• Sonuç bulunamadı

2.3. BLUES KÖK SALIP OLGUNLAŞIYOR

2.3.4. Ekonomik Bunalım

24 Ekim 1929’da borsanın çöküşünün etkisi yaygınlık kazanır. 1929’un sonundan itibaren birkaç aylık süre içerisinde bankalar batar, tasarruflar silinip gider, fabrikalar kapanır, ipotekli mallar haciz edilirken ve ekonomide iflas üstüne iflas yaşanırken, halk benzeri görülmemiş bir sosyal karmaşayla karşı karşıya kalır. (Oakley, 2004:198)

1929 ile 1932 yılları arasında Amerika’nın milli geliri yarı yarıya azalır, işsizlik umulmadık oranda yükselir. 1931’in sonundaysa sayı 7 milyona ulaşır. Hüzün ve ümitsizlik duyguları, iş dünyasındaki o zor bulunur “güven” duygusunun geri dönmesiyle her şeyin düzeleceği inancı sayesinde bazen hafifler. Ancak 1932 sonbaharında işsizlerin sayısı 11 milyona ulaşır. Onu izleyen yıl istatistikler işe yaramaz hale gelmiştir. İşgücünün kabaca dörtte birinin işsiz olduğunu düşünürsek, kesin sayı 12 ile 15 milyon arasındadır. (Oakley, 2004:199)

54

Bu büyüklükteki bir felaket, Amerikan ticaretinin gelişmekte olduğunu düşünen 1920 insanları için oldukça inanılmazdır. Geçmişte ki on yıl da (1920-1930) Amerika’da endüstrideki büyüme ve ticaretin gelişmesi milli geliri neredeyse iki katına çıkarmış, benzeri görülmemiş bir refah sağlamıştır. Ticaretteki başarıların kişisel çabaların ödülü olduğu savunulmuş, başarısızlıklar ise kişisel nitelikteki yetersizliğe bağlanmıştır. Çünkü zenginlerin toplumun üst kesiminde toplanmasının herkese yarar sağlayacağına ve zenginliğin “yukarıdan aşağıya damlayacağına” inanılmıştır. Bu sirkülâsyonun devam edebilmesi için de hükümetin ekonomiye karışmasının tehlikeli olduğu inancı yaygınlaşmıştır. Bu nedenle Amerika’da sosyal ve yapısal reformlara duyulan ilgi azdı. Geçerli olan görüş insanlar ya kendi çabalarıyla yükselecek ya da genel refahtan payını alacaktı. Bu kabul edilmesi gereken bir gerçekti. Kısaca zengin zenginliğine yepyeni rant kapıları eklerken, fakir haklarından da yoksun olarak kaderine boyun eğmeliydi.

Zengin ve yoksul arasındaki uçurum öylesine büyüktü ki, en zengin 36,000 ailenin geliri en yoksul 12 milyon ailenin toplam gelirine eşitti. Bu 12 milyon ailenin veya nüfusun %42’sinin yaşam koşulları ancak geçinecek düzeydeydi. Kırsal alanlarda yoksulluk o kadar büyüktü ki, birçok evin suyu ve elektriği yoktu. Mississippi’de çiftlik evlerinin yalnızca %2’sinde su ve sadece %0,5’inde elektrik vardı. Bu ölçekteki bir yoksunluk ve yokluk ortamında, endüstri ve üretim kapasitesindeki büyüme, pazarın onu destekleme gücünün üstüne çıktı, arz talebi aştı ve gösterişli yapı çöktü. Seri üretim endüstrisinin büyümesi, sektörlerin birbirine sıkı sıkıya bağımlı olmaları, bir parçadaki aksamanın başka birinde felakete yol açması, sonunda da tüm yapının iskambil kâğıdından yapılma ev gibi çökmeye başlaması anlamına geliyordu. Refah ve endüstriyel büyüme, hareketli montaj hatlarıyla ve ölçekli ekonomi getiren zaman ve hareket çalışmalarıyla, acımasız seri üretim tekniklerinin kullanımına dayanıyordu. Ekonomik güç büyük şirketlerin ve endüstri devlerinin ellerinde toplanmıştı; iş açısından, yalnızca otomobil endüstrisine, doğrudan ya da dolaylı olarak, 3.700.000 işçi bağımlıydı. Seri üretim, sonsuz büyüme imkânları sunuyormuş gibi görünse de, tamamen bir kitle pazarının varlığına dayanıyordu; Henry Ford gibi bazı sanayicilerin farkında olduğu gibi, satın alma gücü üretimle baş başa gitmeliydi. Satın alma gücünün, çöküş öncesi borsada ortaya çıkan spekülasyon cümbüşünün meydana gelişinde, esas hatalı olan halk kesiminin

55

elinde tutulması bir yanlıştı. Çünkü 1920’lerde şirket karları ve hisseleri %60 artarken, reel ücretler yalnızca %11 artmıştı. Bu, kitle pazarının gelişimindeki tek hata da değildi. Endüstrinin ve bir yere kadar tarımın makineleşmesi, üretim kapasitesini ve işçi verimini arttırıyor, aynı zamanda da insanları işlerinden ediyordu. (Kafaoğlu, 2003:48)

1932’de ABD’deki işsiz sayısı on bir milyonu buldu. Liberalizmin güven bunalımı demokratları yirmi yıllığına (1933-1952) iktidara taşıdı. İşsizlikten en çok etkilenen zenciler, Cumhuriyetçilere yüz çevirerek Demokrat Partiye yöneldiler. Franklin Roosevelt’in ortaya attığı “New Deal” sosyal politikası herkese umut ışığı oldu.

Dönemin başkanı Roosevelt’in uyguladığı “New Deal” politikalarının özünde devletin kamu harcamalarını arttırarak efektif talep oluşturması yatıyordu. Bu politika kısa zamanda tüm dünyaya yayıldı ve en azından ilk uygulama yıllarında artacak olan efektif talebin hangi kaynaklarla finanse edileceği tartışma dışında kaldı. Keynes, kapitalizmin otomatik olarak kendi kendini ayarlayabilen nitelikte olduğunu kabul etmemiş, Laissez Faire altında kronik, büyük çapta işsizliğin meydana gelebileceğini öne sürmüştür. İşsizliği hafifletmek için de pozitif maliye ve para politikalarının uygulanmasını tavsiye etmiştir. Oysa başkan Hoover ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmanın yolu olarak devlet bütçesinin dengelenmesinden geçtiğine karar verdi. Devlet harcamalarını kıstı, vergileri arttırdı. Bu defa da işsizlik büsbütün yükseldi. İşsizlik yükselince, insanların satın alma gücü azaldı. Fiyatlar düşmeye başladı. Hoover, işadamlarından işçi çıkarmamalarını, daha az kâra razı olup, üretime devam etmelerini istedi. Bu da mümkün olmadı, çünkü üreticiler mallarını satamaz hale gelmişlerdi. Bu durumda klasik iktisat teorisinin yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Depresyon döneminde iktidarda bulunan Başkan Franklin Roosevelt, durgunluktan çıkabilmek için şu önlemleri almıştır:

 İktisadi faaliyetleri canlandırmak ve talebi artırmak için ücretleri yükseltmiştir.

 Borsa ve banka spekülasyonlarını önlemiştir.

 İhracatı arttırmak ve dış ülkelerle rekabet edebilmek amacıyla %40 oranında bir devalüasyon yapmıştır.

56

 Üreticilere sübvansiyon vermiştir.  Yeni iş imkânları yaratmıştır.  İşsizlere tazminat ödemiştir.

 İşsizliği azaltabilmek için yeni kamu hizmetleri (yol gibi) sağlamıştır.  Kesimler arasında dengeli bir fiyat politikası uygulamıştır.

Bu önlemlerin yanı sıra, Amerikan iktisat tarihinde önemli bir yere sahip olan devlet-özel sektör ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasına yol açan 13 önemli yasayı yürürlüğe koydu. 1933 ortalarında birbiri ardına çıkarılan bu yasalarla ekonomiye yeniden canlılık kazandırma dönemine girildi.

Bu yasalar arasında, ABD’nin planlama mekanizmasında önemli rolü olan TVA (Tennesse Valley Authority) kuruluş yasası da bulunmaktaydı. Bankacılık sistemini düzenleyen bu yasa, bankaların borsalardaki spekülasyonları besleyecek krediler vermelerini engelleyecek ve tasarruf sahiplerinin haklarını koruyacak yönde önlemler getirmişti. Devlet "Yeniden İnşaat Finansman Kurumu" aracılığıyla bankalara ve sanayi kesimine aktardığı fonlarla eşi görülmemiş düzeyde piyasaya kredi sağlama yoluna gitti. New Deal sanayi kesiminde üretim, piyasa ve işçi-işveren ilişkileri konularında önemli yenilikler içeren önlemler getirmişti. Sanayide durgunluğu gidermek için aşırı üretimin engellenmesi, ücretlerin artırılması, iş saatlerinin kısılması ve fiyatların yükselmesi öngörülmüştü. Özellikle yükselen ücretlerin toplam talebi canlandıracağı, dolayısıyla satışları artıracağı ve birikmiş stokların erimesine yol açacağı hesaplanmıştı. Özel kesime yönelik destekleyici ve özendirici önlemlerle birlikte kamu yatırımları ve hizmetleri için önemli fonlar ayrıldı.

Bu alandaki çalışmaları düzenlemekle görevlendirilen PWA (Public Works Administration) 1935-1942 yılları arasında toplanan 13,2 milyar dolarlık kaynağı kullanarak yeni iş alanlarının açılmasına katkıda bulunduğu PWA aracılığıyla, bu dönem içinde 122 bin konut, 664 bin mil yeni yol, 77 bin yeni köprü ve 285 havaalanı yapımı tamamlandı.

Çıkarılan "Tarımsal Uyum Yasası" tarım kesiminde üretimin ve fiyatın belirlenmesinde devlete geniş yetkiler verirken, üreticilerin satın alma gücünün

57

bunalım öncesindeki düzeye yükseltilmesi öngörülmüştü. Başkan Roosevelt ormanlaştırma, su baskınlarının önlenmesi ve toprağın korunması gibi projeleri yürürlüğe koyarak, 300 bin kişinin işe alınmasını sağladı.

1935-1942 arasında Kuzey Dakota'dan Teksas'a uzanan 200 milyonluk bir ağaç kuşağı meydana getirildi. Başkan F. D. Roosevelt'in uyguladığı "New Deal" politikası ABD'de olduğu kadar Batı Avrupa ülkelerinde de yeni düşünce ve politikaların ortaya çıkmasına neden oldu.

Başkan Roosevelt'in "New Deal" dönemi, ekonomik ve sosyal yönden çöken liberal kapitalizmi, yeniden işler hale getirmek için ekonominin işleyişine devletin en geniş ve sistematik şekilde müdahale ettiği dönemdir. New Deal döneminde alınan önlemlerin en yaratıcılarından bir diğeri de Ulusal Sanayi Kurtarma Yasası’dır. NIRA kısa adıyla bilinen bu yasa iki dev proje içeriyordu. Birincisi, devasa bir altyapı inşaatı girişimi, ikincisi Amerikan iş hayatına kurallar getiren, haksız rekabeti önleyen karmaşık bir programdı. Programı Ulusal Kurtarma İdaresi yürürlüğe koydu. Her bir sektör için rekabeti mümkün kılacak kurallar getirdi. New Deal’a kadar, geleceğini özel sektörde gören, ulusal meseleleri özel sektörün düzenleyeceğine inanan Amerikan halkı, New Deal’dan sonra yüzünü Washington D.C.’ye çevirdi. Federal hükümetin ekonomiye müdahale etmesini bekler oldu. (Özgüven, 2004:41- 56-63)

“New Deal” siyaseti zenci liderlerin bazı görevlere atanmasından dolayı az çok zenci toplumuna umut oldu.

Benzer Belgeler