• Sonuç bulunamadı

Finansal Liberalizasyon Uygulamalarının Olumlu Sonuçları Klasik anlamda finansal liberalizasyon teorisinin savunucularının finansal

1.1.5. Finansal Liberalizasyon Uygulamaları ve Sonuçları

1.1.5.1. Finansal Liberalizasyon Uygulamalarının Olumlu Sonuçları Klasik anlamda finansal liberalizasyon teorisinin savunucularının finansal

liberalizasyondan beklediklerinin başında yüksek oranlı büyüme gelmektedir. Finansal liberalizasyon çerçevesinde faiz oranlarının serbest bırakılmasıyla birlikte ekonomide tasarruflar artar ve kişiler gelirlerinin büyük kısmını finansal aktif biçiminde tutmaya başlarlar. Finansal aktif stokunun artması likidite ihtiyacının azalmasına yol açar ve yatırımlar için gerekli kredilerin bulunmasını kolaylaştırır. Faiz oranlarının atması önce müteşebbislerin yatırım talebini bir miktar olumsuz etkilese de, ilerleyen dönemde ekonomide ödünç verilebilir fonların miktarı artacağından yatırımlar ve dolayısıyla ekonomik büyüme artar. Bununla beraber finansal serbestleşmeyle birlikte yatırımların finansmanı için iç ve dış kredi bulma olanakları artar. Mevcut bankacılık sistemi, yatırılabilir kaynakların sadece bir kısmını yatırıma dönüştürse bile tasarrufların yatırımlara kanalize edilmesinde büyük rol oynar. Finansal aracılar gerçekleşme ihtimali yüksek yatırım projelerini bulup finanse ettiği sürece bankacılık sisteminin gelişmesi ve rekabetin artmasıyla birlikte çoğalan ve daha verimli hale gelen aracı kurum faaliyetleri getirisi çok yüksek projelerin fonlanmasını sağlar. Sonuçta yatırımların ortalama verimliliği ve yatırım hacmi artarak ekonomik büyüme hızlanır (Afşar, 2004:69).

Finansal liberalizasyonla büyüme arasında pozitif bir ilişki olduğunu söyleyen Eichengreen’e göre de finansal baskı politikaları büyüme önündeki en büyük engellerden biridir. Modern refah iktisadının en temel yaklaşımına göre ekonomik birimlerin çıkar maksimizasyonu kolektif çıkarın maksimize olmasına yol açar, yada daha basitçe bu önermeyi piyasalar kaynak tahsisini toplumsal olarak arzu edilir şekilde gerçekleştirir diye yorumlayabiliriz. Piyasalar mükemmel çalışmadığı dönemlerde bile Latin Amerika’da 1950 ve 1960’lı yılların ithal ikameci dönemleri yada Sovyetler Birliği’nin merkezi planlama dönemleriyle karşılaştırıldığında ağır

bürokratik kontrollü örneklerden daha iyi sonuç verdi. Piyasa için geçerli bu argümanı finansal sisteme uyarlamamak için hiçbir neden yoktur. Aslında Dünya Bankası çalışmalarında sürekli gösterildiği gibi daha gelişmiş finansal piyasalara sahip ülkeler hızlı büyümekteler. Gelişmekte olan ülkelerdeki finansal baskı politikaları ve Doğu Bloğu ülkelerinde finansal işlemlerdeki kamu tekellerini açıkça gösterdi ki finansal piyasaları bastırmak büyümeyi tehlikeye atabilir ( Eichengreen, 1998:3).

Levine’e göre finansal entegrasyonun büyüme üzerinde ciddi etkisi vardır. Uluslar arası portföy yatırımlarının üzerindeki kısıtların liberalizasyonu hisse senedi piyasalarının likiditesini artırıcı etki yaratacaktır. Sonra hisse senedi piyasaları likiditesinin genişlemesi her şeyden önce verimlilik artışını yükselterek ekonomik büyümeye yol açacaktır. İkinci olarak daha fazla yabancı banka bulunmasına izin vermek ulusal bankacılık sisteminin etkinliğini artıracaktır. Bunu takiben daha iyi bankacılık öncelikle verimlilik artışını hızlandırarak ekonomik büyümenin güdüleyicisi olacaktır. Bu yüzden uluslararası finansal entegrasyon uzun dönem verimlilik artışı için olumlu zincirleme etkiler yaratarak ulusal finansal sistemdeki gelişmeleri cesaretlendireceğinden ekonomik gelişmenin büyümesine yardımcı olabilir (Levine, 2001:700).

Williamson ve Mahar’a göre yakın zamanlarda yapılan bazı incelemelerde finansal gelişmenin ekonomik büyümeye katkı yaptığı sonucuna ulaşılmıştır. Yatay kesit ülke incelemesi analizini kullanarak Robert King ve Ross Levine (1993) daha yüksek bir finansal gelişme ile daha hızlı cari ve gelecek ekonomik büyüme düzeyleri, fiziksel sermaye birikimi ve ekonomik etkinlik arasında önemli, sağlam ve pozitif bir korelasyon bulmuşlardır. Alan Gelb (1992) 1965-85 arası dönem için 34 ülkede reel faiz oranları ve büyüme arasında pozitif bir korelasyon bulmuştur. Jose de Gregorio ve Pablo Guidotti (1992) 1960-85 dönemi arasında 98 ülke için özel sektöre yönelik kredilerle büyüme arasında pozitif bir korelasyon bulunurken 1950- 85 arası dönemde 12 Latin Amerika ülkesi için yaptıkları regresyonlar, kredilerin büyümeyle önemli bir şekilde negatif korelasyon sergilediğini göstermiştir. Woo Jung (1986) finansal sektör büyümesi ve ekonomik gelişme arasındaki nedenselliğin

iki yönde işlediği (finansal gelişmeden büyümeye biraz daha fazla olmakla birlikte) sonucuna ulaşmıştır (Williamson ve Mahar, 1998:82).

Bazı yazarlar da finansal liberalizasyon ve büyüme arasıdaki ilişkinin uzun dönemde ortaya çıkacağını, kısa dönemli dalgalanmaların kalıcı etkiler yaratmadığını, dolayısıyla liberalizasyonun büyümeye katkısının olumlu olduğu iddia etmekteler. Ranciere, Tornel ve Westerman’a (2006) göre finansal liberalizasyon finansal kırılganlığa ve geçici finansal krizlere neden olabilir. Fakat bununla beraber finansal liberalizasyon uzun dönem büyümeyi hızlandıracaktır. Krizlerin maliyetli ve sert daraltıcı etkileri olsa bile bunlar geçici etkilerdir. Bu yüzden uzun dönemde daha fazla finansal derinlik ve yatırımın büyüme yanlı etkileri finansal kırılganlıktan ve krizlerin daha sık tekrarlanan etkilerinden daha önemlidir (Ranciere, Tornell, Westerman, 2006:13). Kaminsky ve Schmuckler’de gelişmiş ve yükselen piyasaları dahil ettikleri analizlerinde gelişmiş ekonomiler için finansal liberalizasyonun kısa dönemde bir takım dalgalanmalar yaşansa bile uzun dönemde bu dalgalanmaların ortadan kalktığını ve ekonominin istikrarlı büyüme sürecine girdiğini belirtmiştir (Kaminsky ve Schmukler, 2003:37).

Finansal liberalizasyon teorisinin diğer iddiası ise finansal liberalizasyon ve artan sermaye hareketlerinin ülkelerin finansal derinliğine katkıda bulunacağıdır. Williamson ve Mahar’a göre liberalizasyonun finansal derinliğe yol açacağı ve daha etkili bir yatırım dağılımını hızlandıracağı şeklindeki iddialar için çok fazla kanıt vardır (Williamson ve Mahar, 1998:14). Klein ve Olivei (2005)’te yayınladıkları 1976-1995 yılları arasını kapsayan çalışmalarında sermaye hesabı açıklığının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki finansal derinlik ve ekonomik büyümeye olan etkisini incelemişlerdir. Onlara göre sermaye hesabı açıklığı ülkelerin hemen hepsinde sermaye kısıtı uygulayan ülkelerden daha fazla finansal derinlik sağlamıştır. Bununla beraber bu etkinin gelişmiş ülkelerde daha fazla belirgin olduğu da belirtilmektedir (Klein ve Olivei, 2005:18) .

Kenen (1976) ise sermaye hareketlerinin liberalleşmesiyle finansal sektördeki monopol gücünün zayıflayabileceğini dile getirmektedir. Monopol gücünün kırılması

paraya çevrilebilir menkul değerlerin artmasına ve borçlanma maliyetlerinin düşmesine yol açarak, kredi talebinde bulunanlarla kredi arzında bulunanların daha uygun koşullarda işlem yapmasını sağlayacaktır. Finansal hizmetlerin derinleşmesi anlamına gelen bu süreçte iktisadi aktörlerin gelirleri artabilecektir (Peker, 2005:32).

1.1.5.2. Finansal Liberalizasyon Uygulamalarının Olumsuz Sonuçları