• Sonuç bulunamadı

Fetih Sonrası “Sosyal Dönüşüm Psikolojisi”

4- Araştırmanın Kaynakları

2.1. BİZANS’IN ANADOLU’YU KAYBETMESİNİN DÂHİLİ VE

2.1.3. Fetih Sonrası “Sosyal Dönüşüm Psikolojisi”

İnsanı tek olarak inceleyen ve bireyin duygu, düşünce ve davranışlarının, başkalarının gerçek, hayal ya da varsayılan değerleri üzerinden anlamlandırmaya çalışan Sosyal Psikoloji, çalışmamızın analitik boyutunu oluşturmamakla beraber yine de “Dönüşüm” ve “Değişim” kavramlarının altyapısını oluşturan unsurları çözümlememiz için üzerinde durulması gereken bir başlıktır. Çünkü özellikle çalıştığımız yüzyıl ve imparatorluk böylesi bir sosyal dönüşümün modeli olarak karşımıza çıkar. İmparatorluğun tebası için, bu tarz bir süreç o gün bakıldığında sonuçları bakımından oldukça sisli görünse de biz bugün görebiliyoruz ki, bu tarz bir dönüşüm organizeli ve tamamen sistematik olarak yürütülmüştür. İşte bu başlık altında inceleyeceğimiz konu, Türk fetihleri altındaki Bizans toplumlarının bu fetihler karşısındaki psikolojik yenilgisinin nasıl oluştuğu, kabul ve itaat noktasına nasıl geldiğidir.       

Türkmen akınları ve Selçuklu yönetiminin desteklediği Bizanslı yerel hâkimlerin faaliyetleri karşısında merkezî idarenin etkisiz kalması eyaletlerdeki Bizans halkının hoşnutsuzluğunu arttırdı130. İstanbul’dan ümidini kesen Anadolu’daki ahali yaşadıkları bölgelerde istikrarın sağlanması için, merkezî idareye karşı başkaldıran yerel hâkimleri kendi liderleri olarak benimsedi ve onları destekledi. Bizans’ın içinde bulunduğu bu buhran atmosferi, Anadolu’daki sosyal alan mücadelesinde Türklerin elini kuvvetlendirdi.

Türk hâkimiyeti, büyük kısmı Türkleştirilmiş ve Müslümanlaştırılmış yarımadanın Yunan nüfusu için oldukça vahim bir gelişmeydi. Kültürel değişim sorusunu uzun uzadıya düşünen Arap tarihçi İbn Haldun131, “Mağlup olan her zaman galip olanı, ona özgü işaretleri,

giyimi, uğraşısını, tüm diğer şartları ve alışkanlıklarıyla taklit etmek ister, yenilen ve başka bir ulusun yönetimi altına giren bir ulus çok çabuk bozulur” demiştir. İbn Haldun fethedilen

halkların çoğunlukla fethedenlerin dinini, dilini, giyimini, silahlarını, bineklerini ve alışkanlıklarını taklit ettiğini gözlemlemiştir. Fethedilenler, muzaffer olanların mükemmel oldukları için fetihte başarılı olduklarını düşünür ve onların alışkanlıklarının ve tarzlarının üstünlüğünün de bu galibiyette etkili olduğunu varsayarlar. Böylece, askeri ve politik zafer gerçeği, fethin sosyal ve kültürel formlarının dönüşümü içinde bir çekicilik kazanır132.

Din ve devlet ilişkileri açısından Hıristiyanlığın üç model yaşadığını biliyoruz. Papaların, kralları imparatorları aforoz edebildikleri uzun bir dönem vardı ki; hemen bütün önemli devlet görevleri din adamlarınca yerine getiriliyordu. Bizans’ta ise tersi bir durum geçerliydi. İmparator, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi sayıldığı için kilise, kralın emrindeydi; yani devlet dine egemendi133.

Siyasi erkin dinî yapıyı bile otorite etmesi gerçeğinden yola çıkarak, bölgenin yeni sahipleri doğrudan imparatorluğun kendisini tüm kurumlarıyla çökertme hedefine doğru nişan aldı. Çünkü İmparatorluğun taşra ile dinî bağlantısını kesmek fethi yerleşik zeminde epeyce kuvvetlendirecekti. Selçuklular’ın Anadolu’ya yerleşirken uyguladığı siyasetin yerel etnik gruplar üzerindeki rolü bu noktada önemliydi. Sosyal açıdan hoşgörülü davranmalarının etnik açıdan fayda sağlayacağından eminlerdi. Çünkü Anadolu’ya göç eden Türkmenlerin yerleşmesinde sosyal etkileşim zamanla kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir.

      

130 Diehl, a.g.e., s. 124-125 131 Vryonis, a.g.e., s. 407

132 Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, İmge Yayınları, Ankara 1993, s. 32 133 Vryonis, a.g.e., s. 407

İbn Haldun’un dinî değişimler yasası da, dilsel değişimler yasasına oldukça paraleldir. Yani, Kent nüfusunun diyalektiği, kontrolü elinde tutan ulusun veya ırkın veya onları kuranların dilini izler134.

Bu kayıtsızlık ve moralsizlik, Orhan ile Bursa’nın Hıristiyan temsilcisi arasında, şehir ele geçirildikten ve sultan Hıristiyanların neden en sonunda teslim olduklarını araştırırken geçtiği iddia edilen sohbette anlatılır. Yunanlının cevabı tarihi şartlar ve felsefi genellemelerin bir birleşimidir. Türklerin gücü gün be gün artarken Yunanlılarınkinin azaldığını ifade eder. Ek olarak Osman, civarda kale inşa etmiş, köyleri almış ve bu nedenle Yunanlılar kendilerine tedarik sağlayamamıştı ve Yunan yönetiminin, tedarikler ve askerler için parası olsa da bunu kullanmayı reddetmişti. Bunun sonucunda Bursa’nın duvarları, açlıktan kırılan ve ölmekte olan Hıristiyanlar için bir hapishaneye dönmüştü. Son olarak Yunanlı, dünyanın değişimlerle dolu olduğunu ve Yunanlıları böyle bir değişimin esir aldığını aksettirdi. Böylece Yunanlılar İslâmiyet ve ona eşlik eden Türkleştirme ile geniş ölçüde asimile edildi ve hatta döndürülmemiş olan kentli Hıristiyanlar bile, İbn-i Haldun’un yasasına göre dilsel olarak Türkleştirildi. Hıristiyan Yunanlıların daha izole köylerinde yaşayanlar, Yunan dilini korumada daha başarılı olmuş görünüyordu135.

Ancak Türk-İslâm’ı, politik ve sosyal hâkimiyetinin bir sonucu olarak duyarlılıkları yavaş yavaş eritti. Fetih, sakinler arasında, Türk görenekleri için sadece bir saygı değil aynı zamanda bir uyuşukluğa da neden oldu, İbn-i Haldun bunu şöyle ifade eder: “Uyuşukluk

insanlara kendi ilişkilerinin kontrolünü kaybettiğinde gelir ve köleleştirme yoluyla diğerlerinin aracı haline gelir ve onlara bağımlı olurlar. Umutlar yıkılır ve zayıflar.”136

Anadolu Hıristiyanları, kültürlerinin kalbinden ve kan damarlarından yalıtılmıştı ve zaman geçtikçe tarihi anılar daha da soluklaştı. Böylece Yunanlı Hıristiyanlar kültürel değişime yenildiler.

Anadolu’nun kaybının Bizanslılar üzerine bir diğer etkisi de, o andan itibaren Avrupa’daki topraklarına daha fazla önem vermeleri oldu. George Gemistus Pletho137

      

134 Vryonis, a.g.e., s. 407 135 Vryonis, a.g.e., s. 407 136 Vryonis, a.g.e., s. 408

137 Seçkin bir ailenin oğlu olarak 1360’da İstanbul’da doğdu ve zamanla iyi bir klasik eğitim alarak kendini

geliştirdi. 1380’de Osmanlı’nın başkenti Edirne’ye gitti. Orada esrarengiz bir Yahudi - Helisseus’un bir Zerdüşt ve çok tanrılı inanca sahip olduğu sanılıyor - ile birlikte çalıştı. Onun nezaretinde burada Bizans devletinin entelektüel ve politik yapısı ile ayrıca Hıristiyanlık ile ilgili olarakta şekillendi. Gemistos, uzun kariyerine hukuk, felsefe yazarlık ve ilim adamlığını ekledi. Floransa’da iken Medici’yi Plâton Akademisini kurması için ikna etti. Gemistos, Plâtoncu felsefenin fanatik bir taraftarıydı, hatta adını bile Plâton olarak değiştirdi, meşhur Platon’u

zamanında, Peloponese138 o kadar önemli olmuştu ki; Peloponese’yi, taahhüt ettiği reformların merkezi yaptı. Helenizm’i doğuya doğru Küçük Asya, Mısır ve Suriye’ye yayan ve sonra Arap fetihleriyle birlikte geri çekmeye başlayan uzun tarihi süreç şimdi tamamıyla tersine dönmüştü139.

Sonuç olarak, diyebiliriz ki, bu başlığı özetleyen en kabul edilir ifade; şüphesiz İbn-i Haldun’un mağlub olanların muzaffer olanlara karşı mahcubiyetlerinin ve hayranlıklarının sebebi olarak galiplerin mükemmel olduğu dolayısıyla bu mükemmeliyete itaatin nihai kurtuluş olacağı konusundaki inanç saptamasıdır. Anadolu’nun İslâmlaşma sürecinde bu sosyo-psikolojik altyapının etkili olduğu çok sarihtir.

Türklerin hoşgörülü siyaseti o günkü pragmatik ihtiyaçlardan mı yoksa bağlı oldukları değerler sisteminden mi kaynaklandığı konusuna Vryonis, bunların ikisinin de bu siyasette etkisinin olduğu görüşündedir.

2.2. BİZANS’IN, ANADOLU’NUN KAYBI ÜZERİNE DÜŞÜNCE VE