• Sonuç bulunamadı

ÜLKESİ Geri bildirim ve düzenlemeler

1.6. GÖÇÜN GÜVENLİKLEŞTİRİLMESİ

Göç, güvenlikleştirmenin uygulandığı birçok alandan bir tanesidir. Güvenlikleştirme, siyasi ve sosyal ilişkilerin güvenlik bağlamında çerçevelendirildiği karmaşık bir süreçtir. Huysmans, göçün güvenlikleştirilmesini göçün siyasi, sosyal ve ekonomik boyutlarının gerektirdiği alanlarda ele alınmasından ziyade, güvenlik alanında bir sorun olarak gösterilmesi olarak tanımlamaktadır143. Göç çeşitli yönleriyle artık iç güvenlik sorunu ve daha sonra devlet güvenliği sorunu haline

140 Açıkmeşe, s. 192.

141 Buzan, “Security concept”; Soğuk Savaş sonrasında AB bütünleşmesinde güvenlikleştirme ve güvenlik-dışılaştırma süreçleri için bkz. Ole Wæver, “The EU as a security actor: Reflections from a pessimistic constructivist on post-sovereign security orders”, International Relations Theory and European Integration: Power, Security, and Community, Ed. M. Kelstrup and M.Williams, Routledge, London, 2000.

142 Wæver, 2000, ss.250-294.

143 Jef Huysmans, “The European Union and the Securitization of Migration,” Journal of Common Market Studies, Vol.38, No.5, 2000, s. 758.

dönüşmüş ve sonunda da jeopolitik bir konu haline gelmiştir. Bu durum, göçün normal politika alanı içerisinde ele alınan normal bir konu olarak mı yoksa olağandışı (emergency) politika alanı içerisinde ele alınan güvenlik tehdidi olarak mı ele alınacağı sorusunu gündeme getirmektedir.

Göçe ilişkin önlemler, göç hareketlerinin düzenlenmesinden ziyade sınır güvenliğinin sağlanıp göçün önlenmesine odaklanmıştır. Bu güvenlik hedefi, göç kontrol önlemlerinin daha da yoğunlaştırılması ve güçlendirilmesi ile sağlanmaya çalışılmıştır. Bu önlemler de göçün cezai konular arasında değerlendirilmesinde kilit bir etkendir. Bu süreçte nüfus hareketleri, insan kaçakçıları için hedef haline gelmiştir ve göçmenler suça alet olan kişiler haline gelmiştir. Bu durum devletler için “paradoksal bir maliyet” haline gelmiştir. Bu önlemler bir yandan güvenlik yapılandırmasına neden olurken, insan kaçakçılığı ile mücadele zorlaşmakta ve paradoksal olarak devletler daha kısıtlayıcı önlemler almaya başlamaktadır. Göçün suç olarak kabul edildiği bu süreçte, göçmenlerin iç ve dış tehdit olarak sunulduğu bir yapılandırma teşvik edilmiştir144.

Bir şeyin ne zaman ve nasıl güvenlik tehdidi olarak yapılandırıldığını anlamanın en iyi yöntemi söylem analizidir145. AB ülkelerinde, göç konusunda şu söylemler ön plandadır:

- Radikal sağ partiler tarafından kullanılan ekonomik tehdit söylemi (işsizlik, sosyal ve ekonomik yük ) ve kültürel kimliğe tehdit söylemi,

- Sol partiler tarafından kullanılan dayanışma söylemi (demokratik Batı değerleri, insan hakları),

- Hükümetler tarafından kullanılan güvenlik söylemi (suç, sosyal refah),

- Sol partiler tarafından kullanılan olumlu çeşitlilik söylemi (çokkültürlülük, yüksek nitelikli işgücü kazanımı)146.

144

Marie Claude-Valentin, Speech in Regional Conference on Migration: Migrants in the Transit Countries: Sharing Responsibilities in Management and Protection, Proceedings, İstanbul, 30 Eylül-1 Ekim 2004, s. 12.

11 Eylül 2001 olaylarından sonra göç ile terörizm ilişkilendirilmiş ve bu kapsamda göçmenler güvenlik tehdidi olarak algılanmıştır. Ayrıca göç konusu, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer ulusötesi suç faaliyetleri ile ilişkilendirilmektedir. Dolayısıyla, göç olgusu genellikle olumsuz bir söylemle ifade edilmektedir. Aslında tehdit olarak ifade edilen ve algılanan bu konular askeri güvenlik tehdidi kapsamına girmemekte ve devletlerin varlığına yönelik tehdit oluşturmamaktadır. Bu durum da, geniş güvenlik anlayışını ve yumuşak güvenlik konularının artmış olmasını ifade etmektedir.

Göç politikasına ilişkin en önemli güvenlikleştirme söylemleri, devletin iç güvenliğine tehdit söylemidir. Göç konusunda politika yapıcılar, göç sorunlarına önerdikleri çözümleri mantığa büründürürken “yük (burden)147”, “sahte ilticacı (bogus asylum seeker)148 ”, “tekne ile gelenler (boat people149)”, “dolu botlar (the boat is full)” veya “organize suç” gibi belirli güvenlik bağlamlı terimler kullanmaktadır. Bu söylem, göçü askeri olduğu kadar sosyal ve kültürel anlamda da bir tehdit olarak sunmaktadır150. 11 Eylül olaylarından sonra göç konusundaki güvenlik söylemi siyasilerde ve medyada ve böylece kamuoyunda daha baskın hale gelmiştir151. “Öteki” ve “yabancı” olarak görülen göçmenler, ülke vatandaşlarının işlerine ve evlerine, ülkelerin sınırlarına, güvenlik, ahlaki değerler, kollektif kimlikler ve kültürel homojenliğe yönelmiş tehditler olarak görülmektedir. Bu tehdit söylemleri sadece basında değil, demografi ve siyasal bilimler alanında yapılan

146 Teun A. van Dijk, “Parliamentary Debates”, Racism at the Top. Parliamentary Discourses on Ethnic Issues in Six European States, Ed. Ruth Wodak, Teun A. van Dijk, Drava Verlag, Klagenfurt, 2000, ss. 45-78.

147 Düzensiz göçmenlerin ve mültecilerin ülke ekonomisine yük getirdiği vurgulanmaktadır.

148 İltica edenlerin çoğunluğunun aslında ekonomik nedenlerle göç eden kişiler olduğu ve bu kişilerin mülteci politikalarını istismar ettiğini vurgulayan bir ifadedir.

149 Bu terim denizden genellikle ilkel botlarla yaşamlarını tehlikeye atarak yasadışı şekilde Avrupa ülkelerine toplu olarak göç etmeye çalışan göçmenler ve ilticacıları ifade etmektedir.

150 Agnieszka Weinar, The Polish Experiences of Visa Policy in the Context of Securitization, 2006, http://www.libertysecurity.org/IMG/doc/The_Polish_experiences_of_visa_policy_in_the_context_ of_securitization-1.doc (20.04.2009), s. 2.

151 Alessandra Buonfino, “Between Unity and Plurality: The Politicization and Securitiation of the Discourse of Immigration in Europe”, New Political Science, Vol. 26, No. 1, 2004, s. 1.

çalışmalarda da yer almaktadır. Böylece, göç-güvenlik bağı olarak da adlandırılan bu ilişkilendirme daha da artmıştır152.

Bu güvenlik anlayışının göç ve güvenlik kavramlarını ilişkili hale getirdiği söylense bile, güvenlik kavramının merkezinde devlet yer almaya devam etmektedir. ‘İnsan güvenliği’ kavramının gelişimine paralel olarak, son yıllarda göçmen güvenliği kavramına atıfta bulunulmaktadır. Bu kavram, göçmenlerin bulundukları yerden hedefledikleri yere varıncaya kadar güvenliklerine yönelik olarak maruz kaldıkları tehditler olarak tanımlanmaktadır. Diğer taraftan, devlet güvenliği ile göçmen güvenliği kavramları arasında bir uyumsuzluklar ortaya çıkabilmektedir. İnsan güvenliği kavramının geliştirilmesine yönelik çabalara rağmen, özellikle 11 Eylül olayları sonrasında, güvenlik kavramının yeniden askeri bir yapıya dönüştüğü görülmektedir.

Göçün güvenlikleştirilmesi, göç sorununun doğası ve şiddeti konusunda yanlış algılamalara neden olmaktadır. Ayrıca göçün güvenlik bağlamında tanımlanması ve güvenlik politika araçları ile yönetilmesi; çok kültürlü toplumların oluşturulması, işgücü piyasasındaki gelişmeler, refah yaratılması ve AB’nin dünyadaki imajı açısından olumsuz sonuçlara yol açabilecektir153. Ayrıca, insan hakları, Avrupa toplumlarında geçmişte yaşanan ırkçı ve ayrımcı eğilimler, özgürlüklerin korunması gibi nedenlerle göçün güvenlikleştirilmesine sıcak bakılmamaktadır. Bu endişeler, göç ve güvenlik alanında yazan akademisyenler tarafından da gündeme getirilmiştir154.

Güvenliğin siyasi olarak inşa edilmiş olduğu kabul edildiğinde, göç konusunun güvenlikleştirilmesi mi yoksa güvenlikleştirilmemesi gerektiği konusu gündeme gelmektedir. Bu durumda güvenlikleştirme kavramının karşısında güvenlik-dışılaştırma kavramı da gündeme gelmiş ve güvenlikleştirilen alanların

152 Faist, s. 21.

153 Huysmans, 2006, s. 146.

154 Bigo, 2002, ss. 63–92.; Jef Huysmans, “Migrants as a security problem: dangers of ‘securitizing’ societal issues”, Migration and European Integration. The Dynamics of Inclusion and Exclusion, Ed. R. Miles and D. Thränhardt, Pinter, London, 1995, ss. 53–72.; Jef Huysmans, “Defining social constructivism in security studies: the normative dilemma of writing security”, Alternatives, Vol. 27: Special Issue, 2002, ss. 41–62.; Wæver ve diğerleri.

güvenlik dışı hale getirilebileceği ifade edilmiştir. Örneğin göç 20. yüzyıl başlarında güvenlikleştirilen bir alanken, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerinin işgücü ihtiyacının olduğu ve önemli miktarda göç aldığı zamanlarda güvenlik dışı bir olgu olmuştur. Burada önemli olan konu, güvenlik sorunu olarak algılanan olguların nasıl güvenlik dışı hale getirildiğidir155.

Bir konuya güvenlik açısından yaklaşmak sorunun çözümünde etkili olmazsa güvenlik-dışılaştırma politikalarına başvurulması gerekmektedir156. Bu, göç alanına uyarlandığında, güvenlikleştirme politikasının göç akımlarının yönetiminde etkin olup olmadığı sorgulanmalıdır. Bu politikaların hedefi göç akımlarının azaltılması ise, sınır kontrollerinin arttırılması ve yabancıların vize almasının zorlaştırılması etkin sonuçlar vermekte midir? Ya da bu politikalar, AB’ye göç etmek isteyen insanların yasal olarak ülkeye girişinin zorlanması nedeniyle düzensiz göçün artmasına mı neden olmaktadır?157. Bu konular tezin ikinci bölümünde irdelenecektir.

Huysmans158, güvenlik-dışılaştırma konusunda yapıbozumcu strateji olan, konunun normal politika alanına geri aktarılması ve güvenlik konularının güvenlik dışı konular haline dönüştürülmesi üzerinde durmuştur. Buna ilişkin örnekler, göçe ilişkin kullanılan dilin ve göçün yönetiminde kullanılan kurumsal araçların tehlike söylemi dışına çıkarılması, insan hakları açısından ele alınması ve/veya serbest dolaşımın ekonomik açıdan geçerliliğinin savunulmasıdır. Bu strateji, sorunun güvenlik açısından önemini göz ardı etmek veya reddetmeye, veya en azından güvenlik politikasının bu alanda önceliğinin olmaması ve güvenlik söyleminin azaltılması gerektiğini vurgulamaya dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, güvenlik politikaları ve tehlikeye dayalı siyasi söylemler sosyal ve siyasi sorunların farklılaştırılmış bir yönetim biçimi değildir. Bundan ziyade, bu politikalar, liberal- demokratik toplumlara bu konulara ilişkin otokratik kavramlar getiren bir stratejiye 155 Huysmans, 2006, ss. 125-126. 156 Waever, 1995, s. 57. 157 Huysmans, 2006, s. 126. 158 Huysmans, 1995.

dönüşmektedir. Güvenlik-dışılaştırma ise bu süreçte yalnızca konuya ilişkin söylemlerin güvenlik alanı dışına çıkarılıp örneğin insan hakları alanına aktarılması anlamına gelmemektedir. Bunun ötesinde güvenlikleştirilmiş konuların daha çoğulcu ve normal politika alanına taşınması hedeflenmektedir159.

AB örneğine bakıldığında, Avrupa Komisyonu raporlarında çoğunlukla yaşlanan nüfusa vurgu yapılarak göçün Avrupa ekonomileri için gerekli ve faydalı olduğu ifade edilmekte ve böylece önleyici ve nesnel strateji ile yapısalcı strateji uygulanmaya çalışılmaktadır. AB çapında göçün güvenlikleştirilmesi belirli bir seviyede tutulsa da, göçmen haklarına da vurgu yapılarak dengeli bir politika oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak, göç halen özgürlük, güvenlik ve adalet alanı kapsamında örgütlü suçlarla mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı gibi güvenlik konuları ile birlikte ele alınmaktadır. Dolayısıyla, göçün normal politika alanına taşınmasını gerektiren yapıbozumcu strateji uygulanmadığı görülmektedir.

Göç hareketlerinin ve buna bağlı tehlike söylemlerinin daha geniş ve sıradan sosyal, ekonomik ve siyasi sorunlar olarak ele alınması, güvenlik sorunlarını dramatik halden çıkarmaktadır. Örneğin, 2005 yılında Paris’in kenar mahallerinde göçmenler tarafından gerçekleştirilmiş olan ayaklanmalar bir bakış açısıyla göçmenlerin kültürel farklılığına ve medeniyet dışı tutumlarına dayandırılmaktadır. Diğer bakış açısı ise, bu ayaklanmaların kenar mahallelerdeki hayatın gettolaşma, işsizlik gibi karmaşık sorunlar yüzünden kötüleşmesinden kaynaklandığını ifade etmektedir. Bu yaklaşıma göre, kenar mahallelerin kendine has özellikleri olsa ve güvenlik de dahil olmak üzere önemli sorunları olsa da, bu yerlerin diğer yerlerle işsizlik gibi ortak sorunları da bulunmaktadır. Dolayısıyla bu yerler, salt güvenlik sorunu yaratan alanlar değil, diğer bölgelerle benzer hayatların da yaşandığı yerlerdir. Bunun yanında, kenar mahallelerdeki güvenlik sorunları diğer politikalar temelinde de değerlendirilmelidir. Bu politikalar arasında, refah devletinin yeniden canlandırılması ve şekillendirilmesi ile sosyal dışlanmayı azaltıcı sosyal politikaların gözden geçirilmesi bulunmaktadır160.

159 Huysmans, 2006, ss. 142-143. 160 Huysmans, 2006, ss. 143-144.

Sonuç olarak güvenlik-dışılaştırma, güvenlik sorunlarını göz ardı etmemekte fakat göçün analizinde sadece güvenlik boyutunun göz önüne alınmamasını ve olguya çok yönlü bakılmasını sağlamaktadır. Örneğin, “yasadışı göçmen işgali” veya “baskınına” ilişkin söylemlerin yanında göçmenlerin savunmasızlığı ve yaşam hikayeleri, Batı Avrupa’nın yaşlanan nüfus sorunu, sosyal dışlanmayı azaltıcı sosyal politikalarla refah devletinin reformu ve küresel ve yerel düzeyde yapısal eşitsizlikler gibi konular da bu söylemlere entegre edilmelidir. Ayrıca, göçmenlerin göçmen kimliği dışında toplumda kadın-erkek, anne-baba ve çeşitli meslek gruplarına dahil olma gibi farklı kimliklerinin olduğu da vurgulanmalıdır. Böylece bu insanların aslında toplumda tamamen “öteki” konumunda olmadığı ortaya konulacaktır161.