• Sonuç bulunamadı

A) Saf Neden Olma Teorisi (Die reine Verursachungstheorie)

I- Faillik kavramı

Faillik ve şeriklik ayrımında gerek sübjektif gerekse objektif kriterleri esas alan teoriler, ayrımlarında şeriklik kavramı üzerinde bir değerlendirme yerine, fail kavramına yükledikleri anlam ile bir belirleme yapma yolunu tercih etmişlerdir. Objektif teoriler, fiili; sübjektif teoriler ise failin iç (manevi) dünyasını esas almak suretiyle faillik kavramını açıklamaya çalışmışlardır. Fail kavramını geniş anlamda (extensiver Täterbegriff) ele alan görüşler, objektif ya da sübjektif kriterleri öne çıkarmak suretiyle suçun oluşmasına etki eden tüm hareketleri faillik kapsamında değerlendirmiş447 ve kanunda yer alan şerikliğe ilişkin hükümlerin “cezanın

sınırlandırılması nedenleri” (Strafeinschränkungsgründe)448 olarak

nitelendirilebileceğini savunmuşlardır. Buna karşın, dar anlamda fail kavramının (restriktiver Täterbegriff) benimsendiği görülen görüşlerde, faillik kavramı sübjektif ya da objektif kriterler ile daraltılarak şerikliğe ilişkin hükümler “ceza

sorumluluğunu genişleten nedenler” (Strafausdehnungsgründe)449 olarak

nitelendirilmiştir.

Modern ceza hukukuna geçişte iştirak şekilleri ile ilgili olarak fail (auctor delikti) ve yardım eden (socius delicti) şeklindeki ikili ayrım, failliğin maddi (fiziksel) ve manevi (psişik) faillik olarak açıklanması ile ilk değişimini geçirerek450; günümüzde azmettirme olarak kabul edilen iştirak şekli, manevi faillik içinde kabul edilmiştir. Stübel tarafından, tek tip fail kavramına (Einheitstäterbegriff) getirilen geniş yorum ile dar fail kavramından uzaklaşmanın başladığı söylenebilir451. Suça olan nedensel katkıların eşitliği (eşdeğerliği) düşüncesinden hareket eden objektif kriterlere dayanan görüşler, geniş fail kavramından hareket etmiş; daha sonraları bu

447

Zimmerl, s. 40. 448

S/S, vorbem §25 ff, kn. 8; NK, §25, kn. 20; LK, vor §225, kn. 11; Gropp, AT, s. 350, kn. 12; Roxin, AT, B. II, s. 7, kn. 5; Zimmerl, s. 40.

449

Zimmerl, s. 45; Herzberg, Anstiftung und Beihilfe, s. 2; NK, vor §26, 27, kn. 2; S/S, vorbem §25, kn. 7; SK, vor §26, kn. 1; S/S, vorbem §25 ff, kn. 7 (İştirake ilişkin hükümleri aynı zamanda “tipikliği genişleten hükümler” olarak nitelendirmektedir.); MK, vor §25, kn. 6 ve vor §26–27, kn. 1; Gropp, AT, s. 350, kn. 12; Kühl, s. 759, kn. 7; Jescheck/Weigend, s. 684; Roxin, AT, B. II, s. 7, kn. 5; Akbulut, s. 176; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s. 606; Birtek, s. 287; Erem/Danışman/Artuk s. 400; Evik, Yardım Eden, s. 83; Kaymaz, s. 121; Koca/Üzülmez, Genel Hükümler, s. 417; Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s. 424; Özgenç, Genel Hükümler, s. 483; Özgenç, Gazi Şerhi, s. 488; Özgenç, Suça İştirak, s. 142; Özbek ve diğerleri, Genel Hükümler, s. 544.

450

LK, vor §25, kn. 1. 451

Stübel, Christoph Carl, Über den Tatbestand der Verbrechen, Wittenberg–1805 (Stübel, Über den Tatbestand), s. 33 vd.

kriterlerine sübjektif kıstaslar eklemek suretiyle fail kavramını daraltma yoluna gitmişlerdir452. Geniş fail kavramını esas alan sübjektif teorilerde, kişinin suça olan katkısı tipik fiili oluşturan hareketler içinde bulunması zorunlu olmaksızın, kanuni tanımda yer alan neticeye birlikte neden olan herkes fail kabul edilebilmektedir453. Buna karşın, irade, saik, iştirak edenlerin duyguları gibi, kişinin iç dünyasına yönelik psişik kriterlerden hareketle kişilerin iştirak şekilleri belirlenmektedir454. Görüleceği üzere sübjektif teoriler, öncelikle fiil üzerinde bir belirleme yapmak suretiyle suçun oluşmasına objektif her tür katkıyı faillik kavramı içerisinde bir değerlendirmeye tabi tutmakta; kullandığı sübjektif kriterler doğrultusunda bir kısım suç ortaklarını faillik kavramı dışına çıkarmaktadırlar.

Gerek objektif gerekse sübjektif kriterler öncelikle fiil kavramı üzerinden bir iştirak belirlemesi yapmaktadır. Objektif kriterlerin hangi tür fiillerin faillik kavramı içerisinde değerlendirileceğini, sübjektif kriterlerin ise fiillerin hangi irade doğrultusunda gerçekleştirildiğinin açıklamasını yapmaya çalıştıkları söylenebilir. Buna göre, faillik yardım etme ayrımında kanuni tipte yer alan fiili gerçekleştirenler dışındaki kişilerin de suça katılma iradesine göre yardım eden; kanuni tipte yer alan fiil dışındaki davranışı gerçekleştirmiş olsa da yine aynı iradesi nedeniyle fail olarak sorumlu olabileceği savunulduğuna göre sübjektif kriterlerin geniş fail kavramından hareket ettiği görülmektedir.

Tek tip fail kavramı ile geniş fail kavramının farklı anlamlar ihtiva ettiğini belirtmekte fayda bulunmaktadır. Her iki kavramda da, suça katılan herkes fail kabul edilir. Tek tip fail anlayışının kabul edildiği hallerde azmettirme ve yardım etme kavramlarına ihtiyaç duyulmaz. Suçun işlenişine katılan herkes faildir. Ancak, cezalandırılmalarında suçun gerçekleşmesindeki kusurlarına göre bir belirleme yapılacaktır. Örneğin; Avusturya Ceza Kanunu §12 hükmüne göre “Cezalandırılabilir hareketi, sadece doğrudan failin değil, bir başkasını bunun için

azmettiren ya da bunun işlenmesine katılan diğerlerinin de gerçekleştirdiği” kabul

edilmektedir. Tek tip fail anlayışından hareketle düzenlenen bu hükümde suçun işlenmesine herhangi bir şekilde katılan herkes faildir. Bu anlayışta azmettirme ve

452

Özgenç, Suça İştirak, s. 50. 453

Jescheck/Weigend, s. 60. 454

yardım etme kavramlarına yer verilmez455. Dolayısıyla, faillik–şeriklik ayrımından bahsedilemez. Suça iştirak eden kişiler arasında ceza farklılıklarının olup olmaması tamamen kanun koyucunun iradesine bağlıdır. Ancak bu farklılıklar, kişinin gerçekleştirdiği hareketin niteliğinden değil, fiilin gerçekleşmesinde oluşturduğu tehlikeliliğe göre belirlenecek kusurundan kaynaklanır. Fiilin gerçekleşmesinde etkisi olan herkes kusurludur ve bu kişiler kendi kusurlarına göre fail olarak sorumludur456.

Buna karşın, geniş fail kavramında kanuni tanımda unsurları gösterilen fiilin gerçekleştirilmesine neden olan herkes fail olarak kabul edilmekle birlikte, faillik– şeriklik ayrımına yine de ihtiyaç duyulacaktır. Zira bu durumda farklı cezaların belirlenmesi halinde kimin hangi cezayı alacağı belirlenmelidir. Geniş fail kavramının kabul edildiği hallerde her ne kadar azmettirme ve yardım etmeye ilişkin hükümler cezanın sınırlandırılması nedenleri olarak kabul edilse de, kimlerin daha az ceza alacağı problemi ortaya çıkacaktır. Bu belirlemede, hareketin niteliği dikkate alınır. Tek tip fail anlayışında ise, hareketin niteliği değil, bunun suçun gerçekleştirilmesine etkisi, bir başka ifade ile failin hareketi ile neticeye (suça) neden olmada kusuru göz önünde bulundurulur. Kanunda gerçekleştirilen hareketin şekline göre bir ayrımın yapılmadığı söylenebilir. Bu bakımdan Roxin, tek tip faillik anlayışının geniş fail kavramını reddetmesi gerektiğini belirtmektedir457.

455

Roxin, AT, B. II, s. 6, kn. 4. 456

ACK §13: “Suçun işlenmesine birden fazla kişinin katılması halinde her biri kendi kusuruna göre

cezalandırılacaktır”. Buna karşın, yine tek tip fail anlayışından hareketle bir düzenleme getiren

5326 sayılı Kabahatler Kanunumuzun 14/1 hükmünde fiilin işlenişine iştirak eden herkes fail olarak kabul edilmektedir. Ancak kanun koyucunun iradesine göre her bir hareket, yasaklanan fiil bakımından aynı değerde tehlikeli görülerek cezalandırmada bir farklılaşmaya gidilmemiştir. Ceza sorumluluğunda Avusturya Ceza Kanunu’nda cezanın faile göre tespiti, 5326 sayılı KK’nda eşitlik sisteminin belirlenmiş olması tek tip fail anlayışında herkes fail olarak kabul edilse de cezalandırmada farklı sistemlerin kabul edilebileceğini göstermektedir.

457

Roxin, AT, B. II, §25, kn. 4: “Tek tip fail kavramı ile geniş anlamda fail kavramının reddedilmesi

gerekir. Geniş anlamda fail anlayışına göre, tipik neticenin gerçekleşmesine neden olan herkes faildir. Öyle ki azmettirme ve yardım etme, kendinde failliğin tüm unsurlarını gösteren kanuni bir sınırlandırmadır. Bu öğreti faillik için merkez figür olma açısından suçun unsurlarının yerine ‘neden olma’yı koymaktadır. Öğretiye göre tüm iştirak edenler ‘neden olan fail’ olarak kabul edildiğine göre, azmettirme ve yardım etme kavramlarına ihtiyaç duyulmayacağından teori kanunda yer alan üçlü ayrımı izah edemez.” Yazar, tek tip fail kavramının geniş fail kavramından

farklı olduğu vurguladığı düşüncesinde haklı olmakla beraber, geniş fail anlayışında azmettirme ve yardım etme kavramlarına ihtiyaç duyulmayacağı görüşü eleştirilmelidir. Fail kavramının geniş anlamda kabul edildiği hallerde, suça katılan herkes fail olarak kabul edilerek, azmettirme ve yardım etme olarak belirtilen haller de faillik içerisinde değerlendirilmektedir. Bunların ceza

Günümüz hukukunda tüm iştirak edenlerin eşit kabul edilip fail olarak sorumlu tutulduğu tek tip fail kavramı458 ve dolayısıyla geniş fail kavramı reddedilmekte459 ve dar anlamda fail kavramı kabul görmektedir460. İştirak katkılarının aynı değerde olmaması ve birbirinden farklı karakterdeki nedensel katkılar, bu kabulün gerekçesini oluşturur461. İştirak şekilleri, genel olarak faillik, azmettirme ve yardım etme olarak belirleyen ayrıma dayanılarak, 765 sayılı TCK’da kurulan “aslî” ve “fer'î” iştirak şeklindeki ayırım 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda terk edilerek faillik ve şeriklik şeklinde benimsenmiştir462-463.

miktarlarını belirten hükümler, cezanın sınırlandırılması nedenleri olarak adlandırılsa da, bu hükümlerin uygulanacağı suç ortaklarının hareketleri ile doğrudan kanuni suç tipinde yer alan ceza miktarı ile sorumlu tutulacak kişilerin hareketlerinin muhtevalarının belirlenerek, aralarında bir ayrım yapılması zorunludur. Bu nedenle, faillik ve şeriklik hallerinin farklı nitelikte olduğu açıktır. Dolayısıyla, her biri fail olarak adlandırılmış olsa da, esasında faillik dışında, fiilin niteliğine göre azmettirme ve yardım etme şeklinde beliren farklı iştirak şekilleri ortaya konmaktadır.

458

Roxin, AT, B. II, §25, kn. 2. 459

Herzberg, Rolf Dietrich, Grundfälle zur Lehre von Täterschaft und Teilnahme, in: JuS 1974–4 (Herzberg, in: JuS 1974–4), s. 238; Jescheck/Weigend, s. 648; Özgenç, Suça İştirak, s. 51; Zimmerl, s. 46.

460

Roxin, AT, B. II, §25, kn. 5: “Doğru olan, failliğin prensip olarak özel hükümde yer alan

unsurlarda belirtilen davranış ile sınırlandırılmasını öngören dar fail kavramıdır. Bu kavrama azmettirme ve yardım etme ceza sorumluluğunu genişleten nedenlerdir. Azmettirme ve yardımın cezalandırılabilirliği, bunun faillik ile belirlenen esas çerçevesi üzerinden gerçekleşecektir. Buna göre, faillik ve şeriklik ayrımının neden olma da değil, suçun unsurlarının gerçekleştirmesinde yattığı söylenmelidir.”

461

Renzikowski, Restriktiver Täterbegriff, s. 13. 462

“765 sayılı TCK’da “aslî” ve “fer'î iştirak” ayırımı kabul edilmiştir. “Asli iştirak”, “aslî maddî

iştirak” ve “aslî manevî iştirak” olarak ikiye ayrılmıştır. Bu ayırımda "fiili irtikâp etme" ve "doğrudan doğruya beraber işleme", “aslî maddî iştirak” şekilleri olarak öngörülmüştür. Buna karşılık azmettirme, “aslî manevî fail” olmayı gerektirmektedir. Tek tek sayılmak suretiyle belirlenen "fer'î iştirak" hâllerinde ise, cezanın indirilmesi gerekirken, "zorunlu fer’î iştirak"in “asli iştirak” olarak cezalandırılması öngörülmüştür. Bu sistemin en önemli sakıncası, kişinin suçun işlenişine katkısının, gerçekleştirilen suçun bütünlüğü içersinde değil, ondan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Örneğin bir işyerinde işlenen silâhlı yağma suçunda, dışarıda gözcülük yapan kişinin fiili yağma suçunun bütününden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, gözcülük yapan uygulamada bazen “asli fail” bazen “fer’î fail” olarak sorumlu tutulmaktadır. Bu sistemde, suçun işlenişine iştirak eden kişilerin çoğu zaman “asli fail” olarak mı yoksa “fer’î fail” olarak mı sorumluluğu gerektirdiği duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde saptanamamaktadır. Halbuki, örnek olayda gözcülük yapma fiilinin diğer kişilerle birlikte işlenen yağma suçunun gerçekleşmesine olan etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; gözcülük yapan kişinin de diğer suç ortaklarıyla birlikte suçun işlenişi üzerinde ortak hâkimiyet kurduğu sonucuna ulaşılır. Bu durumda ise gözcülük yapan kişinin de fail olarak sorumlu tutulması gerekir. Hükûmet Tasarısında da benimsenen “asli iştirak”, “fer'î iştirak” ayırımının adil ve eşit olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden olması dolayısıyla, bu ayrımı esas alan düzenleme tasarıdan çıkarılmıştır. Yeni yapılan düzenlemeyle, iştirak şekilleri, fiilin işlenişi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü alınarak belirlenecektir. Bu sistemde birer sorumluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekilleri ise, faillik, azmettirme ve yardım etmeden ibarettir.”

II– İştirak İlişkisi Noktasında Savunulan Teoriler

Ceza kanunlarının özel kısımlarında yer alan suç tipleri genel olarak, tek bir kişi tarafından işlenebilecek şekilde düzenlenmiştir. Başka bir ifade ile suç tiplerinde cezalandırılmaya layık fiili gerçekleştirenler için kullanılan “kişi” ya da “kimse” gibi ifadeler dikkate alındığında suç tiplerinin tek başına faillik oluşturacak şekilde düzenlendiği söylenmelidir. Oysa, suçlar her zaman tek bir kişi tarafından gerçekleştirilmezler. Suça, fiilin gerçekleştirilmesine birlikte etki eden birden fazla kişinin katıldığı durumlarda, kanunun kabul ettiği iştirak sistemi ve fail anlayışı çerçevesinde katkı sağlayan herkesin cezalandırılması gerekmektedir.

Fail kavramının dar ya da geniş anlamda kabulü ile ortaya çıkacak iştirak sistemine göre suça katılanların cezalandırılması yoluna gidilecektir464. Suça katılanların cezalandırılmasında ortaya çıkan problemin çözümünde, her tür katkıyı faillik kavramı içerisinde değerlendirerek aynı şekilde cezalandırma ya da birden fazla iştirak şekli arasında sağlanan katkının ağırlığına göre yapılacak bir belirleme

463

Bu bağlamda azmettirme ve yardım etme suretiyle suça iştirak edenlerin cezalandırılmadığı taksirli suçlar bakımından da dar fail kavramının kabul edildiği söylenmelidir. Bu suçlarda şeriklerin cezalandırılmıyor olmasının nedeni, bağlılık kuralı gereği suça iştirakten dolayı sorumluluk için kasten gerçekleştirilmiş bir suça iştirak edilmiş olması şartının gerçekleşmemesidir. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla meydana gelen neticeye birden fazla kişinin katkısının bulunması halinde bu kişilerin sorumluluğunda fiil hâkimiyeti kriterleri dikkate alınarak bir belirleme yapılır. (Jecsheck/Weigend, s. 655). Neticeye neden olan fail, hareketi taksirli gerçekleştirilmiş olsa da neticenin oluşumuna neden olan birden fazla katkının bulunması mümkündür. Bu katkıların kimi doğrudan nedensellik kurulabilecek ve dolayısıyla, faillik oluşturacak şekilde ortaya çıkarken; bir kısmı da dolaylı olarak neticeye etkide bulunmuş olabilir. Netice açısından ister doğrudan bir etkiden ister dolaylı bir etkiden bahsedilsin, taksirli suçlarda şeriklik kabul edilmediğine göre bu etkilerin ancak faillik kapsamında değerlendirilmesi mümkün olacaktır. Faillik için suçun oluşması üzerinde fiil hâkimiyetinin bulunması gerekeceğinden, kanuni tanımda yer alan öngörülebilir neticenin gerçekleşmesinde hâkimiyeti bulunan etkilerin tümü faillik olarak değerlendirilir. (Özgenç, Suça İştirak, s. 183). Bununla beraber, suça nedensel katkısı olmakla birlikte kanuni tanımda yer alan öngörülebilir neticenin gerçekleşmesinde hâkimiyeti bulunmayan etkiler, dar anlamda faillik kavramı dışında kalması ve taksirli suçlara iştirak için aranan kasıtlı bir suç şartının, bu tür suçlarda gerçekleşmemesi nedeniyle cezalandırılmayacaktır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesi ile kabahatlere iştirakte, geniş anlamda fail kavramından hareketle tek tip fail görüşünün kabul edildiği söylenebilir. Geniş anlamda fail kavramı kabul edilmiştir. Çünkü kabahatin işlenişine iştirak eden herkes fail olarak sorumlu tutulur. Tek tip fail görüşü hâkimdir. Çünkü suçun işlenişine iştirak eden herkes gerçekleştirdiği hareketin tarzına, şekline, niteliğine göre bir ayrım yapılmaksızın fail olarak sorumludur. 5237 sayılı TCK’da kasten işlenen suçlara iştirak hükümlerinden farklılık gösteren taksirli suçlara iştirakte, iştirak edenlerin sorumluluğunun tespiti bakımından herkesin kendi kusuruna göre cezalandırılacağı öngörülerek cezanın faile göre tespiti sisteminin; Kabahatler Kanunu’nda ise kabahatlere iştirak edenlerin sorumluluğunun tespiti bakımından eşitlik sisteminin kabul edildiği görülmektedir.

464

Bu husus yukarıda “İştirak Edenlerin Sorumluluğuna İlişkin Sistemler” başlığı altında incelenmişti.

ile cezalandırma olmak üzere iki yol izlenebilir465. Suça katılanların cezalandırılmasında ikilik sisteminin kabul edildiği günümüz hukuk sistemlerinde466 suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişiler fail, diğer kişiler ise şerik olarak sorumlu tutulmaktadırlar467. Bu kişiler için sorumluluğun doğacağına ilişkin hükümler kanun sistematiği açısından her bir özel suç tipi içerisinde düzenlenmemiş olup, genel hükümlerde yer alan iştirake ilişkin düzenlemeler ile sorumluluk türleri belirlenmektedir. Suça katılanların cezalandırılabilmeleri bakımından kanuniliği sağlama fonksiyonunu yerine getiren bu hükümler ile kanuni tanımda yer alan fiili gerçekleştirenler ve diğerleri olmak üzere suça katılan kişiler arasında faillik–şeriklik ayrımına gidildiği görülmektedir. İşte bu ayrımda kimlerin fail, kimlerin şerik olarak nitelendirileceğini belirleyebilmek için suça katılanların sergilediği davranışların etkilerine göre incelemelerin yapılması gerekliliği, çeşitli teoriler ile ortaya konulmuştur. Bu doğrultuda, kimi teoriler ile manevi kriterler, kimi teoriler ile maddi kriterler esas alınmak suretiyle fail ve şerik sıfatları belirlenmeye çalışılmıştır. Aşağıda faillik–şeriklik ayrımı noktasında ileri sürülen teoriler incelenecek ve son olarak TCK’da benimsenen, suç tipinde belirlenen fiil üzerinde hâkimiyet kuranların fail; diğerlerinin ise şerik olarak nitelendirildiği, dar fail anlayışından hareket eden hâkimiyet teorisi anlatılacaktır.

1) Hâkimiyet (Fiil Hâkimiyeti) Teorisinden Önceki Teoriler

Faillik–şeriklik ayrımı noktasında ileri sürülen görüşler, esas olarak fail kavramına yüklenen anlam etrafında toplanmaktadırlar. Fail kavramının dar anlamda

465

Jescheck/Weigend, s. 645. 466

Yukarıda “İştirak Edenlerin Sorumluluğuna İlişkin Sistemler” başlığı altında belirtildiği üzere örneğin, Avusturya Ceza Hukuku’nda iştirak edenlerin cezalandırılmaları bakımından “cezanın

faile göre tespiti sistemi” kabul edilmiştir. 1994 tarihli Fransız Ceza Kanunu’nda faillik–şeriklik

ayrımı yapılmakla birlikte, kanunun 121/6. maddesi hükmü ile “yardım edenin fail gibi

cezalandırılacağı” belirtilmiştir. Bu hükme göre, Fransız Ceza Kanunu’nun “eşitlik sistemini”

benimsediği düşünülecek olsa da, şerikler açısından indirimin öngörülmüş olması nedeniyle, “ikilik sistemini” kabul ettiği anlaşılmaktadır. Faillik–şeriklik ayrımının yapıldığı İsveç Ceza Kanunu’nda “suçun faili olarak kabul edilemeyen kişi başkalarını suç işlemeye yönlendirmişse

azmettiren olarak, diğer hallerde şerik olarak kabul edilir. Şeriklerin cezasında indirim yapılması ise hâkimin takdirine bırakılmıştır.” Buna göre, İsveç Ceza Hukuku’nda suç ortaklarının

cezalandırılması açısından “eşitlik sistemi” ile “cezanın faile göre tespiti” sistemi arasında bir uygulamanın geçerli olduğu söylenebilir. Bazı ülkelerde iştirakten dolayı cezai sorumluluk hakkında ayrıntılı bilgi için bknz. Evik, Yardım Eden, s. 41 vd.

467

Bu ayrım, sadece kasıtlı suçlar bakımından geçerli olup, taksirli suçlarda faillik–şeriklik ayrımı öngörülmemiştir. Jescheck/Weigend, s. 646.

görülmesi halinde sadece kanuni tipte yer alan fiili gerçekleştirenler fail olarak nitelendirilir iken; kavramın geniş anlamda ele alınması halinde suçun gerçekleşmesine katkı sağlayan herkes fail sayılmaktadır.

Gerek objektif gerekse sübjektif teoriler fail kavramı anlayışında gösterdikleri farklılıklar ile kendi içlerinde ayrılmaktadırlar. Geniş anlamda fail anlayışına dayanan ve suçun işlenişine katılan kişilerin iradesini esas alan sübjektif teoriler, suçun işlenmesinde menfaati olanlar ya da suçu işlenmesini kendisi için isteyenler gibi sübjektif kriterleri kullanmaktadır. Objektif teoriler arasında geniş anlamda fail anlayışına dayanan ve eşdeğerlik düşüncesi ile illiyet ilişkisi bakımından suça sağlanan katkılar arasında ayrım yapılamayacağını esas alan görüşler de ise, neticeye doğrudan neden olma kriterinin kullanılması suretiyle fail kavramı daraltılarak, suça katılanların sıfatlarının belirlenmesinde faillik–şeriklik ayrımı ortaya konulmaya çalışılmıştır468.

Benzer Belgeler