• Sonuç bulunamadı

Günümüz Türk Resminin Entelektüel Zemini Üzerine

2.5. Ekrem Kahraman’ın Çağdaş Sanat, Çağdaş Türk Resmi Üzerine Yazdığı Metinler

2.5.24. Günümüz Türk Resminin Entelektüel Zemini Üzerine

(http://www.ekremkahraman.net/pPages/pArtist.aspx?paID=603&section=550&lang=TR& periodID=&pageNo=37&exhID=0&bhcp=1/ sayfasından erişilmiştir, 12.02.2019)

Günümüzde, Türk Resmi hangi ana eksenin çevresinde durmaktadır? Söylendiği gibi Çağdaş Batı Sanatı ekseninde mi, yoksa geleneksel ve ulusal olanın ekseninde mi? Biçim ve dilin mi, yoksa içerik ve düşüncenin mi? Toplumsal tutumun mu, bireysel tutumun mu? Modernizm’in mi, yoksa Post modernizm’in mi? Klasiği ve geleneği ya hiç oluşamamış ya da en iyi niyetli bir yaklaşımla yeterince oluşamamış, geçmişe ait bir değiştirme-dönüştürme atmosferinden uzak kalmış bir alanın, neyin kanallarından geçiyor olduğu sorusunun yersizliği bir yana, belki de bu ve benzeri soruların net cevaplarının en azından şimdilik tartışmalı olduğu bir noktada duruyoruz.

Kanımca, eğer bir alan tanınmak isteniyorsa, önce alanın ürettiği sonuçlara bakılmalıdır. Resim alanında bakılacak olan da bizzat resmin kendisi olan resim adına yapılanlar ile yapanların kimlikleri, yürüdükleri yol, geçtikleri mecralar, beslendikleri kaynaklar ve elbette öznel düşünceler ve duyarlıklardır. Çünkü sanat yapıtının okunup çözümlenmesi, çoğu kez bizzat sanatçının kendisinin sanatçı olarak çözümüne bağlıdır. Dahası, sadece sanatçının değil bir olgu olarak sanatsal üretimin kimliğiyle, onu algılama ve değerlendirme kimliği arasında daima bir kaynak birliği ya da bakış açısı paralelliği söz konusudur. Çünkü en azından aynı toplumsal dönemin ya da bireyin öznel kaygılarından çıkıyor oldukları bir yana, artık resmin dayandığı bilgisel-kültürel zemin eskiden olduğu denli muğlak değil. Fakat yine de, sanat yapıtının bizzat kendisiyle, belirdiği zeminin değerlendirilmesinin birbirinden özenle ayrılması gereği vardır. Çünkü bir olgu olarak sanat yapıtını okumak, anlamak ve çözmek her zaman olduğu gibi bugün de oldukça karmaşıktır. Oysa yapıtın çıkış gerekçesi, üzerinde durduğu yer, neyin sonucu olduğu ve kimliği gibi noktalar üzerine yine de birtakım saptamalar pekâlâ da yapılabilir. Bu tutum bir gerçeği notlamak değil, sorularla ufku genişletmektir.

Resim ile ilgili birçok yazı ve tartışmada “biçim” ve “içerik” gibi iki temel kavramdan söz edilmektedir. Oysa günümüzde, artık bu iki kavramla sanatı çözümlemenin yeterli olamadığı görülmektedir. Bazı günümüz sanatçılarında, biçimin bizzat içeriğin kendisi olarak kullanıldığı bir yana, biçim ile içeriğin birbirini dönüştürmesi-belirlemesinin karşılığı olan “dil” kavramı ortaya çıkmıştır. Artık “dil” kavramı, bir olgu olarak biçim kavramının yanı başına gelip yerleşmiştir. Dil ve biçim ile yapıtı oluşturan diğer taraf

“içerik” arasında karşılıklı yaşanan bir gelgit söz konusudur. Bazen bir taraf diğerine, bazen de diğer taraf ötekine yol açar. Esasen bir “içerik” olan, toplumsal ve bireysel olan dili ve biçimi, dil ve biçim ise toplumsal ve bireysel olanı belirler halde ardışık dönemler- yaratış süreçleri yaşanır.

Türkiye ardı ardına yaşadığı toplumsal özgürleşme eylemlerinin rüzgârıyla geçirdi. Önce ulusal özgürleşme, sonra siyasal ve toplumsal özgürleşme, onun arkasından da bireysel özgürleşme süreçlerine tanık olundu. Ne var ki, ne Türk toplumu, ne de kültür ve sanat ortamımız, henüz yeterince oluşamamış olduğu için, bu dalgalanmaların gereklerine yeterince hazır giremedi ve olanları sindiremedi. Bu yüzden de, yaşanması zorunlu hesaplaşmaları hiçbir zaman sonuçlandıramadı... Batıda modernleşme, kentlerin birer sanayi merkezleri haline dönüşmeleri ile bu merkezlerde yoğunlaşan insanın yeni yaşamı kurma çabasına-kargaşasına denk düşer. Yani Modernizm, batılı hayatın kendi iç dinamiğinin sonucuydu. Oysa Türkiye’de, Cumhuriyet temelinde yepyeni bir devlet olarak kurumlaşan bir devlet ile toplumunun üst yapı kurumlarında yaşanan siyasal değişimin sonucu olarak gündeme gelmiştir. Nasıl, nereden, niçin ve hangi nedenlerle gelmiş olursa olsun, bugünü belirleyen her modern öğe ve birikim bütün çapaklarıyla birlikte tüm kültürümüzü ve resmimizi de biçimlemektedir. Türkiye’de sanat ile hayat arasındaki ilişkiler tartışmaya geldiğinde her seferinde bir doğu-batı tartışması da başlamakta, bu kavramlar birbirleriyle iç içe ve genel… Gerçekten de bugün Türkiye; siyasi olarak da kültürel olarak da her zamankinden daha çok ve belirgin bir biçimde, tam da coğrafi konumuna uygun bir yerde durmaktadır. Bir yandan modernleştirici, dağınık, yetersiz ve yarım bırakılmış yaklaşımlar; diğer yandan da geçmişe yönelik dinsel kültürün gelenekçi, güçlü yaklaşımlarının dengesini oynamaktadır. Entelektüel kültür ve sanat çevreleri, her gün biraz daha bu handikabın burgacına doğru çekilmektedirler. Daha düne kadar “modernlik” “çağdaşlık” adına “yerel ve ulusal” olana uç noktalarda eleştiriler yöneltilirken, son günlerde bu çevrelerde tam tersi noktalardan Modernizm’e yönelik eleştiriler geliştirilmeye başlandı. Sanatçının yerel ve ulusal kültüre yönelmesi; “Osmanlı kavramlarını kullanması” “çağdaş bir Osmanlı Estetiği”ni yaratması gerektiği öne sürülme çizgisine gelindi. Ne yazık ki Türkiye; biraz da bu kolaycılık ve kompleks yüzünden sadece kendi siyasal ekonomik sosyal modernliğini değil, bütün iddia ve yapılmış olanlara karşın sanatsal kültürel modernliğini de yeterince üretemedi. Bunun bir nedeni “Batı ufkuna” karşı tutuculuk ise; diğer nedeni de geleneğe karşı tutuculuktuk ile de birbirine karıştırılarak tartışılmaktadır.

Özetlemek gerekirse, bana “Cumhuriyet sonrası Türk Resmi” kavramı, “Çağdaş Türk Resmi” kavramından daha gerçekçi bir tanımlama gibi geliyor. Hele hele “çağdaşlık” kavramının bir takım gruplarca paylaşılmışlığı bilindiğinde; bunların dışında kalanların da “Batı ufkuna” karşı tepkisellikleri göz önüne alındığında, söz konusu kavram ve tahlillerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayım.

2.5.25. İki Yüzyıl Önce İki Yüzyıl Sonra Madrid Felluce 200 yıl önce Madrid: “Prens