• Sonuç bulunamadı

Finansal Krizleri Önlemeye Yönelik Olarak Yürütülebilecek Politikalar

Finansal krizler gelişmekte olan ülke ekonomilerinin son yıllarda yaşadıkları ortak olgulardan en önemlisini oluşturmaktadır. 1994 yılında Meksika’da, 1997’de Doğu Asya Ülkeleri’nde,1998 yılında Rusya’da ve 1999 Ekvator’da yaşanan finansal krizler bu ülkelerin gayri safi yurt içi hasıla büyüme oranlarının %10’lara varan negatif rakamlara gerilemesine yol açmıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001’de Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler ile yukarıda sayılan ülkelerde yaşanan finansal krizler arasında benzer birçok yön bulunmaktadır. Bu ülkelerin en önemli ortak özelliği ise finansal sistemlerini liberalize etmiş olmalarıydı. Bu durum finansal liberalizasyon politikalarının doğruluğunun ciddi olarak tartışılmasına neden olmuştur.

3.3.1.Finansman Kaynağı Olarak Sermaye Piyasaları

IOSCO Gelişmekte Olan Piyasalar Komitesi Çalışma Grubu (WG2) tarafından yapılan bir çalışma kapsamında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan 21 ülke genelinde yapılan bir anketin sonuçları ortaya konmuş, anket kapsamında ülke ekonomileri genelinde finansman sağlanması sürecinde bankacılık ve sermaye piyasalarının ağırlıklarının tespit edilmesi amaçlanmış, buna yönelik olarak da anket katılımcısı ülkelere, ekonomilerinde bankacılık sektörü ve sermaye piyasalarının önemine ilişkin sorular yöneltilmiştir.

Anket sonuçlarına göre, bankacılık sistemine dayalı finansmanın diğer finansman kaynaklarına oranla çok daha yoğun bir şekilde kullanılmış olduğu, yıllık olarak bankacılık sistemi tarafından açılmış olan kredi miktarı toplamının GSYİH’ ya olan oranının % 158 ile % 8 arasında değiştiği (1999), birçok ülkede açılan kredi toplamının kurumsal finansmanda hem mutlak değer olarak hem de GSYİH ile oranlandığında baskın olduğu, hatta bazı ülkelerde (Malezya, Tayland, Slovenya, Tayvan gibi) tüm sermaye piyasalarından sağlanan toplam sermaye miktarından da yüksek olduğu tespit edilmiş ve bankacılık sistemine

81

duyulan bu bağımlılığın ekonomik istikrar ve büyüme açısından önemli olumsuz etkilerinin olduğu ifade edilmiştir82.

Yapılan çalışmalardan da görüldüğü üzere, özellikle GOÜ’lerde ister yapısal problemler nedeniyle olsun, ister diğer nedenlerle olsun, finansman modeli olarak sermaye piyasalarının tercih edilmediği, genel kabul görmüş bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de, etkin olmamakla birlikte, finansman modeli olarak bankacılık sisteminin baskın olduğunu söylemek mümkündür ki, Türkiye’deki hisse senedi yatırımcılarının mülkiyet haklarının göz ardı edilerek, TMSF’na devredilen bankaların hisse senetlerine ilişkin olarak yürütülen işlemleri buna bir örnek olarak vermek herhalde yanlış olmayacaktır.

3.3.2. Finansal Krizleri Önlemeye Yönelik Öneriler

Finansal krizlerin önlenmesine yönelik olarak önerilebilecek politikaların;

i)Sermaye piyasalarının geliştirilmesine ve desteklenmesine yönelik politikalar, ii)Diğer genel politikalar

iii)Sermaye piyasası kurumları ve oyuncularının iyileştirilmesine yönelik politika

önerileri şeklinde üç ayrı bölümde incelenmesi uygun olacaktır.

3.3.2.1. Sermaye Piyasalarının Geliştirilmesine Yönelik Politika Önerileri

Türk ekonomisinin diğer ekonomilerle rekabet edebilmesinde sermaye maliyetleri önemli bir engel teşkil etmektedir. Bu engelin kaldırılmasına yönelik olarak sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Ekonomik büyüme ve istikrarın sağlanmasında kırılgan bir yapı sergileyen Türk Bankacılık Sisteminin klasik kredi mekanizmasının sağlayacağı finansman olanakları, özellikle gelişme potansiyeli yüksek olan sektörlerin finansmanı dikkate alındığında yeterli olmamaktadır.

Finansal krizin derinleşmesine neden olan yabancı sermayenin, Türk Sermaye Piyasaları’nda yaygın kanaatin tersine “sıcak para” olarak nitelendirilen davranışı sergilemediği görülmüştür. Bu yüzden finansman sağlanma sürecinde sermaye piyasalarının desteklenmesi ve geliştirilmesinin hem yurt içi hem de yurt dışı finansman kaynaklarının kullanıma sunulmasının ekonomik büyümenin, kalkınmanın ve istikrarın sağlanmasında uygun bir politika olacağı düşünülmektedir.

Finansal sistemler ve ekonomik büyümenin etkileşimi hususunda yapılan birçok çalışmada, sermaye piyasalarındaki toplam kapitalizasyondan ziyade likit piyasa yapılarının ekonomik gelişme ve büyümeye doğrudan ve pozitif etkileri olduğu ortaya konmuştur.

82

Bora Oruç, “Finansal Sistemlerin Ekonomik Kalkınma ve Krizler Üzerindeki Etkileri”,

Örneğin, Dünya Bankası Gelişim Ekonomisi Departmanının yapmış olduğu ve 38 ülkenin 1976 yılından bugüne kadarki ekonomik büyümelerinin karşılaştırıldığı çalışmada, likit sermaye piyasalarına sahip ülkelerde zaman içinde daha fazla ve daha etkin yatırım harcaması yapıldığı, bunun da sonuç olarak üretkenliği ve ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkilediği ortaya konmuştur83.

Bu çerçevede, sermaye piyasalarının geliştirilmesine yönelik olarak yürütülecek olan politikaların piyasaların likiditesini artıracak politikalar olarak seçilmesi yerinde olacaktır.

3.3.2.1.1.Gözetim Sistemi

Sermaye piyasalarının geliştirilmesinde en önemli unsurların başında fon sağlayanların bu piyasalara olan güvenlerinin sağlanması gelmektedir. Yatırımcı güveninin sağlanması amacıyla Sermaye Piyasası Kurulu, halen İMKB’de manipülasyonların engellenmesine yönelik olarak çalışmalarına devam etmekle birlikte, Sermaye Piyasası Kurulunca yerine getirilen denetim faaliyetleri sonucunda, manipülatif işlemlerin tespit edilerek cezalandırılması yatırımcıların mağduriyetlerinin giderilmesinde etkin bir çözüm sunmamaktadır. Bu nedenle, var olan tüm piyasalarda manipülatif hareketlerin gerçek zamanlı olarak tespit edilmesi ve manipülasyona konu işlemlerin en kısa zamanda tespit edilerek sorumlular hakkında gerekli yaptırımların uygulanmasının, hem bu tür hukuk dışı hareketler için caydırıcı bir etki yaratacağı, hem de fon sağlayan yatırımcıların sermaye piyasalarına olan güvenini arttırarak piyasaların derinliğinin artmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir.

3.3.2.1.2. Muhasebe Standartlarının Geliştirilmesi

Muhasebe standartlarının iyileştirilmesi, sadece sermaye piyasalarının değil tüm mali sistemin sağlıklı işleyişinde gerekli bir unsurdur. Özellikle, hiperenflasyonu yaşamış Türkiye’de enflasyon muhasebesinin uygulanmaması nedeniyle, sermaye ile çalışan şirketlerde “kazanç” yerine sermaye üzerinden vergi ödenmesinin şirketler üzerindeki vergi yükünü yükselttiği ve bu durumunda sermayenin tabana yayılmasına bir engel teşkil ettiği düşünüldüğünde, yatırım sürecinde şeffaflığın ve doğru bilgi akışının sağlanmasına yönelik olarak muhasebe standartlarının geliştirilmesi etkin bir politika olacaktır.

3.3.2.1.3.Halka Açılmanın Teşvik Edilmesi

Sermaye piyasalarının gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri halka açıklık oranıdır. Halka açıklık oranının yükseltilmesi sonucunda, şirketler tarafından kurumsal

83

yönetişim ilkelerinin uygulanmasında, şirket yönetimlerinin profesyonelleşmesinde, şirketlerin daha verimli çalışmalarında ve sonuç olarak toplam üretim miktarının artarak ekonomik büyümenin sağlanmasında etkili sonuçlar ortaya çıkaracağı düşünülmektedir. Halka açıklık oranının artmasının diğer bir pozitif etkisi de ülkeye yabancı sermaye akışının hızlanması olacağından, halka açılmanın ve halka açıklık oranının arttırılmasının teşvik edilmesine yönelik olarak, halka açık şirketlere vergisel (kurumlar vergisi vb...) avantajlar sağlanması gibi uzun vadede üretim artışı ve buna bağlı olarak vergi gelirlerinde artış da sağlayacak düzenlemelerin yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

3.3.2.1.4.Tahvil Piyasasının Geliştirilmesi

Finansman sürecinde bankacılık sistemine bağımlı olan ekonomilerde, bankacılık sisteminde ortaya çıkacak krizler, şirketlerin finansman sağlamalarını zorlaştırmaktadır. Bu durum ise, yatırım harcamalarında düşüşe neden olacağı ve çarpan etkisi sonucunda toplam talebin daralmasına ve de ekonomik aktivitenin olumsuz etkilemesine neden olarak tüm ekonomiyi kriz ortamına sürükleyebilmektedir.

IOSCO bünyesinde kurulmuş olan Gelişmekte Olan Piyasalar Komitesi’nin 2 numaralı çalışma grubu (WG2) tarafından yapılan bir çalışmada; gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sisteminin finansman olanakları yaratmada problemler yaşadığı durumlarda etkin bir sermaye piyasasının varlığının (özellikle şirket tahvil piyasası) şirketlerin finansman sağlamasında önemli bir rol üstleneceğini ortaya koymuştur. Bunun da ötesinde, etkin bir tahvil piyasasının, bankacılık sektörü bilançolarında yer alan geri dönmeyen kredilerin tahvil ve VDMK benzeri yardımcı araçlar yoluyla menkul kıymetleştirilmesine yardımcı olması nedeniyle bankacılık krizlerinin çözümünde olumlu katkılarının olacağı da tartışmaya açılmıştır.

Tahvil piyasanın ilk gelişimi esnasında Hazine ve Merkez Bankası gibi devlet kurumlarının ihraççı, düzenleyici ve geliştirici rol üstlenmesi piyasanın gelişimi açısından büyük önem arz etmekte, ihraç edilen devlet borçlanma senetleri, gösterge menkul kıymetler olarak faiz hadlerine ilişkin sağladıkları sinyaller sayesinde şirket tahvillerinin ihracında kolaylık sağlamaktadır.

Gelişmekte olan ülkeler ve özellikle 1997–98 yıllarında kriz yaşanan Doğu Asya ülkeleri incelendiğinde, kriz yaşayan ülkelerde şirket tahvil piyasalarının var olmadığı ya da var olan piyasaların diğer finansman yolları kadar etkin kullanılmadığı görülmüştür. Şirket tahvil piyasasının varlığı ve etkinliği, şirketlerin bu piyasayı kullanarak finansman

maliyetlerini düşürmelerinde sağladığı avantajlar nedeniyle önemli bir rol oynamaktadır. Tahvil ihracının şirketlere sağlayacağı avantajlar aşağıda tartışılmaktadır.

3.3.2.1.4.1.Sermaye Maliyetinin Düşürülmesi

Tahvil ihracı, şirketlerin, direkt olarak fon arz edenlerden borçlanmalarını sağlamakta ve ticari bankaların sağladığı aracılık rolü ve buna bağlı maliyetleri ortadan kaldırmaktadır.

Öte yandan, banka kredisi sağlanması yoluyla fon arz ve talep edenlerin uygun koşullarda karşılaştırılması ile kredi kullananların gözetim ve denetimine ilişkin yönetim maliyetleri önemli tutarlara ulaşmakta iken, tahvil ihraç sürecinde yer alan ve aracılar tarafından sunulan yüklenim vb. aracılık hizmetlerinin maliyetleri, bu sektörde var olan rekabet nedeniyle banka finansmanına oranla daha düşük kalmaktadır.

Bununla birlikte, tahvil ihraç etmenin şirketlere aktif ve pasif yönetiminde belirli vade öngörüsü sağlaması ve döviz kuru riskini ortadan kaldırması da şirketlere genel olarak sermaye maliyetlerini düşürme olanağı sağlamaktadır.

3.3.2.1.4.2.Döviz Kuru ve Vade Uyumsuzluğu Risklerinin Azaltılması

Bankacılık sisteminde kısa vadeli ve genellikle yabancı para birimi üzerinden sağlanan finansman kaynaklarının uzun vadeli yatırımların finansmanında kullanılması, bankacılığa bağımlı finans sistemlerinde vade yapısında uyum problemleri yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum karşısında özellikle finansman arayışı içindeki şirketler de yatırımlar sonucu elde edecekleri uzun vadeli nakit akışları ile daha kısa vadeli kredi geri ödemelerinde yaşayacakları zorlukları çoğu zaman öngörebildiklerinden yatırım projelerini askıya alabilmektedirler.

Özel şirket tahvillerinin işlem gördüğü tahvil piyasaları, şirketlerin bu sorunların üstesinden gelmelerine yardımcı olmaktadır. Şirketler sağladıkları finansmanın vadesini uzatmak istediklerinde daha uzun vadeli yeni tahvil ihraçları sayesinde vade probleminin üstesinden kolaylıkla gelebilmektedirler. Öte yandan, yerel bir kurumsal tahvil piyasasının varlığında gelirlerini yerel para birimi üzerinden sağlayan şirketler, tahvil ihraçları sayesinde yerel para birimi üzerinden finansman sağladıklarından, nakit akımları üzerindeki döviz kuru riskini de ortadan kaldırmış olmaktadırlar. Bunun yanı sıra, genel ekonomik düzeyde borç yapısının büyük oranda yerel para birimi üzerinden gerçekleştirilmiş olması merkez bankalarına ekonomik kriz durumlarında genişleyici para politikası uygulama imkanı da tanımaktadır.

3.3.2.1.4.3.Kredi Riskinin Etkin Fiyatlanması

Etkin bir kurumsal tahvil piyasasının bulunmadığı ekonomilerde bankalar tarafından tespit edilen kredi faizleri sermayenin gerçek fırsat maliyetini yansıtmamakta, bankalar kredi faizlerinin belli bir oran üzerinden sabitlenmesinde ortaklaşa hareket edebilmekte ya da kredi faiz oranlarını devlet tarafından açıklanan tavan değerlere göre sabitleyebilmektedir. Sonuç olarak, sermayenin fırsat maliyetinin etkin hesaplanamaması da şirketlerin sermaye dağılımında verimsizliğe ve uzun vadede de genel olarak ekonomik refah seviyesinde düşüşe sebep olmaktadır.

Etkin bir kurumsal tahvil piyasasının varlığı, tüm piyasa katılımcılarının tahvil fiyat oluşum sürecinde etkin olmaları sonucunda, kredi riskinin etkin olarak hesaplanmasını sağlayacaktır. Diğer bir deyişle etkin bir kurumsal tahvil piyasası, ürettiği fiyat sinyalleri ile şirketlerin yatırım sürecinde geçerli bir sermaye maliyeti hesaplamasını, genel ekonomik düzeyde ise etkin sermaye dağılımını sağlayacaktır.

3.3.2.1.4.4.Finansal İstikrarın Sağlanması

Özel şirket tahvillerinin işlem gördüğü tahvil piyasasının yokluğunda, şirketler, banka kredisini tercih etmek durumunda kalmaktadırlar. Bankacılık sistemi, kısa vadeli ve genellikle yabancı para birimi üzerinden sağlanan finansman kaynaklarının uzun vadeli yatırımların finansmanında kullanılması, vade uyumsuzluğu ve döviz kuru riskini ortaya çıkartması nedeniyle kırılgan bir yapıya sahip olmaktadır. Açılan kredilerin yarattığı risk unsuru (geri dönmeyen krediler) bankacılık sisteminin kırılganlığını arttırmaktadır. Öte yandan, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde, kredi aktivitesinin, bankacılık sistemi içindeki az sayıdaki banka tarafından yerine getiriliyor olması, sistem içindeki risk konsantrasyonunun ve sonuç olarak genel ekonomi içindeki sistemik riskin artmasına neden olmaktadır.

Özel şirket tahvillerinin işlem gördüğü bir tahvil piyasasının finansal sistem içinde değişik bir alternatif olarak yer alması, etkin çalışacak bir piyasaya fon sağlayan geniş bir kitlenin varlığı sayesinde kredi riskinin farklı yatırımcı grupları arasında dağıtılmasını sağlayacak ve finansal istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.

WG2 tarafından yapılan ve Türkiye’ye ilişkin verilerin de yer aldığı çalışmada, Türkiye’deki makroekonomik istikrarsızlıklar ile yüksek ve değişken enflasyon oranı, kurumsal tahvil piyasasının etkin çalışmasının önündeki en önemli engel olarak gösterilmektedir84.

84

Bununla birlikte, hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil uygulaması ülkemiz koşullarında finansman sağlanması hususunda son derece uygun bir enstrümandır. Belli bir fiyattan hisse senedi alma hakkı tanıyan bu borçlanma araçları tahvil ve bonoya oranla daha düşük bir faiz oranına sahip olmakta, hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil alan yatırımcılar hem şirketin büyüme potansiyeline ortak olma hakkına sahip olmakta hem de hisse senedi riski almadan tasarruflarını değerlendirme imkanına kavuşmuş olmaktadırlar.

Hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil uygulamasının hayata geçirilebilmesi için şirketlere ihraç ettikleri tahviller üzerinde işlem gerçekleştirme imkanı tanınması, kurumsal tahvil piyasasında şirketlerin bir nevi piyasa yapıcılık görevi üstlenmesine imkan tanıyacaktır. WG2 tarafından yapılan çalışmada, piyasa yapıcılığın var olduğu Tayland, Malezya ve Tayvan da tahvil piyasasında likiditenin oransal olarak daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

3.3.2.1.5.Kurumsal Yatırımcı Tabanının Oluşturulması

Bu kapsamda, halka açık şirketlerin kıdem tazminatı karşılıklarının belli bir yüzdesi ile İşsizlik Sigortası Fonu’nda toplanan primlerin belli bir yüzdesinin A tipi yatırım fonlarında değerlendirilmesine yönelik olarak düzenlemeler yapılması tavsiye edilmektedir.

3.3.2.1.6.Sermaye Piyasalarının Geliştirilmesine Yönelik Vergi Politikaları

Vergi politikası, sermaye piyasasının gelişmesini teşvik edici yönde oluşturulmalı ve mevcut engelleyici unsurların kaldırılması, bu kapsamda, yatırım fonlarına uygulanan geçici teşviklerin kalıcı hale getirilmesi, özel emeklilik fonları konusunda Bakanlar Kurulu’na tanınan vergi teşviki yetkisinin kullanılması ve vergi geliri sağlamayan, buna karşın yatırımcıların ilgisini ciddi şekilde azaltan hisse senedi alım satım kazançlarının beyan zorunluluğundan asgari beş yıl süre için vazgeçilmesi tavsiye edilmektedir.

3.3.2.1.7.Vadeli İşlem ve Opsiyonlar

Sermaye piyasasında belirsizliği azaltarak finansal öngörüde bulunma imkanı veren vadeli işlem ve opsiyon borsasının bir an önce hayata geçmesi sağlanmalıdır85.

3.3.2.2.Diğer Politikalar

Finansal krizleri önlemeye yönelik öneriler arasında sayabileceğimiz diğer politikalar arasında; önemine göre ağırlıklandırılmış denetim, muhasebe standartları ve kamuyu aydınlatma ilkelerine önem verilmesi, hukuk ve yargı sisteminin önemi, piyasa tabanlı

85

disiplininin teşvik edilmesi, yabancı bankaların sisteme girişi, sermaye kontrollerinin yapılması, yabancı para birimi üzerinden borçlanmaya sınır getirilmesi, kademeli liberalizasyon, para politikası ve fiyat istikrarı, kur rejimi ve uluslararası rezervleri sıralayabiliriz.

3.3.2.2.1.Önemine Göre Ağırlıklandırılmış Denetim

Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde mali sistem içinde özellikle bankacılık sektörünün sahip olduğu pay ve buna paralel olarak bu sektörde yaşanan sorunların ekonomiye olan olumsuz etkisi çok büyüktür. Bununla birlikte, bankacılık sektöründe ortaya çıkan sorunlar döviz kuru krizlerinin ortaya çıkmasında çok daha etkili olmaktadır. Bankacılık sektöründe yaşanacak paniklerin genel ekonomiye olumsuz etkilerinin olması nedeniyle hükümetler, mevduat garantisi gibi güvenlik sistemleri oluşturmaya yönelmiştir. Ancak, bu güvenlik sistemleri, panik olasılığını azaltmakla birlikte, bankaların bilanço yapılarına uygun olmayacak şekilde yüksek oranda risk alarak kredi hacmini artırmalarına neden olmakta ve finansal bir kriz yaşanması olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle, aşırı risk alınmasının önlenmesi amacıyla hükümetlerin, bankacılık sektörünün düzenlenmesine ve gözetilmesine yönelik olarak güçlü sistemler oluşturması gerekmektedir.

Örneğin, İngiltere’de finansal sistem kapsamında FSA, piyasalardaki sistemik riskin izlenmesinde ve hafifletilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu amaçla, FSA’nın finansal kuruluşlarının mikro ve makro düzeyde finansal yeterlik denetimleri ile yoğun olarak uğraştığı belirtilmektedir.

Ülkemizde yaşanan son finansal krizlerde sermaye piyasalarına bakıldığında, finansal krizin aracı kurumlar üzerinde de ciddi etkiler yaratmış olduğu, 2001 yılında dolar bazında işlem hacmi toplamının % 56, aracı kurumların net kar toplamının % 5,5; buna karşın esas faaliyet karlarının % 50, öz varlıkların ise % 18 oranında gerilediği görülmektedir. Bu gelişmeler neticesinde, reel anlamda küçülen aracı kurumlar borçluluk oranlarını düşürüp, özsermayelerini güçlendirerek likit kalmaya çalışmışlar ve likit yapıları çerçevesinde yüksek faiz oranlarından da yararlanıp diğer faaliyet gelirlerini artırmışlardır. Öte yandan, krizde hiçbir aracı kurum yatırımcı mağduriyetine yol açmamış olup, bu sonuca varılmasında Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 1998 yılından bu yana uygulanmakta olan sermaye yeterliliği düzenlemeleri ile etkin gözetim ve denetim faaliyetleri büyük rol oynamıştır.

3.3.2.2.2. Muhasebe Standartları ve Kamuyu Aydınlatma İlkeleri

Ülke deneyimlerinden de bilindiği üzere, artan kredi hacmi sonucunda oluşan aşırı risk finansal krizlere yol açmaktadır. Finansal sistem içinde fon sağlayan kuruluşların

işleyişlerine ilişkin olarak elde yeterli verinin olmaması durumunda hem piyasa hem de mali kuruluşların denetiminden sorumlu kuruluşlar sistemdeki toplam riski ölçmekte yetersiz kalmaktadırlar. Bu nedenledir ki, sağlıklı bir finansal sistem yaratılmasında geçerli ve uygulanabilir muhasebe standartları ve kamuyu aydınlatma ilkelerinin geliştirilmesi ve uygulanması atılacak adımların başında gelmektedir.

Finansal sistem kapsamında, bilgi üretimi, üretilen bilgilerin standartlaşması ve piyasalarda şeffaflığın sağlanmasına yönelik olarak muhasebe standartları ile kamuyu aydınlatma ilkelerinin geliştirilmesi ve uygulanması, piyasalara olan güvenin arttırılmasında büyük rol oynamaktadır. Bu çerçevede, sermaye piyasalarında bilgi üretimi, üretilen bilgilerin standartlaşması ve şeffaflığın sağlanmasına yönelik olarak muhasebe standartları ile kamuyu aydınlatma ilkelerinin oluşturulması ve geliştirilmesi hususunda 1985’lerden beri Sermaye Piyasası Kurulunun öncülüğünde yürütülen çalışmalar sermaye piyasalarında güven duygusunun oluşmasına yönelik olarak atılmış önemli adımlardır.

Muhasebe kayıtlarında ve finansal raporlama alanlarında uluslararası düzeyde uyumu sağlamak amacıyla 1973 yılında ülkemizin de üyesi olduğu Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASC) oluşturulmuştur. Bu kurul tarafından 1975 yılından bu yana belli alanlarla ilgili geliştirilen standartlar yayınlanmaktadır86.

3.3.2.2.3. Hukuk ve Yargı Sistemi

Finansal piyasaların etkin çalışmasının sağlanmasında hukuk ve yargı sistemi önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin yargı sistemlerindeki bozukluklar bu ülkelerdeki finansal piyasalar açısından ciddi problemler yaratmakta, mülkiyet hakkının açık olmadığı ve uygulanamadığı ülkelerde finansal aracılığın gelişim süreci önemli ölçüde sekteye uğramaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda yürürlükteki yasal sistem bazı varlıkların teminat olarak kullanılmasını engellemekte ya da teminat olgusunu maliyetli ve zaman kaybına neden olan bir düzenleme haline getirmektedir. Örneğin, DİBS’ni bu duruma bir örnek olarak verebiliriz. Türkiye’de, özel sektör kuruluşları tarafından çıkarılan tahvil ve benzeri borçlanma araçları teminat olarak kabul edilmemektedir. Ancak, D.İ.B.Senetleri