• Sonuç bulunamadı

Cehennem Topçusu Cemil’in Düğünü

KEMAL TAHİR’İN ESERLERİNDE HALK BİLİMİ UNSURLARI 1. DİL ANLATIM

6. HAYATIN DÖNÜM NOKTALARI İLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLER GÖRENEKLER

6.3. Çocukluk Çağı

6.5.6. Cehennem Topçusu Cemil’in Düğünü

Cemil’le Nermin’in düğünleri ise toplumdaki buhranlar nedeniyle sade bir nikâh töreniyle geçiştirilir. Zaten kaçak olan Cemil gizlice evlenir.

“Dayı Maksut Neriman’ın, Teğmen Faruk Cemil’in tanığı oldu. Yahya Hoca kısa bir dua ile nikâhı kıydı.Bunlar “Mutlu yıllara… Allah bir yastıkta kocatsın!’’deyip gidince, gelin güvey Selime teyzenin elini, mindere uyuma taklidi yapan Enver’in yanağını öperek hemen yukarı çıktılar.” (YS. s. 169).

İlk gece yine “gelinin konuşturulması” gündemdedir. Gelin konuşmayıp gelinlik eder güveyden hediye koparır bu vesileyle…

“Cemil kapıyı sürmeleyip döndü. Fesini kabadayıca sedire fırlattı, odanın ortasında elleriyle yüzünü kapatış duran Neriman’a yaklaşıp bileklerini tuttu.

—Yoruldun mu?

—Çok… Enver’e acıdım. Üzüldü. Belli etmemeye çalıştı ama bitti. —Geçer çabucak… Hadi söndürüyorum lambayı…

—Durun, hayır!

—Hayır mı? Cemil çapkın çapkın gülümsedi. Sahi öyle Yüz görümlülüğü ister… Hemen gevezelik etmeseydin, konuşturmalık da alırdın!

—Annem and verdi iki rekât namaz kılacakmışsın. —Tamam, bir bu eksik!

—Vallahi olmaz yarın bana yemin ettirecek…”(YS. s. 169-170).

“Bir Mülkiyet Kalesi” adlı eserde ise Mahir Bey ile evlenecek olan Canseza Hanım’ın gelin olarak süslenmesi Naile Sultan’ın sarayında yapılan hazırlıklar şöyle anlatılır.

“Burdurlular düğünlerde geline adeta işkence ediyorlardı; Kızcağız gözlerini kaldırıp etrafına bakmasın diye, üst gözkapaklarına altın pullar yapıştırılıyor, eğer ailede yoksa ince kangalları, beşibirlik dizisi, taç kiralanıp biçare kız, "Perşenk" haline getiriliyordu. Bu yüklenmiş haline acımadan bir iskemle üzerine çıkarıp ayakta tutuyorlar, zorla ağlatmak için ne kadar acıklı mani, koşma varsa söylüyorlardı.” (BMK. s. 181).

Sonuç olarak bir yuva kurup hayatlarını birleştirmek isteyen gençler yukarda anlattığımız bir takım usullerden göreneklerden geçtikten sonra dünya evine girerler. Elbette ki anlatılanlar toplumumuzdaki bütün “evlenme” örf adetleri değildir. Bunların dışında da gelenek görenekler vardır. Ancak hepsini izaha kalkmak oldukça zordur.

6.6. Ölüm

Ölüm, basit olarak hayatın sona ermesidir. Ancak toplumun inanışları, gelenek görenekleri; ölen kişinin eş, dost, akraba ve sevenlerinin gayretiyle manevi birliktelik daha uzun bir süre devam eder.

Bu birlikteliği Pertev Naili Boratav şöyle izah etmektedir:

“Ölünün gözleri kapatılır, çenesi bağlanır, yatağı değiştirilir, karnına bıçak konur; bulunduğu odanın pencereleri açılır, gece ise oda aydınlık tutulur; başucunda Kuran okunur, yalnız bırakılmaz. Ölü elden geldiğince çabuk gömülmelidir; ancak ikindiden sonra ölenler ertesi güne bekletilebilir.

Gömülme Hazırlıkları: yıkanma, kefene sarılma, musalla taşında cenaze namazının kılınması, genel olarak tabutun üstünde cinsiyetini kimi hallerde mesleğini, belirtilen bir eşyası konur. Genç yaşta ölenin tabutu süslenir, gelin teli, duvak vs gibi.” (Boratav 1994: 195).

Mezarın kaybolmaması, yatan kişinin kim olduğunun bilinmesi için akrabaları mezarın üstüne çeşitli malzemelerden bir işaret koymaktadırlar. Bu gelenek de Türklerin destanlar dönemine kadar uzanmaktadır. Nihat Sami Banarlı bununla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır.

“Gömülen kahramanın mezarı çevresine “balbal” denen taşlar dikerlerdi. Türkler arasında yazı yaygınlaşınca böyle taşlar üzerine kitabeler yazdılar.”(Banarlı 2001: 45).

Kemal Tahir’in eserlerinde de ölüm, ölüm sonrası yapılan işlemler örf ve adetlerimize göre yapıldığı görülmektedir. “Göl İnsanları” adlı eserde ölü gömüldükten sonra yapılanlar şöyle anlatılır:

“Ne denilmiştir? Ölenle ölünmez denilmiştir. Ertesi rahmetliyi yoluyla gömdüler. Iskatını çevirip, lokmasını döküp, bahşişini sadakasını dağıtıp,kitabın yazdığını yerine getirdiler. (Gİ. s. 299).

“Devlet Ana” adlı eserde Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra yapılanlar şöyle anlatılır:

“Osman Bey, babasının yattığı yer yatağının yanına, Akçakoca'nın karşısında, diz çökmüştü.Yahşi İmam ölünün ayakucunda, gerçek acıların yumuşak sesiyle fısıldar gibi Kur'an okuyordu.” (DA. s. 159).

Yas tutmak, gideni yadedip unutmamak, onun acısıyla yanmak belli bir süreye tabi değildir. Toplumda en az üç gündür. Fazlasının ucu açık olarak bırakılmıştır. Yas süresince eğlence olmaz, süslü giyinilmez, bazı bölgelerde yıkanılmaz, iş tutulmaz gibi kurallarda vardır.Sülük Bey’in ölümü üzerinde tutulan yas ve çekilen acı “ Büyük Mal” adlı eserde şöyle ifade edilir:

“Göçmen mahallesi, Sülük Beyin Nefise’yi aldığı zaman nasıl haftalarca düğünler kurup eğlendiyse, ölümün yasını da öyle haftalarca uzatmış, haftalarca Çorum’un göklerini ağıtlarla inim inim inletmişti. Karılar hiç dur durak bilmiyor, en küçük anılarla yeniden çığrışarak çırpınıp yolunmaya girişiyorlardı. Daha ilk geceden toplu dövünmesinin başına Soluk Beyin okuttuğu çocuklardan Civansah’ın anası Toprak hatun geçmişti.” (BM. s. 397).

“Hür Şehrin İnsanları I.” adlı eserde mezarın kaybolmaması için yapılması gerekenlerin; lahit yaptırma, taş diktirme veya demir parmaklıkla çevirme olduğu şöyle dile getirilir:.

“—Bilmem iki doktor geldi. Birisi grip dedi, diğeri bronşit… Ben kambur doktoru götürelim demiştim. Fırsat elvermedi. Öylece şakacıktan öldü. Güzel güzel konuşup dururken… Babamla birbirimize bakakaldık. E’si zaman geçti. Mezar kayboldu. Biz lahit falan yaptıramadık, taş diktiremedik. Tabi demir parmaklık da çektiremedik… ” (HŞİ. I s. 69-76).

Din, vatan, millet gibi kutsal değerler uğruna mücadele ederken ölen kimselerle İslam inancına göre şehit denilmektedir. Şehitlerin ölmediği, mahşerde

sevdiklerine şefaatçi olacağı, Allah’ın bu kullarını çok sevdiği değer verdiği inancı söz konusudur. Yine şehitler bu yukarda yapılan merasimlerden müstesna olarak defnedilirler. Yani şehitler yıkanmaz, kefenlenmez kanlı elbiseleri onların kefeni olur öylece defnedilirler. Bu inanış “Devlet Ana” adlı eserde şöyle anlatılır.

“—Buradayım! Sen nerdesin?

—Fukara Şirin kızı gömecekler... Savuştum. —Hocasız mocasız mı?

Şehit olduğundan, yıkanması namazı olmazmış... Bir yandım ki Şirin bacıya…” (DA. s. 601).

İslam inancına göre şehitler, kefen giydirilmeden, kendi kanlı kıyafetleriyle defnedilir ki bu sebepten şehitlerin yıkanması da söz konusu değildir. Bu inanç “Bozkırdaki Çekirdek” adlı romanda şu şekilde anlatılır:

“—Ayrıntısı, bu kez soygun yok, düşenlerin koynundaki kefen paralarını toplayıp kemer doldurma yok!

—Neden oğlum Savaş ganimet demek değil midir? Ölü parayı nidecek? Kefene geldi mi, şehidin kefeni olmamak kanundur. Doğru cennete gider çünkü tıkır mıkır.

—Tuh yüzüne… Gördün mü beyim ganimet hatırı diyerek bunca şehidimizi cennete şallak mallak göndermiş bu rezil!...

—Hey oğlum… Konuşursun ya bildiğinden mi konuşursun? Cennette Amerikan bezinden gömlek olmaz! Bunlar hep Hacı Zekeriya Efendi’nin dolapları. Kefen gerek diye her birimize yedi sekiz arşın pırtı daha satacak. Yağma mı yahu! Kurban olduğum Allah, ne biçim Allah ki mübarek cennetine gavur dokumasından kefen soka… Cennet bahçesinde terzilerin piri İdris peygamber, cennetliklerimize hulle donu biçip giydirmekte değil midir? Evet ben onu bunu bilmem. Savaşın kanunu ölen çıplanır gider kalan sebeplenir.” (BÇ. s. 137).