• Sonuç bulunamadı

2. İKTİSADİ EKOLLERİN PARA POLİTİKASI YAKLAŞIMLARI

3.3. Finansal Serbestleşmenin Para Politikası Strateji Tercihler

1.2.2. Finansal Serbestleşme Öncelikli Dönem (1989 Sonrası Dönem)

1.2.2.4. Finansal Serbestleşmenin Makro Ekonomik

Türkiye’de finansal serbestleşme sonrası mali piyasaların gelişiminde görece ilerleme kaydedilmiş, fakat, bu süreç iktisat kuramının öngördüğü tasarruf-yatırım etkinliğinin artmasını ve sabit yatırımlara yönelik kredi havuzunun genişlemesini sağlayamamıştır. Uygulanan politikalarla faiz oranları önemli ölçüde yükselmiş, fakat, bu durum iç tasarrufları artıramamış, yüksek faiz oranları maliyet artışlarına yol açarak enflasyonu hızlandırmıştır. Artan tasarruflar ise üretken sektörlere yönelik sabit sermaye yatırımlarını artırmak yerine spekülatif finansal faaliyetlere doğru kaymıştır.213

212 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme,

İletişim Yayınları, 8.b., İstanbul, 2003, ss. 132-133.

TABLO 5. EKONOMİNİN GENEL DENGESİ (1990-2005) Yıllar Büyüme Oranı (GSMH) (Yüzde) Enflasyon Oranı (TEFE) (Yüzde) Tasarruf Mevduatı Faiz Oranı Reel Döviz Kuru (1987=100) Yurtiçi Tasarruflar/ GSMH Sabit Sermaye Yatırımları/ GSMH Fert Başına Düşen GSMH ($) 1990 9,4 49,2 59,4 123,1 22,0 22,6 2.712 1991 0,3 59,2 72,7 128,2 21,4 23,7 2.657 1992 6,4 61,4 74,2 126,1 21,6 23,4 2.752 1993 8,1 60,3 74,8 133,8 22,7 26,3 3.056 1994 -6,1 149,6 95,6 101,3 23,1 24,5 2.159 1995 8,0 64,9 92,3 110,0 22,1 24,0 2.784 1996 7,1 84,9 93,8 114,0 19,9 25,1 2.936 1997 8,3 91,0 96,6 121,6 21,3 26,3 3.032 1998 3,9 54,3 94,8 132,9 22,7 24,3 3.159 1999 -6,1 62,9 46,7 140,3 21,2 22,1 2.827 2000 6,3 32,7 45,6 152,0 18,2 22,8 2.987 2001 -9,5 88,6 62,5 123,1 17,5 19,0 2.110 2002 7,9 30,8 48,2 137,7 1,.2 17,3 2.634 2003 5,9 13,9 28,6 151,7 19,3 16.1 3.390 2004 9,9 13,8 22,1 162,6 20,2 18,4 4,172 2005 7,6 2,6 20,4 179,6 20,4 20,2 5.008

Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Hazine Müsteşarlığı

Tablo 5’te de görüldüğü gibi, toplam yatırımların GSMH içindeki payı ve toplam tasarrufların GSMH içindeki payında önemli bir artış olmamıştır. Ekonomik büyüme süreci de istikrarsız bir gelişim göstermiş, bazı yıllarda oldukça düşük, bazı yıllarda ise yüzde 8-9 düzeyinde yüksek oranlı büyüme gerçekleşmiştir. Finansal serbestleşme sonrasında geliştirilen araçların çoğunluğunu kamunun finansmanı için yaratılan menkul değerler oluşturmuş, TL’nin yabancı para birimleri ile ikamesi sonucu dolarizasyon (para ikamesi) olgusu ortaya çıkmış ve spekülatif kısa vadeli sermaye hareketleri ulusal finans piyasalarında istikrarsızlığa neden olmuştur.

Bu dönemde kamu kesimi dış borçlanma olanaklarını yitirmiş ve iç borçlanma senetlerinin yarattığı finansman olanaklarına yönelmiştir. Dolayısıyla bankacılık sistemi reel sektöre kaynak aktarma işlevi yerine spekülatif finansman biçimlerine yönelmiştir. Diğer yandan, bankacılık kesiminin sermaye yeterliliği, aktif kalitesi, likidite, karlılık, gelir gider yapısı ve sektör payları rasyoları istikrarsız bir gelişim göstermiştir. Bankacılık kesiminin yanı sıra, reel sektör de kar elde etme güdüsü ile hareket etmeye başlamış, firmaların bilançolarında faaliyet dışı kar miktarlarının toplam karlar içerisindeki payının hayli yüksek olduğu görülmüştür.

Finansal serbestleşme sonrasında dış dengesizlikleri gidermede kullanılabilecek uygun para/faiz ve kur politikalarını birbirinden bağımsız belirleme ve uygulama olanağı ortadan kalkmıştır. Bu bağlamda, Merkez Bankası bir taraftan genişleme ve daralma politikalarının aracı olarak faiz haddini kullanma olanağını yitirmiş, diğer taraftan dış ticarette dengenin sağlanması ve korunması gibi amaçlar doğrultusunda kur politikasının belirlenmesi olanaksızlaşmıştır. Uluslararası sermaye hareketleri kurların belirlenmesinde yönlendirici etken olmuş, mal hareketleri ile sermaye hareketleri arasındaki bağlantı kopmuştur.214 Ulusal ekonomi doğrudan doğruya uluslararası spekülatif sermayenin çıkar alanına itilmiş ve sıcak para akımlarına bağımlı bir yapı doğmuştur. Bu süreç içerisinde denetimsiz kalan uluslararası sermaye hareketleri gerek reel, gerekse finansal ekonomi açısından birer istikrarsızlık unsuru yaratarak ulusal ekonominin dengeli büyümesinin önündeki en önemli engel haline gelmiştir.215 Özellikle sıcak para girişleri sonucu kurlardaki değerlenme ve ithalat maliyetlerinin ucuzlaması iktisadi büyümeyi desteklemiş, fakat, bu büyüme dalgası uzun dönemli olmamış ve her genişleme dönemi bir krizle sonuçlanmıştır. Finansal serbestleşme döneminde uygulanan politikalar, iktisadi dalgalanmaları artırmış ve 1990 sonrasında iç ve dış kaynaklı dört büyük krizle (1994, 1999, 2000, 2001) karşı karşıya kalınmıştır.

1980’li yılların ortalarından itibaren artan kamu açıkları önemli bir istikrarsızlık kaynağı olmakla birlikte, ekonomiyi krize götüren en önemli gelişme 1989 sonrası uygulanan finansal serbestleşme politikaları olmuştur. Türkiye’ye

214 Dağdelen, a.g.m., s. 49. 215 Yeldan, a.g.e., s. 128.

yönelik sermaye girişlerinin artması ile birlikte döviz kurunun değerlenme süreci başlamıştır. 1989 yılından itibaren kısa vadeli sermayeyi çekmek için reel faizlerin yükseltilmesi yönünde bir uygulamaya geçilmiştir. İzlenen faiz ve döviz kuru politikaları bankacılık sektörüne faiz arbitrajı olanağı sağlamış ve 1990 yılından başlayarak bankaların döviz pozisyon açıkları büyümüştür. 1993 yılında iç borç faiz oranlarını düşürmek için borçlanma ihalelerinin iptal edilmesi ve Merkez Bankası’nın bankalararası para piyasası işlemlerinde faiz oranlarını yükseltmemesi krizin patlak vermesine yol açan bir uygulama olmuştur. Bu gelişmeler sonucunda uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi ile birlikte ekonomi kriz sürecine girilmiştir.216 1994 krizinden sonra 5 Nisan Kararları alınmıştır. Bu kararlar ile; kısa vadede, bozulan dış dengeyi ve döviz piyasasında istikrarı sağlamak, orta vadede kamu açıklarını azaltmak ve enflasyonu düşürmek, uzun vadede ise ihracatı özendirecek tedbirler almak, özelleştirmeyi hızlandırmak ve sürdürülebilir büyüme hedeflenmiştir.217 5 Nisan Kararlarının kısa vadeli önlemleri kararlılıkla uygulanmış, fakat yapısal reformlar gerçekleştirilememiş, orta ve uzun vadeli tedbirler uygulanamamıştır.218

Türkiye 1997 yılında yaşanan Asya Krizi ve 1998 yılındaki Rusya Krizlerinden büyük ölçüde etkilenmiş ve yeniden bir finansal krizle karşılaşmıştır. Asya ve Rusya krizlerinin etkisiyle iç talebi kontrol altına almaya yönelik politikalar izlenmiş ve özel tüketici harcamaları kısılmıştır. Sonuç olarak, ekonomik büyüme gerilemiş; 1997 yılında yüzde 8.3 olan GSMH büyüme hızı 1998 sonunda yüzde 3.9 olarak gerçekleşmiştir. 1999 yılı ikinci ve üçüncü çeyreğinde GSMH artış hızı pozitife dönmüş, fakat, 1999’un son çeyreğinde yaşanan depremin de etkisiyle büyüme oranlarında yeniden negatif değerler görülmüştür.

216 A. Kemal Çelebi, Türkiye’de Ekonomik İstikrarsızlığın Dışsal-Yapısal Nedenleri ve İstikrar Politikaları, Emek Matbaacılık, Manisa, 1998, ss. 147-151.

217 Bülent Güloğlu, A. Ender Altunoğlu, “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler: Latin

Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Dergisi, No: 27, Ekim 2002

Türkiye 2000 yılında IMF ve Dünya Bankası’nın desteğini alarak üç haneli rakamlara ulaşan enflasyonu düşürmek için bir dezenflasyon programı uygulamaya koymuştur. Ayrıca döviz kuru politikası değiştirilmiş ve para kuruluna benzer bir uygulama getirilmiştir. Bu uygulama ile yurtiçine yabancı para girdiğinde Merkez Bankası döviz rezervlerini artıracak, parasal taban genişleyecek, likidite artacak ve böylece faiz oranları düşürülebilecekti. Uygulama sonucu yıl boyunca fiyat hareketleri, arzulanan düzeyde olmamasına karşın, genelde bir düşme eğilimine girmiş ve faiz hadleri de hızla gerilemiştir.

Fakat, bu olumlu gelişmeler “Kara Çarşamba” olarak anılan 22 Kasım’dan başlayarak birdenbire tersine dönmüş ve mali piyasalar aniden sermaye çıkışlarından kaynaklanan bir para kriziyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye Aralık ayının sonlarına doğru kriz ortamından çıkmaya başlamış, döviz rezervleri yeniden artmış ve faiz oranları düşmüştür. Şubat 2001’de Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki siyasi tartışma ile zaten hassas olan piyasalar altüst olmuş ve yeniden bir döviz krizi başlamıştır. 22 Şubat 2001 tarihinde döviz kuru çıpası yürürlükten kaldırılmış ve dalgalı kura geçildiği ilan edilmiştir. 15 Mayıs 2001 tarihinde ise “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” olarak adlandırılan yeni bir program uygulanmaya başlanmıştır.

Kısaca ifade etmek gerekirse; Türkiye’de uygulanan finansal serbestleşme politikaları ekonomik gelişme için önemli bir adım olmuş, fakat, gelişmekte olan bir çok ülkede olduğu gibi olumsuz gelişmeler de yaşanmıştır. Türkiye’de finansal serbestleşme daha ürün piyasalarında rekabetçi bir ortam sağlanmadan ve dış ticaret kalemlerinde olumlu sonuçlar alınmadan uygulanmaya konulmuş, atılan bu adım karar alıcıların hareket kabiliyetini kısıtlamış ve yapısal nitelikli sorunları daha da keskinleştirmiştir.