• Sonuç bulunamadı

VIYANA KLASIKLERI OLARAK BILINEN HAYDN, MOZART VE BEETHOVEN’IN

1.1 Franz Joseph Haydn (1732-1809)

Müzik tarihinde Viyana Klasikleri olarak bilinen üç besteciden ilki olan Haydn, 1732 yılında Avusturalya’da Rohreau kasabasında doğmuş-tur. Tarihte en uzun yaşayan bestecilerden biri olduğu için yaşam yılları J.S.Bach ve Haendel’in döneminden Beethoven’a kadar uzanmaktadır.

Bu dönem içerisinde değişim gösterip gelişen bütün müzik biçimlerine tanık olmuş, bu türlerin gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Bekçilik ve tamircilik yapan babası, amatörce arp eşliğinde şarkılar söyler, pazar günleri evinde müzik günleri düzenlerdi. Böylelikle yapı-lan bu müzik amatörce bile olsa, Haydn’ın bir müzik ortamı içerisinde olmasına katkı sağlamıştır. Haydn, büyük yeteneğini 6 yaşında belli etti ve köyde bir eğitmen olan Johann Matthios Franck’tan ses ve keman eği-timi almaya başladı. Eğieği-timini çok başarıyla sürdürürken Viyana’daki koro yönetmeni Karl Georg Reutter, Haydn’ı korosuna çağırdı. Ancak bu eğitim Haydn’ın ergenlik dönemine girip sesinin bozulmasıyla son buldu. Buradan ayrılınca Viyana’da küçük bir ev tutarak çembalo üze-rinde çalışmalarını sürdürdü. Carl Philippe Emmanuel Bach’ın sonatları ilgisini çekti, onları inceleyerek bilgiler edindi. Bunun yanında keman tekniği çok iyi şekilde ilerletti ve keman konçertolarını çalabilecek dü-zeye geldi. Ancak bu büyük dehanın ilgisi besteciliğe karşı daha fazlaydı ve bu besteleme isteği çalgı çalma becerisinin önüne geçti. 1758 yılında Kontes Thun, Haydn’ı şan ve çembalo eğitimi vermek için işe aldı. Bura-da eğitmenliğini sürdürürken aynı dönemde Kont Ferdiranol Mximilion von morzin’in sarayında orkestra şefliği teklifi geldi. Haydn, bu işi kabul etmiş ve burada senfoni yazma merakı başlamıştır (Vivarelli, 2020).

Haydn, bu dönemlerde kendisinden üç yaş büyük olan Maria Anna ile evlenmiş, karısının kavgacı ve savruk tavırlarından dolayı mutsuz günleri başlamıştı. Bu sıralarda Haydn, senfonilerini yazmaya devam etmiş, bu senfonilerini Prens Paul Anton Esterhazy dinletmiş ve Eater-hazy sarayında orkestra şefi olarak göreve başlamıştı. Burada çok sıkı çalışmış, önemli eserlerini bu görev esnasında vermişti. Buradaki görevi Haydn’ın hayat boyu Esterhazy ailesine hizmet etmesini sağladı. Haydn, burada bestecilik yönünü iyice güçlendirmiş, esir geçen hayatını sadece besteler yaparak geçirmişti. İlginçtir ki esir hayatında bile bütün haya-tında yaşama sevincini, esprisini hiç kaybetmemiş, eserlerine bu heye-canı yansıtmıştır. (Carpani, 1812)

1768-1774 yılları arasında Haydn, Fırtına ve Gerilim akımının etkisine kapılarak yeni stil arayışlarına girmişti. Majör tonlarda ya-zılmış eserlerinin yerine minör tonlarda eserler bestelemeyi yeğlemiş, duygusal yoğunlukla besteler yapmaya başlamıştı. Esterhazy sarayın-da ayrılıp, İtalya, Londra, Paris gibi kentlere gitmek istemiş ancak saraydan çıkmasına izin verilmemişti. Sonunda prens öldükten sonra Haydn dilediği gibi besteler yapmış ve çok istediği yerlere gitme im-kanı bulmuştu. Londra’da 12 senfoni yazmış ve bu senfoniler Haydn’ın en başarılı örnekleri arasında yer almıştı. Londra yaşamından sonra zengin bir şekilde tekrar Viyana’ya döndü. Döner dönmez eski çalıştığı saraydan çalma teklifi geldi ancak Haydn bunu reddetti ve çalışmak yerine beste yapmayı tercih etti. Yaşlanmasına rağmen bestecilik ruhu hep genç kaldı ve yaşlılık döneminde bile çok başarılı eserler verdi.

Yaşının çok ilerlemesi nedeniyle hayata gözlerini yumdu ve 31 Ma-yıs 1809 yılında Mozart’ın Requiem adlı eseriyle cenazesi kaldırıldı.

(Stendhal, 1993)

Haydn, yaşamının ilk yıllarında adı anılmamış, daha sonraları üne kavuşmuş bir bestecidir. Ölümünden sonra klasik stil adı verilen bu yeni stilin yaratıcısı olarak tarihe geçmiştir. Hiçbir zaman kendisini büyük göstermemiş, her zaman mütevazılığını korumuştur. Onun bu kişiliği de eserlerinde açıkça görülebilmektedir. Haydn’ın müzik alanındaki ge-liştirmiş olduğu en büyük önemli yenilik senfoni ve oda müziği biçim-leridir. 100’den fazla senfoni bestelemesinden dolayı ona “senfoninin babası” denilmektedir. Haydn, bütün eserlerinde Hırvat folk ezgilerini, İtalyan etkisi veren melodileri, Fransızların sakin ve görkemli müzikle-rinden etkilenmiş, bu ezgileri yazmış olduğu eserlerde kendi kişilik stili ile birleştirmiştir. Haydn’ın kişilik stili hiç şüphesiz ki zeka, sevinç ve espridir.

İzzet Yücetoker, Çiğdem Eda Angı 24

.

Senfoni ve oda müziklerinden başka türlerde de örnekler veren Haydn’ın göze çarpan eserleri arasında sonat formu gelmektedir. Piya-nist olmayan Haydn’ın 62 tane piyano sonatı ve küçük piyano parçaları yazması ilginçtir. Piyanoyla ilgisi, piyano çalan orkestralarda yönetici olmasından kaynaklanmaktadır. Piyano sonatlarını yazarken çok parlak virtüöz efektleri ve teknik gösteri kullanmamış geleceğe uygun bir bi-çimde müzik yazmıştır. “Özellikle erken solo piyano sonatların birço-ğundan ortaya çıkan inceliğe rağmen onları sade bir stille, küçük boyut-larla ve kolay uygulamaboyut-larla ortaya çıktığı görülür.” (Brown, 1986:119).

Onun sonatlarında biçim çok önemlidir. Bu yüzden Haydn, eserlerini yazarken çok fazla kuralcı olmuş, öz, biçimin gölgesinde kalmıştır. İlk dönemlerinde o yılların en gözde çalgısı klavsen olmasından dolayı ilk dönem sonatlarını klavsen için yazmıştır. Günümüzde hala bu eserlerin klavsende daha iyi duyulduğu bir gerçektir. Ancak sonraki yıllarda pi-yano ile tanışmış, yakınlaşmış ve pipi-yano üzerinde kendisini daha rahat hissederek sonatlarının çoğunu piyano üzerinde bestelemiştir. Yaşamı-nın son yıllarında ise piyanoya ilgisini kaybetmiş, kendisini senfoni bes-telemeye adamıştır. Bu yüzden son dönemlerinde üç sonat bestelemekle yetinmiştir.

Haydn, iki farklı sonat formu modeli üzerinde çalışmıştır. Bu so-nat türünün ilki C.P. Emmanuel Bach’ın geliştirmiş olduğu üç bölümlü sonat formudur. Bu sonat formu hızlı - yavaş – hızlı tempolardandır.

Haydn, bu sonatları yazarken genellikle barok müziği stilinden etki-lenmiştir. Ancak bu eserler tamamen barok stili ile yazılmamışlardır.

Üç bölümlü sonat formu dışında Viyana örneği sonatları mevcuttur. Bu sonat türü çoğunlukla üç bölümden oluşmaktadır. Ancak bu iki sonat arasındaki fark, Viyana tipi sonatlarda diğer bölümlerle aynı tonaliteyi koruyarak gelişmiş menuet formunun bulunmasıdır. Haydn, menuet for-munu Christoph Wogenseil’in divertimentolarından etkilenerek yazmış-tır. Böylelikle Haydn’ın erken sonatlarının bazıları divertimento olarak değerlendirilebilir. Haydn sonat formunu bestelerken genellikle hızlı bir sonat allegrosu ile başlayıp, ikinci bölümünü rondo ya da şarkı formuyla devam ederek son bölüme ulaşmış ve son bölümü de hızlı bir rondo ile bitmiştir. Burada Mozart ile benzeşim göstermektedir. Ancak bunun ya-nında Haydn, üç bölümlü sonat formu dışında iki tane dört bölümlü ve dokuz tanede iki bölümlü sonat bestelemiştir. İki bölümlü sonatlarında genellikle ilk bölümü tema ve çeşitleme formunda, son bölümü ise me-nuet formunda bestelenmiştir. (Selanik, 1996)

Haydn’ın yaşadığı yıllarda 34 piyano sonatı yayımlanmıştır. 1918 yılına gelindiğinde Breitkoff ve Hartel yayınevi tarafından bu sayı 52’ye

ulaşmış, son yıllarda ise Christa London’un yapmış olduğu dizide ise 62 sonat günümüze ulaşmıştır. Haydn’ın sonatlarını ise Amerikalı Anthon-yvon Hoboken tarafından HOB harfleri ile sayılar verilerek düzenlen-miştir.

Haydn’ın Hob. 37 Re Majör Sonatının Incelenmesi

Re Majör tonunda yazılmış olan bu sonatın 1777-1779 yılları ara-sında yazıldığı öne sürülmüş Hobeken’in kataloğunda Hob. 16- no:37 olarak işaretlenmiştir. Re Majör tonunda 4/4 lük ölçüyle yazılan bu bö-lüm, allegro con brio temposuyla çalınmalıdır. Bu böbö-lüm, başlarken sağ elde küçük bir çarpma ile desteklenen tonun temel sesiyle, sol elde ise görkemli bir şekilde Re majör akoruyla başlar. Barok dönemde sık kul-lanılan süslemeler, triller ve çarpmalar Haydn’ın diğer sonatlarında da olduğu gibi, bu sonatta da sıkça yer almaktadır. “Görkemli ve dramatik gelişimler gösteren bu bölüm sol eldeki zor pasaj çalışmalarıyla dikkati çeker.” (Gordon,1996:114).

Haydn’ın eserleri sürprizlerle doludur. Özellikle onun eserlerini deşifre ederken çok dikkatli olunmalıdır. Eserin ilk cümlesinin üçüncü ölçüsünde, bir staccatolu nota, bir bağlı nota, bir sert staccatolu nota ve bir bağlı nota şeklinde sürüp gitmektedir. Bu pasajlar, eser çalışırken çok dikkat edilmesi gereken önemli yerlerdir.

Re Majör sonatta ilk cümlede tema duyurulmuş ve cümle dominant tam kararla sona ermiştir. Sonra tekrar temayı duyurma isteği belirmiş, tema duyurulduktan sonra tonik tam kararla bir periyod tamamlanmış-tır. İlk iki ölçüde verilen tema ile sürekli karşılanır. Sağ ve sol el karşı-lıklı olarak zaman zaman bu temayı duyurmakta, adeta karşıkarşı-lıklı sohbet eder havasını yansıtmaktadır. Bunun yanında bu sonatta geniş crescen-dolar ve diminuencrescen-dolar bulunmamaktadır. Haydn’ın genellikle bütün so-natlarında dinamik etkenler abartılmamıştır. Forteleri çok forte değildir ve crescendolarını geniş yapıda kullanmamıştır. Sonatlarında dizi çalış-malar kullanmış, üçlü aralıklarla iniş ve çıkış hareketlerini yerli yerinde belirtmiştir. Bu eserinde dikkat edilen şey Alberti bas tekniğini çok sık kullanmamasıdır.

Largo başlayan ikinci bölümde dikkat çeken en önemli özellik ba-rok dönem armonisi gibi ağır bir anlatım dili ve dolu bir armoniyle ya-zılmış olmasıdır. Haydn, bu bölümde karamsarlık etkisi vermiş, geniş ve dolu bir armoniyle bu etkiyle tamamlamıştır. Re minör tonda yazılması ve yarım kadans tonunda bitirmesi ilginçtir. Bu largo adı verilen ikinci bölüm dolu bir armoniyle yazılmış, Fransızların üvertür stilini hatırlatan

İzzet Yücetoker, Çiğdem Eda Angı 26

.

bir stil kullanmıştır.” (Gordon, 1996:114). Kullanılan dört parti sürekli konuşur gibi bir düşünceyle hareket etmiş ve karmaşık sayılabilecek tar-tımlar kullanmıştır. Bu bölümde nadirde olsa süslemelere rastlanır. İki bölümlü şarkı formuna bir örnektir.

Finale adı verilen bu bölüm, Re Majör tonunda yazılmış Presto ma non troppo hızı ile çalınması gerektiği belirtilmiştir. 2/4 lük ölçü ile ya-zılan bu bölümün ilk ölçüsü eksik ölçüyle ve ikinci bölümün bitiş sesi olan la notasıyla başlamıştır. Böylelikle ikinci bölüm, üçüncü bölüme sanki bir köprü vazifesi görmüş, bu bölüme zorlanmadan geçilebilmiş-tir. Finale bölümünde küçük rondo formu kullanılmıştır. A-B-A-C-A şeklindedir. A bölümü- Re Majör, B bölümü- Re minör C Bölümü- Sol Majör. Son bölüm, anlamlı temalar halinde sürerken, bas figür ilave-leriyle görkemli bir hale gelmiştir. Burada sitil olarak barok dönemde kullanılan portato, sert staccato ve yumuşak staccato artikülasyonlarına yer verilmiş, farklı teknikler ardı ardına getirilerek neşeli ve görkemli bir yapıya ulaştırılmıştır. Sol elde gelen yarım vuruşluk esler dikkat ve-rilecek önemdedir.