• Sonuç bulunamadı

Fârâbî’de Varlığı Zorunlu Varlık

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FÂRÂBÎ’DE ÖZGÜR İRADE

3.1.2. Fârâbî’de Varlığı Zorunlu Varlık

Yukarıda da ifade edildiği üzere Fârâbî için metafizik, teolojiye dayandırılmaktadır. Fârâbî metafiziksel açıdan “varlık” kavramını incelerken zorunlu ve “olumsal” varlıktan söz etmektedir. “Buna göre varlıklar, öncelikle, olumsal (mümkün) varlıklar ile zorunlu(zaruri) varlık olmak üzere ikiye bölümlenir.”143

Yaşanılan dünyamız adına pek çok varlığın daha evvel varlığa sahip değilken, sonradan varlık kazanmış olduğunu gözlemlemekteyiz. Yine var olan birçok varlıkta zaman içerisinde ortadan kalkmakta ve yok olmaktadır. Dolayısıyla olgusal gerçeklik adına var olması mümkün (olumsal) varlıkların varlığına tanıklık etmekteyiz. Fârâbî’ye göre, “mümkün varlıklar, varlık yönünden eksik olan, var olma ile var olmama arasında bulunan sonraki varlıklardır. Başka deyişle, bunların var olmaları da var olmamaları da mümkündür. Doğrusu bu iki durum, birbirinden uzak iki uç (taraf) olup, bu iki uçtan her birinin karşıtının var olması söz konusudur. Bu da, var olma ya da var olmama imkânıdır. İşte bu var olma (vucud) ve var olmama (lâ vucût) arası şeydir. Bu mümkün varlık karşısında yokluk vardır; yani, ona yokluk ilişebilir yokluk, var olması mümkün olan şeyin var olmamasıdır.”144

Dolayısıyla Fârâbî’nin düşüncesinde “mümkün varlık” ın kendi tabiatında, doğasında sahip olduğu bir varlık durumu söz konusu olamamaktadır. Onun var olabilme ya da var olamama durumundan söz edilebilmektedir. “Onun, bir şey olarak ya da o şeyin mukabili olarak bulunması mümkündür. Onun bu karşılıklı (mütekabil) iki varlıktan doğan durumu, tek bir durumdur. Bu varlığı kazanması onun bir mukabili bulunmasından üstün değildir. Burada mükabil olan şey ya yoktur, ya karşıtlıktır ya da bunlardan her ikisinin birlikte bulunmasıdır.”145

“Ayrıca Fârâbî bu varlıkların özleri ile varlıklarının birbirinden ayrı olduğunu da ifade eder.146

Fârâbî için mümkün varlığın özü ile varlığı ayrı ise, söz konusu durum birbiriyle ilişkili iki biçimde açıklama bulur. Bu açımlamalardan ikisine göre mümkün varlığın varlığa gelme durumu, gizlilik- edimsellik ilişkisi bağlamında tasavvur edilir. “Bir başka deyişle olumsal varlıklar yokluktan değil, gizil bir var oluştan edimsellik kazanmak suretiyle nesnel varlıklar

143

Fatih Toktaş, Fârâbî’de Ahlak ve Siyaset, Etüt Yayınları, Samsun, 2009, s. 45.

144

Fârâbî, Es-siyaset’ül Medeniyye, çev. Mehmet Aydın, A. Şener, M. R. Ayas, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, (Medeniye), s. 23.

145

Fârâbî, Medeniye, s. 23.

146

olurlar. Diğer sorun ise, olumsal varlığın gizil konumdan edimsel konuma dönüşümünü açıklamakla ilgilidir.”147

Fârâbî’ye göre ilk açıklama dahilinde düşünülürse, mümkün varlıkların gizil durumdan edimsel duruma geçişi arada aracı olan diğer mümkün varlıkları gerekli kılıyor olsa da, zincirin en başında artık kendisi olumsallık içermeyen farklı bir varlığın olması durumu söz konusu olmaktadır. “ Mümkün varlıkların, varlıklardan, kendilerine henüz verilmemiş olanlara kendi başlarına yönelip ulaşma yeterlilikleri yoktur. Çünkü onlara sadece ilk madde verilmiştir. Varlık verildiği zaman da, kendi başlarına varlıklarını koruma yeterlilikleri yoktur. Karşıtı olan şeyde kendi varlığının bir parçası bulunduğu zaman da, onu geri almak için kendi başına çaba harcaması mümkün değildir. Durum böyle olunca, onlardan her birini dışarıdan hareket ettirecek ve yöneltecek bir yapıp eden (fâil); varlıktan elde ettiği şeyi koruyacak bir koruyucuya; zorunlu olarak gerek vardır. Sûretlerine göre onları hareket ettiren ve bu suretler kendilerine verilince, onları koruyan ilk fâil, göksel (semâvi) cisim ve onun parçalarıdır.”148

Ancak Fârâbî’ye göre mümkün varlıkları edimsel konuma taşıyan her ne kadar göksel cisimler olmuş olsa da zincirin en başında İlk Sebep olarak zorunlu bir varlığın olması gerekmektedir. Artık “o”, mümkün bir varlık olamama durumundadır. İkinci açımlama dahilinde düşünülecek olursa, Fârâbî’nin mümkün varlıkları gizillikten edimselliğe taşıyacak olan varlığın kendisinin daha önce edimsel konumda olması gerektiği ilkeli düşüncesidir. “Söz konusu ilke;’ gizil konumda bulunan bir şey, ancak daha önce edimsel konumda bulunan bir şey sayesinde edimsel olarak var olabilir’. ilkesidir. Böylece Fârâbî, olumsal varlıkların gizil konumdan edimsel konuma ulaşmalarını, yani nesnel varlıklarını, bir başka varlık türüne borçlu olduklarını temellendirmiş, bu temellendirme aracılığıyla da zorunlu varlık adını verdiği ikinci bir varlık alanının geçerliğini kanıtlamaya çalışmıştır. Buna göre, zorunlu varlık, var olmaması mantıksal bir çelişki doğuran varlıktır. Olumsal varlıkların, özleri ile varlıklarının birbirinden ayrı olmasına karşın, zorunlu varlığın özü ile varlığı birbirinin aynıdır.”149

Görülüyor ki Fârâbî, nesneler dünyasının olumsallığını Tanrı’nın zorunlu varlıktalığına dayandırılmakta, böylece de yukarıda belirtildiği üzere onun metafiziği 147 Toktaş, s. 46. 148 Fârâbî, Medeniye, s. 26. 149 Toktaş, s. 47.

teolojide merkezileşmektedir. Fârâbî’ye göre varlığı zorunlu olan “İlk Sebep”, evrendeki tüm olumsal varlıkların kendisinden taştığı bir ilk kaynak olarak konumlanmaktadır. İlk olan varlığı zorunlu olan varlıktır. “ O, varlığın kendisiyle (bihi), kendisinden (‘anhu) veya kendisi için (lahu) olacağı bir nedeninin olması mümkün olmayan bir var olandır (mevcuttur). Çünkü o ne bir maddedir, ne de bir madde veya taşıyıcı özne (mavzu’) ile kaimdir; tersine O’nun varlığı her türlü madde veya taşıyıcı özneden bağımsızdır. O’nun sureti de yoktur; çünkü suret ancak maddede olabilir eğer O’nun sureti olsaydı, özünün madde ve suretten meydana gelmesi gerekirdi. Eğer böyle olsaydı, o meydana gelmiş olduğu bu iki parça ile kaim olurdu ve bu durumda onun varlığının bir nedeni olmuş olurdu. (Çünkü bu durumda bu iki parçasından her biri, onun bütününün varlığının nedeni olmuş olurdu. Oysa biz onun İlk Neden olduğunu kabul etmiş bulunuyoruz).”150