• Sonuç bulunamadı

III. Aristoteles ve İbn Rüşd’ün Yaşadıkları Ortamların Karşılaştırılması

1.1. Aristoteles Metafiziğinin Kavramları

1.1.3. Güç (Kuvve)-Fiil Öğretisi

Aristoteles’in güç-fiil öğretisi, madde-form öğretisinin hem bir devamı hem de bir sonucudur. Şöyle ki madde-form her ne kadar birbirinden farklı şeyler olsa da var olmak için birbirlerine muhtaçtılar. Madde, formun kendisinde gerçekleşmesi için bir imkândır. Dolayısıyla güç-fiil öğretisinde de zorunlu olarak birbirinden apayrı ama birbirine muhtaç, birbirini tamamlayan zıtların bir arada olması karşımıza çıkmaktadır.

Aristoteles, güç(kuvve) kavramını birkaç şekilde açıklar. Ona göre bir anlamda kuvve, Bu “bir başka varlıkta veya bir başka varlık olmak bakımından aynı varlıkta bulunan, hareket ve değişmenin ilkesi, örneğin bina yapma sanatı, yapılan binanın kendisinde bulunmayan bir güçtür”.75 Tanım açısından bakacak olursak Aristoteles’in güce verdiği anlam değişim ve hareketin ilkesi olma anlamıdır. Bir başka anlamda ise, “bir şeyin bir başka şey veya bir başka varlık olması bakımından kendisi tarafından değiştirilebilmesi veya hareket ettirebilmesinin ilkesi”.76 Aristoteles, bu tanımı ile yalnızca değişim ve hareketin ilkesi, başlangıcı olmanın değil, değişim ve harekete uğramanın da gücü doğurduğunu kast etmektedir. Çünkü biz bir etkiye uğradığımızda da bunda bir güç potansiyelinin olduğunu düşünürüz. Bir başka anlamda “bir varlığın herhangi bir şeyi başarıya eriştirme ve özgür bir biçimde gerçekleştirme yetisi.77 Bu anlam da bir kişinin bir işi yaptığında yürümek gibi onu yapabilecek güce sahip olduğunu düşünürüz. Aynı şekilde yapamadığında da onu yapabilecek güce sahip olmadığını düşünürüz. Bir başka anlamda ise, “şeylerin kendilerinden dolayı mutlak olarak hiçbir şeyin etkisinde kalmama veya değişmeme imkânına sahip oldukları veya kötü bir yönde ancak zorlukla değiştirilebildikleri hallere de güçler denir.”78 Aristoteles’in burada kast ettiği şey, bir şey eğer herhangi bir güçten etkilendiğinde bozuluyor veya kırılıyorsa bu etki edenin güçlü olduğunu değil, etki altında kalanın güçsüz olduğunu gösterir. Bu güçten hiç etkilenmeyen varlık ise, mutlak anlamda etkiye uğramayan Tanrı’dır. 75 Aristoteles, Metafizik, s. 262 76 Aristoteles, Metafizik, s. 262 77 Aristoteles, Metafizik, s. 262 78 Aristoteles, Metafizik, s. 262

Aristoteles; gücün, farklı varlık türlerinde farklı şekilde ortaya çıktığını belirtir. Örneğin cansız bir varlık olan flüt, akort edildiğinde istenilen sesi çıkarırken, akort edilmeden istenilen sesi çıkaramamaktadır. Bu tarz varlıklar gerçekleşme gücüne sahip ya da değildir. Bu güce sahip olmama ise yoksunluk demektir. Bu ya mutlak anlamda sahip olmama ya da sahip bulunurken belli bir sürede veya geçici olarak sahip olmama şeklinde tezahür eder. Örneğin bir çocuğun ve bir yetişkinin aynı şekilde anne olma yetisine sahip olması söz konusu olamaz. Bir başka anlamda ise yokluk, imkânsızlıktır. Örneğin “karenin köşegeninin kenarı ile ölçülemez olması”79 Bu anlamda güç yokluğu veya imkânsızlık, kuvveye sahip olması gereken varlıkta, mutlak olarak veya belli bir süre zarfında bunun bulunmayışıdır.

Aristoteles, kuvvelerin üç şekilde kazanıldığını belirtir. Bazı kuvveler doğuştan, bazısı alışkanlık, bir kısmı ise çalışma(bilgi-sanat) sonucunda kazanılır. Doğuştan gelenler duyularımızı oluştururken, flüt çalma ise alışkanlık ve sanat sonucunda kazanılır. Aristoteles’e göre bu üçünün içinde en değerlisi sanat-bilgi sonucu kazanılan kuvvelerdir. Çünkü o bir çalışmanın ürünüdür.

Aristoteles, kuvveleri akli ve gayrı akli olmak üzere ikiye ayırır. “Cansız varlıkları, gayri akli kuvveler karakterize ederken, canlı varlıkları ise akli varlıklar karakterize eder. Bu akli ve gayrı akli güçler karşılaşınca pasif güç gerçekleşir ve fiil ortaya çıkar.”80 Bunların karşılaşması ise madde-form öğretisinde olduğu gibi arzu ile olur. Buradaki arzu ise amaçtır. Amaç fiildir. Bu durumda kuvve fiile dönüşmüş olur. Amacı ortaya koyan ve belirleyen ise ilk muharriktir. Kuvveler içerisinde en değerli olan akli kuvvelerdir. Çünkü akli gücün kullanılması ile seçim ve irade ortaya çıkar. Bu da akli kuvveleri daha değerli ve önemli yapar.

Aristoteles, fiili ise çeşitli örneklerle açıklar. Ona göre fiil, “bina yapanın bina yapma yetisine sahip olana, uyanık olanın uyuyana, görenin gözleri kapalı olana, maddeden ayrı olanın maddeye, mamul olanın işlenmemiş olana göre olan durumudur.”81 Aristoteles, fiil tanımını tam olarak vermese de tarifi, öğretisi itibariyle zıtlıkları barındırmaktadır. Birbirine kıyasladığı iki şeyden birine güç diğerine fiil anlamını vermektedir. Bu şekilde “o fiili bazen kuvveye nispetle hareket, bazen de maddeye nispetle formel cevher(töz) olarak almaktadır.”82

79 Aristoteles, Metafizik, s. 264

80 Süleyman Hayri Bolay, Aristoteles ve Gazali Metafizikleri, s. 47 81 Aristoteles, Metafizik, s. 403

Aristoteles, fiili mündemiç(içkin) fiil ve geçişli fiil olmak üzere ikiye ayırır. Mündemiç fiil, “kendisinden başka gaye taşımayan aynı zaman da faili mükemmelleştiren fiildir. Görme fiilini ele alırsak, görüş gayesini görmede bulur. Bu fiilin gayesi bizzat bilgidir, fiil faildedir, görmenin gören süjede olması gibi. Burada gaye durmaz. Geçişli fiil ise, failden ayrılan bir aksiyomdur ve dış bir eserde gerçekleşir. Tamamlanmamış bir fiildir aynı zamanda. Örneğin bir evin inşası bitince gayesi de biter. Bu sebeple eksiktir.”83Aristoteles’e göre en mükemmel fiil mündemiç fiildir. Çünkü onun kendini devam ettirme kabiliyeti vardır. O amacına eriştiği zaman ortadan kalkmaz. Mesela diyet yapmayı zayıfladığımıza ikna olduğumuz zaman bırakırız. Amaç zayıflamaktır. Amaç bitince fiil de biter. Bu eksik bir hareket anlamı taşır Aristoteles için. “Ancak görme fiilinde, hem görürüz her de görmüşüzdür. Hem düşünür hem de düşünmüşüzdür. Bu ise ortadan kalkmayan bir fiildir. Hareket değildir.”84 Aristoteles, bu anlatımı ile fiil ve hareketi birbirinden ayırmıştır. Ona göre

hareket eksiktir fiil ise tamdır.

Güç-fiil teorisinde bir başka problem ise gücün mü fiilin mi önce geldiği problemidir. Aristoteles’e göre geçmişte septikler kuvvenin önce geldiğini iddia etmişler ve yanılmışlardır. Ona göre fiil hem tanım hem oluş hem cevher hem de öz bakımından kuvveden önce gelmek zorundadır. Çünkü o temel kaynağa yani ilk muharrike en yakın olandır. Örneğin çocuk yetişkinden kendisini meydana getiren kaynağa daha yakındır. Kavram olarak öncedir çünkü gücün ortaya çıkması ve varlığı ancak fiil ortaya çıkınca olmaktadır. O halde tanım bakımından fiil kuvveden öncedir. Aristoteles’in verdiği örnekle inşa kabiliyeti, inşa etmekle bilinebilir. Fiil zaman bakımından da kuvveden öncedir. Örneğin tohum çiçekten öncedir. Cevher ve öz bakımından da öncedir, çünkü oluşun kendisi bir gayedir. Fiil de bir gaye olduğundan gayenin önce gelmesi zorunludur. Ezeli ve ebedi olduklarından var oluşta da öncedir.

Aristoteles’in kuvve-fiil teorisinde kuvve(güç), değişimin temel prensibi olarak karşımıza çıkar. Bu değişimin emrini veren ise ilk muharriktir ki o sırf fiildir. Çünkü kendisinde gerçekleşmemiş hiçbir unsur bulunmamaktadır. Fiil ise temel gaye, bir yöneliştir. Kuvve ve fiil birbirinin aynı olmasa da hatta zıt olsa da birbirine her zaman muhtaçtır. Bu zıt kavramları bir arada tutan ise arzudur. Bunlar bir gaye için birbirini

83 Süleyman Hayri Bolay, Aristoteles ve Gazali Metafizikleri, s. 49 84 Aristoteles, Metafizik, s. 405

arzularlar. Bu sayede yetkinleşirler ve böylece fiil meydana gelir. Bu karşılıklı bir arzu ile gerçekleşmektedir.