• Sonuç bulunamadı

Günlük Hayatla İlgili Gelenek Görenekler

KEMAL TAHİR’İN ESERLERİNDE HALK BİLİMİ UNSURLARI 1. DİL ANLATIM

6. HAYATIN DÖNÜM NOKTALARI İLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLER GÖRENEKLER

6.7. Günlük Hayatla İlgili Gelenek Görenekler

Toplumun yazılı olmayan kurallarını, temayüllerini, bireylerden beklentilerini, olaylara, kişilere göre davranışlarını toplumun uzun yıllar boyunca tecrübelerle ortaya koyduğu bir gerçektir. Geleneksel davranış biçimleri örf, adet,

gelenek, görenek, töre adları altında birleşen davranış biçimleridir. Sedat Veyis Örnek bu kavramları şöyle açıklar.

“Örf çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak nitelenen bir takım örnek tutum ve davranışlardır. (…) Örflere karşı çıkmak kimi toplumlarda yasaya karşı çıkmayla bir tutulur; hatta zaman zaman yasaların da üstünde tutularak katı ve bağışlamasız bir tutumla birey cezalandırılır.(…)Adetler tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedir. (…) örneğin karşılama ve uğurlamalar; yemek ve sofra düzenleri geçiş dönemleriyle ilgili kutsamalar (…) adetlerin alanına girer.(…)Gelenekler geniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçirilebilen bilgi, tasarım, boş inanç, yaşantı biçimi, daha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür(…) dar anlamda ise kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsal ya da politik işlevi gibi önemli konulardaki görüşleridir.’’ (Örnek 1995: 123-128).

Sedat Veyis Örnek, aynı eserde göreneklerle ilgili görüşlerini de şu şekilde ifade eder:

“Göreneğin örfe, âdete, geleneğe bakarak yaptırım gücü daha zayıftır. Örfteki yapılma zorunluluğu, adet ve görenekteki yapılmalı özelliği görenekte yapılabilmeli niteliğindedir. (…) Komşu ziyaretlerinde, hasta yoklamalarında, alışverişte, ortak taşıtlara inip binmede, tanışma ve tanıştırılmalarda nasıl davranılacağını belirleyerek ilişkilerin düzenli gitmesine yardımcı olurlar.” (Örnek 1995: 127-128).

Sedat Veyis Örnek yukarda çeşitli bölümlerini aktardığımız “ Türk Halk Bilimi” adlı eserde töreleri ise şöyle yorumlar:

“Bir toplulukta, bir grupta, bir yöre halkında bireylerin uymakla yükümlü oldukları ya da uymaya zorlandıkları davranış kalıplarının tümünü içine alan töreler özellikle geleneksel kesimde ve kırsal alandaki etkinliğiyle dikkati çeker. Öyle ki töreleri zedeleyen ya da törelere aykırı davranışlar çoğu kez bağışlanmaz bir tutumla yasaları yargılamasına da zaman bırakmadan, bu tür durumlar için toplumca belirlenmiş olan cezalara çarptırılır.”(Örnek 1995: 127-128).

Bu açıklamalar ışığında Kemal Tahir’in eserlerinde geçen günlük hayatla ilgili gelenek görenekleri aktaralım

6.7.1. Erkeğin Üstün Tutulması Geleneği

Anadolu da bazı işleri kadınlar yapar. Ataerkil bir yapıya sahip olan toplumumuzda basit de olsa erkeğin bir takım işleri yapmaması, erkeğin kadından üstün tutulması söz konusudur. “ Dutlar Yetişmedi” adlı eserde bu durum şöyle ifade edilir.

‘‘—Sen de ite ekmek verseydin, dedim. İşte bak deminden beri sizi seyrediyorum.

—Ben başka o başka. İti erkek beslemez. Artık Abu Efendi’nin yüzüne bakıyordu. Âdet böyledir. Köy yerinde âdet böyledir. İti de erkek mi beslermiş. Karılara ne hizmet kalır.

—İt sizin malınız değil. Jandarmaların köpeği. Jandarmalar doyursun. —Jandarmalar da erkek. Jandarmalar buranın garibi. Evi, köyü, karısı yok. —Ayıp Silo. Elin iti için adam bacısına vurmaz.

—Karıdır elbet dayak yiyecek. Yavaş yavaş alışır, iyidir…’’ (DY. s. 13). Yukarıda da belirttiğimiz gibi ataerkil toplumlarda erkeğin baskın olduğu, gelenek göreneklerin de bu çerçevede oluştuğu bir gerçektir. Soyun yürümesi, adın devam etmesi erkek çocukla olacağı için doğacak çocuğun erkek olmasını istemek, erkeğin üstün tutulması hatta kadının aşağılanması söz konusudur. Erkek çocuk sahibi olmak için yapılan işlemler Pertev Naili Boratav’ın eserinde şöyle değerlendirilir:

“Genç kadının çocuk ( ve öncelikle erkek çocuk ) sahibi olmak için evliliğin ta başlangıcında uygulanan işlemler de var. Yeni gelinin yatağında daha gerdekten önce bir oğlan çocuk yuvarlamak kucağına bir oğlan çocuk vermek gibi.Bütün bunlar bir çeşit ihtiyat tedbirleridir. Ama evlendikten sonra uzunca bir zaman geçip de çocuğun geleceğini bildirmesi beklenen belirtiler görülmeyince genç kadın kısırlık kuşkusuna düşer ve kusurunu ya da bu gecikmeye yol açan herhangi bir sebebi gidermek için çeşitli çarelere başvurur. Bunları iki bölüme ayırabiliriz:

a) Olağanüstü güçlerden yararlanmalar ve çeşitli büyülük işlemler.

b) Akılcı – gerçekçi “ilaç” ve “ onarma” tipinde işlemler…”(Boratav 1994: 143-144).

Oğlan doğurmayan hele hele de gebe kalamayan kadınların üstüne kuma getirilmesi korkusu, gebe kalmak için ve dahi doğacak çocuğun erkek olması için başvurulan çareler! Eserde şöyle geçmektedir.

‘‘—Şundan ki, Çerkez kızı ol görüp gebelenmez. Buna demişler ki,’’başının çaresini görmedin mi, bu herif üstüne evlenir.” demişler. Karı aklıyla başlamış çabalamaya… Sonunda yükledik yoluyla… Bu kez de istemezler , “Oğlan doğurmaya bak, oğlan doğurmadın mı, hiç değeri yok” demişler. Günah Bibi cadısı,"Bende bebeği oğlana çevirecek dermen vardır ya biraz pahalıdır" demiş… Akılsız Çerkez, gerçek sanıp boynunun, fesinin altunları yolup Günah Bibi kahpesinin önüne indirivermiş bizden uğrun şarradak… Verdiği dermanı alıp, her neyse, kaynatıp içmiş… İçmesiyle yoğurt aklındaki gövdesi, ossaat yeşil küfe kesti, ardında ocak isi gibi karardı. N’oldu demeye kalmadan karı cavlağı çekti. Şu Çerkez inadına bakmalı ki, oğlan doğurmak lafının dermanının lafını açmadığından başka, Günah Bibi’nin adını da hiç anmadı. (BM. s. 245).

6.7.2. Şölen-Toy Geleneği

“ Devlet Ana” adlı eserde Osman Bey’in Karacahisar’ı almasının ardından kurulan toy ve sergilenen davranışlar eski Türk geleneği olan “şölen” yaşatıldığını göstermektedir. Bu gelenek Nihat Sami Banarlı tarafından şöyle açıklanmıştır:

“Türkler bir bilgiye göre, dinî olmayan yeme içme toplantı ve eğlencelerine toy; bunların dinî olanlarına “ şölen” diyorlardı. Şölen kelimesinde büyük ziyafet umumi ziyafet manası vardır. Fakat toy sözünün de aynı manada kullanıldığı olurdu.

Totem devrinde her Türk klanının özel totemi olur, klanlar totemlerinin etini yemezlerdi. Ona ok atmaz onu incitmezlerdi. Yalnız yılda bir defa büyük dinî tören yaparak totemi “kurban” ederlerdi. Tabi kurban edilen totem yerine yeni avlanmış bir totem konurdu. İşte totemlerin kurban edildikleri günlerde verilen dinî ziyafetlere “şölen” denirdi…”(Banarlı 2001: 45).

Bu eski Türk töresi gereğince eserde Karacahisar zaferinin verdiği mutlulukla beylikte olmaz işler olmaya başlar; küsler barıştırılır, sevdalılar kavuşturulur, ziyafetler verilir…

‘‘Osman Bey'in istediği yerlere sabaha karşı varmışlar, tasarladıklarını kılı kılına uygulayarak Karacahisar'ı almışlardı. Bu işin, köylüden üç ölü, ikisi ağır on

beş yaralıya kolay başarıldığı duyulalı beri Köslük Meydanı'nda çalman davul zurna sesleri tepeleri gümbürdetip gökleri inletiyordu. Sevinçten alacaklar bağışlanıp dargınlar barışmış, yaşlıların huysuzluğu yüzünden, belki de kıyamete kadar kavuşamayacak yavuklular, "Verdim gitti" sözüyle mutluluğun en umulmazına erişmişlerdi. Avlularda koca kazanlar kaynıyor, her ev gücü yettiğince köylü savaşçılara bayram sofraları dökmeye hazırlanıyordu.’’ (DA. s. 499).

6.7.3. Gelinlik Etme Geleneği

Gelinlerin evdeki helali dışındaki erkeklerin yanında izin verilinceye kadar konuşmama, büyüklerin yanında çocuk sevmeme, çocukla ilgilenmeme kırsal kesimde hala sürdürülen bir gelenektir. Kemal Tahir eserlerinde bu geleneği şöyle işlemiştir:

“Sofada Murat’ın karısı Feride’ye rastladı: —Kız!..

Gelin, işini bırakıp doğrulduğu halde “ buyur” demiyordu.

—Kız, sana söylüyoruz! Bizim giyimleri kim kurcaladı? Söylesene, laf soruluyor. Allah Allah! (…) Feride’nin gelinlik ettiği için kendisine cevap vermediğini hatırlayarak yumuşadı.” (K. s. 41).

Mahir Bey’in karısı Canseza Hanım çocuklarıyla baba ocağına gider. Orada bu gelenek şöyle anlatılır:

“Babasının yanında çocuklarıyla meşgul olmak Abaza âdetine uymadığından Cemal'i ortada bırakıp eteklerini toplayarak merdivenleri koşa koşa çıktı. Babasının oturduğu odanın kapısını hızla açtı.” (BMK. s. 275).

6.7.4. Hediyeleşme Geleneği

Memleketinden herhangi bir sebeple süreli – süresiz ayrılanlar geri döndüklerinde arkada bıraktıkları kişilere çeşitli hediyeler getirirler. Getirilen hediyeler ihtiyaçlara getiren kişinin ekonomisine göre değişir. Bu gelenek Pertev Naili Boratav tarafından şöyle ifade edilmektedir.

“Yaşlarına , kabiliyetlerine göre bir ustanın yanına kapılanırlar ; çıraklık dönemlerinden geçerler. (…) Arada biriktirdikleri para ile köydeki çoluk çocuklarına

gerekli şeyler, yakınlarına hediyeler alarak köylerine sılaya dönerler. Sılaya dönüş Hıdrellezde olur…” (Boratav 1994: 191).

Ankara’ya çalışmaya giden kulaksızın Mustafa da dönüşünde bu geleneğe uyar. Getirilen hediyeler eserde şöyle ifade edilir:

“ Lamba gelince analığı en üstte duran siyah paltoyu kaldırıp ışığa tuttu. —Babana mı bu?

—İyi bildin babama… Daha kuşak var, şalvar var, mintan var, yelek var, mest lastik var. (…) Mustafa daha fazla dayanamadı sandığın yanına çömeldi.

—İçinde şapkalar var. Bırak ütüsü bozulur… Birini ağama, birini babama aldık. Biri de benim. Murat ağama fazladan bir de yelek olacak. (…) Size yemeni de olacak. (…) İkisi senin ikisi gelinin. Ağası Murat’a bakıp güldü. Gazocağı da getirdim.” (K. s. 28-29).

6.7.5. Kan Davası (Kan Gütme)

Herhangi bir sebeple iki aile, iki aşiret arasına bir soğukluk girerse, bunlar karşı karşıya geldiğinde ya mala ya cana bir zarar dokunur. Altta kalmamak düşüncesiyle zarara uğrayan taraf bunun öcünü almak için fırsat kollar. Olaylar büyür. Çoğu zaman incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle sırf inat uğruna, gurur meselesi yapılan olaylar kötü sonuçlar doğurabilir.

“Körduman” adlı eserde Yakup Ağa Murat’tan umduğunu bulamayınca küçük oğlu Mustafa’ya yönelir yaşanan elim! Olayı anlatır: “Tekenin öldürülmesi” olayı… Sonra öcünün nasıl alınması gerektiği konusunda yol gösterir oğluna! Mükâfatı da hazırdır. Lakin ödülü alacak kişi ödül yerine hapishaneyi boylar.

“—Hocaların Hakkı’yı vuracak mıydı Murat Ağa’m?

—Yok, canım hemen vurmalı mı? ( Yakup ağa başını çevirdi ) cana değmek salt vurmakla olmaz. Sözgelimi karısını kızını baştan çıkarırsın alırsın öcünü tatlıca. Köy yerinde barınmaz olur, karıyı boşar, evlenir yeniden… Bunlar hep masarif! Bir de şaşar karıyı vurursa, yallah mahpusa… Anladın mı?

(…) —Ben öç almayı severim hay Mustafa. Sonunda hangi kızı istersen istersin. Anana söyle. Kaç lira derlerse başlık kessinler…” (K. s. 124-178).

Çakır’ın Kenan Emey’e olan tutkusu sonucu Yediçınar Yaylası’nı, tüm variyetini, itibarını Kara Abuzer tayfasına devreder. Kirkor Amcasının mirasına

konarak yeniden zengin olan Kenan dost görünüp düşmanlık besler. Kara Abuzer’in oğlu Sülük Bey’i öldürtür. Emey’le evlenip kaybettiklerini geri almak ister. Fakat Emey kan güder. Adamlarına bu işi yaptıramayınca kendisi Kenan’ın cezasını keser.

“—Geldin mi Emey Hanım? —Gelmemek olur mu isteyince?

“Hacı Kenan sesi beğenmedi kuşkuyla irkilip Emey’in yüzüne bakar bakmaz utanmayı yanılmayı düşünmeden var gücüyle bağırmaya başladı:

—Yetişin… Yetişin komşular… Vuracak beni bu kahpe. (…) Hacı Kenan 5-6 adım açılabilmiş bir taşa takılıp sendelemişti. Elleri öne uzalı birkaç adım sarsak sarsak gitti. Dizleri üstüne çökerken Emey yere düşersen elinden kesinlikle kurtulacakmış duygusuna kapılıp ateş etti. Kurşun ense çukurunun dört parmak üstünden girmiş sağ gözden çıkmıştı. (BM. s. 509-510).

7. HALK BİLGİSİ

Bu bölümde Kemal Tahir’in eserlerinde geçen halk hekimliği, çeşitli hastalıklar ve tedavileri, halk veterinerliği, halk meteorolojisi ve takvimi, halk hukuku, halk botaniği, halk taşımacılığı ve taşıma teknikleri incelenmiştir.