• Sonuç bulunamadı

4- Araştırmanın Kaynakları

3.2. ANADOLU’DA İSLÂMLAŞMA HAREKETLERİNİN

3.2.2. Ahilik Teşkilatlarının İhtida Üzerindeki Etkileri

3.2.2.2. Ahiyan-ı Rum

XIII. asırda Ahî Evren tarafından kurulan ve meslekî bir hüviyete sahip olan Ahîlik, Anadolu’da meslekî eğitimin, sanat eserlerinin ve kültürel hayatın gelişmesine önemli katkıları olmuş bir tasavvuf zümresidir. Anadolu’nun manevi atmosferi içinde tasavvufi görüntüsü ile mevcudiyetini sürdürürken diğer taraftan da mevcut kadroları ile Ahilik müessesesi adı altında esnaf teşekküllerini oluşturmuşlardır293.

Anadolu’daki söz konusu Ahi yapılanmaları hakkında en eski ve canlı bilgileri veren Seyyah Battuta 1390’lı yıllarda Anadolu’ya bir seyahat yapar. Ahiler ile ilgili bize şu bilgileri verir: “Ahiler, Anadolu’ya yerleşmiş Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, köy, kasaba ve şehirlerde bulunmaktadırlar. Şehirlerine gelen yabancıları misafir etme, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini ve konaklayacakları yeri sağlama, onları eşkıya’nın ve vurguncuların ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple haydutlara katılanları temizleme gibi konularda bunların eşine dünyada rastlanmaz.”294 Ahilik adını, Arapça “kardeşim” manasına gelen “ahi” kelimesinden

veya Türkçede “yiğit, eli açık ve cömert” manalarına gelen “akı” kavramından aldığı, tahmin edilmektedir295.

XVIII. yüzyıla kadar Ahîlik, XX. asrın başlarına kadar ise “gedik ve lonca” adıyla faaliyet yürüten esnaf teşkilatları cemiyetin ekonomik hayatını tanzimde önemli roller üstlenmiştir. O devirde soylu zümrelerden sayılan bu kişiler fütüvvet erbabının reisi konumundaydılar. Fütüvvet mesleğine bağlı olan Ahilerin senetleri, Hz. Ali aracılığıyla Hz. Peygamber’e kadar ulaşmaktadır. Diğer mutasavvıfların hırka giymelerine karşılık onlar, fütüvvet şalvarı giyerlerdi. Aralarında birçok kadı, müderris ve bilgin vardı. Sadece bir esnaf teşekkülünden ibaret sayılmayan Ahilik Teşkilatı, aynı zamanda tasavvufî düşünce ve görüşleri ile bir tarikat özelliğine sahip bulunmaktaydı296.

Batuta, Lâdik, Dongozla veya Tonuzlu adını verdiği Denizli’ye geldiğinde, Ahi Sinan mensupları ile Ahi Duman mensupları arasında, onu önce hangi tarafın misafir edeceği hakkında epeyce gürültü koparıldığından, nihayet kur’a usulü ile Ahi Sinan mensuplarının

      

293 Gürsoy Akça, Ahilik Geleneği ve Günümüz Fethiye Esnafı, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya 2003, s. 32–34

294 İbn Battuta Tanci, İbn Battuta Seyahatnamesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005,

s. 277

295 Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayını, Ankara

1974, s. 51–52

kendilerini ağırladığından bahsetmektedir297. Ayrıca Lâdik Beyi Yenenç Beyin bir bayram alayını tasvir ederken, Ahilerin teşkilatı hakkında şu bilgiyi veriyor:

“Namazgâha gittiğimizde sultan da askerleriyle çıkmış, bütün sanatkârlar davul,

zurna ve boruları, bayrakları ile hazırlanmışlar, gösterişli silahları ile de birbirleriyle yarışa girişmişlerdi. Her sanatçı kolu, yanlarında getirdikleri koyun, öküz ve ekmek yüklerini taşıyorlar, kabristanda kestikleri kurbanları, ekmeklerle birlikte fakir fukaraya dağıtıyorlardı. Bayram alayı kabristandan başlamakta idi. Oradan namazgâha geliniyordu. Bayram namazını kıldıktan sonra, sultanla birlikte konağına gittik. Yemek hazırlandı.Fakihler, şeyhler ve ahiler için ayrı bir sofra, fakirler, düşkünler için de ayrı bir sofra kurulmuştu. Bugün hükümdarın kapısından bey olsun, fakir olsun kimse çevrilemezdi.” 298

XIII. asrın ikinci yarısı ile XIV. asrın başlarında Anadolu’nun önde gelen bir takım devlet erkânı, kadı, müderris ve tacirlerin, değişik tarikatlara mensup şeyhlerin bir Ahi kuruluşu olan “Fütüvvet Teşkilatı”na girdikleri görülmektedir299. O dönemde bu teşkilatın ne derece yaygın olduğu, Batuta’nın “Ahiler Anadolu’ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin

yaşadıkları her yerde, şehir, kasaba ve köylerde bulunmaktadır.”300 İfadesinden anlaşılmaktadır. Batuta’ya, Anadolu’nun şeffaf diyar olduğu hükmünü verdiren Ahiler, belli başlı merkezlerde, bir nevi özerk idare ile bölge halklarını dağılmaktan, cemiyet hayatını parçalanmaktan kurtarmışlar ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar bu coğrafyayı korumuşlardır. Böylece tekke mensupları, yıkılan bir devletin yerine, kurulacak yeni bir düzen ve yeni bir devletin de ilk hazırlayıcısı olmuştur. Halkı, kanatları altına alan ve onları her türlü tehlikeye karşı koruyup kollayan bu teşkilatlar, devlet kurma fikrinde olan Beyler için, yegâne güç ve kuvvet kaynağıdır. Batuta, Aksaray’daki Şerif Hüseyin, Niğde’deki Ahi Çaruk, Kayseri’deki Ahi Emir Ali ve Sivas’taki Ahi Bıçakçı Ahmed ve Ahi Çelebi zaviyeleri ile Emir Alaaddin Eretna’yı301 tanıtırken, Ahilerin siyasî konumlarına şu şekilde vurgu yapmaktadır: “Bu ülke törelerinden biri de, bir şehirde hükümdar bulunmadığı takdirde

ahilerin hükümeti yönetmeleridir. Ahi, kudreti ölçüsünde geleni gideni ağırlar, giydirir, altına binek çeker, davranışları, buyrukları, binişleri ile aynen bir hükümdarı andırır.”302

      

297 İsmet Parmaksızoğlu, İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999,

s. 5 298 Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 14-15 299 Uzunçarşılı, Osmanlı…, s. 530 300 Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 5 301 Parmaksızoğlu, a.g.e., s. 21-24. 302 Çağatay, a.g.e., s.3.

Bünyelerinde Alperenleri barındıran Ahî teşkilatları aynı zamanda, fetih ve gaza hamlelerini kolaylaştıran, ordunun ikmal ve lojistik ihtiyaçlarını imkânları ölçüsünde karşılayan askerî birer teşekküldü303. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in zaafından ve kötü yönetiminden yararlanan Moğollar, Sultanın ordusunu Kösedağ’da ağır bir yenilgiye uğratınca, Kayseri Ahileri, Moğollara karşı şehri müdafaa etmişlerdir. Moğollar karşısında on beş gün süreyle şehri savunan Ahilerin gerçekleştirdikleri en şiddetli çarpışmalar, Debbağlar Çarşısı tarafındaki surlar önünde gerçekleşmiş ve Moğol ordusuna ağır kayıplar verdirmişlerdir. Moğol ordusu komutanı Baycu Noyan’ın muhasarayı kaldıracağı bir sırada Selçukluların Kayseri Subaşıcısı Hacok oğlu Hüsameddin, Baycu ile anlaşarak Moğolların şehre girmelerini sağladı304. Bu acı mağlubiyetten sonra Kayseri Ahilerinin topluca imha edildikleri ve teşkilatlarının dağıldığı anlaşılmaktadır.

Anadolu Selçukluları zamanında, Ahi zaviyelerinin kurulmasını zaruri kılan sebeplerden biri, Türkmen halkın göçebelikten yerleşik hayata geçişidir. Göçebelikten yerleşik hayata geçişin en önemli şartı, yerleşim yerlerinde iş sahibi olunmasıdır. O günün toplumunda Ahi zaviyeleri, Türkmen halkın şehir hayatına adaptasyonunu sağlamaktaydı. Göçmen Türkmenlerin birer meslek sahibi hâline gelmelerine öncülük etmeleri ve onların şehir hayatına uyum sağlamalarına önem vermeleri ile Ahi zaviyeleri, meslek ve sanat dallarının Türklerin eline geçmesine sebep olmuştur. Moğol istilası sonucu Anadolu’ya gelen yeni sanat erbabı desteklenmiş ve kendilerine sunulan imkânlarla takviye edilmiş, yerli Hıristiyan esnafa karşı rekabet kabiliyeti geliştirilmiş ve böylece Türklerin iş hayatını ellerine geçirmesine imkân kazandırılmıştır. Ayakkabı, çizme, at koşumu ve silah gibi devletin zaruri ihtiyaçlarını gideren iş kollarını millî hâle getiren Ahî zaviyeleri, aralarında gerçekleştirdiği dayanışma ruhu ile Türk esnafını güçlendirmiş ve karşılarında gayr-i müslim zümrelerinin tutunabilmesini imkânsızlaştırmıştır305.

Ahî zaviyelerinde, meslekî eğitim kazandırma yanında, kendilerine muallim ahî veya

emir denilen yetişkin ahîler tarafından, Türkçe fütüvvet-nâme, Kur’an tilaveti, tarih, terâcim-i

ahvâl, tasavvuf, Arapça, Farsça ve ilmîhal bilgilerinin öğretildiği, edebiyat okutulduğu da nakledilmektedir306.

      

303 Çağatay, a.g.e., s.3.

304 Mikail Bayram, Bâciyân-ı Rûm (Selçuklular Zamanında Genç Kızlar Teşkilâtı), Gümüş Matbaası, Konya

1987, s. 41–42

305 Çağatay, a.g.e., s.3 306 Çağatay, a.g.e., s.96

Özetle, Ahilik geleneğinin özünde iktisadi bir potansiyelden ve bu teşkilatın dışında kalan gayri müslümlerin ekonomik kayıplara uğradığı gerçeğinden hareketle ihtidanın sosyal ve psikolojik sebeplerinin yanında iktisadi bir sebep olarak bu iktisadi kayıpları telafi amacıyla da gerçekleştiği söylenebilir307.

Sonuç olarak Ahilik örgütü teşkilat yapısıyla, toplumun menfaat ve yararı için mükemmel organize edilmiş bir örgüttür. Bu yapı içerisinde, özellikle sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma konusunda oluşturduğu sandıkları ile gerek üyelerinin, gerekse haricen yardıma muhtaçların gereksinimlerini karşılanmış, oluşturduğu örgütsel derecelendirme ile de meslekte ehil olmayı, gayreti ve çok çalışmayı teşvik etmeyi başarmıştır. Bu örgütlenme sayesinde de ihtida sürecinin en saik oluşumudurlar.