• Sonuç bulunamadı

2.6. ROCK’IN MİLİTAN POLİTİK KEŞFİ

2.6.2. Folk Müzik ve Bob Dylan

Asıl adı Robert Zimmerman olan sanatçı, 24 Mayıs 1941’de Minnesota’daki küçük maden kasabası Duluth’ta dünyaya gelmiştir. (Dister, 2009:77) Adını ilk kez 18 yaşında duyuran Bob Dylan, neredeyse yarım yüzyıldır kesintisiz icra ettiği sanatıyla Amerikan ve dünya popüler müziğinin en temel figürlerinden biri olmuştur.

Besteci ve icracı olarak içinde yer aldığı başlıca müzik türleri “Folk, Rock,

Blues ve Country18”dir. Çok genç yaşta Little Richard’ın rock’n’roll’undan, Hank

Williams’ın country ve western’inden ve Woody Gurthrie’nin kişiliğinden etkilenen Bob Dylan, dünyanın en çalkantılı dönemlerinden biri olan 1960 Amerika’sında baş

15

Sihirli mantar. Bir tür uyusturucu.

16

Besle Kafanı

17

The Beatles’ın “Lucy gökyüzünde elmaslarla beraber” adlı şarkısı

18

73

gösteren huzursuzluğu ve huzursuzluğa bağlı başkaldırı ruhunu şarkı sözlerine aktaran ilk protest sanatçıdır.

Bob Dylan'ın ilk dönemlerindeki şarkı sözleri siyaset, sosyal eleştiri, felsefe ve bin bir türlü edebi esinlenmeyi içerir. Bu sözlerde yerleşik müzik anlayışına bir meydan okuma ve dönemin muhalif kültürüne birçok gönderme yapar. Müzik tarzlarını geliştirip kendine mal etmekle birlikte, Dylan Amerikan şarkı geleneğine de sadık kalmıştır. Folk ve country/blues şarkılarından ilahilere (gospel), rock and roll ve rockabilly'den İngiliz, İskoç, İrlanda halk şarkılarına, hatta jazz ve swing türlerine kadar tümünü kendi müziğinde harmanlayan Dylan, yarattığı yepyeni sanat anlayışıyla isyan halindeki öğrencilerin sevgilisi olmuştur.

Bob Dylan, dünyada olup bitenlere duyarsız kalmayan ve bunları şarkı sözlerine aktaran kişi olarak önceleri folk müziğe ev sahipliği yaptı. Folk müzik, II. Dünya Savaşından sonra Amerika’da başlayan ve halk şarkılarının etkisiyle ortaya çıkan müzik türüydü. Toplumun içinden gelen, insandan insana aktarılarak sürekliliği bulunan, yüzyıllar boyunca toplumların kendi öz kültürleri ile bezenen, halk tarafından kabul görerek yaşayan bir müzik türü olan Folk müzik, Dylan’la ete kemiğe büründü. Dylan’ın anlatıldığı “No Direction Home - Bob Dylan” adli belgeselde Dylan, folk müzik için şunları söylüyordu: “Folk müzik, bana hayat, insan, kurum ve ideolojiler hakkında hep düşündüğüm şeyleri söyleme fırsatı veriyordu. Böylece aklımdaki tüm düşünceler, folk müzikle, açığa çıkıyordu. Her zaman dinlediğim folk müzik sanatçısı ama aynı zamanda “Aktüel Şarkı

Hareketi19”nin ilk halkası olarak adlandırılan Woody Guthrie’nin şarkılarında da

gerçek yaşama, gerçek insanlara ve gerçek olaylara dair sözler buluyordum. Buradaki temel mantık, “gerçek olanlara dair bir şeyler yaz ama asla bundan para kazanmayı bekleme”ydi bu anlayıştan fazlasıyla etkilenmiştim. Ayrıca folk müzik, geleneksel şarkılardan ödünç aldığım ritimleri kendi yaşanmışlıklarımın temeliyle buluşturabildiğim bir türdü.”

Dylan’ı diğer folk müzik sanatçılarından ayıran bir şey vardı. O, diğerlerinin söylemek isteyip de söyleyemediklerini açıkça dile getirebiliyordu. Amerika’nın ardı ardına girdiği savaşlarda haksızlığa uğrayan insanların, açlığa, sefalete terk edilen

19

74

çocukların sözcüsü olabiliyordu. Daha güzel bir dünya isteyen Amerikan gençliğinin savaş karşıtı söylemlerine ve gösterilerine konserlerinde ev sahipliği yapıyordu. Siyasi protestoların birbirini izlediği o dönemde Bob Dylan daha baştan kendini bir asi olarak kabul ettirmişti. Kısaca o artık bir kuşağın sesi olmuştu.

ABD’nin 1965’te başlattığı ve 1973’e kadar devam ettirdiği Vietnam işgali sırasında Dylan, kariyerinin ölümsüz eserlerini vermeye başlamıştı. Şarkı sözlerinin protest öğeler taşıması nedeniyle şarkıları, savaş karşıtlığının birer sembolü olmuştu. Sosyal adalet ve eşitlik savunucu olarak folk müziğin en önemli temsilcisi olan Dylan, dünya barışı istemi ve muhalif öğelerle, yepyeni müzik türünün ortaya çıkmasına da olanak sağlamıştı. “Protest müzik” olarak adlandırılan bu tür tüm dünyada savaş karşıtlarının seslerini yükseltebileceği alan olarak adını tarihe yazdırmıştı. Dünya müzik tarihinde “sosyal içerikli rock” müziğin ayak sesleri de duyulmaya başlamıştı.

Dylan’ın 1964 yılında yaptığı şarkı “the times they are a-chamgin” savaş karşıtı gösterilerde marş niteliği kazanacaktı. Müzik ilk defa bu kadar politik söylemde kendisine yer edinmişti. Şarkının sözleri dönemde yaşanılan kaosu gözler önüne sermeye yetiyordu.

“…gelin yazarlar, eleştirmenler, kalemleriyle bilgeselenler/ iyi açın gözlerinizi, şans bir daha geri gelmeyecek/ acele etmeyin konuşmakta, çark hala dönmekte/ ve kimse söylemiyor kimde topun duracağını/ şimdi kaybeden sonra elbette kazanacak/ çünkü zaman değişiyor. Gelin senatörler, kongre üyeleri/ kulak verin çağrıma/ durmayın yola, tıkamayın koridoru/ çünkü bugün incinen yarın koltukta olacak/ dışarıda bir savaş var ve kızışmakta/ yakında pencerelerinizi saracak ve duvarlarınız titreyecek/ çünkü zaman değişiyor…”

Dylan, bir ulusun felaketleri üst üste yaşadığı bu dönemde, insanların kenetlenmekte bu kadar aciz kalmasının sebebini anlamadığını söylerken, protest müzik yapan rock sanatçılar ve onların destekçileri San Francisco’da gerçekleşecek olan -Human Be in- protest aktivitelerinin ilki için kolları sıvamıştı. “Human be in”de söz, şiir ve müzik iç içeydi. Özgürlüğün bilincine varıldığı yer olarak nitelendirilebilecek San Francisco’da, dünya barışı için insanlar sokaklara dökülmüştü.

75

Scott McKenzie'nin 'San Francisco' adlı şarkısıyla protest müzik geniş kitlelere ulaştırılıyordu. Şarkının sözlerindeyse o dönemin enerjisini yansıtacak ve "Çiçek Çocuklar" ismini tarihe yazdıracaklara yol gösterecekti: "San Francisco'ya gidiyorsan saçına çiçek takmayı unutma..." Binlerce genç saçlarında çiçekler, yollarda insanlara çiçekler dağıtarak San Francisco'ya doğru yollara düşmüştü.

Evet, çiçek çocuklar muhteşem bir idealle yola çıkmışlardı. Dünya barışı ile birlik düşüncesini bir araya getirmiş, yaşamlarını bu düşünceleri doğrultusunda değiştirmekle kalmamış, bunu dünyanın her yerine yayma kararını almışlardı. Çok şeyi değiştirdi, binlerce insanı etkilediler. "Tohumları" teker teker sabırla ektiler her karış toprağa. Belki görünürde baki olamadı, lakin örnek teşkil edecek mükemmel bir değişim sergilediler bizler için. Onlar, insanın özüne inebilmek için kadim uygarlıkların öğretilerini temel aldırlar, her şeyi terk ettiler. Zaman içerisinde kendi içlerinde de değiştiler, farklı yansımaları oldu belki; ancak şu bir gerçek ki, muazzam bir toplumsal dalgalanma yarattılar kısa süre içerisinde. Ve bu dalga, dünya üzerindeki her insana ulaştı; hala daha etkileri yaşanmakta.

Onlar korkuyu reddetti, maddeyi reddetti, savaşı reddetti, toplumu reddetti; onlar sevgiyi kabullendi, barışı kabullendi ve kâinatın düzenini kabullendiler. Eksikleri var mıydı, elbette ki hayır! Evet, ebeveynlerimden hep şu sözleri duyuyorum: "Onlar ellerindeki değerleri dejenere ettiler ve kendi hazları için boşa kullandılar."; lakin her şey olması gerektiği gibi süregeldi ve bizlere yol açan varlıklar olarak dünyanın tarihinde yer aldılar. Saf sevgiyi aşılayarak üzerlerine düşeni en güzel şekilde yerine getirdiler.

Jimi Hendrix'in dediği gibi: "Sevginin gücü, gücün sevgisini alt ettiğinde dünya barışı bilecektir." Şu anda etkin olan güçler, değişmeye ve yerlerini sevginin gücüne bırakmaya mahkûmdurlar. Ne zaman ki her bir atomumuzda sevgiyi titreştiririz, işte o vakit özgürlüğümüz mümkün kılınmış olur. Ve şu da aşikârdır ki, ola gelen ve değişim potansiyeli olan her bir olgu sadece bizlerin elindedir; işte şu anda dünya gezegenine doğan her bir varlığın idrak etmekte olduğu mutlak hakikat de budur.

Değişim, düşünce ve inançla gelir ki 60'larda tohumları ekilen niyetler de bu şekilde oluşmuştur. Şu an ortalama 20'li yaşlarında olan her varlığın hücresel yapısına işlenmiş olan "çiçek çocuk" enerjisi ile aktifleşmeye başlayan bir dalga

76

mevcuttur ve bu dalga, 60'lar kuşağının düşlediği, bizlere miras bıraktığı saf sevgi düşüncesini gerçek kılacak olan en büyük güçtür. Bu gücün etkinleşmesine mani olacak tek şey, kişinin kendisi, yani korkularıdır; ancak Bertrand Russell'ın da dediği gibi: "Korkuyu yenmek, bilgeliğin başlangıcıdır." Bilgelik ise, sevgiyi deneyimlemek ve bir olmaktır. Protestçiler ölmedi, onlar sadece dinlenceye geçti ve dünyanın bu değişim sürecine tanık olmak amacıyla bir adım geriden bizleri izlemeyi seçtiler. Şu anda, burada değişimi yaratmak amacıyla dünyaya gelmeyi seçmiş milyonlarca varlık var ve bu değişim artık kaçınılmazdır. Zaman, gerçek tanrıyı keşfetme zamanıdır; yani özgürlüğümüzü yaşama ve sevgiyi özümseme zamanıdır.

Dylan, folk müziğe olan tutkusundan, 1965 yılında ikincisi düzenlenen “Newport Folk Festivali”nde vazgeçecektir. Köktencilerin hiç hoşlanmayacağı bir şey yaparak elinde bir elektrogitarla sahnede görünecek, folk müziği rock’n’roll ve blues'la evlendirerek bir ilki gerçekleştirecektir. Bu süreçle birlikte Dylan, 60'lı yılların toplumsal değişiminin müzikal simgesi olurken, dönemin gençliği tarafından kabul görmemeye başlayacaktır. Sonuç olarak konsere gelen hayranlarının ağzından şu sözler dökülecektir: “arkasındaki grubuyla ticari yönelim içine girmiş bir Bob görmek bizleri hayal kırıklığına uğrattı” ya da “bir çeşit popüler zevke teslim olan

Dylan, kendini satmış, artık ruhunu hissedemiyorum20”

Dylan değiştirdiği müzik tarzıyla popüler müzik yapmaya başlasa da, şov endüstrisinin bir parçası haline geldiği iddialarıyla albümleri satmasa da, müziğin muhalif sözcülüğünün ilklerinde biri ve en çok ses getireni olarak bugünde politik müzik yapanlara ilham kaynağı olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Çünkü Dylan’ın başlattığı muhalefet sözcülüğünün müzikle yapılması geleneği, ilki 1969 yılında yapılan “Woodstock Festivali”yle yepyeni bir anlam kazanacaktır. Joan Baez’in de yer aldığı festival içeriğine ve yarattığı etkilere girmeden hemen önce Joan Baez’in kim olduğu, folk müziğe nasıl etki ettiği ve protest şarkıcılar içerisindeki konumuna genel göz atmakta fayda görüyorum.

Benzer Belgeler