• Sonuç bulunamadı

Kültürel bir değişken olarak güç mesafesi ve cam tavan engeli arasındaki ilişkiler üzerine ampirik bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kültürel bir değişken olarak güç mesafesi ve cam tavan engeli arasındaki ilişkiler üzerine ampirik bir araştırma"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DIŞ TİCARET EĞİTİMİ

KÜLTÜREL BİR DEĞİŞKEN OLARAK GÜÇ MESAFESİ VE CAM TAVAN ENGELİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÜZERİNE AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Naide JAHANGIROV

(2)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DIŞ TİCARET EĞİTİMİ

KÜLTÜREL BİR DEĞİŞKEN OLARAK GÜÇ MESAFESİ VE CAM TAVAN ENGELİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÜZERİNE AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Naide JAHANGIROV

Tez Danışmanı

Yrd. Doç. Dr. Güler SAĞLAM ARI

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Bu çalışmada güç mesafesi ve cam tavan engeli arasındaki ilişki araştırılmıştır. Güç mesafesinin cam tavan engeli ile ilişkisinde cinsiyetin ara değişken olarak etkisi incelenmiştir.

Çalışmada öncelikle bir anne olduğu için beni anlayan, her zaman güler yüzünü eksik etmeyen, zekası ve bilgi birikimiyle çalışmaya yön veren tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Güler Sağlam Arı’ya teşekkürlerimi, sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.

Araştırmamın veri setini oluşturmak amacıyla gerçekleştirdiğim anket çalışmasında bana destek olan Sayın Prof. Dr. Salim Çıracı’ya ve anketimizi cevaplayan tüm ekibe canı yürekten teşekkür ederim.

Araştırma bulgularının elde edilmesinde çok değerli zamanını ayırarak istatistik bilgilerinden faydalanmamı sağlayan Sayın Nuray Güneri Tosunoğlu’na teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Beni her zaman seven ve destekleyen, istatistiki araçlar yardımıyla araştırma bulgularının elde edilmesinde bana katkı sağlayan ve yol gösteren hayat arkadaşım, dostum, sevgili eşim Seymur’ a ve her çalışmak isteyişimde bilgisayarı elimden almak isteyen, ancak tatlılığıyla bu durumda bile beni güldüren oğlumuz Alim’e teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunarım.

Hayatım süresince eğitimimi herşeyin önünde tutan, yüksek lisans diplomasını benden daha çok isteyen ve erken yaşta hayata atıldıkları için ancak bizlerle büyüme fırsatı bulan sevgili ebeveynlerim Vahit ve Makbule’ye, değerli kardeşlerim Maide ve Mehmet’e, küçük arkadaşlarım Affan, Eda Nur ve İpek’e sonsuz sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunarım.

Son olarak, tezimi bitirdiğim için kendime teşekkür ederim.

Naide JAHANGIROV Ankara, 2012

(5)

ÖZET

KÜLTÜREL BİR DEĞİŞKEN OLARAK GÜÇ MESAFESİ VE CAM TAVAN ENGELİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÜZERİNE AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

JAHANGIROV, Naide

Yüksek Lisans, Dış Ticaret Eğitimi Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Güler SAĞLAM ARI

Şubat–2012, 132 sayfa

Yüzyıllardır kadınlara yönelik yapılan ayrımcılık, kadınların eğitim seviyesi arttıkça ve kadınlar iş dünyasında yer edindikçe daha çok hissedilir bir hal almıştır. Erkek egemen bir toplumda ve bu toplumun bireylerinin oluşturduğu organizasyonlarda pek söz hakkı olmayan kadınlar için artık günümüzde bu durum bir sorun olarak daha çok gündeme getirilmektedir. Kadın çalışanların önlerindeki engeller ve bu engellerin erkek egemen sistemde aşılmasının güç hale gelmesi kadınların yönetici kadrolarına yükselmelerine engel teşkil etmektedir.

Bu araştırmanın amacı kadın çalışanların, kültürel bir değişken olarak örgütlerde güç mesafesini nasıl algıladıklarının ve bu kavramın cam tavanla ilişkisinin ortaya konulmasıdır.

Bu araştırmada literatür taraması ile araştırma ile ilgili ayrıntılı bilgi elde edilmiş, elde edilen anket verilerinin analizi yapılarak problem durumu ortaya konulmuştur. Araştırmanın evrenini Ankara İlinde faaliyet gösteren bir nanoteknoloji merkezinde çalışan 111 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada katılımcılara dağıtılan anket soruları değerlendirilerek bulgular MATLAB ve SPSS 20 programları ile analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarında kadın çalışanların cam tavan ve güç mesafesini erkek çalışanlara göre daha yoğun algıladıkları ve kadın çalışanlarda güç mesafesi algısı ile cam tavan algısı arasında orta düzeyde bir ilişki olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Kariyer, Cam Tavan, Güç Mesafesi, Yönetici

(6)

ABSTRACT

AN EMPIRICAL STUDY ON RELATIONSHIP BETWEEN POWER DISTANCE AND GLASS CEILING AS A CULTURAL DIMENSION

JAHANGIROV, Naide

Master Thesis, Foreign Trade Education Division Thesis Supervisor: Yrd. Doç. Dr. Güler SAĞLAM ARI

February–2012, 132 pages

The discrimination towards women has been a phenomenon persisting for centuries and ever escalating with increasing role of women in business world. Nowadays, the discredited opinion of women in the masculine societies and in organizations composed of individuals of such societies has become a frequently raised issue. The obstacles that women confront are enhanced by the presence of male-dominated systems, which keeps women far from the executive boards.

The aim of this work is to reveal the women perception of cultural dimension called power distance and explore its relation to the glass ceiling phenomenon.

In this work we present a detailed literature survey on the subject and analyses of data acquired from the questionnaire. The questionnaire is held in a nanotechnology research center in Ankara with 111 persons. The data compiled from the questionnaire is analyzed using MATLAB and SPSS 20 software. As a result of these analyses it was found that, women are experiencing the effects of the power distance and the glass ceiling in a greater extend compared to men and that there is a medium level relationship between the perception of the power distance and the glass ceiling by women.

Keywords: Career, Power Distance, Glass Ceiling, Manager

(7)

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI... i

ÖNSÖZ... ii ÖZET... iii ABSTRACT... iv İÇİNDEKİLER... v TABLOLAR LİSTESİ... ix GRAFİKLER LİSTESİ... x 1.GİRİŞ... 1 1.1. Araştırma Problemi... 1 1.2. Çalışmanın Amacı... 3 1.3. Çalışmanın Önemi... 5 1.4. Çalışmanın Varsayımları... 6 1.5. Çalışmanın Hipotezleri... 6 1.6. Araştırmanın Sınırlılıkları... 7 2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE... 8

2.1.Tarihsel Süreç İçinde Kadın İşgücü... 8

2.1.1.Sanayi Devrimi Öncesinde Kadın İş Gücü... 8

2.1.2.Sanayi Devrimi Sonrasında Kadın İş Gücü...9

2.2. Türk Kadınının Tarihsel Süreçteki Yeri ve İş Yaşamında Yer Alması... 10

2.3.Çalışan Kadınların İş ve Aile Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar... 13

2.3.1.Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği... 13

2.3.2.Toplumun Kültürel Yapısı... 15

2.3.3.Kayıt Dışı İstihdam ... 16

2.3.4.Ücret Düzeyi... 17

2.3.5.Ücretsiz Aile İşçiliği ... 17

2.3.6.Kadının Yaşı, Medeni Durumu ve İşgücü Arzı İlişkisi...18

(8)

2.3.8.İş Bulma ve Yükseltilmede Eşitsizlik...20

2.3.9.Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik...20

2.3.10.İş-Aile, Aile-İş Çatışması...21

2.3.11.Ev İşleri ve Çocuk Bakım Sorunu...21

2.4. İş Yaşamında Kariyer Kavramı ve Kariyer Aşamalarında Kadınların Karşılaştıkları Engeller ... 22

2.4.1.Kariyer ... 22

2.4.2.Kariyer Aşamaları ...24

2.4.3. Kariyer Engelleri ve Bu Engellerin Kadın Çalışanlara Olan Etkisi...25

2.4.3.1.İşten Çıkarılmak ...26

2.4.3.2.Tükenmişlik ...26

2.4.3.3.Cinsiyetten Kaynaklanan Sorunlar ...28

2.4.3.4.Beceri Eksikliği ...29

2.4.3.5.Çift Kariyerli Eşler ... 29

2.4.3.6.Çift Kariyerlilik ... 30

2.5. Cam Tavan Kavramı ve Engelleri ... 30

2.5.1.Bireysel Faktörlerden Kaynaklanan Engeller ... 33

2.5.1.1.Çoklu Rol Üstlenme ... 33

2.5.1.2.Kadınların Kişisel Tercih ve Algıları ... 34

2.5.2.Örgütsel Faktörlerden Kaynaklanan Engeller ... 35

2.5.2.1.Örgüt Kültürü ...35

2.5.2.2.Örgüt Politikaları ...36

2.5.2.3.Mentor Eksikliği ...37

2.5.2.4.İnformal İletişim Ağlarına Katılamama...38

2.5.3.Toplumsal Faktörlerden Kaynaklanan Engeller... 38

2.5.3.1.Mesleki Ayrım...39

2.5.3.2.Stereotipler...39

2.6. Cam Tavan Engelini Aşma Stratejileri...42

2.6.1.Pozitif Ayrımcılık...43

2.6.2.Üniversite ve Mesleki Eğitim Edinme Stratejisi...43

2.6.3.Mentordan Yardım Alma Stratejisi...45

2.6.4.Sosyal İlişki Geliştirme Stratejisi...46

2.6.5.Kariyer Programlarına Katılma Stratejisi...47

(9)

2.7.Örgütlerde Kültürler Arası Farklılaşma ve Ulusal Kültüre İlişkin

Ayrımlar...48

2.7.1.Bireycilik ve Toplulukçuluk...50

2.7.2.Erillik - Dişilik...51

2.7.3.Belirsizlikten Kaçınma...52

2.7.4.Uzun ve Kısa Döneme Yönelme...53

2.8.Güç ve Güç Mesafesi...53

2.8.1.Güç Kavramı...53

2.8.2.Otorite Kavramı...54

2.8.3.Toplumdaki Eşitsizlik...55

2.8.4.Toplumdaki Eşitsizliğin Ölçütü: Güç Mesafesi Endeksi...56

2.8.5.Güç Mesafesi Tanımı...56

2.8.6. Güç Mesafesi Endeks Değerleri...57

2.8.7. Güç Mesafesinin Sosyal Sınıf, Eğitim Durumu ve Meslek Açısından Ülke İçindeki Değişimi ...59

2.8.8.İş Yerinde Güç ve Güç Mesafesi...62

2.8.9.Kadın Yöneticilerin Güç ve Belirsizliğe Bakış Açısı...68

2.9.Güç Mesafesi ve Cam Tavan İlişkisi... 69

3.YÖNTEM...71

3.1.Araştırmanın Modeli...71

3.2. Evren ve Örneklem...72

3.3. Verilerin Toplanması...72

3.3.1.Nicel Veri Toplama Teknikleri...72

3.4.Verilerin Analizi...74

4.BULGULAR VE YORUM...75

4.1. Katılımcılara İlişkin Betimsel Bulgular...75

4.2. Güç Mesafesi Sorularına Verilen Cevapların Analizi...77

4.3. Cam Tavan Engeli Sorularına Verilen Cevapların Analizi...81

4.4. Güç Mesafesi ve Cam Tavan Sorularına Verilen Cevaplar Arasındaki Korelasyon Analizi...85

4.5. Güç Mesafesi ve Cam Tavan Sorularına Verilen Cevapların Farklı Bir Yöntemle İncelenmesi...89

(10)

5.SONUÇ VE ÖNERİLER...96 5.1.Sonuç...96 5.2.Öneriler...101 KAYNAKÇA...105 EKLER...114 Ek1:AnketFormu...114

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo Numarası Sayfa

Tablo 1.Kadın Yöneticilerde Cam Tavan Engelleri... 33 Tablo 2. Psikologların Üzerinde Anlaştıkları Cinsiyete Bağlı

Farklılık Gösteren Davranışlar ... 41 Tablo 3.Geleneksel Toplumsal Cinsiyet Rollerini

Oluşturan Bazı Dişil ve Eril Özellikler... 52 Tablo 4. Bazı ülkelerin güç mesafesi endeks değerleri... 58 Tablo 5. G.Hofstede ve G.J.Hofstede’in çalışmasına göre belirlenen altı meslek grubu için güç mesafesi değerleri... 60 Tablo 6.  Düşük ve yüksek güç mesafesine sahip toplumlarda

Genel, Aile ve Okula İlişkin konulara ilişkin temel Farklılıklar... 65 Tablo 7.Düşük ve yüksek Güç mesafesine sahip toplumlarda çalışma

hayatına ilişkin temel farklılıklar... 66 Tablo 8. Araştırmaya Katılan Çalışanların Demografik Bilgileri... 75 Tablo 9. Güç mesafesi sorularına verilen cevap sıklıklarının

cinsiyete göre dağılımı. ... 77 Tablo 10. Cam tavan engeli sorularına verilen cevap

sıklıklarının cinsiyete göre dağılımı. ... 82 Tablo 11. Kadın çalışanların verdikleri cevaplara göre güç mesafesi

ile cam tavan engeli kavramları arasındaki korelasyonlar... 86 Tablo 12. Erkek çalışanların verdikleri cevaplara göre güç mesafesi

ile cam tavan engeli kavramları arasındaki korelasyonlar... 87 Tablo 13. Güç mesafesi ve cam tavan engeli sorularına verilen cevaplar

arasındaki korelasyonların cinsiyete ve hangi soruların hesaba

(12)

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik Numarası Sayfa

Grafik 1. Kadın ve erkek çalışanların güç mesafesi sorularına

verdikleri cevapların sonucunda gösterdikleri eğilimleri... 79 Grafik 2. Kadın ve erkek çalışanların güç mesafesi sorularına

verdikleri cevapların sonucunda gösterdikleri eğilimlerin

arasındaki farklar... 80 Grafik 3. Kadın ve erkek çalışanların cam tavan engeli sorularına

verdikleri cevapların sonucunda gösterdikleri eğilimleri... 83 Grafik 4. Kadın ve erkek çalışanların cam tavan engeli sorularına

verdikleri cevapların sonucunda kontrol sorularının ters olarak hesaba katılmasıyla birlikte gösterdikleri eğilimlerin

arasındaki farklar. ... 84 Grafik 5. Kadın çalışanların verdikleri cevaplara dayanarak elde edilen

optimum uzaklık diyagramı. ... 92 Grafik 6. Erkek çalışanların verdikleri cevaplara dayanarak elde edilen

optimum uzaklık diyagramı. ... 93

(13)

1.GİRİŞ

1.1. Araştırma Problemi

Yüzyıllar öncesine dayanan insanlar arasındaki eşitsizlik sorununun çözümünde günümüze yaklaştıkça ilerleme kaydedilmesine karşın, yine de istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Halen dünyada insanların renklerinden, ekonomik durumlarından, cinsiyetlerinden veya dünyaya bakış açılarından dolayı bir ayrım söz konusudur. Özellikle kadınlar yüzyıllardır eğitim alanında, sosyal hayatta ve çalışma yaşamında erkeklerin gerisinde bırakılmışlardır. Ev işleri, çocukların bakımı, bakıma ihtiyacı varsa evin yaşlıları ve aile içindeki ekonomiye katkı amacıyla atıldıkları iş hayatı da kadının yaşamını oldukça zorlaştırmıştır. Çocuklarına bakmak zorunda kalmaları, yeterli eğitimlerinin olmaması ve genelde de iş hayatında erkeklerin tercih ediliyor olması nedeniyle atıldıkları iş dünyasında da düşük ücrete razı gelerek çalışmışlardır.

Ancak tarihsel süreç içerisinde kadın-erkek ayrımının derecesi azalmış olup, kadınların içinde bulundukları toplumun yapısından kaynaklanan engelleri aşarak toplum içindeki rolünün arttığı, hatta artık iş dünyasında erkeklerle rekabet ettikleri görülmüştür. Küreselleşme ile beraber iş dünyasındaki artan rekabet işletmeleri kaliteli olmaya ve insan kaynaklarına önem vermeye yönlendirmiştir. Bu yönlendirme sonucunda kadın çalışanlara olan önyargı giderek azalmıştır. Kadınların da iş hayatında etkin rol almaları artık stratejik bir zorunluluk halini almıştır. Hatta bazı ülkelerde kadın çalışanların daha çok katılımını sağlamak için bazı yasal düzenlemeler bile yapılmıştır.

Günümüzde kadınlar artık önemli bir yere sahip şirketlerin yönetici koltuklarında oturabilmektedirler. Ancak iş dünyasının tepe noktasına bakıldığında halen kadın yönetici sayısının çok az olduğu görülmektedir. Kadın çalışanlar, önlerine çıkan engelleri kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği kabullendikleri için mi aşamıyorlar, yoksa varolan eşitsizlik sonucunda mı engeller karşılarına çıkıyor bilinmemektedir (Meyerson ve Fletcher, 2006:76).

Bu engellerin sebepleri arasında, toplumsal yapı, kişisel özellikler, aile bağları ve desteği gibi birçok neden bulunmaktadır. Aslında en önemli sorunlardan bir tanesi de kadının kendi içindeki sınırlarıdır. Azınlıkların yaşadığı engeller ve en çok da kadınların

(14)

önündeki engellerin dünyada fark edilir duruma gelmesiyle artık bireyler bu konuya daha duyarlı bakmaya başlamışlardır.

Türkiye’de 2000 yılında % 26 civarında olan kadınların iş gücüne katılım oranları, 2002 yılında % 28’e yükselmiş ancak 2003 yılında yine % 26,6’ya gerilemiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2008 Ekim raporunda bu oran % 26,7 olarak belirtilmiştir. Sadece ülkemizde değil Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika dahil olmak üzere gelişmiş ülkelerde kadın yöneticilerin oranı oldukça düşüktür. İş gücünün % 46,6’ sı kadınlardan oluşan Danimarka’da üst yönetimdeki kadınların oranı sadece % 4,5’tir. Bu oran İtalya’da % 3, Japonya’da % 1 ve Amerika’da ise % 6 civarındadır. Ülkemize baktığımızda da bu oranın diğer ülkelerden farklı olmadığı görülmektedir. Kadın iş gücünün sadece % 1’e yakını üst kademe yönetici olarak görev yapmaktadır. Kadınların yönetici pozisyonuna yükselmeleri için önlerindeki pek çok engel ve kendi içlerinde besledikleri bazı kaygılar yönetici olmak konusunda istekli olmalarını engellemektedir. Çalışan kadının evdeki yoğunluğu, eşlerinin ev işlerinde yardımcı olmaması, çocuk bakımında önceliğin annede olması, ekonomik krizde ilk olarak işten çıkarılan kişiler arasında yer almaları, görünüşlerine ve giyinişlerine erkeklere göre daha çok müdahale ediliyor olması gibi etkenler isteksizlik yaratmaktadır (Aktaş, Algör ve Cengiz, 2009:270). Bayrak ve Yücel (2000:125-141) bankacılık sektöründe kadın yöneticilere yönelik yaptıkları bir araştırmanın sonucunda, kadınların üst düzey pozisyonların sağladığı gücü elde etme ve kullanmaya yönelik engellerden bahsetmişlerdir. Bu engeller, kadın yöneticilerin çalıştıkları iş arkadaşlarıyla daha samimi olmaları sebebiyle onlara amirlik yapmak istememeleri, kendilerinin erkeklere göre daha zayıf olduklarını düşünmeleri, kazanılan yetki ve gücün aile ortamında huzursuzluk yaratacağı, cinsiyetlerinden dolayı terfi edemediklerini düşünmeleri ve iş dışında çalışanlarla bir araya gelmenin zorluğu olarak görülmüştür. Bireylerin yetişmiş olduğu kültür içerisindeki yetiştirilme tarzlarının böyle düşünmelerinde etkili olduğu görüşü de bildirilmiştir. Tüm bu engeller genellikle kadınların kendi içlerinde yaşadıkları sıkıntılar olduğu için görünürde bir sıkıntı yokmuş gibi düşünülmektedir. Ancak bu durum kadınların, yetenek ve başarılarının dikkate alınmaksızın, onları üst yönetim kademelerine çıkmaktan alıkoyan görünmez engelleri ifade etmekte ve bu durum cam tavan olarak literatürde yer almaktadır (David ve diğ.2001’den aktaran Sezen,2008:22). Engellerden bir tanesi de çalışanların güce bakış açısıdır. Ülkemiz gibi bize benzer ülkelerde kısmen, geri kalmış ülkelerde ise yoğun olarak görülen gücün insanların

(15)

üzerinde kurmuş olduğu baskının sebebi aslında insanların yetiştiriliş tarzı ve otoriteye bakış açısıdır. Çocuklar büyütülürken kız ve erkek çocuk arasında statü farklılığı oluşturulursa ve erkek çocuklar daha çok itibar sahibi olarak büyürlerse, kız çocukları büyüdükleri zaman erkeklerin elinde bulundurduğu bu gücü yoğun hissettikleri için kariyer yapmak istediklerinde kendilerini bu durum için uygun görmeyecekler ve erkeklerin dünyası ile baş edemeyeceklerini düşündükleri için mücadele etmeyeceklerdir. Bu eşitsizliği kabul ettikleri için cam tavanı hissetme algıları ve güce bakış açıları farklılaşacak, gücü kabul ettikleri için cam tavan engelini daha yoğun hissedeceklerdir. Toplumlardaki eşitsizliğin derecesi anlamına gelen güç mesafesinde, güç mesafesi aralığı uzak olan toplumlarda cam tavan engelini hissedebilme oranı da bu uzaklığa bağlı olarak daha fazla algılanacaktır. Bu nedenle çalışan kadınların varolan engelleri yıkmaları güç mesafesinin büyüklüğü yüzünden zor olacağından ve bu engellerin çıkış sebeplerinden bir tanesinin de güç mesafesinin varlığı olabileceğinden dolayı bu durumu aşmak için strateji geliştirmeleri oldukça zor olacaktır. Güç mesafesi düşük olan ülkelerde, güç mesafesi aralığı kısa olduğu için hem bu tarz engeller çok olmamakta, olsa bile çok yoğun hissedilmemektedir. Ancak gücün ve otoritenin yüksek olduğu toplumlarda hem bireylerin önüne çıkarılan engeller çoğalacak hem de bu engelleri hissetme dereceleri artacaktır.

1.2. Çalışmanın Amacı

Yüzyıllardır gelenekselleşen üstünlük edinme stratejisi birçok toplumda yaşanmıştır. Bölge bölge ve bazen de dünya genelinde birtakım alanlarda üstünlük edinerek yaşamayı öğrenmiş insanlara rastlanmaktadır. Örneğin rengini üstün kabul eden insanlar, belli bir dine mensup insanlar, zengin olan insanlar, cinsiyeti ile ön plana çıkmış insanlar ve ismi olan bir ailede dünyaya gelmiş olan insanlar dünyanın belirli bölgelerinde bu özellikleriyle üstünlük sağlamışlar ve bu özelliklerden bazıları da dünyanın her yerinde üstünlük olarak kabul görmüştür. Üstün kabul edilen özelliklerin kaynağında güç yatmakta olup, bu gücün etkisiyle güçsüz olan taraf üzerinde güç sahibi olma isteği ve çoğunluk olma durumu bulunmaktadır. Hatta bu gücün vermiş olduğu yetkiyle siyah tenli insanlar köle olarak çalıştırılmış, Kızılderili insanlar beyaz tenli insanlarca kabul görmemiş, bazı bölgelerde aşağılanacakları korkusu ile insanlar dinlerini bile saklamak zorunda kalmışlar, kız çocukları okutulmamış ve kendilerine sorulmadan evlendirilmişlerdir. Ancak gelişen ve globalleşen dünyada zamanla bu tarz

(16)

durumların insan haklarına ne kadar ters düştüğü gündeme gelmiş ve bu yolda büyük bir mesafe kat edilmiştir. Bu büyük gelişimin bir sonucu da kadınlara bakış açısının değişmesidir. Geçmiş yıllara kadar kadınlar her bölgede veya her dönemde olmasa bile çoğunlukla erkeklerin gerisinde kalmışlardır. Kız çocukları büyütülürken hayatın rolü en baştan onlara biçilmiş olarak verilmektedir. Geçmiş dönemlerde kız çocuklarının görevi, evde anneye yardımcı olmak olduğu için kız çocukları ev içindeki rollerinden dolayı eğitim hayatından erkek çocuklara nazaran daha yoksun kalmışlardır. Geleneksel kültürde eğitimden ve öğretimden mahrum bırakılan kadınlar çocuklarına gereken eğitimi verememekte, onları donanımlı bir şekilde hayata hazırlayamamakta, kendisi bir kadın olsa da mevcut bulunan erkek baskınlığından dolayı anne olduğunda kızına, oğluna gösterdiği özeni gösterememektedir.

Son yıllarda dünyada hızla gelişen insan haklarındaki iyileşmeler ve insanların sağduyulu davranışları ve belirli yasal zorunlulukların eğitim alanında meydana getirdiği gelişmelerden dolayı artık kız çocukları da en az erkek çocuklar kadar iyi eğitim almaktadırlar. Bu eğitim sayesinde kadınlar iş dünyasına atılmakla kalmamışlar, ayrıca vasıflı diye adlandırılan işlerde de çalışmaya başlamışlardır. Ancak lider portresine bakıldığında dünyada akla gelen isimlerin sahiplerinin erkek olduğu görülmekte, yönetici konumuna ve bürokrat koltuklarına bakıldığında yine çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu görülmektedir.

Erkek baskın toplumlarda gücün temsilcisi erkek olarak görüldüğü için kadınların güce bakış açısı iş ve sosyal yaşamlarını büyük bir ölçüde etkilemektedir. Yıllarca dile getirilemeyen kadın çalışanların yaşadıkları engeller, kadınların gücü yoğun algılamaları sebebiyle daha çok hissedilmekte ve engellerin kaldırılmasına yönelik uygulanan stratejiler gücün baskısına göre şekil almaktadır. Bu araştırmanın amacı kadın ve erkek çalışanların güç mesafesi ve cam tavana ilişkin algılarının ortaya konularak kavramlar arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.

Bu amaç doğrultusunda;

1. Çalışanların cam tavan algılarının ortaya konulması,

2. Çalışanların güç mesafesine ilişkin algılarının ortaya konulması,

3. Güç mesafesi ile cam tavan arasındaki ilişkinin ortaya konulması, diğer bir ifade ile çalışanların gücün eşitsiz dağılımına ilişkin yaklaşımını ifade eden

(17)

güç mesafesine ilişkin algılamalarının cam tavan engellerine ilişkin algılamaları ile ilişkisinin ortaya konulması,

4. Güç mesafesi ve cam tavan arasındaki ilişkinin kadın ve erkekler açısından farklılaşıp farklılaşmadığının ortaya konulmasıdır.

1.3. Çalışmanın Önemi

Kadınların doğaları itibarıyla biyolojik yapılarının erkeklerden farklı olması nedeniyle herşeyden önce anne olabilme yani doğurganlık özelliklerinden dolayı dünyaya getirdikleri insanı anne ve çocuk arasındaki ilişkinin bağımlılığından dolayı daha çok korumaları gerektiği bir gerçektir. Bu nedenlerden ötürü kadın çalışanların kariyerlerinde ilerleyebilmeleri için, özellikle çocukları olduktan sonra onlara daha fazla destek verilmesi gerekmektedir. Ancak günümüzde toplumların kadına bakış açısı, kadınların kendine bakış açısı ve kadınların gücü daha yoğun algılamaları bu durumu zorlaştırmaktadır. Uzun zaman çok da gündeme gelmeyen ancak kadınların önünde her zaman kariyerlerine engel teşkil eden görünmez engeller aslında bir sorunun var olduğunu göstermektedir. Ayrıca toplumda; yönetim kademelerinde çoğunluğu erkeklerin oluşturması, onların doğaları itibarıyla gücü temsil ediyor olması aslında iş yaşamında da gücün şiddetinin yoğun olduğunun bir göstergesi olarak düşünülebilir. Kadınların hem cam tavan engeline takılıyor olmaları, hem de bu engelleri var olan güç nedeniyle daha yoğun algıladıkları ve bunların da cinsiyet faktörüne bağlı olduğu düşünülmektedir. Bu araştırma ile birlikte insanların sorunlarına hem destek olunması hem de cam tavan sendromu üzerine henüz çok az sayıda araştırma yapılmış olması ve bu sendromun güç mesafesi ile karşılaştırılmasının yapılmasının literatüre sağlayacağı katkı düşünülmektedir. Kültürel bir olgu olarak güç mesafesi algısının örgüt içerisinde yükselme üzerindeki etkisi de belirlenerek örgütsel davranış literatürüne katkı sağlanması hedeflenmektedir.

1.4. Çalışmanın Varsayımları

Bu araştırma kapsamında anket formu ile bilgi alınan kadın ve erkek çalışanların vermiş oldukları cevaplar doğru varsayılmaktadır.

(18)

1.5. Çalışmanın Hipotezleri

Dünyada ve ülkemizde çeşitli topluluklar bulunmakta olup, bu topluluklar değişik örf, adet ve geleneklere sahiptirler. Bunlar kültürün bir parçasıdır. Bazı toplumlarda çocuklar yetiştirilirken çocuklara sunulan fırsat eşitliği söz konusu iken, bazı toplumlarda bu fırsatlar en çok erkek çocuklara sunulmuştur. Çocukluğundan itibaren ayrıma tabi tutulan kız çocuklarında büyüdükleri zaman güven eksikliği ve kendisini geri planda hissetme mevcuttur. Bu çocuklar büyürken eşitsizliğe maruz kaldıkları ve birçoğu artık bunu doğal bir yaşam tarzı olarak gördükleri için eşitsizliği bir süre sonra normal kabul edeceklerdir. Özellikle güç mesafesi yüksek olan toplumlarda kendini zayıf hisseden bireylerce bu eşitsizlik yoğun derecede hissedilmektedir. Kız çocukları kendilerine biçilen bu yaşam tarzını kabullenmekte, eşitsizliği hissetseler bile bunu normal kabul etmektedirler. İş hayatına atıldıkları zaman da cinsiyetlerinden dolayı bir takım engellerle karşılaştıklarında mevcut eşitsizliği kabul edenler; bu engellerden kurtulmak için çaba sarf etmeyeceklerdir. Engellerle mücadele etmek isteyen kadın çalışanlar ise çok çaba harcamak zorunda kalacaklardır. Toplumlardaki güç mesafesinin boyutu ile kadın çalışanların karşılaştıkları engeller arasındaki ilişki değerlendirildiğinde aslında mevcut eşitsizlikten dolayı birtakım engellerin ortaya çıktığı ve aynı zamanda kadın çalışanların önündeki engelleri aşarken zorlanmalarında da mevcut güç mesafesinin yarattığı etki söz konusudur.

Kadın çalışanların önündeki engellerin güç mesafesi ile ilişkili olup olmadığı, güç mesafesinin varlığından dolayı cam tavan engelini daha yoğun hissedip hissetmediklerinin tespiti için aşağıdaki hipotezler oluşturulmuştur.

H1:Bireylerin güç mesafesi algısı cinsiyetlerine göre farklılık göstermektedir. H2:Bireylerin cam tavana ilişkin algısı cinsiyetlerine göre farklılık göstermektedir.

H3: Bireylerin güç mesafesi algısı ile çalıştıkları kurumdaki cam tavana ilişkin algılamaları arasında bir ilişki vardır.

H4: Güç mesafesi algısı ile cam tavan algısı arasındaki ilişki kadınlar ve erkekler arasında farklılık göstermektedir.

(19)

1.6. Araştırmanın Sınırlılıkları

Bu araştırma anket uygulanan kişilerin verdiği cevaplar, kişilerin içtenliği ve algı düzeyi ile araştırmanın genellenebilirliği araştırmanın içerisinde yer alan katılımcılarla sınırlıdır.

(20)

2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1.Tarihsel Süreç İçinde Kadın İşgücü

Kadınların yüzyıllardır çalışmakta olduğu ancak, bu çalışmanın ev içi işleri, çocuk ve yaşlı bakımı, tarla işleri gibi ücretsiz yapılan ancak aile içinde gerekli olan, erkeğin para kazanmak için dışarıda kötü şartlarda çalışmasına karşın, kadının da dayanışma gereği üzerine düşen görevleri olarak görüldüğü bilinmektedir. Sanayi devriminin getirdiği makineleşmiş endüstrileşme döneminde ağır şartlarda ve ucuza çalışan erkeklerin kazancı aile geçindirmeye yetmediğinden kadınlar da iş hayatına atılmışlardır.

Sanayi devrimi ile beraber kadınlar ücretli ve işçi statüsü kazandıklarından dolayı, sanayi devrimi kadın çalışanlar için bir dönem açmış olup, artık kadın işgücü için yapılan değerlendirmelerde sanayi devrimi öncesi ve sonrası ayrımı yapılmıştır (http://www.genbilim.com/content/view/1774/86/ 03/04/2011). Ayrıca ikinci dünya savaşının ardından erkek nüfusta oluşan azalma sonucunda da kadın çalışan oranında bir artış meydana gelmiştir. Ancak bu artış yine işçi sınıfı kadınlarında olmuştur. ABD’de 1890 yılında kadın çalışanların tüm çalışanlara oranı 17.8 iken bu oran 1976 yılındaki ölçümlerde 41.0 olarak görülmüştür (Çitçi, 1982: 17-18).

2.1.1.Sanayi Devrimi Öncesinde Kadın İş Gücü

“Kadınlar, ilkel toplumlardan günümüze kadar değişik iş bölümü ve statülerde ekonomik faaliyetlerin içinde toplumsal bir unsur olarak aktif şekilde yerlerini almışlardır” (Aytaç, Sevüktekin, Işığıçok, Bayram, Yıldız ve Eryiğit, 2002:17). İlkel toplumlarda erkekler avcılık ve toplayıcılık yaparken, kadınlar; çocukların bakımı, bitki toplayıcılığı, bazı tohumlu bitkilerin ekim-biçim işlerinin yanı sıra basit çanak-çömlek ve ip dokuyarak bez yapmakla ve yırtıcı hayvanlara karşı ailesini korumakla uğraşmışlardır. Anaerkil bir aile yapısına sahip olunan avcı-toplayıcı toplumlarda kadınlar, her bakımdan üstün bir statü ve saygınlığa sahiplerdir. Zamanla insanlar yerleşik düzene geçtikçe sosyal, siyasal ve ekonomik alanda hızlı bir değişme meydana gelmiş, ticaret başlamıştır. Tarımsal faaliyetler giderek gelişmeye başlarken; madencilik ve balıkçılık gibi yeni işkolları ortaya çıkmış ancak insanoğlunun doğaya ve

(21)

hemcinslerine karşı hakim olma çabaları birtakım savaşlara neden olmuştur. Bu nedenle fiziksel güç ve üstünlük giderek önem kazanırken; bu değişimle beraber kadın ve erkeğin önce aile daha sonra toplumda olmak üzere statü ve rollerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Erkek bu dönemde toplumsal statüsünü güçlendirmiştir. Artık erkekler avcılık, madencilik, balıkçılık ve askerlik gibi fiziksel anlamda güç gerektiren işlerde kadınlar ise; yemek, temizlik, çocuk bakımı, geleneksel ev ile ilgili işlerle uğraşmaya başlamışlardır. Bu durum kadını ev hayatına yönlendirmiş ve ataerkil aile düzenini ortaya çıkarmıştır. Cinsiyet ayrımı yapılmayan tek yer ise, üretime katkıda bulunan kadın ve erkek köleler arasında olmuştur. X.yüzyıla kadar süregelen kölelik düzeni, yerini ortaçağdan itibaren feodal düzene bıraktığı dönemde, kırsal bölgelerde tarım alanında kadın işgücünden faydalanılmıştır. Terzilik, ayakkabıcılık ve fırıncılık, kadınların erkekler ile birlikte en yoğun olarak çalıştıkları işkollarının başında gelmektedir

(http://www.genbilim.com/content/view/1774/86/vereferansları03/04/2011).

2.1.2.Sanayi Devrimi Sonrasında Kadın İş Gücü

Sanayi Devrimi, Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime olan etkisini ve buhar gücüyle çalışan makinelerin endüstrileşmeyi doğurması ile beraber bu gelişmelerin Avrupa'daki sermaye birikimini artırmasını ifade etmektedir. Avrupa’da biriken sermayenin fabrikalara aktarıldığı bu dönemlerde, insanlar artık evlerinde değil fabrikada üretim yapmaya ve böylece artık emeklerini de satmaya başlamışlardır. Bu dönemde makineler işleri tekdüzeleştirdiği için kalifiye elaman ihtiyacının azalmasıyla birlikte kadınlar ve çocuklar hızla çalışma hayatına girmeye başlamışlardır. Ancak işçi sınıfı büyük bir oranı oluşturmasına rağmen, ekonomik ve siyasal haklardan mahrum olmuştur. Düşük ücretle beraber, yaşama ve çalışma koşullarının da kötü olması ayrı bir sıkıntıdır. Sanayi devriminin bir başka etkisi de nüfustaki artış olmuştur (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sanayi_Devrimi 10/01/2011). Kentleşmenin hızlandığı bu dönemde oluşan çekirdek aile yapısı itibarıyla geçinebilmek için artık kadın da çalışmak zorunda kalmıştır.

Kadınlar her dönemin gerektirdiği şekilde çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmışlardır. Ancak Sanayi Devrimi kadınların çalışma yaşamına girmesi anlamında ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü kadınlar ilk kez Sanayi Devrimi ile birlikte, ücret karşılığı düzenli bir işte çalışmaya başlamışlardır. Bu nedenle Sanayi Devrimi, kadın

(22)

işgücü kavramının doğmasına yol açan en önemli tarihsel gelişme olarak görülmektedir (Aytaç ve diğerleri, 2002:20).

ABD’de yaşanan 1929 yılı bunalımı neticesinde, kadın çalışanlar, erkeklerin işsizliğinin temel sebeplerinden bir tanesi olarak görülmüş, böylece kamuoyunun da desteğini alan işverenler kadın çalışanları işten çıkartmaya başlamışlardır. Hatta çıkarılan bir yasaya göre işgücü kısıtlamalarında, eşleri de hükümet kadrosunda bulunan görevlilerin işlerine öncelikli son verilebileceği yönünde olmuştur. 1920’li yıllarda öğretmenlerin %85’ini oluşturan kadınların oranı 1940’lı yıllarda %75’e düşmüştür (Çitçi,1982:19). Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın erkek nüfusu silah altına toplaması ve bu nüfusta da ağır kayıplar verilmesi nedeniyle kadın yine bu dönemde yoğun bir şekilde iş hayatına atılmıştır. Ayrıca bu dönemde kadın hakları ile ilgili bir takım yasalar da çıkartılmış ve eğitim olanakları artmıştır. Hizmet sektörünün giderek hızla genişlemesi, bilgisayar, iletişim, finans ve sağlık sektörlerindeki gelişmeler ile birlikte iş tanımlarında artık bilgiye dayalı yetkinlikler üzerinde durulmaya başlanmıştır. Erkeklerin yöneticiliği ile beraber emir komutaya alışılmış bir sistem varken, kadınların da yöneticilik basamaklarına adım atmaları ile beraber performans önem kazanmış, motivasyon önemli bir hal almış, ortak çalışma gaye edinilmiştir (http://www.genbilim.com/content/view/1774/86/ 03/04/2011).

2.2. Türk Kadınının Tarihsel Süreçteki Yeri ve İş Yaşamında Yer Alması

8. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde Türk kadını toplumdaki yeri itibarıyla neredeyse erkekle eşitti. Orta Asya`da Hun hâkimiyeti döneminde kadının da devlet yönetiminde söz hakkı mevcuttu. Bu dönemde kadınlar da erkeklerle aynı şekilde eğitilirler, erkeklere özgü kabul edilen kılıç kullanmak gibi konuları dahi bilerek yetiştirilirlerdi. İslam’ın kabul edilişi ile birlikte kadının önemi biraz daha artmış ancak zamanla başka kültürlerin de etkisiyle kadınlar eve kapatılarak sosyal yaşamdan men edilmişlerdir (Doğramacı, 1993: 15-16).

Osmanlı Döneminde kadının toplumsal yeri erkeklerin oldukça gerisinde kalmıştır. Bu dönemde eğitim amaçlı olarak birçok medrese yaptırılmış olmasına rağmen, imparatorluğun ilk birkaç yüzyılında eğitim kurumlarından faydalanan kişilerin hemen hemen hepsinin erkek olduğu görülmüştür. Ancak Harem dairesindeki kızların ve padişah kızlarının iyi eğitim aldıkları bilinmektedir. 18.yüzyılın ortalarından önce

(23)

Sibyan okullarında kız öğrencilerin de okuduğu bilinmektedir. Tanzimat döneminde ise devlet programı çerçevesinde kız çocuklarının eğitilmesi düşüncesi doğmuştur. Bu dönemle beraber birçok yüksek okul ve üniversite kurulmuştur. 1859 yılında Sultanahmet’te bir kız rüştiyesi, 1870 yılında ise İstanbul Kız İlköğretmen Okulu açılmıştır. 1876 yılında Kanuni Esasi ile erkek ve kız çocuklarının öğretimin birinci kademesine devamlarının zorunluluğu hususuna yer verilmiştir. İkinci Meşrutiyet döneminde İstanbul’da kızlar için lise eğitimi yapan okullar ve kız öğrenciler için ilk üniversite de 1914 yılında açılmıştır (Doğramacı, 1989 : 17-23).

Türk kadını seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında kavuşmuştur. Cumhuriyet döneminde kadınlar eş ve meslek seçme hakkını bulurken, aile içi kararlardaki etkinliği de artmış ancak bu artış erkeğin rolünde herhangi bir değişim meydana getirmemiştir. Bu artış daha ziyade kent civarında meydana gelmiş, kırsal kesimde yine eski durum varlığını korumuştur. Sanayileşme sürecinden önce aileler geniş aile yapısında iken fabrikalardaki artışlar insanları kent merkezlerine göçe yönlendirmiş, bunun sonucunda da çekirdek aileler meydana gelmiştir. Kırsal kesimlerde ücretsiz tarım işçiliği yapan kadınlar, kent merkezlerine geldikleri zaman aile içi bütçeye katkıda bulunabilmek için iş hayatına atılmışlar ancak bu durum onların aile içindeki yükünü azaltmamıştır. Eğitimden faydalanabilen kadınlara ise öğretmenlik, hemşirelik ve bazı kurumlarda memurluk yakıştırılmıştır. Ancak bu dönemde çalışan kadınların çocuklarına ucuz ve güvenli bakım sağlaması mevcut koşullar itibarıyla çok zor olmakla beraber, her ne kadar yasalar eşitlikten yana ise de günlük hayatta ayrımcılık görülmüştür. O dönemlerde kadının çalışması bile tuhaf karşılanırken yöneticilik vasfı kazanması hayal dahi edilemeyecek bir durumdur. Kadına eğitim özgürlüğü vermek ve her alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlamak yeterli olmamıştır (Doğramacı, 1993: 1-7). Çünkü yüzyıllardan bu yana her ne kadar birçok gelişme kaydedilmiş olsa da; kadınlar bütün toplumlarda hak ettikleri konumu bulamamışlardır. Kadın ne kadar eğitim alırsa alsın, ne kadar çalışırsa çalışsın kadının halen en iyi güvencesi evlilik olup, kazandığı para eve yardım statüsünde görülmüştür (Aytaç ve diğerleri, 2002:22).

Osmanlı döneminde sanayi çoğunlukla küçük ölçekli birimlerden oluşmakta iken, bu durumun Cumhuriyet’in ilk yıllarında da istenilen düzeyde gelişemediği görülmüştür. 1950’li yıllardan sonra toplumsal değişmeye de önayak olan sanayileşme sürecine ve bunu takip eden kentleşme sürecine hızla girilmiştir. Bu dönemde ulaşım

(24)

imkanları rahatlamış, teknoloji tarımda yerini bulmaya başlamış, eğitim imkanları artmış ve köylerden kentlere büyük oranda göçler meydana gelmiştir. 1960’lı yıllardan sonra daha planlı hareket edilmiş olup, bu dönemde kentleşme süreci hızlanmış ve ilerleyen yıllarda nüfusta büyük bir atış gözlenmiştir (Doğramacı, 1993:10-13).

Bu kentleşme sürecinde, kadının ev içi konumunda ve çalışma yaşamında değişiklikler olmuş, geleneksel aileden geçiş aşamasında, kadının tarım dışında da işgücüne olan katılımı artmıştır. Aileler kentsel yaşam ile bütünleştikçe, kadının da ev dışında çalışma potansiyeli artmış, ancak bu sefer de çocuk bakım sorunu gündeme gelmiştir. Ayrıca kente gelen kadınların eğitim düzeyinin yetersizliği, iş konusunda deneyimsiz olmaları iş bulma konusunda bir nevi engel teşkil etmiştir. O dönemde iş yaşamına katılmaları da çoğunlukla, vasıf derecesi düşük işlerle olmuştur (Koray,S.Demirbilek ve T.Demirbilek, 1999:16-17, 19). Hatta nüfus artışı genç nüfusun oranının artmasına neden olduğu için bu durum bir süre sonra işsizlik sorununu ortaya çıkarmıştır. İstihdam genelde erkeklerden yana olduğu için bu durum iş hayatına atılmak isteyen kadının şansını biraz daha azaltmıştır (Doğramacı,1993:10-13).

Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana kadın istihdamında önemli adımlar atılmış olup, halen kalkınmayı dönüştürecek karar mekanizmalarındaki etkileri düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Sanayileşmenin hızlanmış olduğu 1970-1985 yılları arasında kadınların istihdam oranında % 2.4’lük bir azalma ve yine Türkiye’de yaşanan 1994 yılındaki kriz ile birlikte yeniden bir gerileme meydana gelmiştir (Minibaş, 1998:332).

Sonuç olarak kadının çalışma yaşamına ilişkin tarihsel süreç değerlendirildiğinde kadın ücretli statüsü ile iş hayatına atılmadan önce ücretsiz ancak yine de çalışan konumundadır. Aile içerisinde ev işleri, yemek yapımı, çocukların bakımı, varsa yaşlı veya hasta bakımı, ayrıca hazır gıda ve giyim günümüzdeki gibi yaygın olmadığı için bunların ev içinde yapılması, varsa bağ bahçe işlerinde çalışması gibi işleri yapmaktadır. Buna karşın erkekler de ailelerinin geçimini sağlayabilmek için çalışmaktadırlar. Zamanla iş hayatına atılan önceleri düşük ücretli ve kötü çalışma koşullarında özellikle tekstil sektöründe, küçük fabrikalarda iş bulan kadınlar eğitim oranlarının da artması ile beraber kadına özgü olan özellikte işlere sahip olmaya başlamışlardır. Ancak iş hayatına atılmak kadın istihdamında birtakım sorunları da kadınların üzerine yüklemiştir.

(25)

2.3.Çalışan Kadınların İş ve Aile Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar

Geçmişten günümüze kadar kadın sorunu ele alınmış, ancak gelişmelere rağmen kadınların hak ettikleri yeri bulamadıkları görülmüştür. Kadının toplumdaki yeri öncelikli olarak anneliği olarak görülmekte, kadın çalışsa bile evlilik en iyi gelecek güvencesi olup, ekonomik kazancı olduğu halde, yaptığı iş, eve ve aileye yardım olarak nitelendirilmektedir. Bu nedenle toplumumuzda kadının yeri denilince genelde akla ev içi gelmektedir. Ancak sanayileşme ve kentleşmenin hızla geliştiği bu dönemde kaçınılmaz olarak kadına yeni yeni sosyal roller eklenmiştir. Bu değişimle beraber bazı kadınlar zorunluluktan, bazı kadınlarsa kendi istekleriyle çalışma yaşamına girmişlerdir. (Aytaç ve diğerleri, 2002:22-24)

Kadınların iş ve aile hayatındaki sorunlar; Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği, Toplumun Kültürel Yapısı, Kayıt Dışı İstihdam, Ücret Düzeyi, Ücretsiz Aile İşçiliği, Kadının Yaşı, Medeni Durumu ve İşgücü Arzı İlişkisi, Eğitim ve Mesleki Eğitimde Eşitsizlik, İş Bulma ve Yükseltilmede Eşitsizlik, Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik, İş-Aile, Aile-İş çatışması, Ev İşleri ve Çocuk Bakım Sorunu başlıkları altında incelenmiştir(Zeybek, 2010:27-35 ve Yaman, 1997:3` den aktaran Zeybek, 2010: 27-35; Aytaç ve diğerleri, 2002 ve Aytaç:2001; Giray ve Ergin, 2006 ).

2.3.1.Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Kadın denilince evinin kadını, çocuklarının anası portresinin çizildiği ülkemizde geçmiş dönemde ve aslında Osmanlı Döneminde de kadına saygı büyüktü. Özellikle ana faktörü ailede etkileyici bir husustu. Kadının iş hayatına atılması, kadına hep ev içindeki rolü ile bakıldığı için hem iş çevresince, hem de ailesince yadırganmıştır. Çünkü toplum henüz kadının çalışmasına alışık değildir ve bu nedenle kadınlar genelde sekreterlik, bankacılık, öğretmenlik, eczacılık, hemşirelik gibi kadınla özdeşleştirilmiş işleri yapmışlardır. Öncelikle kadın çalıştığı için erkek ve erkeğin ailesince, aile içerisinde işlerin aksadığı düşüncesinden dolayı kadına baskılar yapılmıştır. Diğer taraftan iş dünyasında koltuklarına yerleşen erkekler ise kadınların bu işi yapabileceklerine kanaat getirmemişlerdir. Zaten yıllardır kadının kariyer engelleri üzerine yapılan çalışmalarda bahsedilen engellerden biri de iş yerindeki erkek çalışanların kadına bakış açısıdır. Ayrıca kadının çalışma saatlerinin aile yapısına uygun

(26)

olmasının beklenmesi kadının iş gezilerine çıkmasına, iş yemeklerine ya da uzun mesailere katılmasına bir engel oluşturmuş, bu durum iş verenleri erkek çalışanları tercih etmeye yönlendirmiştir.

Cinsiyete dayalı ayrımcılıkta toplumsal değerler, örgüt kültürü ve örgütlerdeki iktidar savaşı ağır basmaktadır. Meslek sahibi bir kadın bile, kendisiyle aynı işi yapan bir erkeği daha farklı görebilmektedir (Eyuboğlu, 1999:32).

Kadınların çalışma koşullarında sorun yaratan önemli bir konu da vardiyalı çalışmadır. Yapılan bir araştırmaya göre kadınların bazı sorunlarının sebebinin vardiyalı çalışmak olduğu, ekonomik zorunluluk nedeniyle bu işi yaptıkları, çalışma saatlerinden ötürü ulaşım sorunları olduğu, özellikle gece vardiyasında bulunan kadının gece çalıştığı için fizyolojik ve aile içi düzeninin bozulduğu, gece vardiyasından dönen kadının uyumadan önce çocuklarını hazırlaması ve evini toparlaması gerektiği, aslında bu vardiyadan alınan üretimin düşük olduğu, çalışma koşullarının kötü olduğu, çalışanların bir takım sağlık sorunlarına sahip oldukları, vardiyalı çalıştıkları için çocuklarını ihmal ettiklerini düşündüklerinden dolayı vicdanen rahatsız oldukları, bu saatlerde çocuklarına bakıcı tutmanın eşler evde olduğu için ve ücreti karşılayamadıkları için imkansız seviyesinde olduğu, çocuk bakımı için genelde akrabalardan yardım alındığı, bazı kadınların çocuklarını memlekete akrabalarının yanına gönderdiği, aslında yine çalışan kadının arkasında bir kadının olduğu görülmüştür ( Arat, 1996: 69-85).

Kadınların özellikle son yıllarda eğitimlerindeki gelişmeler neticesinde kariyer yapan ve yönetici kadrosunda bulunan kadın sayısında bir artış meydana gelmiştir. Kadın ve erkeğe bakış açısında farklılıklar olduğu için erkek çalışan bu konuda bir sıkıntı yaşamazken, kadının aile yaşantısı kariyerini engellemektedir. Kadınlar her ne kadar çabalayıp tepe noktasına ulaşsalar da bu sefer de karşılarına farklı engeller çıkartılmaktadır (Aytaç, 1997: 219-221).

Bir diğer husus olarak ise, kadınların küçük yaşlardan itibaren toplumsal cinsiyet kalıbına göre edinmiş olduğu becerilerden dolayı evdeki işlerinin bir uzantısı olarak bazı meslek ve çalışma alanlarına girmiş olmalarıdır. Kadınlar tüm toplumlarda yakın bir zamana kadar ikinci derece emek kaynağı olmuşlardır. Çünkü kültür ve gelenek

(27)

arasındaki ilişkiden dolayı, nesiller boyunca kadınlara aile ve çocuk tercihinin herşeyden önce olduğu öğretilmiştir. Bu nedenlerle de aslında cinsiyete dayalı meslek gurupları geleneğin bir parçası olarak doğmuştur. Kadınlar ilk dönemlerde daha çok hizmet sektörü, sağlık, eğitim, tekstil, gıda vb. alanlarda çalışmışlardır. Ücret olarak erkeklere nazaran daha düşük ücret almışlardır. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde en önce işten çıkarılan kadınlar olduğu için yönetici konumuna kadar gelebilmeleri çok zordur. Türkiye’de kadının yaşamını değiştiren eğitim olmuştur. 1992 yılında 27 milyonu aşkın kadından 15 yaşın üzerindeki her yüz kadından otuzsekizi okuma yazma bilmemektedir. Erkeklerde ise bu oran % 14’tür. Eğitim alanındaki kadına yönelik yenilikler sayesinde iyi eğitimli kadınlar eczacılık, doktorluk, hemşirelik, diş hekimliği, avukatlık, bankacılık, mimarlık, mühendislik, öğretim üyeliği ve benzeri alanlarda yer almışlardır (Arat, 1994:45-50).

Kişilik ve kültür incelenirken önemli nokta çocukluktaki yetiştirilme sürecidir. Çocuk içinde bulunduğu çevrenin özellikleri ve değerlerini paylaştığı için bu durum çocuğun kişiliğinin şekillenmesine yol açmaktadır. Kültürün etkisiyle kişilik şekillenirken, bu şekillenen kişilik aynı zamanda kültürün bir parçası olacağından kişilik de kültür üzerinde etkili olacaktır (Fındıkçı, 2009:421).

Günümüzde cinsiyete dayalı ayrımcılık, meslek seçimi ve işe alımlarda, karşı cinsiyeti taşıyanlara farklı bakılması, örgütsel kaynak ve olanaklarının paylaştırılması alanında karşımıza çıkmaktadır (Bacacı Varoğlu, 2001:332).

2.3.2.Toplumun Kültürel Yapısı

Yakın bir zamana kadar toplumumuzda kız çocukları ve erkek çocukları arasında ayrımcılığa varacak kadar farklı bir yetiştirilme tarzı vardı. Elbette ki kız ve erkek çocuklarının doğaları gereği farklı bir yaklaşımla büyütülmeleri gerektiği bir gerçektir. Ancak konu eğitim ve fırsatlar olunca burada çocuklara eşit şartların sunulması gerektiği görüşü yaygındır. Geçmişte kız çocukları daha ziyade ev işlerinden anlayan, bu hususta beceri edinmiş şekilde büyütülmekteydiler. Bu nedenle de erkekler iş hayatına atılırken kadınlar da kendini evine adamaktaydı. Erkek gücü ve parayı temsil ederken kadın ise evi temsil etmekteydi. Bu durum zamanla kadınlarca kabullenilmiş, mevcut eşitsizlik bir süre sonra normal hale gelmiştir. Geçmiş yıllarda kültürel yapı

(28)

kadını çalışması hususunda zorlasa da, gelenekselci yaklaşım kaybolmaya başladıkça kadın çalışmaya başlamış, ancak bu sefer de yeterli desteği göremeyen kadın vicdanen çocuklarından ve ailesinden uzak kaldığı için zorlanmıştır. Bu durum özellikle kariyer hedefleyen yönetici pozisyonunda olan kadınları zorlamaktadır.

Ayrıca gelenek ve kültür arasında çok sıkı bir bağ olmakla beraber, geleneksel olmayan bir durum gelenekleri zorladığında dilde, dinde, sanatta, bilim, felsefe ve günlük yaşamda bir değişiklik meydana gelmektedir. Ataerkil toplumlarda geleneksel ideolojinin cinsiyetçi iş bölümü, kadını öncelikle ev ile ilgili işlerden ve çocukların bakımından sorumlu tutmaktadır. Bu yapıdan dolayı kadınlar küçük yaşlardan itibaren toplumsal cinsiyet kalıbına göre beceriler edinmektedirler (Arat, 1994:43-45). Ancak değişen ailede bu geleneksel bakış açısı bir miktar değişmiş, kadın ev işlerinin yanı sıra, ev dışı işleri de üstlenmiş, ayrıca ev içi kararlarda etkin rol almaya başlamıştır. Erkek de bu değişimlerden payını alarak, ev içi rolleri edinmeye başlamıştır (Koray ve diğerleri, 1999:20).

Kadınlar ücretli çalıştıklarında her ne kadar ekonomik ve sosyal bir güvence sağlayıp, aile içindeki konumunu güçlendirse de, bu durum toplumun gelişme düzeyine de bağlıdır. Çünkü kadının gerçek manada özgürleşebilmesi aslında çocukluğundan başlayan bir süreç olup, toplumumuzca kadına aktarılan değerler çoğunlukla geleneksel niteliktedir. Toplumun değişimin ardından ancak norm ve değerlerde bir değişim meydana geleceğinden dolayı, arada kalan boşluk özellikle çalışan kadınların çeşitli çelişkiler yaşamasına neden olmaktadır. Kadınlar ise bu süreçte uyum sağlayabilmek için bir takım bedeller ödemektedirler (Koray ve diğerleri, 1999:21).

2.3.3.Kayıt Dışı İstihdam

Ülkemizde görünen kadın çalışan oranının haricinde bir de kayıtlı olmayan kadın çalışan bulunmaktadır. Erkekler genelde sigortalı iş tercih etmekte olup, onların eğitim düzeyi kadınlara oranla daha fazladır. Bazı kadınlar evlerinden yaptıkları el işlerini satarak, bazı kadınlarsa eğitimlerinin yetersizliğinden dolayı özellikle başka evlere gündelikçiliğe ya da çocuk veya yaşlı bakımına giderek para kazanmaktadırlar. Çalışan her insanın kayıtlı olması ülkenin refahı ve kendi gelecekleri için oldukça önemli bir husustur. Böylece emeklilik şansı yakalayarak yine ekonomik anlamda

(29)

yaşlılıklarında da muhtaç olmayacaklar ve özellikle sağlık gibi konularda özlük haklarına sahip olabileceklerdir.

Özellikle tarım sektöründe ailedeki bireyler birkaç saatliğine de olsa çalışmaya katkıda bulunduğu ancak burada açık işsizlik durumunun fazla ortaya çıkmadığı görülmüş, bu nedenle açık işsizlik tarım dışı sektörlerde ortaya çıkan bir sorun olarak değerlendirilmiştir. Tarım dışı işsizlik oranlarının yıllar geçtikçe ciddi farklar ortaya koyduğu görülmüş ve kadınların erkeklere göre iş bulmadaki güçlüklerine değinilmiştir (Toksöz, 2007:37-38 ).

Kadın çalışanların istihdama katılımlarının düşük görünmesinin sebebi olarak nüfus sayımı sırasında sorulan sorulara verilen bilinçli yanlış cevaplardır. Ev içerisinde üretim yaparak veya bir başka evde çalışarak para kazanan kadınlar bu durumu belirtmeyerek ev kadını olduklarını beyan etmektedirler (Kağıtçıbaşı, 1989:107).

2.3.4.Ücret Düzeyi

Özellikle sanayi ve hizmet sektöründe kadın ve erkek çalışan arasında bir ayrımcılık yapıldığı, kadının erkekle aynı işi yapmasına rağmen daha düşük ücret aldığı düşünülmektedir (Eyuboğlu,1999:17-19). Ancak işçi kadınlar çalışma yaşamında zamanla etkin bir rol aldıkları için kadının cinsiyetinden dolayı aldığı düşük ücret tartışma konusu olmuştur. 1951 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü`nce eşit iş için erkek ve kadın işçiler arasında eşit ücret ilkesi kabul edilmiştir (Uygur, 1999:20).

Sanayi devriminden bu yana çıkartılan yasalar, cinsiyet farkı gözetmeksizin eşit işe eşit ücret yönündedir. Ancak yasaların yetersiz olduğu görülmektedir. Kadının işgücü piyasasındaki konumuna bakıldığında, genellikle emek yoğun ancak niteliksiz ve düşük ücretli işlerde çalıştıkları görülmektedir (Aytaç ve diğerleri, 2002:30).

2.3.5.Ücretsiz Aile İşçiliği

Yüzyıllardır kadınlar evde çalışmakta ve bu durumun da parasal bir karşılığı bulunmamaktadır. Kadın ev içi bir üretim yapsa ve yaptığı işin parasal bir karşılığı olsa bile bu durum kadının yaşam tarzını pek değiştirmemektedir. Dünya geneline

(30)

bakıldığında ev işlerini genel olarak kadınların üstlendiği, gelişmiş ülkelerde artık erkeklerin de ev işi yaptıkları ancak yine istenilen oranda olmadığı görülmektedir (Eyuboğlu, 1999:17-18). Kadın çalışma hayatına katıldığı için aile içindeki ortak gelire büyük oranda katkı sağlasa da, erkeklerin ev işlerine olan katılımının, kadının iş yaşamına katılımının gerisinde kaldığı görülmüştür (İmamoğlu,1993’ ten aktaran Çiftçi,2003:32). Bu durumda kadın hem ücretli ev işçisi hem de büyük bir oranda ücretsiz ev işçisi olmaya devam etmektedir.

2.3.6.Kadının Yaşı, Medeni Durumu ve İşgücü Arzı İlişkisi

Yapılan araştırmalarda işsiz kalan kadınların büyük bir çoğunluğunun orta yaş gurubunda olduğu, ev kadınlarının yaş ortalamasının ise işsizlere göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Yine aile kurmuş kadınların, evli olmayanlara göre daha büyük bir oranda işsiz oldukları çünkü evli ve çocuklu kadınların üzerine düşen iş yükü bekar kadınlara göre daha fazla olduğu için işten ayrılmaya varan kararlar aldıkları ve esnek çalışma saatleri olmayan işlere sıcak bakmadıkları görülmüştür (T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 1999:81 ve 85; Koray ve diğerleri, 1999:32-33 ).

İşe alımlarda öncelikle kadının aile ilişkisi incelenmekte, evli ve çocuklu olması yapacağı işi etkilemektedir. Sonuç olarak günümüzde kadının bekar ve genç olması iş bulmasını kolaylaştıran etkenler arasındayken, evli kadınların özellikle aile yaşantılarını aksatmayacak düzeyde iş bulması bekar kadınlara göre daha zordur.

2.3.7.Eğitim ve Mesleki Eğitimde Eşitsizlik

Türk toplumunda kadınların eğitimine bakıldığında, Osmanlı Devleti döneminde sadece saraylı kadınlar iyi bir eğitim almakta iken, medresede ise erkekler eğitim görmektedir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise hızla okullar açılmış; özellikle kız çocukları için enstitüler kurulmuştur. Kırsal alanda oturan kız çocuklarının okula gitme olasılıkları oldukça düşüktür. Ancak eğitimde yapılan yenilikler ile beraber kız çocukların da okula gitme oranındaki artış doğrultusunda eğitim düzeyinin artması ile beraber işçi statüsünden daha farklı iş kollarına atılan bayanlar çoğunlukla öğretmenlik ve hemşirelik gibi meslekler edinmişlerdir. Şimdilerde ise kadınlar hemen hemen her

(31)

meslekte başarılı olduklarını ispat etmişlerdir. Ancak buna rağmen yöneticilik kademelerinde bulunan kadın sayısı istenilen düzeyde değildir.

Gelişmekte olan ülkelerde 1950 yılı ve sonrasında eğitim önem kazanmıştır. Ancak kadınlara sağlanan eğitim fırsatları, kurumsal sebeplerce ve aile tarafından sınırlandırılmıştır. Türk toplumunda geçmiş dönemlerde eğitim olanakları erkek çocuklar için kullanılmış, kız çocuklar genel olarak eğitimin dışında tutulmuştur (Eyuboğlu, 1999:84-86).

Bazı meslek grupları kadın ve erkek işi olarak değerlendirilmektedir. Örneğin araba tamirciliği, genel müdürlük, müfettişlik gibi işler erkek işi olarak görülürken, hemşirelik, sekreterlik gibi işler de kadın için kabul görmüş işler arasındadır. Bu nedenle yöneticilik vasfı taşıyan işlere alımlarda erkek başvuran tercih edilmektedir (Eyuboğlu, 1999:33).

Türkiye’de yapılan bir araştırmada işsiz kadınların % 9.7` nin diplomasız olduğu, % 43` nün ilkokul mezunu olduğu, % 12.5 oranında ortaokul mezunu olduğu, lise mezunlarının oranının % 28.9 olduğu ve üniversite mezunlarının oranının ise % 5.9 olduğu belirtilmiştir (T.C. BKSSGM, 1999:82). Kadınların öğrenim düzeyinin artması ile maaşlı istihdama olan katılımlarının arttığı görülmüştür (Kağıtçıbaşı, 1989:107).

Tüm dünya şirketlerinin rekabet ortamında ayakta kalabilmeleri için ve çalışanların mesleklerinde başarılı olmalarını sağlamak adına mesleki eğitime bir diğer tabiriyle hizmet içi eğitime önem vermeleri gerekmektedir. Bu eğitim sayesinde çalışanların bilgi edinimi ve bunların işe aktarımı değerlendirilebilecektir. Özellikle kariyer odaklı kişilerin bu eğitimlerden daha fazla fayda sağladıkları görülmektedir (Aycan ve Balcı, 2000:727-728).

Sonuç olarak, geçmiş dönemlerde kız çocuklarının eğitimden mahrum bırakılmış olmaları, daha sonra gelişen ve değişen dünyada kız çocuklarının da artık eğitim imkânlarından yararlanıyor olmaları, ancak buna rağmen erkeklere göre eğitim alanına geç başlamaları bir dönem kariyer gerektiren mesleklerde erkeklerin bulunmasına neden olduğu için kadınlar da eğitim gerektirmeyen işlere yönelmişlerdir. Ayrıca erkek çalışanların kendi içlerindeki samimiyetlerinden dolayı işi kolay öğrenme ve işe

(32)

uyumda kolaylık yaşamaları gözönüne alındığında, kadın çalışanlar mesleki eğitime yönlendirilmedikleri takdirde işi öğrenmede zorluk çekecekler ve erkeklere göre üst kademelere çıkmakta zorlanabileceklerdir.

2.3.8.İş Bulma ve Yükseltilmede Eşitsizlik

Gelişen ve hızla değişen dünyamızda, kadınların geleneksel konumları değişmiş artık toplumda sosyal ve ekonomik alanda birçok roller edinmişlerdir. Bu rollerin de etkisi ile kadınların çalışma hayatına katılımlarında ve kariyer geliştirme fırsatlarında artış görülmüştür. Ancak; çok iyi eğitimden geçmiş ve tecrübeli kadınlar bile üst yönetim kademelerine çıkmada erkeklerin gerisinde kalmışlardır (Aytaç ve diğerleri, 2002:26).

İlkel toplumlarda anaerkil bir aile yapısı mevcut olup, kadınlar bu dönemde saygı ve doğurganlıkları nedeni ile değer görmüşlerdir. Ancak kadınlar bugün bu özelliklerinden dolayı iş dünyasının kariyer basamaklarının dışında tutulmak istenmektedir (Coşkun, 2003:50).

Genel olarak işletme sahiplerinin görüşleri de çalışan kadınların, aslında geçici olarak çalıştıkları, çocuk sahibi olabilecekleri ve aile içindeki beklentilerden dolayı terfi ettirilmedikleri, üst yönetim kademelerine getirilmemeleri yönündedir (Aytaç ve diğerleri, 2002:26).

2.3.9.Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik

2.Dünya savaşının ardından çalışan kadın sayısı artmış olup, sendikal örgütlenme haklarından kadınların da yararlandıkları görülmüştür. Ancak bu örgütlenme yetersiz olmuş, sendikacılaşma erkek işi olarak kabul görmüştür. 1972 yılında ABD`de kadınların işe girme, ücretlendirme ve işte yükseltilmeleri olanağı olarak erkeklerle eşit şartları sunan “istihdamda fırsat eşitliği ” yasası kabul edilmiştir. Bu oluşum yaygınlaşmış ve kadın çalışanların ev, aile ve iş sorumluluklarını hafifletmek adına esneklik uygulamaları başlatılmıştır ( Aytaç ve diğerleri,2002:31).

(33)

2.3.10. İş-Aile, Aile-İş Çatışması

Aile içerisinden ve işle ilgili gelen talepleri karşılayamayan birey bir süre sonra çelişki yaşayacağı için bu durum iş ve aile arasında bir çatışmaya neden olacaktır. Özellikle, kadının ev dışında çalışması, eşlerin birbirine destek vermemesi, çocuk bakımını sadece bir eşin üstlenmesi, her iki eşin de kariyer planının olması ya da ailenin büyüklüğü gibi sebeplerden dolayı da bir takım çatışmalar meydana gelmektedir. Çalışan kadınlar kendisine yüklenen her bir rolü başarı ile tamamlamak için büyük bir çaba harcamaktadırlar. İyi bir anne, eş, ev kadını ve iş kadını olmak isterken baskı altında yaşadıkları için bu baskı neticesinde bir takım yükselme fırsatlarını da kaçırmaktadırlar (Aytaç, 2001:46-51). Bireylerin iş ve iş haricindeki rollerinde her zaman bir uyum söz konusu değildir. Bunların uyumlu hale gelmesi için bazen bireyler hayatlarını dengelemeye çalışırlar. Bireylerin çalışma hayatının yoğunluğundan dolayı ailesine zaman ayıramaması iş-aile çatışmasını ortaya çıkarırken, ailesi ile ilgili sorumluluklarının yoğunluğu sebebiyle iş hayatında sıkıntılar yaşıyorsa bu durumda da aile-iş çatışması meydana gelmektedir. Bu durum bireyin sağlığını, iş ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. (Giray ve Ergin, 2006:84; Yüksel, 2005:302-303).

İş ve aile arasındaki ilişkiler özellikle çift gelirli ailelerde sıkıntı yaratmaktadır. Çünkü çalışan kadın aynı zamanda ev içi işlerine de devam etmektedir (Palmer ve Hyman, 1993:26) Kadının geleneksel ev içi rollerine, iş yaşamındaki rolleri de eklenmektedir. Bu da aslında bir nevi iki vardiyalı bir yaşamdır. Bu ikilimden dolayı sıkıntı yaşamaları onları kendilerine yardımcı olmaları için ev içinde çalışacak olan ücretli kadınlara yöneltmiştir. Bu sefer de ev işlerinde çalışan kadınların çalışan kadın konumlarından dolayı aynı çatışma kendi ailelerinde gerçekleşmektedir (Çiftçi, 2003:34,39).

2.3.11. Ev İşleri ve Çocuk Bakım Sorunu

Çalışan kadınların kendilerine ayıracakları zaman dilimi erkeklere göre daha azdır, çünkü bütün gün ev dışında çalışmış olmasına rağmen, eve geldiğinde evin ve çocukların bakımı ile ilgili tüm sorumluluğu üstlenir. Geçmiş yıllarda kadınların evlendikten sonra ev kadını olması beklenirdi (Palmer ve Hyman, 1993:68-69). Bu

(34)

nedenlerle kadınlar yetiştirilirken en önemli eğitim olarak ev işini öğreniyorlardı. Bu durumda da evlendiklerinde sadece ev içi rolleri kendilerine değer görülüyordu. Ancak günümüzde kadınlar birçok rolü yapmaya çalışsa da zorlandığı gerçeği kabul edilmektedir. Bu nedenle ev işlerinde de eşlerin iş paylaşımına gitmesi yönünde görüş yaygındır. Geçmiş yıllarda kadın çalışanların sayısı çok az olduğu için çocuk bakım sorunu çok gündemde değildi. Ancak günümüzde kadın çalışanların sayısı hızla arttığından dolayı, çalışan kadınlar için çocuk bakımı bir sorun haline gelmiştir. Ülkemizde 2011 yılında yapılan doğum izin sürelerinin uzatılmasına yönelik yasalar bir nebze olsun çalışan kadını rahatlatmıştır. Ancak yinede bir bebeğin temel gelişim süreci için hem yeterli olmamakta hem de bu süreçte kadına bir ücret ödenmediği için aileye yeni katılan bireyin de masraflarıyla beraber aile ekonomik zorluklar çekmektedir.

Birçok çalışan çocuklu aileler, çocukları rahatsızlıklarında veya okulla ilgili görüşmelerden dolayı işlerinden bir süre uzak kalmaktadırlar. Çift kariyerli ailelerde çocuk bakımı ile her iki eş de ilgilendiği için aile sorunları azalmış olsa bile, işteki sorumlulukları nedeni ile işe bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır (Aytaç, 2001:60).

2.4. İş Yaşamında Kariyer Kavramı ve Kariyer Aşamalarında Kadınların Karşılaştıkları Engeller

Günümüzde artık kadın çalışanlar her ne kadar iş dünyasının her alanında kendini gösterse de, yine de kariyerin tepe noktalarını gösteren yönetici koltuklarına bakıldığında kadınların yeterince temsil edilmediği görülmektedir. Bunun sebebi ise kariyer basamaklarında kadın çalışanların karşılaştıkları engeller olarak görülmektedir.

2.4.1.Kariyer

Kariyer Türkçe'ye Fransızca'dan geçen ve Fransızca'da diplomatik kariyer, bir meslekte aşılması gereken aşamalar anlamlarına da gelen bir kelimedir. Kariyer, bireylerin iş yaşamları boyunca yaptıkları işteki gelişmeleri içermektedir (Bingöl, 2006:284-285).

Kariyer sözcüğü çalışma hayatında ilerleyebilme ve ileri bir statüde bulunabilme, bir organizasyonda devamlı olarak yükselebilmek anlamına gelmektedir.

(35)

Kariyerde önemli olan bireyin hayatı boyunca hedeflediği ve bunun için çabaladığı işlerin vizyonuna ve hedeflerine uygun bir şekilde aşama kaydetmesidir (Özden, 2001:27-28).

“Kariyer, insanın iş hayatı boyunca yer aldığı basamaksal mevkiler ve yaptığı işleri, bulunduğu konumla ilgili tutum ve davranışlarını içeren bir süreçtir. Kariyer, bir kişinin karşılanabilecek olan olanakları, görkemi, psikolojik ödülleri ve daha iyi bir yaşam biçimini açıklar” (Aytaç, 1997:20). Köktürk ve Yalçın (2000:765) çalışmasında, kariyerin odak noktası olarak bireyin görüldüğünü, bireyin hayatı boyunca devam eden işlerini içerdiğini belirtmiştir.

Kariyer çalışma yaşamında ilerleme sağlamak, başarı elde edebilmek amacı ile bireyin izlediği yol, süreç ya da çalışma yaptığı alandır. Bir işe sahip olmak ve kariyer sahibi olmak arasında fark vardır. Kariyer planlaması, bireyin yaşam kalitesini yükseltebilmesi için gereklidir. Kariyer seçeneklerinin değerlendirilmesinde cinsiyete dayalı farklılıklar görülmektedir. Kadın için kariyer belirlenirken kadının toplumsal cinsiyet rollerine dayalı konumu ön plana çıkmıştır. Kadının özel alanı ile çalışma alanı her zaman etkileşim içindedir (Özmete ve Gönen, 2004:10-11).

Kariyer bireyin kimliğini, toplumsal durumunu ve statüsünü oluşturmasına yardım ettiği için önemlidir. Özellikle psikolojik olarak iş doyumunun oluşmasında ve kişiliğin gelişmesine yardımcı olmasında oldukça etkilidir. Kariyer kavramında odak noktası insan olduğu için kariyerin psikolojik ve sosyal boyutu ön plandadır. Kariyer ile birlikte yükselme bir işletmede daha fazla güç kazanmanın yanı sıra daha çok para kazanma isteğini de beraberinde getirecektir. Kişinin bazı ihtiyaçlar ve baskılar doğrultusunda verimlilik içinde gerçekten çalışabilmesi ancak fiziksel, sosyal ve psikolojik sorunların üstesinden gelerek işine yoğunlaşması ile mümkündür. Çalışma ortamı çalışan bireyin etkilendiği bir yaşam alanıdır. Bu nedenle çalışan birey çalışma ortamında teknoloji, yönetim şekli, iş arkadaşları, üstlenilen görev gibi faktörlerden etkilenerek davranış geliştirir. Bireyin sadece gelir elde etmesi değil yaptığı işten mutluluk duyması ve tatmin olması da önemlidir (Aytaç,1997:21-31).

Şekil

Tablo 1:Kadın Yöneticilerde Cam Tavan Engelleri  Bireysel Faktörlerden  Kaynaklanan Engeller  Örgütsel Faktörlerden  Kaynaklanan Engeller  Toplumsal Faktörlerden Kaynaklanan Engeller
Tablo 4: Bazı ülkelerin güç mesafesi endeks değerleri
Tablo  6: 	
   Düşük  ve  yüksek  güç  mesafesine  sahip  toplumlarda  Genel,  Aile  ve  Okula  İlişkin konulara ilişkin temel Farklılıklar
Tablo 8: Araştırmaya katılan çalışanların demografik bilgileri.
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu derlemede Ters Kök Kanal Metodu, Doğru Kanal metodu, Kemik Tozu Hazırlama Metodu’nun ve bazı diğer me- totların avantaj ve dezavantajları açıklanmaya çalışılmış,

The results of observers were evaluated as follows: a) if an ima- ge from the B list present in the A list couldn’t be selected, it was defined as “false negative result”; b) if

Finally, most of the students in this study scored high in the social development goal; therefore it was not possible to study the relationship of the reasons underlying the

Verileri toplamak için kişisel bilgi formu ve başarı testi kullanılmış olup yapılan çalışma sonucunda ise bilgisayar destekli öğretimin geleneksel yönteme nazaran

Yerli turistlerin cep telefonu kullanma durumları ile turistik ürünlerin mobil pazarlamasına karşı tutumları arasındaki farklılıkları belirlemek için yapılan

Akut bulantı kusma ile gelen kişiler değerlendirilirken enfek- siyöz nedenler, gastrointestinal mekanik obstrüksiyonlar, vis- seral nedenli ağrılara bağlı gelişen bulantı

The GC/MS analyses the essential oil obtained by hydrodistillation from dry aerial parts of six samples showed that β-Caryophyllene (1.4- 58.8%), Caryophyllene oxide (6.4-

ÇalıĢma grubuna katılan hastaların RSI (Sesin Günlük Hayatlarındaki Etkisi) ses terapisi sonrasında farka ait bulgular ilk ölçüme göre %58,44 değiĢmiĢ olup, bu değiĢim