• Sonuç bulunamadı

Finansal Serbestleşmenin Para Politikası Stratej

2. TÜRKİYE’DE UYGULANAN PARA POLİTİKALARI

1.3. Finansal Serbestleşmenin Para Politikası Stratej

1970’li yıllarda tüm dünyada enflasyon oranlarının hızla yükselmesi ile birlikte fiyat istikrarı amacının ön plana çıkması, alternatif para politikası stratejilerini gündeme getirmiştir. 1970’li ve 1980’li yıllarda ağırlıklı olarak döviz kuru ve parasal hedefleme stratejileri kullanılmış, 1990’lı yıllarda enflasyon hedeflemesi stratejisi, enflasyonu düşürme ve fiyat istikrarını sağlama konusunda etkili olmuştur.

Türkiye’de finansal serbestleşme öncesi uygulanan para politikaları, herhangi bir stratejiye bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaçları doğrultusunda genişletici ya da sıkı bir şekilde uygulanmış, herhangi bir nominal hedef belirlenmemiştir. 1960’lı yıllardan sonra kalkınma planları çerçevesinde uygulamaya konulan para politikaları, 1990’lı yıllara gelindiğinde para programları çerçevesinde çıpalar yardımıyla uygulanmıştır. 1990’lı yıllarda enflasyonu düşürmek ve kontrol etmek için çıpa olarak parasal büyüklükler ve döviz kuru seçilmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde ise enflasyonun kendisi bir çıpa olarak kullanılmaya başlanmış, enflasyon hedeflemesi temel strateji olarak belirlenmiş, bir geçiş uygulaması olarak önce örtük enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulanmıştır.

Türkiye’de 1980 sonrası dönemde başlayan serbestleşme hareketleri ve 1989 yılında sermaye hareketleri önündeki engellerin kaldırılması ile birlikte, mali piyasalar dışsal şoklara açık hale gelmiş ve piyasalarda belirsizlik hakim olmaya başlamıştır. Böyle bir ortamda Merkez Bankası para ve finans piyasalarında istikrarı sağlamaya yönelik olarak parasal hedefleme stratejileri uygulamaya başlamıştır. Merkez Bankası böyle bir uygulamayla ekonomi konusundaki tahminlerini kamuoyuna duyurarak piyasa bekleyişlerini yönlendirilmeyi amaçlamıştır. Bu doğrultuda, 1985 yılında başlayan para programı çalışmaları 1990’lı yıllarda da devam etmiştir.

1990 öncesi dönemde uygulanan para programları gerekli altyapının oluşturulamamış olması nedeniyle kamuoyuna açıklanmamıştır. Merkez Bankası

finansal serbestleşmenin M1 ve M2 gibi parasal büyüklükleri belirsiz hale getirmesi gerekçesiyle 1990-1993 yılları arasındaki para programlarında; Merkez Bankası Parası, Toplam İç Varlıklar, Toplam Dış Varlıklar ve Merkez Bankası Bilanço Büyüklüğü’nü hedef değişken olarak seçmiştir. Kamu açıklarının artması ve bu açıkların kapatılması amacıyla Merkez Bankası kaynaklarına başvurulması nedeniyle, 1990 yılı hariç, bilanço büyüklüklerinin artışı kontrol edilememiştir. 1994 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası alınan 5 Nisan 1994 kararlarında; çıpa olarak döviz kuru seçilmiştir.

1995 yılında IMF ile yapılan Stand-by anlaşmaları gereği enflasyonla mücadele konusunda döviz kurları nominal çıpa olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Kur politikasının kredibilitesini artırmak için dış varlık artışına önem verilmeye başlanmış, varlık artışının parasal büyüklüklerde ortaya çıkaracağı baskıyı azaltmak için iç varlık artışına sınırlama getirilmiştir. Merkez Bankası 1996 yılında bilanço büyüklüklerini ve Merkez Bankası Parası’nı çıpa olarak kullanmaktan vazgeçmiş, 1996, 1997 ve 1998 yılı para programlarında rezerv paranın kontrol edilmesini hedeflemiştir. Bu programlarda net iç varlıklar sınırlandırılmış, rezerv paradaki artış, dış varlıklardaki artışla ilişkilendirmeye çalışılmıştır. 1999 yılında IMF ile yapılan görüşmeler sonucu 2000-2002 dönemini kapsayacak yeni bir para programı hazırlanmış, kur politikası; yönlendirilmiş kur politikasından enflasyonu hedef alan kur politikasına dönüşmüştür. 2000 yılı Ocak ayından 2001 yılı Temmuz ayına kadar döviz kuru ve net iç varlıklar çıpa olarak belirlenmiştir. Bu politika 2000 yılı Ekim ayına kadar başarılı ile uygulanmış, ancak Kasım ayında patlak veren kriz ve kurların aşırı değerlenmesi ile artan ödemeler dengesi açığı kur çıpasının olumsuz yönünü ortaya çıkarmıştır.

2001 yılında döviz çıpası uygulamasından vazgeçilmiş, kurlar serbest bırakılmış ve Merkez Bankası para politikası kökten değişmiştir. 2001 yılı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile, 2000 yılı öncesinde olduğu gibi, parasal büyüklükler hedeflenerek, bir yandan enflasyon düşürülmeye, diğer yandan da bankacılık sistemi yeniden yapılandırılmaya çalışılmıştır. Para tabanı bir ara hedef olarak belirlenerek nominal çıpa işlevini 2001 yılı boyunca sürdürmüştür. Program önce örtük enflasyon

hedeflemesi rejimi ile enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi ve sonrasında doğrudan enflasyon hedeflemesi rejimine geçerek, fiyat istikrarını sağlamayı planlamıştır. Yine, IMF ile yapılan Stand-by anlaşması doğrultusunda, 2002-2004 yıllarını kapsayan yeni ekonomik programın ilkeleri belirlenmiştir. Bu programda 2003 ve 2004 yılları için enflasyon oranları öngörülmüş, parasal taban operasyonel hedef olarak seçilmiştir. Fakat, daha sonra Merkez Bankası para tabanının hesaplanmasındaki güçlükleri hesaba katarak, faiz oranlarını da operasyonel amaç olarak kullanabileceğini, böylece ikili bir stratejiyi benimsediğini açıklamıştır. Yani, Merkez Bankası 2002-2004 yılları arasında, 2001 yılında olduğu gibi, örtük enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulamıştır. Öte yandan, Nisan 2005 tarihinde sunulan Niyet Mektubunda, Mayıs 2005 ile Mayıs 2008 tarihleri arasını kapsayan yeni bir Stand-by anlaşması talep edilmiş ve 2006 yılı başından itibaren “açık enflasyon hedeflemesine” geçileceği belirtilmiştir.

Kısaca özetlemek gerekirse; Türkiye’de yaşanan finansal serbestleşme hareketleri para politikasının kontrolünün doğrudan yöntemlerden dolaylı yöntemlere kaydırılmasını gerektirmiş, bu amaçla hedefleme stratejileri uygulanmaya başlamıştır. Türkiye’de 1990-2000 yıllarında uygulanan para politikalarında, Merkez Bankası, dolaylı para politikası araçları ile bilanço büyüklüklerinden faize kadar birçok değişkeni etkilemeye çalışmıştır. Merkez Bankası 1990-2000 arasında kur çıpası ve parasal büyüklükleri hedefleyerek enflasyonu kontrol etmeye çalışmış ve para yaratma sürecini, dış varlıklara dayandırmak istemiştir. Fakat, 1990’lı yıllarda yaşanan ödemeler dengesi açıkları, devasa kamu borçları, para ikamesi ve sermaye hareketlerinin aşırı oynaklığı gibi sorunlar Merkez Bankası’nın operasyonel hedeflerini veya performans kriterlerini anlamsız hale getirmiştir.

Sonuç olarak, Merkez Bankası, enflasyonu düşürmek için kullandığı parasal hedefleme ve döviz kuru hedeflemesi stratejilerinde başarılı olamamış, enflasyon oranlarının yüksek olması sebebiyle önce örtük enflasyon hedeflemesi daha sonra açık enflasyon hedeflemesi (2006) uygulamaya başlamıştır.

2. FİNANSAL SERBESTLEŞMENİN PARA POLİTİKALARI ÜZERİNE