• Sonuç bulunamadı

AMERİKAN-ZENCİ BİR KÜLTÜR DOĞUYOR:BLUES

46

Müziğin meta olabilmesi için parasal değerinin belirlenmesi gerekir. Bunun için sahibinin, eserin kendi malı olduğuna dair hak iddia etmesi ve onu ticarileştirecek bir girişimcinin, yani yayıncının ortaya çıkması gerekir. (Attali, 2005:71)

O zamana dek eser, manastıra, kiliseye veya onu sipariş eden soyluya aitti. Ama bu sahiplik de soyuttu: Kimse onu ne satmayı, ne de satın almayı düşünüyordu. Matbaa ile birlikte her şey değişti. Partisyonları üretmek ve satmak artık mümkün hale geldi. Eserle ilişki de böylece yeni bir hal aldı. O güne dek müzisyen ezbere çalardı, doğaçlama olduğu için hata da olabilirdi. Risk alındığı için gürültü de ortaya çıkabilirdi. Partisyonla birlikte risk yok oldu. Artık hafızaya ihtiyaç kalmadı. Müzik yayıncısı da bundan böyle eserin besteciden satın alarak, hayatını partisyon satışından kazanır hale geldi. Ama icracıların para kazanabilmesi ve -telif hakları gibi- haklarına sahip çıkabilmeleri için tam üç yüzyıl savaşım vermeleri gerekecekti.

Zaman içerisinde yayıncıların kurduğu iktidar yavaş yavaş sanatçının lehine dönmeye başlar ve müzisyenlerin, eserleri üzerindeki hak iddiası onaylanır. Ama bu oldukça değişik bir uygulamadır. Eser, sadece belli bir zaman içerisinde sahibine aittir (hayatı boyunca) ve elli yıllığına onu bir yayıncıya kiralayabilir. Bu sürenin sonunda eser herkesin malı olarak kabul görür. Tüm bu gelişim ve değişimler sonucunda da XIX. Yüzyılda müzik açık bir Pazar haline gelir. Müziğin tüketim malı konumuna gelmesi, daha fazla satışı doğurduğu için daha fazla üretmek şart olmuştur. Partisyon yetersizdir artık. Gösteriler dâhil har şey kayıt edilmelidir. Çözüm olarak, XIX. Yüzyılın ortalarında piyasa, bir gün isimleri gramofon, telefon, sinema, plak, radyo, televizyon olacak nesnelerin taslağını yapar. Bununla beraber otomobil ve ev eşyaları gibi seri halde üretilen diğer nesnelerin taslağı da hazırlanır. Müzikle çıkılan yolda birçok adım atılmış olur. Sonuç olarak ses ve görüntü endüstrisi iç içe geçer.

Kısaca müzik de bir endüstri haline gelmiştir. Tüketimi kolektif olmaktan çıkmış, kitlesel hale dönüşmüştür. Matbaanın yazıcıyı yok etmesi, işportacının “yayınlarıyla” anlatıcıyı ortadan kaldırması gibi, plak da kabarelerin ve sokak şarkıcılarının yerini almıştır. Temel işlevlerinde –ayin ve gösteri- kopan müzik, sade tını haline gelmiştir. Gösteri, artık sadece seri olarak üretilmiş ürünlerin tüketimini teşvik etmek için varlığını sürdürecektir.

47

Amerikan iç savaş yıllarının sona yaklaştığı günlerde özgürlüklerine henüz kavuşmamış olan pamuk tarlalarında ve fabrikalarda çalışan zenciler, köleliklerini konu alan, kurtuluşlarını kutlamak için küçük orkestralar kurarlar. Daha sonra adını dünyaya duyuracakları Blues’un küçük adımlarını attıklarının farkında değillerdi.

2.2.2. Zenci Minstrel’ler ve Cake-Walk’lar

Amerikan müziği bütün cephelerde uyanırken, ön saflarda yer alan zenciler, beyaz minstrellerin kendilerinden çalmış oldukları tarzlarını yeniden ele geçirmeye başladılar. 1860’lardan başlayarak zenci minstreller çoğaldı; bunlar beyaz minstreller gibi aşırı bir tarzda zenci köle kılıklarına girerek, plantasyonların “Etiyopya müziğini” gene aşırı bir tarzda taklit ederek ve kimi zaman da baş döndürücü ayna oyunlarıyla beyazların yapmacık tavırlarını ve süslü püslü kıyafetlerini karikatürize ettiler. Bu aşırı gülünçlük eğiliminin başarılı olması, çığırtkan klişelere teslimiyet ve yıkıcı taşlama arasındaki zenci cazcılar için sürekli cazibe merkezi oldu.

Önceleri banço ya da gitar eşliğinde dans eden, şarkı söyleyen ve komedi yeteneği olan bazı sanatçıların oluşturduğu minstrel grupları daha sonra genişledi. Bu müzisyenler konser salonlarında ya da sirklerde (keman, viyolonsel, klarnet, obua. Banço, mandolin kontrbas, vurmalı çalgı) ve gösteri öncesinde (üflemeli çalgı, davul, sembal) icra edebiliyorlardı sanatlarını. Köleler tarafından yeniden yaratılan biçimleriyle dönemin dansları (kadriller, polkalar, marşlar) arasında minstreller plantasyonlardan doğan dansı, cake-walk’ı tanıttılar; adını bir yarışmadan alan bu dansın sonunda mülk sahibi pastanın bir parçasını en iyi dansçılara verirdi. Cake- walk’la birlikte zencilere özgü senkop beyazlar toplumunun balolarına ve salonlarına girdi ve müzik havalarına ve danslarına karıştı. (Bergerot, 2004:31)

1890’ların sonunda eğlence dünyası siyahların kültüründen doğan yeni bir dansa -Cake-walk’a- kapı aralıyordu. Cake-walk’ın ritmleri ise Ragtime’da can buluyordu.

2.2.3. Ragtime

Rag, paçavra, yırtık pırtık giysi, bez parçası anlamına gelir. Ragtime’mın ortaya çıkışıyla ilgili ise çeşitli fikirler öne sürülmektedir. Bergerot’a göre “Ragtime, büyük olasılıkla formasyonlarını efendilerinin piyanolarında ya da XIX. Yüzyıl

48

sonundan başlayarak yaygınlaşan kendi piyanolarında tamamlayan zenci piyanistlerin cake-walk piyonosunu uyarlamalarından doğmuştur.” (Bergerot, 2004:31) Oakley’e göre ise “Ragtime, kaynağını banjo ritimlerinden almış gibi görünen yeni ve senkoplu bir müzik” türüdür. (Oakley, 2004:47)

Ragtime’mın kökleri ise şöyle anlatılmaktadır:

“Zenciler ayaklarını vurarak dans etme biçimine “şamata çıkarma” (ragging), oldukça karmaşık olan danslarına da “şamata” (rag) diyorlardı. Bir çeşit çılgınlığı andıran dans sırasında dansçı ve izleyicilerden sık sık zevk çığlıkları geliyor, bunlara el çırparak ve ayaklarını yere vurarak eşlik ediyorlardı.” (Oakley, 2004:47)

Ragtime’nın aktif merkezi Sedalia ve Saint Louis’tir. Gruplar, Orta Batı ve Güney’in tamamında, Missouri, Mississippi ve Ohio nehirleri boyunca, ozan gösterilerinde, De Kreko Kardeşler Karnaval gösterisinde, çadır gösterilerinde ve sirklerde turneler düzenleyerek çaldılar.

Rag aynı zamanda “honk-tonk”1 meyhanelerde, bilardo salonlarında,

restorantlarda ve şekerleme mağazalarında gruplar ya da sadece bir piyanist tarafından çalınıyordu. Form olarak en çok piyano müziği ve piyanoda yazılmış müzik olarak anımsanır. Sonra diğer enstrümanlara uyarlanıyor ve orkestra formunda yayınlanıyordu. Fakat orijinalinde piyano için yazılıyor ve bir Viktorya dönemi salonunun zarafet ve inceliğini taşıyordu. Tarzın neredeyse resmiyete varan basitliği, marş ve dans ritimleriyle canlanıyor, bu arada kayan senkoplar bulşuşıcı ve neşeli bir hafiflik yaratıyordu. Fakat yinelenen temalar özellikle de sol elin bas notalardaki süslemeleri, ragtime’ın altında yatan melankolinin az da olsa ipuçlarını veriyordu. En iyi ragtime bestelerinin içine işlemiş olan bu elle tutulmayan, biraz da özlem dolu hüzün, blues piyanosuyla olası bir bağlantıyı akla getirir. Ancak her ne kadar iki tür arasında bir bağ olsa da, tarzlar gerçekten birbirinden ayrıdır. (Malso-Bellest, 2005:31-32)

2.2.4. Blues

Köleliğin kaldırılmasının verdiği umut ışıklarından sonra Amerikan zencilerinin uyanışı bir hayli sert olmuştur. Özgürleşmelerinin koşulları kesinlikle

1

49

bekledikleri koşullar olmamıştır. İşletmeleri kendilerine emanet edilen küçük topraklarda toplu yıkımların bireysel ve mahrem bir ifadesini yansıtmışlardır.

“Blues” sözcüğü aynı zamanda bir duygu, farklı şarkı türleri, şiirsel ve müzikal bir biçim anlamına gelir. Büyük olasılıkla eski bir İngiliz deyiminden gelen -the blue

devils2- çöküntü içindeki insanların ruhlarını ele geçiren “mavi şeytanlar” olarak

betimlenir. XIX. Yüzyıl boyunca “Blues” sözcüğü ABD’de sıkıntıyı belirtmek için -I

got the blues3- kullanılmıştır. (Bergerot, 2004:25)

İç savaşın ardından doğan Blues, Afro-Amerikan bir müzikal form olarak ABD’de yerini almıştır. Başlangıçta vokal sanatına dâhilken -yakınma ve ağıt tarzı- XX. Yüzyılın başından itibaren enstrümanlı ifadeler görülmeye başlamıştır. (Malso- Bellest, 2005:36)

Blues özgürlüğün kendisinden değil, özgürlüğün yarattığı yeni sosyo-ekonomik koşulların etkisiyle zenci müziğinin dönüşümlerinden doğmuştur. Gerçek anlamda Blues’un doğuşu XIX. Yüzyıl sonuna ya da XX. Yüzyıl başına denk gelmektedir. (Oakley, 2004:23)

Blues, XIX. Yüzyıl sonunda Delta denen bölgelerde (Mississippi’nin kuzeybatısında Vicksburg ve Memphis arasında) Afrika gelenekleri ve Avrupa ağıtlarının bir araya gelmesi sonucunda doğmuştur. Delta Blues’u son derece kaba bir sanat olarak kalmıştır: Gitarın takıntılı ritmi (genellikle tellerde gezdirilen şişe ağzı ya da bıçak desteğinde çalınır) genellikle yarım ses aralığıyla icra edilen gergin ve buruk bir üsluba dayalı parçalar, mecaz anlamları olan zengin bir şiir ve görünür bir mantığı olmayan şeyleri birbirine bağlayan eğretilemelerden oluşmuştur. (Bergerot, 2004:26)

Daha sonraları Blues, Amerika’nın Güney eyaletlerinin hepsinde,

Mississippi’de, Alama’da, Georgia’da, Louisiana’da, Texas’ta ve diğer yerlerde, aynı anda ortaya çıkmıştır. Yüzlerce isimsiz ve unutulmuş şarkıcıyla müzisyen, pamuk toplayıcısı ve nehir seti kampı gibi yerlerde çalışan işçiler, vasıfsız liman işçileri ve çiftlik işçileri, tek başlarına veya grup halinde, çalışırken ya da dinlenirken, blues söyleyip blues çalmışlardır.(Oakley, 2004:19)

2

Mavi Şeytanlar

3

50

İlk Blues şarkıları kişisel duyguların basit ifadeleriydi. Tek mısralık şarkıların, duyguların altını çizmek ve duyguyu güçlendirmek için kafiyeye ve daha fazla söze ihtiyaç duyması doğal bir gelişimdi. (Oakley, 2004:59)

Blues, yavaş yavaş kök salma dönemini yaşarken, Blues’un ticari olanaklarını gören kişiler Blues’u olgunlaşma aşamasına hızla taşıyacaklardı. Blues’un ticari olanaklarını gören ve bundan meyve toplamak isteyen ilk isim G.W.C. Handy olacaktı.

2.2.5. G.W.C. Handy

1903’lerde W.C Handy, Blues’un ticari olanaklarını gören ilk kişi olarak tarihe geçmiştir. O, blues tarihindeki yerini, blues icracısı olarak değil, daha çok blues’u halka sevdiren ve tanıtan kişi olarak almıştır. O, Güney’de birbirinden tamamen farklı, tutarsız biçimlerde ortaya çıkan bir müziği belli bir biçime sokarak, Blues’e bir kimlik vermiştir. Aydınlamayı Mississippi’de sağlayan Handy, Mississippi’de ve Güney’in diğer bölgelerinde sosyal ve ırksal olarak toplum dışına itilmiş, siyasal olarak engellenmiş ve ekonomik olarak sömürülmüş olan siyahların müziğine kucak açmıştır. Siyah toplum, toplumsal dışlanma ve aşağılanma gibi realiteler içerisinde yeni bir yaşam şekli yaratmaya çalışırken, W. Handy müziğiyle en büyük “öteki” grubu olarak algılanan siyah köleler arasında doğan Blues’e ötekinin “ötekiliği”ni yansıtan etkin bir müzik türü haline getirmiştir.

Benzer Belgeler