamıĢtır.

Dewey burada modernitenin açmazlarına dem vurmaktadır. Her ne kadar çağdaĢlaĢan ve modernizm ile birlikte bireysel yeteneklerini ön plâna çıkaran insana duyulan ihtiyaç artsa da, tüm bu modern etkilerin birtakım açmazları da bulunmaktadır. Sözgelimi popüler kültür bunlardan biridir. Popüler kültür ürünlerinin odağı olan yazılı ve görsel medyanın,