• Sonuç bulunamadı

2.8. Güç ve Güç Mesafesi

2.8.7. Güç Mesafesinin Sosyal Sınıf, Eğitim Durumu ve Meslek

Toplumdaki eşitsizlik, düşük, orta ve yüksek gibi sınıfların oluşumunda kendisini göstermektedir. Bu sınıfların toplumun sunduğu olanaklar karşısındaki erişim imkânları farklıdır. Örneğin iyi bir eğitim bireyi bu sayede orta sınıf yapar. Eğitim genellikle meslek edinmek için gereklidir. Bu nedenle de toplumlarda eğitim, meslek ve sosyal sınıf arasında bir orantı mevcuttur (G. Hofstede ve G.J.Hofstede, 2005:48).

G. Hofstede ve G.J.Hofstede çalışmasında, IBM şirketinde yapılan çalışmada İngiltere, Almanya ve Fransa’daki çalışanlar arasında en düşük eğitim seviyesinin gerektirdiği meslek gruplarından en büyük eğitim seviyesinin gerektirdiği meslek gruplarına kadar güç mesafesi değerleri ölçmüş ve bu ölçüm aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 5: G.Hofstede ve G.J.Hofstede’in çalışmasına göre belirlenen altı meslek grubu için güç mesafesi değerleri

Güç Mesafesi Değeri

Meslek Grupları Meslek Türü Sayısı En Küçük En Büyük Ortalama

Vasıfsız ve yarı vasıflı işçiler 3 85 97 90

Sekreterler, uzman olmayan 8 57 84 71

satış elemanları

Vasıflı işçiler ve teknisyenler 6 33 90 65

Önceki kategorilerin patronları 8 22 62 42

Uzman işçiler 8 -22 36 22

Uzman işçilerin patronları 5 -19 21 8

Toplam 38 -22 97 47

Kaynak: Hofstede,G. and Hofstede, G.J. (2005). Cultures and Organizations Software of the Mind (Second Edition).McGraw.Hill. s.49

Tablo 5’e bakıldığında, en düşük eğitim seviyesi, meslek ve statüye sahip çalışanların güç mesafesini daha yoğun hissettikleri, çalışanların eğitim seviyesi yükseldikçe ve mesleki statüleri arttıkça bu mesafenin daha az hissedildiği gözlenmiştir. İngiltere, Fransa ve Almanya için gösterilmiş olan tablodaki değerler, her ülkenin güç mesafesi ile doğru orantılı bir şekilde değişmektedir.

G.Hofstede ve G.J.Hofstede (2005:51-53), güç mesafesinin farklı olduğu ülkelerdeki aile köklerini incelediklerinde, insanların çoğunluğu aile ortamına doğdukları için ve bütün zihinsel yazılımlarını doğumdan hemen sonra oluşturmaya başladıkları için bunu yaparken kendilerinden büyükler onlar için birer model oluşturmuşlardır. Büyük güç mesafesi olan ailelerde çocukların ebeveynlerine itaat etmeleri beklenmektedir. Bazen çocukların arasında bile bir otoriter düzen vardır. Daha küçük çocuklar büyük çocuklara uymak zorundadır. Çocukların bağımsız davranışları desteklenmemektedir. Ebeveynlere ve büyüklere olan saygı temel bir değer olarak sunulur. Çocuklar, diğer insanların bu saygıyı gösterdiğini görür ve kısa zamanda kendileri de bu saygı zincirini benimserler. Çoğunlukla ebeveynlerin ve büyük çocukların ilgilerinde özellikle ilgilenilen küçükse, belli bir sıcaklık vardır. Onlara devamlı bakılır ve kendi başına öğrenmeleri beklenmez, buna izin de verilmez. Ebeveyn ve yaşlı akrabalara olan saygı büyüyünce de devam eder. Yaşadıkları sürece ebeveyn

otoritesi insanların hayatında önemli rol oynar. Çocuklar kendi hayatlarını kontrol edebilecek hale gelmelerine rağmen anne babalar ve büyük anne, büyük babalar, yani birinci ve ikinci kuşak ebeveynler resmi bir saygıyla karşılanır. İnsan ilişkilerine hakim olan büyüklere bağımlılık düzeni bireylerin zihinsel yazılımlarında ciddi bir ihtiyaç haline gelir. Ebeveynler yaşlanırsa veya başka bir nedenle aciz hale gelirse çocukların onlara maddi anlamda ve pratikte de bakmaları beklenmekte ve ikinci kuşak ebeveynler çoğunlukla çocuklarının aileleri ile birlikte yaşamaktadır. Düşük güç mesafeli ailelerde ise, çocuklar aşağı yukarı eşit olarak değerlendirilir. Çocuklar belli bir fiili gerçekleştirebildiği sürece mesela kendi başına banyo yapabilecekse, bu fiili yapmalarında serbest bırakılırlar ve müdahaleye maruz kalmazlar. Ebeveynlerin çocukları eğitirkenki başlıca amaçları, çocukların kendi başının çaresine biran önce bakabilecek hale gelebilmelerini sağlamaktır. Çocukların aktif olarak denemeler yapmaları desteklenmektedir. Bu esnada çocuklar ebeveynlerin fikirlerine katılmak zorunda değillerdir; böylece bu çocuklar hayır demeyi çok erken öğrenirler. Başkalarına olan davranışları onların yaşına veya statüsüne göre değişmez, resmi saygı ve hürmet nadir gösterilir. Bu toplumlardaki aile bağları diğerlerine göre daha zayıftır. Çocuklar büyüdükçe ebeveynlerini arkadaş veya kendilerine eşit birisi olarak görürler ve önemli kararlar alırken onlara danışmayı düşünmezler. İdeal durumlarda yetişkin bireyler tamamen bağımsızdırlar. Bağımsızlık yetişkin bireylerin zihinsel yazılımlarının başlıca birimi olarak görülür. Ebeveynler yaşlandıklarında veya aciz hale düşmeleri halinde bu tür durumlar için önceden tedbirlerini almaları beklenir. Onlar çocuklarının onları desteklemesini veya onlarla kalmayı ummazlar.

Aslında bu abartılı uç durumların haricinde gerçekte durum bu iki ucun arasında bir yerdedir. Özellikle düşük güç mesafeli ülkelerde ebeveynlerin sosyal sınıf ve eğitim seviyeleri önem taşımaktadır. Aileler kendi aile kültürlerini oluşturmakta ve bu bazen toplumun standartlarında farklılık gösterebilmektedir. Ebeveynlerin kişilikleri çocuklarda sıra dışı davranışa sebep olabilmektedir. Buna rağmen çizilen iki tablo insan eşitsizliği probleminin aile içindeki çözümlerini oluşturan çizginin iki ucunu temsil etmektedir. Aile, bireylerin sosyal ve zihinsel programlamalarının ilk kaynağı olduğu için çok ciddi bir etki bırakmakta ve programın sonradan değiştirilmesi çok zor olmaktadır. Psikiyatristler ve psikanalistler bireyin aile geçmişinin öneminin farkındadırlar ama bundaki kültürel katkıyı her zaman hesaba katmamaktadırlar. Psikiyatri toplum standartlarından uzak davranan bireylere yardım etmeyi

amaçlamaktadır. G.Hofstede ve G.J.Hofstede(2005), ise standartların toplumlar arasında ne kadar değişken olabileceğini gösterdiklerini düşünmektedirler. Bu nedenle psikiyatristlerin farklı standartlara sahip başka toplumdan olan insanlara yardım etmeye çalışmaları riskli olabilmektedir. Bu yardımın sağlıklı olması için yardım edenin farklı kültür değerlerine sahip olduğunun farkında olması gerekmektedir (G. Hofstede ve G.J.Hofstede, 2005:51-53).

Sonuç olarak, toplumdaki bireylerin güç mesafesini hissetme derecesi aslında o toplumun kültürel yapısı ve geldikleri ailenin standartları ile ilgili bir durumdur. Ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde, erkek çocuklar kız çocuklara nazaran daha serbest yetişmekte ve desteklenmektedirler. Aslında güç mesafesi yüksek olan toplumlarda gücün temsilcisi erkek olarak görüldüğü için, bu mesafe genellikle erkek bireyler tarafından örülmekte ve bu mesafede gücü temsil etmeyen kadınlarca daha çok hissedilmektedir. Aile kökleri ve toplumun yapısından dolayı böyle yetişen birey G. Hofstede ve G.J.Hofstede (2005)` in bahsetmiş olduğu “zihinsel yazılımları” bu şekilde geliştiği için bir süre sonra zihinsel yazılımlarındaki algı, eşitsizliğin normal olduğu yönünde olacak ve özellikle kadınlar bu eşitsizliği kabul ederek yaşayacaklardır. Güç mesafesi ne kadar yüksekse bu eşitsizliği kabullenme dereceleri de o kadar yüksek olacaktır.