• Sonuç bulunamadı

Gündem Belirleme Kuramının Temelleri

EKLER LİSTESİ

1. BİRİNCİ BÖLÜM MEDYA GÜNDEMİ MEDYA GÜNDEMİ

1.2. Gündem Belirleme Kuramının Temelleri

Her kuramın arkasında o kuramı hazırlayan, düşünsel temellerini şekillendiren ve kuramın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan akademisyenler ve bilim insanları bulunmaktadır. İletişim literatüründe ise gündem belirleme kuramının düşünsel altyapısının Walter Lippmann tarafından şekillendirildiği söylenebilir. Bu bağlamda gündem belirleme kuramının düşünsel temellerini açıklamak adına bu kurama katkı sağlayan düşünürlerin fikirlerinin irdelenmesi yerinde olacaktır.

33

1.2.1. Walter Lippmann (1922)

1920’lerin Amerika’sında özellikle New York’ta gazeteler bilginin yayımı ve halka ulaştırılması için en iyi araçtı. Maliyeti düşük olan gazeteler kolay şekilde halka ulaştırılıyor ve dağıtılıyordu. Lakin, bu dönemde yapılan haber içeriklerinin çoğu sansasyonel, gerçek olmayan, çoğu zaman basit ve skandal temelliydi. Büyük başlıklar ve göz alıcı fotoğraflar ile okuyucuların ilgisi yakalanmaya çalışılıyordu (akt. Melek, 2015).

Lippmann ahlaki yönden sorumsuz ve zayıf olan gazetecilerin ve dolayısı ile gazetelerin gerçek olmayan haber, politika ve ekonomi ile ilgili fikirleri kamuoyuna sunduklarını, insanların zihinlerine yanlış resimler yerleştirdiklerini düşünmeye başladı.

Lippmann, yukarıdaki fikirlerinin de etkisi ile 1922 yılında yayınlanan

Kamuoyu (İngilizce: Public Opinion) isimli kitabını yazmıştır

(Lippmann ve Curtis, 2017). Lippmann bu kitapta, dünyanın gerçekliğini sorgulamakta, medya aracılığı ile sunulan gerçekliğe karşı gelmektedir. Gerçekliğin aslında medya tarafından zihinlere çizilen bir resim olduğunu savunmaktadır. Lippmann’a göre insanlar kendi yakın çevrelerinde olup biten olayları anlayabilmekte, lakin çevresine uzak dış dünyadaki gelişmeleri anlamlandırabilmeleri için belirli anlamsal haritalara ihtiyaç duymaktadır. Lippmann’a göre dış dünyayı doğrudan gözlemlenemeyen insanların zihnindeki boşlukları şekillendirmek için gerekli olan anlamsal haritalar medya aracılığı ile gazetelerin aktardığı

34 R STUDIO İLE ÇOK ULUSLU MEDYALAR ARASI GÜNDEM BELİRLEME ANALİZİ

bilgiler ışığında şekillenmektedir (Güngör, 2011; Tekinalp ve Uzun, 2006).

Lippmann’ın medyanın kamuoyunu etkileme ve şekillendirmeye atfettiği ve eleştirdiği bu güç gündem belirleme kuramınında alt yapısını hazırlar nitelikteydi.

1.2.2. Harold D. Lasswell (1927)

İletişim ile ilgili yapılan ilk kavramsallaştırmalar medyanın izleyiciler, takipçiler yani okuyucular üzerinde güçlü ve tek yönlü etkiler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu fikrin oluşmasında Dünya savaşının ve savaşta kullanılan propaganda tekniklerinin ve bu tekniklerin kitleleri etkileme gücü etkili olmuştur. Yukarıdaki görüşten ve Lippmann’dan etkilenen Lasswell (1927) Dünya Savaşı’nda Propaganda Teknikleri isimli kitabında savaş zamanında kullanılan propaganda tekniklerine yer vermiştir. 1940’lı yıllarda özellikle propaganda özelinde kitle iletişim terimini ilk kez kullanmıştır. Onun bu çalışmalarından yola çıkarak “gümüş kurşun” – “hipodermik iğne” gibi kuramların önü açılmıştır. Lasswell, iletişimi birisinin başka birisini etkilemesi için bir araç ve iletişimcinin ise iletişimde baskın etkileyen taraf olduğunu söylemekte, bunu çok bilindik formülü “Kim, kime, hangi kanalı kullanarak, hangi etki ile ne diyor” ile o yıllarda açıklamaktaydı (Lasswell, 1948).

35

Lasswell, kitlesel medya aracılarının kamuoyu üzerinde hem doğrudan hem de fikir ve kanaat önderleri ile etkide bulunduklarını ifade ederek gündem belirleme kuramının alt yapısının oluşmasına katkıda bulunmuştur (Bayram, 2011, s. 127).

1.2.3. Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet (1944)

Medyanın kamuoyu üzerine güçlü etkisi sorgulanmaya başladığı yıllarda, 1940 Amerika Başkanlık seçimlerini ve seçim sürecinde araştırma konusu yapan ve seçmenleri karar verme sürecindeki etkilerini inceleyen Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet, bulgularını

İnsanların Seçimi (İngilizce: The People's Choice: How the Voter Makes Up His Mind in a Presidential Campaign) adlı kitap ile

açıklamışlardır (Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet, 1944). Lazarsfeld ve diğerleri (1944) çalışmayı yapmadan önce medya ve kamuoyu algısı arasında güçlü bir etki ve bir korelasyon bulmayı umarak bu araştırmaya başlamışlardır. Lakin elde ettikleri sonuçlar beklentilerini karşılamamıştır. Araştırmacılar, kitle iletişim araçlarının beklentilerinin dışında, kamuoyu üzerinde sadece sınırlı bir etkiye sahip olduğunu, medyanın yaptığı haber ve propagandanın seçmenlerin sadece 5%’lik oranda oy kullanım tercihlerini etkilediğini, seçmenlerin aile üyeleri, arkadaşları, sosyal ve profesyonel çevreleri olan kişilerarası iletişiminin oy verme davranışını etkilediği tespit etmişlerdir.

İki Aşamalı Akış (İngilizce: The Two-Step Flow of Communication)

kuramını; bireysel ilişkilerin, kitle iletişim araçlarına göre oy verme davranışlarını da etkili olduğu savı ile geliştirmiştir. Bu kurama göre,

36 R STUDIO İLE ÇOK ULUSLU MEDYALAR ARASI GÜNDEM BELİRLEME ANALİZİ

kitle iletişim araçlarından yayılan mesajlar ilk önce toplumdaki fikir – kanaat önderlerine ulaşmakta, daha sonra mesajlar bu kişiler aracılığı ile yakın çevrelerine aktarılmaktadır. Kanaat önderleri, toplumu sesi olan, bireyleri ve grupları etkileme ve yönlendirme gücü olan, kendilerine danışılan, fikirlerine değer verilen kişilerdir. Orijinal mesajın içeriği kanaat önderlerinin fikirleri ile harmanladığı yeni bir içeriğe dönüşebilmektedir (Bayındır, 2017).

New York’un Elmira kentinde başka bir araştırma yapmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar kendi fikirlerine yakın buldukları haberleri izledikleri, haber izlerken seçici davrandıkları tespit edilmiştir. İnsanların fikirlerine yakın haberleri seçmeleri ve seyretmeleri, sahip oldukları fikirlerini daha da güçlendirmelerine ve pekiştirmelerine olanak tanıdığı tespit edilmiştir. Bu neden ile kitle iletişim araçlarının seçmenlerin bakış açılarını tek başına değiştirmede yeterli olamayacağı belirtilmiştir. (Berelson, Lazarsfeld ve McPhee, 1954).

Kuramı 1957 yılında gözden geçiren Katz’a göre; kampanya sürecinde kararsız olan ve fikrini değiştiren seçmenlerin kitle iletişim araçlarından çok kişilerden etkilendiği, aynı aile üyeleri arasında, arkadaşlar ve iş arkadaşları arasında toplumdaki siyasal görüşün yüksek derecede homojen olduğu (birincil gruplarda görüşün homojenliği) ve kampanya öncesi gruplarından farklı düşündüğü, kitle iletişim araçlarının kararını önceden vermiş seçmenler üzerinde daha da pekiştirici bir etki yarattığı tespit edilmiştir (Katz, 1957).

37

Personal Influence: The Part Played by People in the Flow of Mass Communications adlı makale de ise kişisel etki üzerimde tekrardan

durulmuş ve medyanın sınırlı etkisinin altı çizilmiştir (Katz, Lazarsfeld ve Roper, 1957).

Medyanın güçlü etkisinin sorgulandığı 1930-1960’lı yıllar arasını kapsayan bu döneme Sınırlı Etkiler Dönemi denmiştir (Yakışır, 2013). Bu dönemde, insanın zihinlerindeki boşlukların kitle iletişim araçları yani aslında gazetecilerin resimleri ile doldukları fikrinden, bu boşlukların kanaat önderinin fikirleri ile şekillendiği savına geçilmiştir.

1.2.4. Norton Long (1958) ve Bernard Cohen (1963)

1950’lerin sonlarında bile insanların zihinlerinin şekillendirilmesi, resimlerin yerleştirilmesi ve eksikliklerin zihinlerde doldurulması fikri etkisini kaybetmemiştir. Medyanın kamuoyu üzerindeki etkisinin sınırlı mı olduğu yoksa sınırsız mı olduğu tartışmaları devam etmiştir. Long (1958) yaptığı araştırmada topluluk içinde en etkili aracın gazeteler olduğunu belirtmiştir. Long’ a göre gazeteler; topluluk içinde ne konuşulduğunu belirlemekte, insanların düşüneceği gerçeklerin ne olduğunu ortaya koymakta, problem çözme konusunda ise neyi önemsemeleri gerektiğinin altını çizmektedir.

Long’un araştırmasından beş yıl sonra 1963 yılında Cohen, Basın ve

Dış Politika (İngilizce: The Press and Foreign Policy) adlı kitabında

basının insanlara ne düşüneceklerini söyleme konusunda pek etkili ve başarılı olmadığını, fakat okuyucularına ne hakkında düşüneceklerini

38 R STUDIO İLE ÇOK ULUSLU MEDYALAR ARASI GÜNDEM BELİRLEME ANALİZİ

söyleme konusunda gerçekten başarılı olduğunun altını çizmiştir (Cohen, 2015, s. 13).