• Sonuç bulunamadı

Dönemin Fonksiyonel Aktörleri ve Güvenlikleştirici Söylemleri

BÖLÜM 2: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ GÜVENLİKLEŞTİRME SİYASETİSİYASETİ

2.3. Serbest Cumhuriyet Fırkası: Tanımlanmış ve Sınırlanmış Alanda Siyaset

2.3.3. Dönemin Fonksiyonel Aktörleri ve Güvenlikleştirici Söylemleri

Herhangi bir konunun tehdit olarak sunulmasında fonksiyonel aktörler, güvenlikleştirici aktörün kararlarına önemli derecede etki edebilirler (Weaver 2003: 11-12; Buzan, ve diğ.,1998: 35- 36). Güvenlikleştirme süreçlerinde fonksiyonel aktörlerin en başında medya geldiği için özellikle otoriter rejimlerde, bilginin yayılması sürecinde yönetici elitlerin medya üzerinde etkisi daha fazla hissedilir. Medyanın hükümet tarafından kontrol edilmesi, güvenlikleştirici elitin güvenlikleştirme adımının alımlayıcı kitle tarafından sorunun eleştiri süzgecinden geçirmeden kabul etmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda, eğer mevcut ise, alternatif aktörlerin sorunlar üzerindeki görüşlerinin açıklanmasında da çok az bir fırsat sunar. Dolayısıyla sorunların güvenlikleştirilmesinde basın/medya aynı zamanda kendi ideolojisi temelinde iktidarın söylemlerine hizmet eder ve güvenlik söylemlerinin yayılmasına etki eder (Collins, 573:570-571). Bu bağlamda, Serbest Fırka’nın irtica temelinde rejim için bir tehdit olarak sunulmasında basın çok önemli bir işlev görmüştür. Yine altı çizilmesi gereken husus Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşan irtica söylemi, Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal rejimin kendi meşruiyetini sağlamanın bir gerekçesi olarak düşman icat etme sürecinde işlevsel olmuştur. Güvenlikleştirici aktörler ve fonksiyonel aktörler değişse de düşman icat etmede kullanılan “irtica” söylemi ve kullanılan semboller çoğu zaman aynı olmuştur. Örneğin, cüppe, sarık, şeriat bayrakları, kör testere vb tehdit sembolleri (Özipek, 2004a, 2004b) ve “dış düşmanın işbirlikçisi iç düşmanlar”, “rejim düşmanları” gibi tehdit söylemleri farklı olaylarda basın tarafından benzer şekilde kullanılmıştır.

Serbest Fırka’nın da ötekileştirilmesi ve irtica temelinde bir tehdit olarak sunulmasında dönemin basınında kullanılan söylemler önemli derecede etkili olmuştur. Bu anlamda Serbest Fırka’nın kurulduğu dönemde Cumhuriyet Halk Fıkrası yanlısı olan, Hakimiyet-i Milliye, Cumhuriyet, Anadolu ve İnkılap gibi gazeteler ve bu gazetelerin Falih Rıfkı (Atay), Yunus (Nadi), Ali Naci (Karacan) gibi yazarları Serbest Fırka’ya

karşı dönemin iktidarının söylemlerini meşrulaştıran haber ve yorumlar yapmışlardır (Ekinci, 2002) Bu yazarlar ve gazeteler özellikle Fethi Bey’in İzmir gezisinde ortaya çıkan havayı kullanarak, Mustafa Kemal’i etkilemeye çalışmışlardır. Çünkü Serbest Fırka’nın Mustafa Kemal’in himayesinde kurdurulduğu göz önüne alındığında yapılması gereken ilk iş Mustafa Kemal’in bu partiye karşı olumsuz bir tavır takınmasını sağlamaktır. Mustafa Kemal yeni partinin Cumhuriyet’e karşı tehdit oluşturduğuna ikna edilirse, alımlayıcı kitlenin iknası daha kolay olacaktır. Aynı zamanda Mustafa Kemal’in Serbest Fırka’nın laiklik ve Cumhuriyet rejimi için tehdit olarak ikna edilmesi diğer aktörler ve kitleler için yeterli olacaktır. Bu anlamda, özellikle İzmir olaylarında ve sonrasında iktidar yanlısı basının Serbest Fırka’ya yönelik haber ve yorum dili genelde Mustafa Kemal’in hassas olduğu konular üzerinden olmuştur.

Yeni fırkanın kurulmasını, hükümet yanlısı gazeteler, genelde “Cumhuriyet ve demokrasinin bir gereği olarak”, muhalif gazeteler ise, “ülkedeki denetim eksikliğini tamamlamak üzere kurulduğu” şeklinde iki görüş etrafında açıklamışlardır (Avşar, 1998: 69). Ancak yeni kurulan partiye karşı iktidar yanlısı basın daha baştan partinin faaliyet alanını sınırlayan ve partiye karşı kuşkucu bir söylem geliştirmişlerdir. Örneğin, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın yarı resmi yayın organı olan Hakimiyeti Milliye daha parti resmen kurulmadan önce 9 Ağustos’ta “Siyasi Bir Grup” başlığı altında, yayınladığı haberde, “[y]eni grubun gayesi, bu işleri daha mazbut bir şekilde murakaba etmek olacaktır” diyerek, yeni kurulan partinin faaliyet alanı çerçevesini çizmektedir. Bu anlamda, partiye yönelik daha kuruluş aşamasında dile getirilen bu tip güvenlikleştirmeye yönelik söylemler partinin gelecek edimlerini kontrol etmeye dönüktür (Vuori, 2008)

12 Ağustos’ta Fethi Bey’le Akşam gazetesinden Necmettin Sadık’ın yaptığı röportajda sorulan sorular daha baştan Serbest Fırka’yı mahkûm etmektedir. Yeni kurulan partinin “sağa mı sola mı müteveccih olaca[ğı]” sorusuna Fethi Bey “isminden de anlaşılabileceği gibi fırkamız Halk Fırkası’nın sol cenahında liberal, laik ve cumhuriyetçi bir fırka olacaktır” cevabını vermesine rağmen, Sadak’ın başka bir sorusu yeni partiye karşı yeterince önyargının ürünüdür: “Fırkanıza şimdi intisap edeceklerden bazıları bilahare sağa, yani irticaya temayül ederse ne yaparsınız?”

(aktaran, Avşar, 1998: 84). Sadak’ın bu sorusu daha önceden siyasi hayatına son verilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulma sürecinde, bu partinin kurucularına, çok benzer kelimelerle sorulmuştu. Yine 22 Ağustos 1930 tarihli Yarın gazetesinde Arif Oruç’un “Hakikat Budur” başlıklı yazısında Serbest Fırka’ya üye olabilecek kişilerin “cumhuriyetin faziletini kavrayamamış, laik olmıyan herhangi sağ fikirli adamlar” olması halinde bunlardan bir yarar gelmeyeceği belirtilmektedir. Siyasetin sağ üzerinde konumlanması bile cumhuriyete ve devrimlere karşı bir tehdit söyleminin geliştirilmesi için yeterlidir. Bu algılama güvenlikleştirici aktörler tarafından sağ siyasetçilere karşı hep kullanılacaktır.

Fethi Okyar kendi partisine karşı bu şekilde oluşan ya da oluşabilecek baştan önyargılı düşüncelere karşı 11 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesine demeç verir: “Eğer bir gün sağ cenahta prensiplerimize mugayir bir teşekkül meydan alırsa hasm-ı canım olacak olan irtica hareketi ile mücadele edeceğim… bu takdirde laik ve cumhuriyet prensipleri ile idare olunduğumuz için Cumhuriyet Halk Fırkası ile teşrik-i mesai ederim” (aktaran Avşar, 1998: 85; Koçak, 2006: 659). Görüldüğü üzere, Serbest Fırka’nın programı, kuruluş süreci ve kurucuları dikkate alındığında, şüpheye yer olamayacak şekilde Cumhuriyet için bir tehdit unsurunun ileri sürülmemesi gerekirken partiye yönelik kuşku oluşturma süreci basın üzerinden de devam eder. Yani tehdit algılaması gerçeklikten daha çok söylem üzerinden yürümektedir. Örneğin, Hâkimiyeti Milliye gazetesinin 21 Ağustos tarihi sayısında, “… Padişahlığı, halifeliği, şarklılığı kaldıran, dini dünya işlerinden ayıran, Latin harflerini alan şapka giydiren bir fırkanın” daha solunda bir parti olamayacağı iddia edilerek (aktaran Yetkin 1997: 166; Avşar, 1998: 85), yeni fırkanın kimliğine yönelik ötekileştirme süreci başlatılmıştı. Bu bir anlamda her türlü farklılığı güvenlikleştirmeye dönük bir edimdir ve bu tarih daha partinin resmi olarak üye kaydına başladığı gündür. Başka bir deyişle, ortada tehdit olarak sunulacak yeterli bir gerekçe de yoktur. Güvenlikleştirme mantalitesi muhalefetin tehdit olacağı ön kabulüne dayanmaktadır.

Serbest Fırka’nın halk nezdinde karşılık bulacağına yönelik gerçekliğin ortaya çıkmaya başlamasıyla, iktidar yanlısı gazeteler yeni fırkaya karşı tutumlarını daha da sertleştirmişler ve muhalefetlerini partinin tabanı ve rejim üzerine odaklandırmaya başlamışlardır. 22 Ağustos’ta Hakimiyeti Milliye gazetesi Siirt Mebusu Mahmut’un

söylediklerini “Bir Hakikat” başlığı ile “memlekette yalnız cumhuriyetçi partilerin yaşaya[cağı]”, şeklinde haberleştirmiştir. Ardından da Mahmut’un “bu hakikati gerek dahilde gerek hariçte hala maziye bakan irticai politikalardan meded uman unsurların dikkatini tahrik için tekrara lüzum görmüyoruz”, (aktaran Avşar, 1998: 98) uyarısını aktararak, irtica üzerinden bir söylem geliştirmiştir. Aynı tarihlerde Serbest Fırka’ya yönelik bu tip haberler yoğunlaşmış ancak, 29 Ağustos’ta, Cumhuriyet gazetesinde Cumhuriyet Halk Fırkası, İstanbul Vilayet İdare Heyeti üyelerinden Cevdet Kerim (İncedayı)’nın Serbest Fırka üzerine söyledikleri güvenlikleştirme açısından önem arz etmektedir. Güvenlikleştirmenin yeniden üretilmesinde insanlara önceki durumlar hatırlatılması ve yeni güvenlikleştirmeler için geçmişten gerekçe devşirilmesi hususu dikkate alındığında (Vuori, 2008) Cevdet Kerim’in Serbest Fırka ile ilgili söylemleri daha anlamlı hale gelmektedir: “Serbest Cumhuriyet Fırkası’na gelince… teessürle görmekteyiz ki, memlekette Derviş Vahdeti, Serbesti, Silah ve Volkan tarzlarını andıran neşriyata kapı açmış ve lüzumsuz yere çok kısa zamanda kaldırım politikacılığı vaziyetine düşmüştür” (aktaran, Avşar, 1998: 100-101). Cevdet Kerim burada, söz konusu saptamaları ile 31 Mart olayına gönderme de bulunarak Serbest Fırka’nın akıbetine yönelik bir hatırlatmada bulunmaktadır. Daha önceden de değinildiği üzere, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na yönelik olarak benzer güvenlikleştirici söylemler dile getirilirken benzer bir paralellik kurulmuştu. Şimdi aynı paralellik Serbest Fırka üzerinden de kurulmakta ve söz konusu partinin de akıbetinin Terakkiperver Fırka gibi olacağına atıf yapılmaktadır. Bu gibi geçmiş üzerin de belirli olaylara referans vererek güvenlikleştirme söylemi tüm Cumhuriyet tarihi boyunca kullanılacaktır. Güvenlikleştirmenin semantik ayaklarından biri olan “kültürel anlam/bağlam” açısından bu göndermeler oldukça fonksiyoneldir.

İsmet Paşa, 30 Ağustos 1930’da Büyük Taarruz’un yıldönümünde, Sivas’a giderek demiryolunun açılışında bir konuşma yapmıştır. İsmet Paşa’nın burada yapacağı konuşma daha önceden bir beklenti oluşturmuştu. Daha sonraki 30 Ağustos’larda da devam edeceği gibi, muhalif unsurlara karşı, sert bir konuşma yapması ve Cumhuriyet rejiminin istikrarı için söyleyecekleri önemliydi. İsmet İnönü, burada yaptığı konuşma’da beklentileri boşa çıkarmadı ve ilk defa sert bir şekilde Serbest Fırka’yı eleştirdi (Yetkin 1997: 222) İnönü, Serbest Fırka’ya yönelik eleştirisini Fırka’nın

liberal söylemleri üzerine kursa da iktidar yanlısı basın fırsatı kaçırmamıştır. 2 Eylül’de Falih Rıfkı, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde “Sivas Nutku” başlıklı yazısında, İnönü eğer bu konuşmayı daha önceden yapsa Serbest Fırka’ya ihtiyaç kalmayacağını iddia etmiştir. Ona göre, İnönü’nün konuşması, “Halk Fırkası Cumhuriyetçilerinin yolunu bulandıran bütün sisleri silip süpürücü bir ışık[tı].” Bu ışık, Halk Fırkası mensuplarına “yeniden milli mücadele devrim, ruh ve heyecanı ile çalışmaya başla[ması]” için bir fırsat sunmuştu (aktaran Avşar, 1998: 102-103). Artık bu nutuktan sonra, Cumhuriyet Halk Fırkası yanlısı aktörler, gazetelerdeki yazılarında “devrim yanlılarını yeni partiye karşı ortak hareket etmeye” çağırmaya başlamışlardır. 4 Eylül tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yine Falih Rıfkı, “Bir Mektup-İnkılâp Susmamalıdır” başlıklı yazısı bunun en güzel örneğidir:

“…Biz henüz inkılâp devrindeyiz… Nezih muhalifliğe gösterilen aşırı hürmet inkılâba karşı hürmetsizlik olur… Halk Fırkası, daha doğrusu Türk inkılabı susuyor. Bu nasıl

şey?….Vakit geçirmeyelim! İnkılâp için, yalnız inkılap için çalışalım! Şimdi hüküm süren

sessizlik canlı bir ruhla ürpersin!” (aktaran Avşar, 1998: 103).

Falih Rıfkı’nın, köşesinde yayınladığı bu yazı bir okuyucu mektubudur ve söz konusu yazar köşesinde, “Türk inkılâbını en iyi anlayan ve onun fikir kısmı üzerinde en iyi çalışan Mermi Bey’in gönderdiği bir mektup” (Avşar, 1998: 229, dipnot 345) notunu da eklemiştir. Aslında, Cumhuriyet döneminde bu tip okuyucu mektuplarının köşelere konularak siyasal partilere karşı kullanılması hep devam edecektir. Bu anlamda, fonksiyonel aktörlerin güvenlikleştirme süreçlerindeki rolleri sadece söylemleri üzerinden değil izledikleri yöntemler açısından da paralellikler gösterir.

Yine İzmir mitingi ile ilgili olarak İzmir’de yayın yapan Cumhuriyet Halk Fırkası Denizli Milletvekili Haydar Rüştü (Öktem) in sahibi olduğu Anadolu gazetesi Fethi Bey’i karşılayanları “para ile tutulmuş sarhoşlar” olarak nitelendirirken, aynı gazetenin başyazarı Haydar Rüştü yerel basında yeni partiye yakınlık gösterenleri “işgalde Rumlarla işbirliği yapan, Milli Mücadeleden kaçan, kimisi Yunan işgalinde onların emrinde çalışan” kişiler olarak nitelendirmekteydi. İzmir’de yaşanan gerginliklerin oluşmasında Anadolu gazetesinin bu ve bunun gibi Serbest Fırka’ya karşı suçlayıcı söylemleri etkili olmuştur. Yaşanan gerginlikleri Vakit gazetesi Serbest Fırkalıların, “Kahrolsun

Anadolu Muharrirleri! Öldüreceğiz” şeklinde haberleştirmiş, Hakimiyeti Milliye ise, “devlet kuvvetlerine” silahla karşılık verildiğini iddia etmiş ve yaşanan olayları “başkaldırı” olarak haberleştirmiştir (aktaran, Avşar, 1998: 111-112). Haberlerin veriliş şekli, gerçekliğin tahrif edilerek Serbest Fırka mensuplarını tehdit unsuru olarak göstermek ve “yetkilileri yeni partiye karşı harekete geçirmek” içindir. Özellikle Hakimiyeti Milliye İzmir’de yaşanan olayları en başından itibaren “devlet ve Cumhuriyet Halk Fırkası”na yönelik olarak sunmuş ve Mustafa Kemal’i etkilemeye çalışmıştır.

İzmir olaylarından sonra, iktidar yanlısı basının tutumu genelde Mustafa Kemal’i Serbest Fırka’nın Cumhuriyete karşı bir tehdit oluşturduğuna ikna etmekti. Bu çaba bir anlamda da başarıya ulaşmıştır. İzmir olaylarından sonra, o güne kadar Serbest Fırka’ya karşı ılımlı bir tutum sergileyen ve Mustafa Kemal’e yakınlığıyla bilinen Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi tutumunu değiştirmiştir. 7 Eylül’de Cumhuriyet gazetesinde “İzmir Hadisleri” başlıklı yazısında, Serbest Fırka lehine yapılan propagandanın “makul hudutları” aştığını ve “yapılan inkılâpların ilga edileceği” noktasına ulaştığını yazacaktı. Nadi’nin konumunu değiştirmesi serbest Fırkaya dönük olarak dile getirilen güvenlikleştirme söylemlerinin de alımlayıcı kitlede etkisini gösterdiğine örnek olarak sunulabilir. Çünkü Nadi yazısında normal siyasi süreçlerin bittiğine inanmaya başlamıştır. Bu yazıların odak noktası, Mustafa Kemal’in tarafsızlığını değiştirmesi üzerine ve bir anlamda baskıyı da içeriyordu. İktidar yanlısı gazetecilere göre, “olay çok tehlikeli bir boyut almıştı ve eğer Gazi tutumunu değiştirmez ise irtica önlenemez bir duruma gelecekti” (aktaran, Avşar, 1998: 117). Kullanılan güvenlikleştirici söylemler Mustafa Kemal nezdinde karşılığını bulmuş ve 9 Eylül tarihinde Cumhuriyet gazetesinin Anadolu Ajansı kaynaklı haberinde Mustafa Kemal’in bir “tebliği” yayınlanır. Mustafa Kemal bu demecinde, kendisinin yeni fırka ile beraber olduğuna yönelik “halka ifade ve işae” edilen hususlara “tamamen ve kat’iyyen muhalif” olduğunu beyan eder. Aynı gün Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, Mustafa Kemal’e açık bir mektup yazarak, Mustafa Kemal’den partiler karşısında durduğu yeri netleştirmesini ister. Nadi, mektubunda, Mustafa Kemal’in başka partileri desteklese bile, “biz kendimizi, bize emanet edilen Cumhuriyet’in muhafazası ve vazifesini eksiksiz ifaya muktedir

hissediyoruz….her hal ve ihtimalde cumhuriyetin iyice korunacağından daima emin bulunarak…” (Ağaoğlu, 1994: 74) ifadesiyle Cumhuriyetin bekçisi olduklarını da ilan eder. Ancak, sonradan da ortaya çıkacağı gibi mektup daha önceden Mustafa Kemal’in bilgisi dâhilinde yazılmıştı. Mustafa Kemal, hemen ertesi gün bir mektupla, Nadi’ye cevabını vermiştir. Mustafa Kemal’in mektubundan anlaşılan, gazetelerde Serbest Fırka’ya yönelik çıkan haberlerin amacına ulaştığıdır:

“[B]u mektupta son günlerde İzmir’de vukua gelen hadiselere işaret olunarak, beni Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan başka fırkaların mal etmeye çalıştıkları görüldüğünden bahis… Bu nokta üzerinde diğer bazı gazeteleri de okudum… Ben Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın umumi reisiyim… Bu bağı çözmek için hiçbir sebep ve icap yoktur ve olmaz” ( Ağaoğlu, 1994: 75-76).

Mustafa Kemal mektubunda “İzmir’de bir gazete idare hanesine ve Cumhuriyet Halk Fırkası merkezine yapılan saldırıların da Cumhuriyet kanunlarının takiplerinden” kurtulamayacaklarını belirtir. Mustafa Kemal’in bu mektubu iktidar ve onu destekleyen basın arasında etkisini göstermiş ve bu süreçten sonra Serbest Fırka’ya yönelik suçlayıcı ifadeler ve ifadelerin tonu ağırlaşarak artmıştır. Fethi Bey’in gittiği yerlerde büyük kalabalıklar tarafından karşılanması, parti teşkilatlanmasına yönelik ülkenin çoğu yerinde başvuruların artması ve partinin iktidara yürüdüğüne yönelik algı bu süreci daha da hızlandırmıştır. 11 Eylül’de Türk Dili1gazetesi partiye üye olan vatandaşlar arasında gayri Müslimlerin olmasını, “Gazi’nin kendi eliyle kurduğu esasları yıkmak” olarak değerlendiriyordu:

“Bu teşekkül irticaı körüklemek, inkılâp rejimlerine ve devlet kanunlarına halkı itaatsizliğe sevk ve tahrik için mi vücut buluyor? Gazi’nin kendi eli[y]le kurduğu esasları yıkmak için onun büyük namından istifade etmek kadar felaketli bir oyun tasavvur olunur mu? Dünkü ıztırapları unutmuş, aramızda tek bir fert mevcut mudur ki Papazlar ve Hahamlarla teşriki mesai etmelerine imkân verilsin” (Vakit, 11 Eylül 1930’dan aktaran Özipek, 2004b: 248).

Bu güvenlikleştirme söyleminde irtica,” “inkılap rejimine” zarar veren ve Gazi’nin kendi eliyle kurduğu esasları yıkmak için işlev gören bir güvenlik grameri işlevi görmüştür. Bu anlamda, güvenlik gramerinin bu yönü doğrudan güvenlikleştirmenin metin (textual) yoluyla üretilen yönünü açıklarken, geçmiş üzerinden ve “Papaz” ve “Haham” metaforu kullanılarak üretilen söylem ise güvenlikleştirmenin semantiğinin kültürel yönüne işaret etmektedir (Balzacq, 2005, 2008, Stritzel 2007)

1

Türk siyasal hayatında özellikle partilerin irtica temelinde suçlanmaları belirli semboller üzerinde de yapılmıştır. Bu anlamda örneğin “yeşil bayrak açtılar” hükmü bir irtica unsuru olarak “irtica ile mücadele” için kullanılan en önemli söylem ve sembollerden birdir (Özipek, 2004b). Aslında “yeşil bayrak” ya da üzeri Arapça yazılı bir afişin bir yerlerde ortaya çıkması tehdit söylemlerinin kurularak güvenlikleştirme sürecinin başlaması için yeterlidir. Bu anlamda Serbest Fırka döneminde de “yeşil bayrak” haberleri yeni fırkaya karşı basında öne çıkan suçlayıcı unsurlardan biridir. Yine Cumhuriyet döneminde irtica söyleminde sıkça dile getirilen üzeri “Lailahe illallah” işlenmiş bayrakların kullanılmasıdır. Çünkü bu tip bayrakların görüldüğü yerde rejimin güvenliğini tehlikeye düşüren unsurların bulunduğu söylemi hemen üretilmektedir. Fethi Bey’in Balıkesir’i ziyareti sırasında da yaşanan bu tip bir olay iktidar yanlısı basın tarafından “irtica”nın göstergesi olarak yorumlanmıştır(Özipek, 2004b: 250-25; Emrence, 2006: 166).1

Fonksiyonel aktörlerin, Serbest Cumhuriyet Fırkası’na yönelik, güvenlikleştirici söylemleri, eş zamanlı olarak ya da daha sonradan güvenlikleştirici aktörler tarafından da kullanılarak, Serbest Fırka’nın rejimin bekası için tehdit unsuru olarak sunulmasında etkili bir işlev görmüştür. Özellikle Meclis kürsüsünden, Serbest Fırka’ya yönelik suçlamalarda gazete isimlerine ve gazetede yazan kişilerin yazılarına referans verilerek parti aleyhine bir söylem geliştirilmesi bunun en açık göstergesidir.

Outline

Benzer Belgeler