• Sonuç bulunamadı

1.5. MÜZİĞİN PROPAGANDA AMAÇLI KULLANIMI

1.5.1. Geçmiş Uygarlıklarda Müzik

1.5.1.3. Eski Türklerde Müzik

Eski Türklerde müzik öncelikle tedavi ve rehabilitasyon maksatlı kullanılmıştır. Şamanizm’in din olarak yaşandığı Orta Asya’da şamanlar tarafından müziğin tedavi amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Davul çalarak ruhları hükmü altına alan şaman, ölülerle, şeytanlarla, cin ve perilerle irtibat kurarak hastalara şifa dağıtmıştır. Daha sonra bu iş Altay, Kaşgar, Kırgız Türklerinde “Baksı” adını alan hekimlerce yapılmıştır. Baksı, seans süresince müzik, şiir, taklit ve dansı sanatkâr bir biçimde birleştirerek hastayı iyileştirmeye çalışmıştır. Trans halinde yaptığı dansın özellikle iyileştirici bir güce sahip olduğuna inanılmıştır.(Güvenç, 1993:10)

Kıl kopuz ve dombra çalgıları eşliğinde yapılan bu dans stres, depresyon, halsizlik, kas spazmları, kireçlenme ve romatizma gibi rahatsızlıklar için son derece

29

faydalı ve etkili bir tedavi yöntemidir. Tedaviyi başarıya ulaştıran etkenler, kan dolaşımının artması, beyine oksijen taşıyan kanalların rahatlaması, stres ve depresyonun omuzlara bindirdiği yüklerin dağılması ve doğayı taklit ederek insanın sağlığını yeniden kazanmasıdır. (http://www.tumata.com/muzikletedavi)

İslam Medeniyeti tarihinde ise özelikle “Sufiler” müzikle uğraşmıştır. Sufiler, akıl ve sinir hastalıklarının müzik ile tedavi edildiğinden bahsetmişlerdir. Bu dönemde yaşamış büyük Türk-İslam âlimleri ve hekimleri Zekeriya Er-Razi, Farabi ve İbn Sina müzikle tedaviyi, bilhassa müziğin psişik hastalıkların tedavisinde kullanılmasını bilimsel esaslara oturtmuşlardır. 18. yy. Osmanlı Hekimbaşısı Hasan Efendi, İbni Sina’dan etkilenerek yazdığı ”Emraz-ı Ruhaniyeyi Negama-ı Musikiye” adlı eserinde; hangi makamın hangi çocuk hastalığına iyi geldiğini ifade etmiştir. (Ak, 1997:129)

Türkler; müziği tedavi edici özelliğinin yanı sıra savaşlarda düşmanı etkilemek için de kullanmışlardır. Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı, değişik bir müzik sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma insan kıyımını önlemektir. Bu maksatla teşkil edilen “mehter”, dünyanın ilk ve en eski askeri bandosudur. Mehtere ilk olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadır. Bu Kitabelerde “Kübürge” ve “Tuğ” olarak anlatılan askeri bandonun, Hakanların huzurunda müzik yaptığı anlatılır. O zamanlarda kös, davul, zil ve nay-i Türkî adındaki sazlardan oluşan “Tuğ” lar, savaşlarda ve özel günlerde müzik yapmışlardır. Ayrıca “Tuğ” Türklerde hâkimiyetin de sembolü olmuştur. (http://www.mehter.biz/anasayfalar/Turkce/tarih/tarih.htm)

Türk İslam devletlerinde hükümdarlık alametlerinden biri olan mehterhane Osmanlı Devleti’ne Anadolu Selçuklularından geçmiştir. Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubat, Osman Gazi’ye 1299’da beylik alameti olarak sancak ile beraber davul vs. de gönderir. Yani mehter etkileyici müzikal yönünün yanı sıra tarihsel bağları hatırlatması, beylikten devlet olmaya geçiş sürecinin sembolü olmasından dolayı farklı bir misyonu da üstlenmiştir. Mehterdeki enstrümanlar müzik aleti olmaktan öte devlet olmanın, bağımsızlığın da sembolüydüler. 16 ve 17. yy.larda mehterbaşının emrinde yaklaşık 1200 kadar mehter vardır. Padişahın emrinde

30

bulunan tabl-ü alem mehterlerinin sayısı da 187 ile 237 arasındadır. İmparatorluğun stratejik bölgelerindeki 50 kadar kalede mehter takımı bulunmaktadır. Kalelerde düşmanla ve ölümle burun buruna yaşayan eratın moralini yüksek tutmak, motivasyonu artırmak için mehter kullanılmıştır. Kalede mehter çalınırken gözetleme görevindeki eratın duyabilmesi için çoğu zaman mehter kuleleri yapılmıştır. Mehter takımı her gün padişahın bulunduğu yerde; yani padişah seferde ise çadırın önünde, değilse saraydaki muayyen yerinde ikindi namazından sonra nevbet vururdu. Bundan başka yatsı namazından sonra üç fasıl mehter çalınıp padişaha dua edilir, sabaha karşı divan halkını namaza kaldırmak için yeniden nevbet vurulurdu. Ayrıca, Yedikule, Eyüp, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Anadoluhisarı, Üsküdar ve

Kız Kulesi’nde de aynı saatlerde mehter çalınırdı

(http://www.mehter.biz/anasayfalar/Turkce/tarih/tarih.htm)

İletişim imkânlarının günümüzle kıyaslanamayacağı bir ortamda belirli zaman aralıklarıyla, en uzak noktalara kadar mehter çalınması propaganda içeriklidir. Zira mehtere yüklenen anlam ve mehterin sözel içeriği göz önünde bulundurulduğunda çalınan her mehterde “gazâ, birlik beraberlik, devletin devamlılığı, tebaa-hükümdar” ilişkileriyle beraber tarihsel bağların hatırlatılması da hedeflenmiştir. Mehter, bir anlamda Osmanlı’nın kuruluş amacının kısa tekrarıdır.

Hükümdara mahsus mehterhanenin on iki katlı olması, yani her aletten on iki tane bulunması, diğerlerinin ise, çalındığı yerin seviyesine göre yedi veya dokuz katlı olması, padişah sefere gittiğinde mehter takımının iki misline çıkarılması, padişah mehterhanesinin saltanat sancaklarının altında durup çalması (ki bu savaşta korkuyu yenmek birlik ve beraberliği hissettirmek, başkomutanın da savaş meydanında, askerlerinin yanında olduğunu hissettirmesi açısından önemlidir) köslerin yalnız padişahların mehterhanelerinde bulunması, sefer esnasında önce padişahın, yoksa serdarın mehterhanesi ve sonra üç tuğlu paşaların, yani vezirlerin, daha sonra ikişer tuğluların (beylerbeylerinin) mehterhanelerinin çalınması basit törensel ayrıntılar olmaktan öte, tebaa üzerindeki etkileri açısından detaylı düşünülmüş psikolojik harp tekniklerindendir. (Akad, 2005:44-48)

Muharebe zamanında düşmana yaklaşıldığı zaman mehterin sesinin arttırılıp, bu sırada davul çalanlarca “Yektir Allah yek” diye bağırılması düşmana korku

31

salarken, ölüme yaklaşıldığı bir anda Allah’ın adının anılması savaşan askerler için de cesaret artırıcı bir fonksiyon ifa etmiştir.(Akad, 2005:45-48)

Sonuç olarak mehter; askeri cesaretlendirmek, ölüm korkusunu unutturmak, düşmanı korkutup endişeye sevk etmek maksadıyla savaşta düşmana karşı, barışta da padişahın şahsında devletin varlığını, gücünü halka hissettirmek maksadıyla da ülkenin en ücra köşelerinde uzun yıllar kullanılmıştır. Bunda mehterin sözel ve müzikal içeriği kadar, mehtere atfedilen tarihi değerlerin de etkisi olmuştur.(Akad, 2005:44-48)

Benzer Belgeler