1.2.2. Klasik Türk Şiirinde Âşık Tipi
1.2.2.1. Âşığa Dair
Klasik Türk şiiri geleneğindeki aşk, kurgusu ve sınırları az çok belli olan bir görünüm arz eder. Bu bağlamda ele alınan aşk genel itibariyle tek taraflı bir aşktır. Bu durum âşık tipinin de karakteristik yapısını şiirlerde standarda yakın bir çizgiye yakınlaştırır. “Seven, aşkın bütün acılarını çeken ve nihayet aşkını anlatan/şiir söyleyen âşıktır. Sevgilinin yaptığı ise yalnızca naz etmek, âşığı hasret ateşi içinde yanmaya terk etmek ve âşığın bütün davranışlarına kayıtsız kalmaktır. İşte bu, âşığı sevgilisinin yaptığı her türlü davranıştan, hatta onu kovmasından, azarlamasından, acı çektirmesinden bile zevk alır bir psikolojiye sürükler.” (Kalpaklı, 1999: 455). Bununla birlikte klasik Türk şiiri geleneği, sevgilinin sebep olduğu her türlü sıkıntı ve eziyete rağmen sevgiliden gelen her şeye razı olan âşığın, sahip olduğu olgunluk ile sabır ve tevekkül gibi konularda sağlam bir terbiye anlayışına ulaşmış âşık imajını gözler önüne serer (Akün, 2013: 131).
Klasik Türk şiirinin bağlı bulunduğu söz konusu edebi gelenek, âşık tipini genel hatlarıyla standardize ederek tek tipleşmeye yöneltmiştir. Kendini âşığın yerine koyarak şiirlerini icra eden şairler de bu geleneği sürdürerek âşık tipinin farklı farklı yönlerini kimi zaman mazmunlar kimi zaman da estetik kalıplar doğrultusunda ele almışlardır. Bu hususta özellikle Rumeli şairleri, klasik Türk edebiyatında idealize edilen âşık tipinin yanında, şiirlerinde günlük hayatta karşılaşılabilecek âşık tiplerine de yer vermişlerdir (Çeltik, 209: 819).
Klasik Türk şiiri geleneğinde sevgilinin türlü cefalarına rağmen onun yolundan ayrılmayan âşık tipi olduğu gibi fazla naz yapan, umursamaz tavırlar gösteren sevgili karşısında kendini geri çeken, aşkından vazgeçen âşıkların varlığı da dikkat çekmektedir:
Merhabâsuz yârdan el çek Ziyâî fâriğ ol Devlet el virince sabr it bunda hikmet var durur
28 Vaz gelsem baña ‘ayb eyleme cânânumdan Gâh olur şöyle ki bî-zâr olurum cânumdan
İshâk, Dîvân, g. 196/1
Aslında âşığın amacı birilerini övmek ya da yermek değildir. O, ancak âşıklığı el verdiği müddetçe aşkı anlatır:
Benden Fuzûlî isteme eş‘âr-i medh ü zem Ben ‘âşıkım hemîşe sözüm ‘âşıkânedür
Fuzûlî, Dîvân, g. 99/8
Ancak geleneğin etkisiyle şekillenen âşık tipine baktığımızda aşk olgusunun, âşığın derdine çare olmadığı dikkatimizi çeker:
Çâre-i bih-bûdumu sordum mu‘âlicden dedi Derd derd-i ‘aşk ise mümkin değil sıhhat saña
Fuzûlî, Dîvân, g. 22/3
Zaten âşık da derdine çare istememektedir. Bu durum bir bakıma paradoksal bir yapıyı gözlere önüne serer:
Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb Kılma dermân kim helâkim zehri dermânındadır
Fuzûlî, Dîvân, g. 85/2
Derdine çare istemeyen âşık daha da ileri giderek derdine derman olmaya çalışanları düşman olarak ilan eder:
‘Aşk derdiyle olur ‘âşık mizâcı müstakîm Düşmenimdir dostlar bu derde dermân eyleyen
29
Klasik Türk şiirinin pratogonisti/başkişisi olarak âşık, aşk yolundaki gam ve derdi nimet olarak görür ve çokluğuna şükreder:
Çok oldukça gam ü derdim reh-i ‘aşk içre hoş-hâlim Fuzûlî şâd olup şükr etmeyem mi ni‘metim artar
Fuzûlî, Dîvân, g.71/7
Aradığı yüzü bulamayan ve artık sevgilisini terk ettiğini ilan eden bir başka âşık, kendisine yeni bir sevgili bulmuştur:
Bilmedüñ gitdüñ hulûs-ı çâker-i dîrîneni Çok arar bulmazsın ey âşûb-ı devrân bilmiş ol Tâze hem-demler yeni üftâdeler bulduñsa sen Biz de peydâ eyledük bir tâze cânân bilmiş ol Her kime mihr ü vefâ eylersen it şimden girü Fâriğ oldı Sâbit-i âşüfte-sâmân bilmiş ol
Sâbit, Dîvân, g. 241/3-5
1.2.2.2. Fiziksel Özellikleri
Tiplerin imajlarının oluşumunda en önemli unsurlardan birisi onların fiziksel görünümleridir. Bir kişiyi ilk olarak tanımanın / tanıyabilmenin yolu, onun soyut değil somut özellikleridir. Bu bağlamda fiziksel özelliklerin yanı sıra giyim kuşam tarzı da önemlidir. Âşığın kıyafeti konusu beyitlerin ışığında ele alındığında birtakım farklılıkların olduğu dikkat çeker. Aşk ateşiyle alev alev yanan âşık, kimi zaman uryan gezerken kimi zaman hasıra bürünür. Üzüntü, yas, keder gibi durumları çağrıştıran kara çul, koyun yününden yapılan nemed ve ölümü sembolize eden kefen de âşığın giydiği kıyafetlerden diğerleridir (Şentürk, 2016: 372). Âşık tipinin özellikleri birçok yönden melâmi meşrepli âşık rolündeki abdâl ve kalenderî gibi tiplerle örtüşmektedir. Özellikle fiziksel görünüm, giyim kuşam ve taşıdıkları eşyalar gibi benzerlikler ön plana çıkmaktadır.
30
Âşıklar bela çölüne benzettikleri bu dünyada uryan olmayı kendi iradeleri doğrultusunda tercih ederler. Onlara göre âşığın bedeni için herhangi bir elbiseye gerek yoktur:
Belâ deştinde ‘uryân olmak ben ihtiyâr itdüm Ziyâî çün libâsı cism-i ‘âşıkda kabâ gördüm
Ziyâî, Dîvân, g.307/5
Aşk ateşiyle yandıkları için çıplak halde bulunan âşıklar, abdâllar gibi gezinip durmaktadırlar. Uryanlıklarının yanı sıra seyyahlıklarıyla da bilinen abdâlların, melâmî meşrepli ve âşık rolündeki tiplerden biri oldukları göz önünde bulundurulduğu takdirde beyitteki imaj daha iyi anlaşılmaktadır:
‘Âşık ki sûz-i ‘aşk ile ‘uryân olup gezer Abdâldur ki ‘âlemi hayrân olup gezer
Bâkî, Dîvân, g.138/1
Yine melâmi meşrepli âşıkların, tıpkı abdâl ve kalenderî tiplerinde olduğu gibi baş açık, ayak ise yalın bir şekilde dolaştıkları bilinmektedir. Âşık rolündeki tiplerin çıplak olmaları konusunda, onların şekilciliğe karşı protest bir tavır takınmaları önemli bir rol oynar:
Baş açuk yalıñ ayak ‘âşık-i ‘üryân oldum Ber-taraf oldı begüm cübbe vü destâruñ işi
Derzî-zâde Ulvî, Dîvân, g.666/5
İctinâb itse n’ola şâh-i serîr-i nâzlar Baş açık âbdâl olurlar ‘âşık-i ser-bâzlar
Azmî-zâde Hâletî, Dîvân, müf. 113
Giyinik haldeki âşıklar ise yırtık pırtık kıyafetlerle, pejmürde giysilerle dolaşırlar. Nitekim âşıklara sırma işlemeli atlas kumaşlardan yapılmış elbiseler değil; kara çullar yaraşır. Bu aynı zamanda âşık için övünç kaynağıdır:
31 Atlas-i zer-beft ile fahr itme sen ey Hayretî ‘Âşıka fâhir libâs olmaz kara çullar gibi
Hayretî, Dîvân, g. 437/5
Ruhsal açıdan marazi bir yapıya sahip olan aşığın, fiziksel olarak da güçlü olması mümkün değildir:
Girihler buldı cânum riştesi tesbîh târı tek Maña göre n’itdi âhir ârzû-yı zülf-i pür-tâbuñ
Fuzûlî, Dîvân, g. 158/2
Klasik Türk şiirinde âşığın fiziksel yapısıyla ilgili genel bir yorum yapmak gerekirse öncelikle onun fizikî anlamda güçlü olduğu söylemek çok zordur. Hâl böyleyken bir de ayrılık derdiyle baş başa kalan âşığın kuru çalı gibi olan bedeni ateşler içerisinde kavrulur:
Kararupdur dütün tek rûzgârum ol zemândan kim Tenüm hâşâkine odlar urupdur berk-i hicrânuñ
Fuzûlî, Dîvân, g. 162/5
Görünüm itibariyle aşığın en dikkat çeken özelliklerinden birisi yüzünün sarı olmasıdır:
Fürkat zamanı gibi irişdi dem-i hazân ‘Âşık yüzi gibi yine zerd oldı bostan
Yahyâ Bey, Dîvân, mus. 7-I/1
Dertle, kederle yoğrulan ve aşk yolunda türlü sıkıntılar çeken aşığın gözünden kanlı yaşlar akar:
Bâde-peymâ ‘âşıkam ser-menzilüm mey-hânedür Kanlu yaşum lâle-gûn mey gözlerüm peymânedür
32
Kimi zaman çıplak ya da yarı çıplak bir şekilde gezen âşıklar; kimi zaman da keçe giyer ve dilenmek için taşıdıkları çanakları ile karşımıza çıkarlar:
Keçkül be-kef görünce nemed-pûş ‘âşıkı Bahş-i kalenderî idüp eylerdi pûr-nevâl
Şehdî, Dîvân, k. 76/14
Âşıklığın alâmet-i fârikasından biri de bedene acı çektirmek, bedende türlü yaralar açmak ve bedeni dağlamak şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle melâmi meşrepli ve âşık rolündeki tiplerden olan abdâl ve kalenderî tiplerinde karşılaştığımız bu tür uygulamalar, bilinç dışı savunma mekanizmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkar:
Dâg üstine dâg urdı yakup sîne kat kat ‘Âşık gibi bir gonca-i handâna karanfül
Bursalı Rahmî, Dîvân, k. 12/2
Âşıklar, içsel sıkıntılarını çeşitli yollarla dışa vurarak fiziksel belirtiler şeklinde vücutlarında taşırlar. Dağlamaların yanı sıra “ا” (elif) şeklinde yaralar açan âşıklar, bu yaraları vücutlarının neredeyse tamamında uygularlar:
Ser-â-pâ şerhalarla yol yol olmışken ten-i ‘âşık Urur tîg-i cefâ her dem yine ol gamze-i reh-zen
Ganî-zâde Nâdirî, Dîvân, g. 95/2
‘Âşık elif-i şerha vü dâg-ı seri n’eyler Mecnûn-i felâket-zede bu zîveri n’eyler
Mezâkî, Dîvân, g. 125/1
Kendilerine fiziksel açıdan acı çektirerek somatik anlamda ağrı eşiklerininin sınırlarını zorlayan âşıklar, psikolojik açıdan da tahammül sınırlarını ve sabretme
33
kâbiliyetlerini geliştirirler. Bununla birlikte bedeninde yaralar açan âşık, aynı zamanda üstünü başını yırtar ve pejmürde bir görünüm sergiler:
Pîrehen minnetini bâr-i girândur çekmez ‘Âşık-i hasta anuñçün yakasın çâk eyler
Üsküplü İshâk Çelebi, Dîvân, g. 89/2
Şevk ile çâk idüp yakasın ‘âşıkâne subh Mihrüñle yakdı gögsine bir yâdigâr dâg
Hayretî, Dîvân, g. 169/2
Gece gündüz ayrılık ateşiyle yanan âşıkların gözleri yaşlı, göğüsleri açık ve ciğerleri ise kebap olur:
Yandırır hasret odı ‘âşıklarıñ her rûz şeb Gözi giryân sîne ‘üryân cigeri biryân olur
Vuslatî, Dîvân, g.45/4
1.2.2.3. Ruhsal Özellikleri
Âşığın ruhsal durumuna tesir eden en önemli faktörlerden birisi aşk duygusudur. Bu durumun âşığı olumsuz etkileyen bazı patolojik sonuçları ortaya çıkabilmektedir. Şiddetli ve tutkulu bir duygunun esiri olan âşık, melankolik ve histerik ruh halleriyle iç içe olabilmektedir. Hatta nevrotik8 davranışlar sergileyebilmektedir. Duyguların kontrol edilememesi, mantıklı düşünme yetisinin kaybedilmesi, toplumdan uzaklaşma gibi belirtiler, ruhsal açıdan âşık tipinin dikkat çeken ruhsal özelliklerinden bazılarıdır. Âşığın bu ve bunun gibi sonuçlarla karşılaşmasında sevgilinin de payı büyüktür.
Aşkın, hastalıklı bir hale yol açması bilinen bir durumdur. Bunun sonuçları o kadar çeşitlidir ki yürekte çarpıntıya, ciğerde yaraya, başta ağrıya, dilde kekemeliğe ve hatta göğüste vereme sebep olur:
8“Nevroz, kendi kendine acı çeken kişinin yaşantısına ve sık sık da sağlığına karışmış özel bir çeşit
34 Olur yürekde ol hafakân u cigerde baş Başda sudâ‘ u dilde leken sînede verem
Ahmedî, Dîvân, g. 424/7
Âşığa yüz vermeyen, ona sürekli sitem eden, kararsızlıklarıyla sürüncemede bırakan, vefasızlığıyla nam salan, zulmü reva gören bir sevgili tipi, âşığın ruhsal yönden hastalıklı bir hale gelmesinde önemli bir rol oynar:
‘Âşıkı bî-sabr u ârâm eyleyüp seyyâh ider Memleket seyr itdürür ‘aşkuñ vilâyet gösterür
Bâkî, Dîvân, g. 51/5
Âşık, kimi zaman protest bir ruh hali ile son derece radikal kararlar alabilmektedir. “Aşk temine bağlı olarak âşığın başkaldırma ve karşı koyma duygusu Fuzûlî’nin Leyla ve Mecnun mesnevisinde görülmektedir. Mecnun’un evini barkını bırakarak çöle gitmesinde ve hayvanlarla beraber tek başına yaşamayı tercih etmesinde, ferdi saadetine engel olan topluma karşı bir isyan duygusu” (Kaplan, 2001: 137) göze çarpmaktadır. Mecnun’da izlenen bu davranış, odasına kapanarak mum ve pervane ile dertleşen Leyla’da da dikkatleri çekmektedir.
Âşık tipiyle ilgili birtakım hususlar her ne kadar geleneğin etkisiyle standardize edilmiş olsa da âşığın ruhsal yapısında ve savunma mekanizmalarında zaman içinde farklılıklar görülebilmektedir. Haluk İpekten, âşık tipiyle özdeşleştiği bilinen bazı rûhsal hallerin ve davranışların 18. yüzyıldan sonra değişme temayülü gösterdiğini şöyle ifade etmektedir:
“18. yüzyıla gelinceye kadar küsen, darılan, aşığa yüz vermeyen, görmezlikten gelen ve ayrıca sitem edip üzen, acı veren, naz eden hep sevgilidir. Âşık ise her şeye razı; sevgilinin azarını, nazını, zulmünü ve sitemini sevinçle karşılayan, yalvarmalarına karşılık bulamasa da yine vazgeçmeyen bir bende durumundadır. Aşkını söylemeye bile korkar. Ayağını, eteğini öpmek değil, yüzünü bile göremez. Bu yüzyıldan sonra durum değişmeye, âşıklar da sitem etmeye, başka sevgiliden söz
35
etmeye, sevgiliyle gezip dolaştıklarını, hoşça vakit geçirdiklerini söylemeye başlamışlardır.” (İpekten, 1989: 164).
Bunun yanı sıra, gazellerdeki âşık tipinin ruhsal yönünün aşk mesnevilerinde biraz daha farklı bir yapıya büründüğü söylenebilir. Bu noktada Nuran Tezcan aşk mesnevilerindeki âşığın konumu ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır:
“Gazellerdeki vefasız sevgili, burada kadın kişiliği ve güzelliği ile karşımıza çıkar, vefalıdır, âşığa sadık ve bu uğurda namusunu ispatlamış bir kadındır. Âşığı kadar, âşığına âşıktır. Ona kavuşmak için ve kavuşuncaya kadar karşılaştığı tüm zorluk ve kötülüklerin üstesinden gelir. Olayların merkezinde yer alan, özgürce dile getirilen bu sevgili olan kadın, güzel, iyi kalpli, vefalı, sadık, kurnazca zeki, yetenekli, namuslu, vahşi doğa zorluklarının üstesinden gelen, kadın için toplumsal tuzaklar olan kötü erkeklerle baş eden, hatta âşığının yerine savaşacak kadar güçlü olan bu kadınlar, gerçek kadın olmayıp kurmacalaştırılan kadındır. Erkek kahramanın güçlü bir kişilik kazanmasında, onu bir anlamda sınava tabi tutan, doğa ve toplum zorlukları karşısında deneyim kazanmasını sağlayan, zorluklar karşısında cesaretlendirip yüreklendiren bu kadın, erkeğin beklentisinde, bir anlamda yine onun hizmetinde, dolayısıyla aşk mesnevilerinin hedefinde kadındır.” (Tezcan, 2012: 108).
Âşıkta göze çarpan durumlardan birisi de âşığın zaman zaman ölüm kavramından bahsetmesidir. Canını hiç düşünmeden ve hatta seve seve sevgilisine verecek kadar cömert olduğunu ve bu sözünde de durma konusunda sadakatini ifade eden âşık için sevgiliden ayrı kalmak ölümden beter bir durumdur. Yaşadığı buhranlar nedeniyle de sürekli olarak hayatla ölüm arasında gidip gelir (Batislam, 2003: 190). Âşığın ruhsal problemler yaşamasında etkili olan diğer bir etmen ise rakîptir. Çünkü rakîp, âşığın sevgiliye ulaşmasında engel teşkil eden bir tip konumundadır.
Âşık ile sürekli olarak bir mücadele içerisinde olan rakîp, onun ruhsal sorunlar yaşamasına sebep olur. Sevgili ile rakîbin birlikte olduğunu düşünen âşık, septik bakış açısıyla paranoya krizi içerisinde kendini bulur. Sevgiliye zarar verme ihtimalinden korkan âşık, sevgilinin kendisini dışlamak sûretiyle rakîbe yüz vermesinden rahatsızdır (Batislam, 2003: 190). Ancak âşık için, rakîbin cefâsındansa sevgilinin
36
cefâsı daha yeğdir. Nitekim sevgilinin davranışları âşığa cefaymış gibi görünse de aslında onun için bir nimettir:
Cânâne cefâ kılsa n’ola câna safâdur Agyâr elemin çekdügümüz ya ne belâdur
Bâkî, Dîvân, g. 106/1
Sevgilisini kıskanan âşık, ona herkese yüz vermemesi gerektiği uyarısında bulunurken bunu ayna imajıyla somutlaştırarak ifade etmektedir:
Âyîne gibi herkese yüz virmesün ol mâh Bir bagrı yanuk ‘âşıkuñ ugrar nefesine
Bâkî, Dîvân, g. 427/4
Her şeye rağmen âşık için sevgili uğrunda çekilen dert ve sıkıntı kıymetlidir. Karşılığında İran ve Turan diyarları bile verilse dert verilmez:
Her ki ‘âşıkdur bilür elbette derdüñ kıymetin Virseler virmez kamu İrân u Tûrânı dürüst
Muhibbî, Dîvân, g. 190/2
Âşık, ruhsal dengesini bozmasına rağmen aşk derdinden şikâyet etmediği gibi derdinin artmasını için yardım ister. Bununla beraber derdine deva olacak her türlü şeyden uzak durmaya çalışır:
Koyma nâkıs ehl- i derd içre Fuzûlîni tabîb Eyle bir derman ki derdin ede gün günden ziyâd
Fuzûlî, Dîvân, g. 64/8
‘Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb
Kılma dermân kim helâküm zehri dermânumdadur Fuzûlî, Dîvân, g. 82/3
37
Âşığın karakteristik özelliklerinden biri olan sevgiliyi kıskanma duygusu, o kadar ileri ve aşırıdır ki ruhsal açıdan bir takıntı olarak değerlendirilebilecek seviyededir. Literatürde Othello Sendromu olarak da adlandırılan patolojik kıskançlık obsesyonu, sürekli olarak kaybetme duygusu yaşayan âşığın ruhsal durumunu olumsuz yönde etkileyen etmenlerden biridir:
Cibrîl ise de ‘âşık-ı sâdık hased eyler Ol şûh ile bir köşede tenhâ kimi görse
Mezâkî, Dîvân, g. 401/5
Klasik Türk şiirindeki aşk anlayışı belirli bir gelenek dâhilinde ele alınmakla birlikte, daha önce de zikredildiği gibi 17. ve 18. yüzyıllardan itibaren estetiğe bakış açısındaki yenilikler ve farklılıklar neticesinde söz konusu geleneksel yapıdan sapmalar da meydana gelmiştir. Bu dönemde, toplumsal alanda meydana gelen yenileşme hareketleri şiiri de etkisi altına alarak şairin sosyal hayata dair izlenim ve tespitlerini de muhtevasına dâhil etmeye başlamıştır. Âşık ve sevgili arasındaki bütüncül ilişki de bu gelişmelerden nasibini alarak şiirlerde, âşığın sevgiliden yüz çevirme ve bıkkınlık sergilemesi gibi gelenekten farklı bir biçimde ruhsal durumun da tetiklediği yeni davranışları görmemize neden olmuştur. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda Sebk-i Hindî’nin etkisinde kalan şairlerde görülen bu durum İran edebiyatı
esaslı vâsûht9 tarzı şiir anlayışı olarak da bilinmektedir (Babacan, 2010: 58, 59).
Ne çâre n’eyleyeyim çünki benden ayrıldun Kimüñle ister iseñ ey nedîm-i cân yâr ol
İsmetî, Dîvân, g. 52/4
Aşk esaslı meydana gelen tüm ruhsal anormallikler âşığı deliliğe kadar götürebilmektedir. Cünûnluk olarak da adlandırılan bu durumun, âşıklığın belirtilerinden biri olduğunun söylenmesi yanlış olmaz. Deli Tipi başlığı altında bu konuyla ilgili birtakım değerlendirmeler yapılacak olmakla birlikte âşığın ruhsal
9Bu konuyla ilgili olarak yapılan bir başka çalışma: Behzad, Sara (2017). “Türk ve Fars Edebiyatlarında
Sevgiliden Yüz Çevirme”, Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
38
halleri konusunda da aşkın bir hastalık hali olmasından mütevellit delilik halinden bahsetmek faydalı olacaktır.
Delilik halinin etkilerini bu konu bağlamında da ifade etmek gerekirse bahar mevsimi geldiğinde âşıkta deliliğin peyda olması ve artması söz konusudur:
Görse yüzüñ Behiştî geçer kendüden hemân ‘Âşık cünûna düşmese olmaz bahârda
Behiştî, Dîvân, g. 490/5
Deliliğin, aklî melekeleri kaybetme ya da makûl ölçütler çerçevesinde düşünememe olduğunu kabul edersek âşık olmak, bir bakıma akıldan yoksun olmak / aklın varlığını kabul etmemek demektir. Eğer öyle olmasaydı Mecnun, Leyla’nın güzelliğini tam olarak anlayamazdı:
Verâ-yı ‘akl imiş tavr-ı mahabbet yohsa ey gâfil Nice idrâk ider Mecnûn kemâl-i hüsn-i Leylâ’yı
Nev‘î, Dîvân, g. 537/2
Akıl yerine aşkı esas alan âşıklar için akıllarını kaybetmiş olmak önemli değildir. Çünkü onların deli halleri, aşklarının en büyük kanıtıdır:
Saña ‘âşıklığumuzdur bize bürhân-ı cünûn Hüsne ‘akl ehli mukayyed olabilmez mutlak
Fuzûlî, Dîvân, g. 146/5
Âşığın kendini iyi hissettiği zamanlar da vardır. Örneğin âşık, sevgiliye kavuşma günlerini hatırına getirdiğinde gamdan ve kederden uzaklaşır:
İşret-i bezm-i visâl-i yâr geldi yâduma Gussa-i dehri gam-ı devri ferâmûş eyledüm
39
Aynı şekilde âşık, sevgilinin yüzünü gördüğü zaman da son derece mutlu olur:
‘Âşıka göster tecellî-gâhda dîdâruñı
Gül gibi mesrûr ü dil-şâd eyle mahzûnı begüm Beyânî, Dîvân, g.548/4
Âşığın mutlu olmasını sağlayan olaylardan bir diğeri de sevgilinin yanındaki yabancı kişilerin sevgiliden uzaklaşmasıyla gerçekleşir:
Her kaçan cânâ yanından müdde‘îler dûr olur ‘Âşık-ı gam-dîdenin göñli gözi mesrûr olur
Nisârî, Dîvân, g.66/1
1.2.2.4. Âşığın Cinsiyeti
Cinsiyet hususu klasik Türk şiiri bünyesinde başta sevgili tipi bağlamında olmak üzere âşık tipiyle beraber en çok tartışılan konulardan biridir. Ancak, âşığın cinsiyeti hususuyla ilgili olarak sevgili tipinde var olan muğlaklığın âşık tipinde söz konusu olmadığı söylenebilir. Şairin, âşık tipi üzerinde kendini özdeşleştirmesinden dolayı kadın şairler hariç tutulursa, âşığın cinsiyetinin genel itibariyle erkek olduğu rahatlıkla söylenebilir (Tezcan, 2012: 105). Bununla birlikte acı çeken âşık tipi olarak karşımıza bazen kadın âşıklar da çıkabilmektedir. Züleyha’nın, güzelliğiyle meşhur olan Hz. Yusuf’a âşık olup onun uğrunda sıkıntı ve eziyetlere katlanması gibi çeşitli örnekler mevcuttur. Ayrıca kadın divan şairlerinin şiirlerine bakıldığında da âşık tipinin, zaman zaman kadın olabileceği görülebilmektedir. Aşk mesnevileri ile ilgili bir başka husus ise “dîvanlardaki hükümdar ve âşığın yerini klasik mesnevilerde bir numaralı erkek kahraman alır ki bu çoğu zaman hükümdar olmaya aday bir prenstir.” (Şentürk, 1995: 333).
Şiirin estetik bağlamlı bir söylem biçimi ve duyguların ifade edilmesinde bir araç olarak kullanılması göz önünde bulundurulduğunda cinsiyet tartışmaları arka planda kalan bir husus olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda âşığın cinsiyeti konusuyla ilgili olarak Hüseyin Gönel şu yorumda bulunur:
40
“Âşığın sadakati yanında dikkat çeken özelliği iradî olarak sıkıntılara göğüs germesidir. O kendini fena ve mahviyet hissiyle sevgili karşısında konumlandırır. Çünkü âşık geçici, sevgili ise bâkîdir. Onun sürekli bir ıstırap içinde dünya lezzetlerinden uzaklaşarak bir çeşit ölümü tercih etmesi, daima zikir ve tefekkürle ruhen ve zihnen olgunlaşma çabası eşyayı algılama biçimini de değiştirir. Böylece âşık diğer insanlardan ayrılarak ideal bir davranış gösterir. Bu yönüyle âşık da ideal forma çekilmiş olur. Bu ideal form içinde âşığın cinsiyeti de önemsiz hale gelir. Gelenek içerisinde çoğunlukla erkek olarak algılanan âşık, duyguları, hisleri ve sevgili karşısındaki konumu bakımından cinsî hüviyetinden uzak bir görüntü sergiler. Bu yönüyle aşk, âşık ve sevgili aynı çizgide buluşur.” (Gönel, 2010: 210, 211). Konu aşk olunca cinsiyet tartışmalarının hükümsüz kaldığı bu ortamda şairin, kendini âşık tipi üzerinde konumlandırmasından dolayı kadın şairler hariç tutulursa, âşığın cinsiyetinin genel anlamda eril bir hüviyet taşıdığı ifade edilebilir. Bu konu paralelinde âşığın bedenine acı çektirmesi, seyyâhlığı ve çıplaklığı gibi karakteristik eril özellikleri de