• Sonuç bulunamadı

Fiziksel Özellikleri

Belgede Klasik Türk şiirinde tipler (sayfa 89-106)

Eserlerde eşsizliği ve kusursuzluğuyla ön plana çıkan sevgili tipinin fiziksel olarak da güzelliğinin övülmesi olağan bir durumdur. Sevgili, “billur sinesi, altın sarısı ya da gece karası saçları, zülfü, parlayan alnı, melek gibi nurlu yüzü ile baştan ayağa

75

nur parçasını andıran güzelliğinin yanı sıra tavır ve edâsıyla âşığın gönlünü çalan bir güzel olarak şairin hayal dünyasında çeşitli benzetmelere konu olur.” (Ay, 2009: 121). Sevgilinin saç, zülüf, kâkül, turre, alın, cebîn, kaş, göz, çeşm, kirpik, müje, yanak, hadd, ârız, ben, hâl, hat, dudak, leb, diş, dendân, zenehdân, yüz, didâr, çehre, cemâl, gabgab, boyun, sîne, el, parmak, bel, boy, kadd, kâmet, vücût, endâm, ten gibi fiziki öğelerine dair birtakım kavram ve uzuvlar, şairler tarafından renk, şekil, koku ve fonksiyonel yönleriyle çeşitli açılardan işlenmiştir. Böylelikle sözü edilen tüm unsurların yüceltildiği şiirlerde, kusursuz bir sevgili imajı tasvir edilmiş olur.

Sevgilinin fizikî açıdan güzel olmasında her bir uzvunun âşık / şair tarafından kendi içinde yüceltilmesi ve parçadan bütüne gidildiğinde ise ortaya idealize edilmiş eşsiz bir güzelin ortaya çıkması durumu söz konusudur. Şair bu işi yaparken geleneğin kendisine sunduğu imkânlardan istifa eder. Bir taraftan da sanatçı yönünü ortaya koyarak benzetme unsurlarını, mazmunları ve hayal gücünü ustaca kullanıp kelimeleri nakış işler gibi titizlikle seçer. Çünkü bir sanatçının öncelikli amacı güzeli ortaya çıkarmaktır. “Fakat güzellik, zamana ve şahsa göre değişen bir mefhumdur. Meselâ realist bir ressam, karşısındaki modeli, aslına sadakatle resmetmek gayretine düşer. Empresiyonist bir ressam da modeli aynen kopya etmek değil, belki modelin kendisinde uyandırdığı teessürü tespit etmek ister. Hâlbuki klâsik bir ressam, tek bir modelle kanaat edemez. O mücerret güzelliği yaratmak emelindedir. Güzel ise tabiatta ancak dağınık bir halde bulunur. Hiçbir tek çehre, klâsik ressamı tatmin edemez. O ister ki, yapacağı portre en güzel bir göze, en güzel bir yüze malik bir çehre olsun. İşte bu gayretle, muhayyilesinde idealize ettiği güzeli tesbit etmeğe koyulur. Neticede, her uzvu gerek zamanınca, gerek kendince müstesna güzelliğe sahip olan bir çehreyi tasvir etmiş olur. Fakat bu çehre, hiçbir zaman aynen tabiatta mevcut değildir. İşte divan şairlerinin tasvir ettikleri güzel, böyle bir güzeldir. Ancak bu şairlerin muhtelif vasıflarla tasvir ettikleri bu güzelliği resmetmek lâzım gelse, insana dehşet veren bir tablo meydana çıkmış olur. Çünkü boy o kadar uzundur ki, elif veya servidir. Bel o kadar incedir ki âdeta bir kıldır. Saç o kadar kıvrım kıvrımdır ki, yılana benzemektedir. Ağız o derece küçüktür ki, bir noktadır; hattâ bir (nokta-i mevhume)dir. Nihayet göz, yaptığı tesire göre bir kanlı katilden başka bir şey değildir.” (Levend: 1984, 491).

76

Geleneğin ortaya koyduğu tipolojik yapının meydana gelmesinde güzel algısının estetik bir öge olarak tarihselliği ve kendisine izafe edilen anlamlar bütünü önemli bir yer tutar.

Arap ve İran şiirinden alınan örneklerden yola çıkarak beşeri sevgili tipinin Arap şiiri kaynaklı olduğu, yine bu tipin idealize edilişinin de Fars şiiri kaynaklı olduğuna dair görüşler vardır. Buna paralel olarak Arap şairlerin ele aldığı sevgili tipi daha gerçekçi iken; İranlı şairlerin ele aldığı sevgili tipinde soyutluğun söz konusu olduğu söylenebilir (Gönel, 2010: 35; Çetin, 1991: 291; Uzun, 1991: 18).

Klasik Türk şiirindeki sevgiliye ait yüz, saç ve saça ait birtakım fiziki unsurların tasvir edilişi ile eski Türk kültürü arasında bazı benzerlikler söz konusudur. Eski Türklerdeki hükümdar ve beylerin uzun saçlı olması, onların rütbe ve soyluluklarına işaret ederdi. Saçların kesilmesi ise ancak bir yas durumunda gerçekleşirdi. Kadınların da uzun saçlı olmasının yanı sıra perçemlerinin olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Ayrıca siyah saç, gençlik ve güç göstergesiydi (Gönel, 2010: 37).

Güzel sevgili tipolojisinin oluşumundaki Türk kültürünün etkisini ortaya koyabilmek adına bu konuda yapılan yorumlar önemle dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda Türk güzelleri hakkında birtakım bilgiler veren Zemahşeri şunları dile getirir:

“...Bizim sana ihtiyacımız yoktur. Bizi iri ve geniş gözler (Arap maşukalarının gözleri) çekmez. Çünkü dar gözler (Türk güzellerinin gözleri) ve gözlüler bizi bizden almışlardır. Bizim aklımız ve fikrimiz onlara bağlıdır. Onlar bizim düşüncelerimizi ve hayallerimizi doldurmuşlardır. Onlar baktıkları vakit yalnız gözlerinin siyahlıkları görünür ve gülecek olursa göz kapakları siyahlıkları örter. O siyahlıklar görünmez olur. Türk yüzleri ki -Tanrı onları kem gözlerden esirgesin- gökteki dolunaylardır, uğurlarında kimseler harç ve sarf edilecek ve yüzlerce altın verilecek yüzler bu yüzlerdir. Türk güzellerinin yüzlerinde insanı mest edecek noktalar vardır. Bunlardan dolayı başka güzellere bakmayın, gözlerinizi bunlara döndürün. Tanrı’nın yaratmış olduğu ince ince güzellikler bunlardadır.” (Yaltkaya, 2006: 16) .

77

Türk güzel tipinin özellikle insanı kendinden geçiren bakışları ve kan dökücülüğü ile öne çıktığı görülmektedir:

“Türk neslinden bir güzel kız beni kendi isteğimle ölüme doğru götürmektedir. O kızın kendi fettan, gözü de öldürücüdür. Zaten Türk’ün öldürücülüğü meşhur değil midir? Bu kızın oğlan kardeşinin kılıcı her ne kadar öldürücü ve kesici ise de bu hususta kendisinin gözü erkek kardeşinin kılıcından daha etkili ve daha keskindir. Erkek kardeşi aldığı esirlerini azat ederse de bunun esirleri azat kabul etmez. Erkek kardeşi bazı insanların kanlarını döker. Bu ise herkesin kanlarını dökmektedir. Bu kızdan vay Müslümanların başına, erkek kardeşinden de vay kâfirlerin başına.” (Yaltkaya, 2006: 17).

Yine güzel gözlü Türk güzelleri ile ilgili olarak Cüveynî de şöyle söylemektedir:

“Ey Arap çölleri! Benden uzaklaşın; benim bağlarım Türk şehirlerine bağlıdır. Ve ey iri gözlü olan güzeller, kendi kavminizin yanına gidin. Çünkü beni deli eden iri gözler değil, dar ve çekik gözlerdir.” (Yaltkaya, 2006: 18).

Zemahşeri’nin ve Cüveyni’nin tarif ettiği güzel tipinin dikkat çeken karakteristik özelikleri teşbih ve mübalağa ile anlatılmış olsa da esas itibariyle insana ait güzellik ögeleri ve uzuvlarıdır. Bu noktada tasviri yapılan güzel sevgili tipinin, beşeriyete dair özellikler taşıdığı söylenebilir. Sevgili tipolojisinin idealize edilişi konusunda zaman içerisinde meydana gelen birtakım değişikliklere rağmen, bu tipin ortaya çıkışında zikredilen bazı beşeri özellikler, sevgilinin fiziksel hususiyetleri bağlamında eskiden beri kendini muhafaza etmiştir (Gönel, 2010: 215).

Klasik Türk şiirindeki sevgili tipinin her ne kadar beşeri özelliklere sahip olduğu bilinse de zaman içerisinde sanatlı ve mecazlı anlatımın etkisiyle sevgili tipinin özellikleri de farklılaşmaya başlamıştır. Gerek fiziksel özellikleri gerekse ruhsal özellikleri idealize edilerek yüceleştirilmiştir. Dolayısıyla beşeri ögeler üzerine kurulmuş / kurgulanmış bir yapıdan beşerüstü bir yapıya doğru geçiş olmuştur. Bu bağlamda metinlere bakıldığında “sevgili, güzellikte Yusuf, huri, melek, peri ile; cömertlik ve hükmetmede Süleyman, sultan, şah ile; parlaklık ve erişilmezlikte ay,

78

yıldızlar ile anlatılmıştır. Boyu uzun değil upuzun, beli ince değil ipincedir. Bakışları, gözü canlar alır, dudağı, sözü hayat bağışlar. Böyle olmakla beraber onu yürürken, konuşurken, âşığına naz ederken, mecliste başköşede, bağda, çemende görürüz.” (Gönel, 2010: 215). Sevgili, gelenek içerisindeki yeri itibariyle, güzellik konusunda emsalsizdir. Âşık için çok büyük önem arz etmesi, güç ve kuvveti elinde bulundurması, ulaşılmazlığı ve otorite sahibi olması gibi özellikleriyle sevgili, klasik Türk şiirinin ana karakteri olarak görülmektedir (Ay, 2009: 121).

Sevgilinin vasıflarının anlatıldığı bazı müstakil eserler de vardır. Bunlardan biri olan ve Şerafeddin Rami’ye ait olduğu bilinen Enisü’l-Uşşâk adlı eser önemli bir yere sahiptir. Söz konusu eser, “Kutbüddin Ahmet’in Hevesnâme (891/1486)’si, XVI.

yüzyıl şairi Muîdî’nin Miftâhu’t-Teşbîh’i ile Sürûrî’nin Bahrü’l-Ma‘ârif

(956/1549)’inin en hacimli kısmını teşkil eden ‘Teşbîhât ve Mesâ’il-i Enîsü’l-Uşşâk

Beyânındadır’ başlıklı bölümü” gibi kendisinden sonra da bu türde yazılan eserlere -

bazı farklılıklar olsa da- kaynaklık etmiştir (Gürbüz, 2010: 244). Sözü edilen eserlerin yanı sıra yine sevgilinin güzellik unsurlarından hareketle meydana getirilmiş mesnevi türünde kaleme alınmış eserler de vardır. “Tâcîzâde Cafer Çelebi, Hevesnâme (1493) sinin bir bölümünde ideal bir güzelin bütün uzuvlarını yukarıdan aşağıya anatomik bir düzenle bir araya getirme, her uzuv için yapılan betimlemelerden yola çıkarak küçük çapta bir sözlük hazırlama gayreti içerisindedir. Hassân’ın Farsçadan tercüme ettiği

Mihr ü Müşterî (835/1431-32)’ si ile Kara Fazlî’nin Gül ü Bülbül (960/1552-53)’ ü de

sevgilinin güzellik unsurları etrafında oluşturulmuş mesnevilerdendir. XVI. yüzyıl şairi Manastırlı Celâl’in Hüsn-i Yûsuf adlı eseri de her biri sevgilinin güzellik unsurları üzerine yazılmış 29 gazelden meydana gelir. Bu tür çalışmalar, kavram sınıflandırmasını ve sıralamasını yukarıda bahsedilen belagat merkezli eserlerden almış olmakla birlikte sanatsal bir amaç gütmeleri ve bu amaç doğrultusunda teşbih unsurlarını sıralamak ve ansiklopedik bilgi vermek yerine şiir formunda takdim etmeleriyle farklılık gösterirler.” (Gürbüz, 2010: 245).

79

Sevgilinin güzellik unsurlarının ele alındığı eserlerden hareketle, İ. Hakkı Aksoyak şöyle bir tablo17 oluşturmuştur18:

17

Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Manastırlı Celâl’in Hüsn-i Yûsuf Adlı Eseri”, (Ed. Ayşenur Külahlıoğlu İslam, Süer Eker), Dil ve Edebiyat Yazıları – Mustafa İsen’e Armağan, Ankara, s. 1-17.

18 Söz konusu tabloya şu makale aracılığıyla ulaşılmıştır:

Gürbüz, Mehmet (2010). Şiir Semasının Yegâne Yıldızı; Güzeller Sultanı, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer

19Şerâfeddin Râmî, Enisü’l-Uşşâk (826/1423) 20Hassân, Mihr ü Müşterî (835/1431-32) 21Ahmet, Hevesnâme (891/1486)

22Tâcîzâde Cafer Çelebi, Hevesnâme (1493) 23Sürûrî, Bahrü’l-Maˋârif (956/1549) 24Kara Fazlî, Gül ü Bülbül (960/1552-53) 25Muîdî, Miftâhu’t-Teşbîh

26Manastırlı Celâl, Hüsn-i Yûsuf

E19 MM20 H121 H222 BM23 GB24 MT25 HY26 1 Saç Saç Hüsn ü Cemal Kâmet Hüsn ü Cemal Zülf Mûy Kâkül

2 Alın Kaş Işk Mû Işk u Hâl Kâmet Gûş Zülf

3 Kaş Göz Mûy Cebîn Kâkül ü Zülf Pişânî Cebîn Cebîn

4 Göz Bînî Cebîn Ebrû Alın Ebrû Ebrû Ebrû

5 Kirpik Yanak Ebrû Çeşm Kulak Çeşm Çeşm Çeşm

6 Yüz Gûş Çeşm Çeşm Kaş Gamze Bînî Müje

7 Ayva

tüyü

Leb Müjgân Müjgân Göz Müjgân Müje Gamze

8 Ben Dehân Gamze Zülf Kirpik Bînî Rûy Ârız

9 Dudak Dendân Ruhsâr Gûş Gamze Ruhsâr Hat Ruh

10 Diş Dil Bînî Ârız Yüz Hâl Hâl Gûş

11 Ağız Zenehdân Hat Hâl Burun Gûş Leb Leb

12 Çene Gabgab Hâl Ruhsâr Hat Leb Dendân Dehen

13 Boyun Gerden Leb Bînî Kara ben Dehân Zenehdân Zekan

80

Verilen bilgilerden hareketle sevgili tipinin fiziksel özellikleri ile ilgili tespitlerde bulunabilmek için beyitlerin tanıklığı önemli bir yere sahiptir. Sevgili

15 Kol Bâzû Dehân Leb Dendân Dendân Sîne Gerden

16 Parmak Bilek Zenehdân Dendân Ağız Gabgab Engüşt Sîne

17 Boy Dest ü Sâid Gerden Zebân Dil Zekan Sâid Miyân

18 Bel El Ber ü

Pistân

Zekan Enek Gerden Kadd Dest

19 Baldır Parmak Sâid ü

Dest ü

Bâzû

Zekan Boyın Bâzû Miyân Sâid

20 Dırnak Engüşt ü

Benân

Gabgab Göğüs Sâid Sâk Pây

21 Ber Kadd u

Kâmet

Gerden Bilek Dest Ser ü Pây

22 Pehlû Miyân Sîne Parmak Engüşt Kâmet

23 Şikem Sâk Bâzû Boy Nâhun

24 Nâf Beden ü

Endâm

Sâid Bil Sîne

25 Püşt Zât-ı

Mahbûb

Kef İncik Miyân

26 Kadd Kelâm Püşt-i

Dest Mecmû-ı Azâ Nâf 27 Bil Asâbi Zât-ı Mahbûb Sâk 28 Nâhunhâ Söz Pây 29 Batn 30 Nâf 31 Miyân 32 Pehlû 33 Rân 34 Sâk 35 Kadem

81

tipinin idealize edilmesiyle ilgili bir örnek olarak 14. yüzyıl şairlerinden Kadı Burhaneddin, sevgilinin dudağını / ağzını hokkaya benzeterek içinin bal ve şekerle dolu olduğunu söyler. Ayrıca beytin anlam örüntüsü dâhilinde bal, şeker gibi şeyler karıncalar için nasıl cazipse sevgilinin dudağının da âşıklar için cazip olduğu bilinmektedir:

N’ola eger karıncalar çohdı lebüñ şerabına Hokka-i la‘lde tolu şehd ü şeker degül midür

Kadı Burhaneddin, Dîvân, g. 22/8

15. yüzyıl şairlerinden Ahmed Paşa, sevgili tipinin kusursuzluğunu dile getirirken onu meleğe benzetir ve sevgiliyi, rakîbin bulunduğu yere gitmemesi konusunda uyarır. Diğer taraftan rakîbi köpeğe benzeterek aynı zamanda hadis olduğu bilinen “Köpek giren eve melek girmez.” sözünü hatırlatır:

Gel varma otağına rakîbüñ ki bilürsin İt olduğı yire melek itmez güzer ey dôst

Ahmed Paşa, Divân, g. 16/3

Ahmed Paşa, sevgilinin güzelliği noktasında herhangi bir şüpheye yer bırakmadığı bir başka beytinde sevgiliye yine uyarıda bulunur. Rakîbi, kendi güzelliğine mahrem edinmemesi gerektiğini söyleyerek “Padişaha eğri nedim yaraşmaz.” ifadesini kullanır:

Rakîbi hasbeten lillâh edinme hüsnüñe mahrem Ma‘âzallâh ki yaraşmaz nedîm-i pâdişâh eğri

Ahmed Paşa, Dîvân, g. 332/5

Sevgilinin idealize edilmesinde kullanılan benzetme unsurları ve mazmunlar, oldukça çeşitlidir. Geleneğin belirlediği malzemeler doğrultusunda sözlerini işleyen şairler, sahip oldukları yetenek paralelinde hayal dünyasının tüm imkânlarını kullanmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda 15. yüzyıl şairlerinden Şeyhî, arzulanan ve güzelliği âşikar olan sevgili tipinin yüz güzelliğinden dem vurarak “Yüzünün ışığından

82

öylesine bir mum olur ki güneş bile tıpkı bir pervâne gibi senden nasiplenmeyi bekler.” der:

Ne şem‘ olur ki yüzüñ pertevinden Güneş pervâne-vâr umar nasîbi

Şeyhî, Dîvân, g. 41/2

Genel itibariyle sevgili, güzellik diyarının sultanı olduğu için kapısındaki âşıkların haddi, hesabı belli değildir. Zira sultan olmayanın kulu/ kulları da olmaz:

Hüsn ili sultânısın diller kapuñda bî-hisâb Kanda bulur bu kadar kulları sultân olmayan

Tâcî-zâde Câfer Çelebi, Dîvân, g. 154/6

Küçük ağızlı ve saçının kıvrımları dal harfi gibi olan sevgili, sadece siyah gözlü olarak değil bazen de ela gözlü olarak karşımıza çıkar:

Mîm agzuñ dâl zülfüñ cânum u ömrümdürür Hey elâ gözlüm meded şol mîm ü dâlüñden meded

Necâtî, Dîvân, g. 49/2

Divane gönlünü bir güzele kaptıran İshak, bir taraftan içerisinde bulunduğu ruh halini anlatırken bir taraftan da sevgilinin vasıflarını dile getirmiştir. Fakat bu kişinin kim olduğunu söylememeyi tercih etmiştir. Gül yaprağı gibi al yanaklı, servi gibi uzun boylu, güneş gibi parlak yüzlü, âşığın bağrında türlü yaralar açan şehla bakışlı, peri görünüşlü, melek yüzlü bir güzel sevgili tasvirinde bulunan İshak, bu durumu şöyle dile getirmiştir:

Sevmişem bir dilber-i ra‘nâyı kimdür dimezem Kıble hakkı ol kaşı kej-râyı kimdür dimezem

Ger benüm bagrum tola bin dâg-ı hûn-âlûd ile Ol yanagı lâle-i hamrâyı kimdür dimezem

83 Berg-i güldür arızı serv-i sehîdür kâmeti Ol kad-i bâlâ rûh-ı zîbâyı kimdür dimezem

Gün gibi zâhir degül midür ne lâzımdur delîl Ol yüzi mihr-i cihân-ârâyı kimdür dimezem

Gerçi tîg-i gamzesi mecrûh idüpdür sînemi Öldürürseñ ol gözi şehlâyı kimdür dimezem

Bir güzel sevdi Süleymâniyyede dîvâne dil Ol perî-sûret melek-sîmâyı kimdür dimezem

İshâk, Dîvân, g. 174

Bâkî, kendisini âşık tipinde konumlandırdığı bir gazelinde âşık ve sevgilinin özelliklerini divan edebiyatı geleneği içerisinde çok iyi bir şekilde sıralamıştır. Bu sıralamayı yaparken de sevgilinin dudak, yüz, yanak, saç, göz gibi fiziksel uzuvlarına benzetme öğeleri vasıtasıyla dikkat çekmiştir. Dudağı gonca, yüzü gülbahçesi, dudakları şarap, saçları sümbül, saç lülesi yan kesici, yanağı gül yaprağı gibi olan sevgili, güzel yürüyüşlü, yasemin göğüslü, büyüleyici saçlara sahip, cilveli, cadı gözlü, aldatıcı ve hilekâr gamzeli, aynı zamanda gözleri ve gamzesiyle yağmalayıcı ve kan dökücü olarak tarif edilmiştir:

Bir lebi gonca yüzi gül-zâr dirseñ işte sen Hâr-ı gamda ‘andelîb-i zâr dirseñ işte ben

Lebleri mül saçları sünbül yanagı berg-i gül Bir semen-ber serv-i hoş-reftâr dirseñ işte sen

Pâyine yüzler sürer her serv-i dil-cünûn revân Su gibi bir ‘âşık-ı dîdâr dirseñ işte ben

84 Çeşmi câdû gamzesi mekkâr dirseñ işte sen

Fürkatüñde teşne-leb hâtır-perîşân haste-dil Künc-i gamda bî-kes ü bîmâr dirseñ işte ben

Gözleri sabr u selâmet mülkini târâc ider Bir amânsuz gamzesi Tâtâr dirseñ işte sen

Bâkiyâ Ferhâd ile Mecnûn-ı şeydâdan bedel ‘Âşık-ı bî-sabr u dil kim var dirseñ işte ben

Bâkî, Dîvân, g. 380

Şair Bâkî yine bir başka gazelinde sevgilinin güzelliğine dair birtakım tespitlerde bulunmuştur. Buna göre, boylu poslu, siyah gözlü ve kaşlı, yüzü ve yasemin kokulu yeni çıkmış tüyleri ve amber kokulu saçı olan, güzel boyunlu, göğsü tüysüz ve vücudunun yanları güzel nazik bedenli, ince belli, bilek ile dirseğinin arası ve dirsek ile omzunun arası güzel, dudakları kırmızı ve dişleri inci gibi güzel bir sevgili tasvirinin yapıldığını görmekteyiz:

Âlet-i hüsni mükemmel kad-i dil-cû da güzel Ol siyeh gözler ile hak bu ki ebrû da güzel

Hat-ı nev-hîzüm ile didi ne dirsin ruhuma Didüm ol rû da güzel hatt-ı semen-bû da güzel

Yaluñuz gerden-i zîbâsı degül hâlet-bahş ‘Anber-âmîz o zülfeyn ile gîsû da güzel

Sahn-ı hammâmda dün gördüm o nâzük bedeni Sînede mûdan eser yok dahı pehlû da güzel

Eyledüm dikkat ile mûy miyânına nazar Cümleten bî-bedel ü sâ‘id ü bâzû da güzel

85 Söylese lafz-ı dürer-bârına söz yok Bâkî Dürc-i la‘lindeki her dâne-i lü’lû da güzel

Bâkî, Dîvân, g. 313

Sevgili tipinin güzellik unsurlarından bir diğer olan saçı, fitne çıkarması ve etkileyiciliğiyle âşıkları kandırdığı için hilebaz olarak adlandırılır:

Alınmazdı göñül yâr olmayaydı Ser-i zülfüñ gibi kec-bâze ger ruh

Bâkî, Dîvân, g. 33/3

Sevgilinin saçına dokunmak, âb-ı hayatı içmek gibidir. Âşığı âdeta ölümsüzleştirir:

Elüñ ol zülfe degmek ey Bâkî Hâsılı ‘ömr-i câvidâne değer

Bâkî, Dîvân, g. 113/7

Etkileyiciliği, büyüleyiciği ve hatta kan dökücülüğüyle bilinen sevgilinin gözü genellikle badem şeklinde tasvir edilmiştir:

Olıcak yâr gibi dil-ber-i şîrîn-harekât Teni pâlûde-i ter gözleri bâdâm olsa

Bâkî, Dîvân, g. 460/2

Güzelliğiyle dillere destan olan sevgilinin teni ise tıpkı pâlûde tatlısı gibi beyaz ve yumuşaktır:

Göñül bir nâzük-endâmuñ visâli hvânın özler kim

Teni pâlûde-i ter gibi degseñ bir zamân ditrer Bâkî, Dîvân, g. 139/2

86

Hûbân-ı şehrüñ hoş-teri şîrîn ü nâzük her yiri

Hvân-ı visâle sükkerî pâlûde-i ter kendidür

Bâkî, Dîvân, g. 95/4

Klasik şiir geleneğinde sevgili tipi güzellik noktasında öylesine yüceltilmiştir ki sevgili aynada kendisi gördüğü takdirde kendi güzelliğine tapar:

Zinhâar eline âyine virmen o kâfirüñ Zirâ görince sûretini büt-perest olur

Bâkî, Dîvân, g. 97/4

Lâmi‘î’nin aşağıda yer alan şiirinde de güzele ait saç, kaş, göz, yanak, alın, kirpik, dudak, boy, ağız ve burun gibi çok sayıda uzvun benzetme öğeleriyle birlikte kullanıldığını görmekteyiz:

Şunda bir bikr kız oglan bulunur mu dellâl Yanagı gül sözi şîrîn dili şekker lebi bâl

Beni Hindû gözi câdû kaşı yâ kirpügi ok Zülfi ‘anber nefesi müşk ü teni penbe-misâl

Deheni hokkâ-i mercân lebi la‘l ü dişi dür Alnı ay u yüzi gün saçları şeb kaşı hilâl

Sâ‘id ü sâkı yogun ince beli kaddi uzun Hârekât u sekenâtı kamu pür-şîve vü âl

Ola burnı gibi her parmagı bir sîm elif Turrâsı lâmı gibi saçı ola fitneye dâl

Yürise fitne ola tursa kıyâmet kopara Söylese sihr ide baksa komaya tende mecâl

87 Gül gibi hâr u hâs ilmemiş ola dâmenine Gonceveş dürcini açmamış ola dest-i hayâl

Ruhı bâgını hayâ her dem ide gark-ı ‘arak Gülse yüz şerm ile bin lutf ile ya eylese kâl

Çâr-deh sâle ola hüsn ile bedr ay gibi Arta gün gün boyı servi nite kim tâze nihâl

Eline yapışacak vecde gele ins ü melek Göricek nûr-ı cemâlin diyeler Celle Celâl

Lebi câmınsuz ide sohbeti ‘uşşâka harâm Dilini depredicek eyleye bin sihr-i halâl

Bâdenün kaynaya kanı lebini yâd idicek Gûş iderse sözini cûşa gele âb-ı zülâl

Taleb it şehri yüri bul bu sıfatlu güzeli Lâmi‘î’den ne bahâ ister iseñ gel berü al

Lâmi‘î

İnanışa göre harabe ve viranelerde gizli olan hazineler, ejderha veya yılan tarafından korunur. Bu durum şairler tarafından ele alınan bir tema olmakla birlikte genellikle sevgilinin yüzü hazineye; saçı ise o hazineyi koruyan ejderha veya yılana benzetilir:

Bâ‘is-i bünyâd-ı hüsnüñ kalb-i virândır senin Zülfüñ ejder gösteren bu genc-i pinhândır senin

88

Sevgilinin fizikî özellikleri bağlamında doğrudan ilgisi olmasa da dolaylı yoldan ilgisi olan yaşıyla alakalı olarak bazı tespitlerde bulunmak mümkündür. Bu konuda

Belgede Klasik Türk şiirinde tipler (sayfa 89-106)