• Sonuç bulunamadı

Güvenlik Kavramı ve Kavramsal Haritalandırma

Brauch (2008: 28) “bireysel ya da toplumsal bir siyasi değer olarak” güvenliğin bağımsız bir anlamından bahsetmenin zor olduğunu ve güvenliğin “her zaman bir bağlam ve belirli bir bireysel ya da toplumsal değer sistemi ve bunların hayata geçirilmesi ile ilgili” olduğunu belirtir. Bu anlamda da bireylere konulara ve toplumsal adetlerle değişen şartlara uyarlanan bir kavram olduğunun altını çizer. Tarihsel sürekliliği içerisinde “güvenlik kavramı” birçok açıdan ele alınmış ve farklı anlam düzeylerinde kullanılmıştır. Tanımı üzerinde bir konsensüse varmak zor olan güvenlik kavramı bu anlamda “özünde tartışmalı bir kavram” olarak değerlendirilir ve “değer yüklü” olduğu vurgulanır. Bunun için Buzan (1991: 16) kesin bir tanımın oluşturulmasını reddetmekte, kesin bir tanım yapmayı özünde tartışmalı kavramların sosyal bilimdeki işlevini yanlış anlamak olarak değerlendirmektedir. Buzan aynı zamanda güvenliği az gelişmiş bir kavram olarak nitelendirerek 1980 öncesi güvenliğin kavramsal yönünü analiz eden çalışmaların eksikliğine değinmektedir (Buzan 1991: 3-4). Ken Booth (1991: 317-318) ise, Buzan’ın bu yaklaşımına karşı çıkmakta Buzan bu kavramı söz konusu güne kadar en geniş anlamda teorik olarak

1Ayrıca, Weaver güvenlik çalışmalarının teorik yaklaşım bakımından Avrupa ve ABD olarak iki farklı grupta ele alınması gerektiğini belirtir. Ona göre Avrupa güvenlik yaklaşımları uluslararası ilişkiler teorilerinden daha bağımsız bir şekilde yürürken, ABD merkezli güvenlik çalışmaları Uluslararası ilişkiler teorilerinin yaklaşımları üzerinden yürümektedir. Bu bağlamda Weaver 1990 sonrası ABD-Avrupa güvenlik teorileri ayrımını da, ABD-Avrupa’daki güvenlik okullarını, gelenekselcilik/realizm, eleştirel güvenlik çalışmaları (Aberystwyth/Welsh Okulu), Kopenhag Okulu, Dider Bigo ve onun yolunu takip edenlerin sosyolojik çalışmaları ve risk toplumu (Paris Okulu), radikal post-modernler, feministler vd. olarak sınıflandırırken, ABD’deki güvenlik okullarını ise saldırgan (offensive) realizim, savunmacı (defensive) realizm, post-klasikler gibi diğer realistler, uluslararası ilişkiler kökenli inşacı yaklaşımlar, uluslar arası düzende güç ve kurumlar olarak ayrıma tabi tutmaktadır (Weaver, 2004: 3-6).

analiz eden birisi olmasına rağmen kavramı tartışmasız bir hale getirmek için çaba harcamakla suçlar ve böyle bir sonucun tatmin edici olmadığını belirtir. “Eğer bir isim veremesek ona ulaşmayı ümit edebilir miyiz?” Güvenlik kavramının tartışmalı bir kavram olduğu üzerinde ve güvenliğin temel değerlere yönelik tehditlerden özgür olunması anlamına geldiği konusunda bir konsensüs bulunmakla birlikte analizlerin temel odağının “bireysel” “ulusal” ve “uluslararası güvenlik mi olması gerektiği konusunda farklılaşmaktadır.

Soğuk Savaş döneminde güvenlik realist paradigmadan tanımlandığı için “askeri güç kavramı” özel bir öneme sahiptir. Ancak 1980’lerden sonra devleti öncelikli tutan ve askeri gücü önceleyen geleneksel güvenlik yaklaşımına karşı bir hoşnutsuzluk oluşmuştur. Geleneksel güvenlik düşüncesine doyulan bu hoşnutsuzluk güvenlik kavramının genişletilmesi veya güncelleştirilmesi çağrılarını da beraberinde getirmiştir. Bu çağrıların yapılmasına etki eden faktörlerden ilki, geleneksel askeri güvenlikteki sorunlar ve bu sorunlara odaklanılan bir yapıda güvenlik artışının sağlanamaması iken; ikincisi diğer konu alanlarının güvenlik gündemine dahil edilme talepleridir (Booth, 1991: 317).

Booth (1991: 318) geleneksel güvenlik düşüncesini üç unsurun karakterize ettiğini belirterek bunları, askeri tehditlerin öne çıkarılması ve güçlü karşı koyma gerekliliğinin vurgulanmayışı, statüko eğilimli olması ve devletleri merkeze koyması olarak sıralar. Booth, 1991’de yazdığı ve çığır açan “güvenlik ve özgürleşme” (security and emancipation) başlıklı makalesinde birçok insanın ve ulusların yaşamlarına ve refahlarına yönelik günlük tehditlerin geleneksel askeri tehditten farklı olduğunu belirtir. Dolayısıyla bu tehditler aslında bir komşu ülkenin ordusundan değil, ekonomik çöküş, politik baskı kıtlık, aşırı nüfus artışı, etnik ayrılıklar, doğanın tahribatı, terörizm suç ve hastalıklar gibi diğer sorunlardan ileri geldiğini belirtir. Bu durum kendi hükümetlerinin politikaları ve yetersizliklerinden kaynaklanır ve burada öncelikli güvenlik tehdidi düşman değil kendi hükümetleridir. Bunlara ek olarak devletlerin yürüttüğü rejimlere yönelik güvenlik tehdidi dışsaldan çok içseldir. Booth bu anlamda birçok hükümetin kendi askeri kuvvetlerince devrildiğini örnek verir. (Booth, 1991: 318). Dolayısıyla Soğuk Savaş döneminin güvenliği iki kutup arasındaki ilişkinin seyri üzerinden tanımlandığı için bu “dar” güvenlik anlayışı diğer güvenlik sorunlarını bir

anlamda gündemin önüne taşıyamamıştır. Soğuk Savaş sonrası güvenlik çalışmalarında ilk adım eski güvenlik anlayışının yeni dönemi açıklamakta yetersiz olduğu gerçeğinin kabul edilmesiydi. İkinci önemli bir yaklaşım ise, mevcut durumda dünya insanlarının karşı karşıya kaldıkları güvensizlikleri anlamak ve Soğuk Savaş sonrası yaklaşımların da bu yetersizlikleri gidermek için yapılması gerekenleri tartışmaktı. Üçüncü adım ise, güvenlik kelimesinin sihrinin ardına gizlenerek demokratik tartışmaların dışında bırakılan güvenlik gündeminin oluşturulması ve uygulamalarının benimsenmesi süreçlerinin aslında siyasi seçimler içerdiğini ortaya koymak yani “devlet merkezli” güvenlikten “yurttaş merkezli” güvenliğe geçiş sürecidir (Bilgin, 2008: 60; Bilgin, 2010).

Güvenlik merkezlerinin çeşitlenmesi ve özellikle 1990’larla birlikte eleştirel güvenlik yaklaşımının yerleşmesi ile birlikte güvenliğin yeniden kavramsallaştırılması ile ilgili yeni eğilimler ortaya çıkmıştır. Brauch (2008) güvenliğin yeniden kavramsallaştırılmasındaki eğilimleri a) güvenlik kavramının genişlemesi, derinleşmesi sektörleşmesi, b) gösterilenin devletten insanlar ya da insanlığa (insan güvenliği) kayması, c) yeni güvenlik tehlikelerinin (tehdit, çatışma alanları, hassasiyet ve riskler) algılanması ve yeni güvenlik kaygılarının güvenlikleştirilmesi d) yeni güvenlik riskleri ile karşı karşıya kalan ve “beka ikilemi” arz eden yeni çevre sorunları, doğal afetler gibi askeri olmayan sorunlar olarak sıralar.

Tablo 1. Genişletilmiş Güvenlik Kavramları

Güvenlik Kavramları

Gösterilen –referans nesneleri (kimin

güvenliği)

Risk altındaki değer (neyin güvenliği)

Tehdit kaynağı/ları (kimden neden

korunma)

Ulusal güvenlik [siyasi

ve askeri boyut] Devlet

Egemenlik, toprak bütünlüğü

Diğer devletler, terör ve terörizm (devlet dışı

aktörler) Toplumsal güvenlik

[boyutu]

Milletler toplumsal

gruplar Ulusal birlik, kimlik

(Devletler) milletler, göçmenler, yabancı

kültürler

İnsan güvenliği Bireyler, insanlık

Beka, hayat kalitesi Devlet, küreselleşme, küresel çevre sorunları,

doğa, terörizm Çevresel güvenlik

[boyutu] Ekosistem Sürdürülebilirlik İnsanlık

Cinsiyet güvenliği

Cinsiyet ilişkileri, yerli halk, azınlıklar, çocuklar, yaşlılar

Eşitlik, adalet, kimlik, dayanışma, sosyal temsil (social represantations) Ataerkillik, totaliter kurumlar (hükümetler, dinler, elitler, kültür) hoşgörüsüzlük (intolerance), şiddet

Kaynak: (Brauch, 2008: 29)

Özellikle eleştirel güvenlik alanında Kopenhag Okul’unun güvenlik alanına bir çok sektörü dahil etmesi yeni güvenlik çalışmalarında devletin dışındaki güvenlik alanlarının öne çıkmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca bu sektörlerdeki (askeri, siyasi, ekonomik, toplumsal ve ekonomik) güvenlik anlayışları da gün geçtikçe değiştirmektedir.1 Bu bağlamda klasik devlet merkezli çerçeveden askeri güvenlik gündemine farklı referans konularının ve devletin yanı sıra devlet dışı aktörlerin yer aldığı bir çerçeveye doğru güvenlikleştirme konuları genişlemiştir (Buzan 2008: 559). Yeni güvenlik yaklaşımı, güvenlik gündeminin, askeri konular dışındaki insan devlet ve üzerinde yaşanılan gezegenin güvenliğini hususlarını da içerecek şekilde genişletilmesidir. Burada yeni güvenlikle kastedilen güvenlik anlayışının “daha geniş bir tehdit yelpazesini içerecek şekilde” genişletilmesi olarak algılansa da “yeni güvenlik anlayışı” sadece gündemin genişletilmesi değildir. Bilgin’e göre bir felsefe olarak “yeni güvenlik”, güvenlik anlayış ve uygulamalarının merkezine insanın ihtiyaçlarını yerleştirmeyi hedefleyen topyekun bir yenilenme girişimidir (Bilgin 2008: 16; Bilgin, 2003) Gelişmekte olan devletlerin birçoğunda yurttaşların güvenliğine yönelik başlıca tehdit bizzat kendi devletleridir. Bu devletler ulusal güvenlik siyasetini toplum üzerinde hâkimiyet kurmak ve bu hâkimiyeti perçinlemekte bir araç olarak kullanmaktadırlar. Dolayısıyla güvenlik siyaset ilişkisi bu bağlamda öne çıkmaktadır.

Outline

Benzer Belgeler