• Sonuç bulunamadı

Fârâbî’de Faal Akıl

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FÂRÂBÎ’DE ÖZGÜR İRADE

3.1.7. Fârâbî’de Faal Akıl

Fârâbî için, ay-üstü alemi adına; İlk Var olan, ikinci dereceden sebepler olmakla aşkın akıllar ve Faal Akıl’dan söz edilmektedir. Fârâbî’ye göre, “Faal Akıl Birinci’ yi, İkincilerin hepsini ve kendi özünü bildiği gibi, özleri bakımından 174 Fârâbî, Fazıla, s. 30. 175 Fârâbî, Medeniye, s. 31. 176 Fârâbî, Fazıla, s.s. 29-30.

düşünülür (ma’kul) olmayan şeyleri de düşünülür kılar.”177

“İnsanda Faal Aklın yeri, göz karşısında Güneşin aldığı yere benzer. Nasıl ki güneş göze ışık verir, böylece göz Güneşten aldığı bu ışıkla, bilkuvve görücü iken bilfiil (fiil halinde) gören olur. Gene, bu ışıkla, göz, bilfiil görmeye sebep olan Güneşin kendisini de görür. Bilkuvve görülen renkler, gene bu ışıkla, bilfiil görülen renkler olur. Bilkuvve olan göz de, bilfiil göz olur.”178

Fârâbî’nin ay-üstü âlemi varlıkları adına yukarıda yapmış olduğu betimsel ifadeler ışığında; İlk Var olanın, İkincil sebepler olmakla aşkın akılların ve Faal Akıl’ın yukarıdan aşağı hiyerarşik bir dizilim gözettiği söylenilebilir. Görüldüğü gibi sözü edilen bu zorunlu hiyerarşik yapılanım gereği ay-üstü varlıkları adına İlk Var olan da dâhil olmak üzere iradi bir özgürlükten söz edilememektedir. Çünkü “Birinci” olmakla İlk Varlık; kendi özü ve bu özüyle bir ve aynı olan tözü üzerine düşünüp düşünmemek gibi Tanrısal bir istenç özgürlüğüne sahip olamamaktadır. O; salt tinsel olması bakımından mükemmel bir töze sahip olduğundan dolayı, bu mükemmel tözü düşünmek ve mükemmel tözünün mükemmel olan teorik bilgisine sahip olmakla konumlanmaktadır. Yine ikincil sebepler olmakla sayıları “On” olarak sonlandırılan, Aşkın Akıllar, yalnızca kendi özleri ve Tanrısal öz üzerine düşünebilme imkânına sahip kılınmaktadırlar. Göksel cisimler ise, özlerinde taşıyıcı maddeler içermiş olmakla birlikte, sûretleri dolayımıyla bilfiil düşünen akılsallardır. Onların düşüncelerinin konusu ise İkincil sebepler ile kendi özleri; dolayısıyla da “ Tanrısal öz “ olmaktadır. Her bir gökcismi, kesintisiz dairesel hareketlerle Tanrısal mutluluğu amaçlamaktadır. Söz konusu hiyerarşik dizilim çerçevesinde Faal Akıl ise, ‘ay-altı âlemine ait bir varlık olarak insan’daki bilkuvve düşünülür olan şeyleri, bilfiil düşünülür kılmakla Tanrısal mutluluğa hizmet sunmaktadır.” Faal Akıl, insana, düşünme gücünde tasarladığı bir şeyi kazandırır. İşte bu şeyin düşünen neftse gördüğü iş, ışığın gözden yana gördüğü işe benzer. Gene bu şeyle düşünen nefs ( en- Nefs un-Nâtıka ) Faal Aklı bilir (düşünür) ; bilkuvve düşünülür olan şeyler, bilfiil düşünülür olur. Gene bununla insan, bilkuvve akıl iken bilfiil akıl olur ve Faal Akıl derecesine yaklaşmak için olgunlaşma sürüp gider. Böylece o, daha önce kendi başına akıl olmadığı halde akıl; gene daha önce kendi başına düşünülür (ma’kûl)

177

Fârâbî, Medeniye, s. 4.

178

olmadığı halde düşünülür ve daha önce maddi düzeyde (heyûlânî) iken ilâhî bir varlık olur. İşte bu, Faal Aklın işidir.”179

Demek ki Fârâbî için Faal Akıl (Etkin Akıl), kavrayan bir varlık olarak insan aklını gizil konumdan edimsel konuma taşımaktadır. Yine Fârâbî’nin düşüncesinde Faal Akıl, yalnızca insan aklını edimsel konuma ulaştırmaktadır. O, aynı zamanda kavranılan varlıklar olarak ay-altı varlıklarının sûretlerini de gizil konumdan edimsel konuma taşımaktadır. Dolayısıyla Fârâbî’ye göre Faal Akıl, hem insan aklını, hem de sözü edilen sûretleri edimsel konuma getiren bir varlık olarak konumlanmakta ve o, hiyerarşik varlıklar diziliminde ay-üstü ayrık akıllarından sonuncusuna tekabül etmektedir. Fârâbî için. “ akılsal kuvvetle tasavvur edilme özelliğine sahip olan akılsallar (ma’kûlât) içinde tözleri bakımından bilfiil akıl ve bilfiil akılsal olanları vardır. Bunlar maddeden tamamen korunmuş olan varlıklardır; onlar içinde tözleri bakımından bilfiil akılsal olmayanları vardır. Bunlar ise taşlar, bitkiler gibi şeyler gibi genel olarak cisim olan veya maddi bir cisimde bulunan veya maddenin kendisi olan ve varlığını maddeye borçlu olan her şeydir. Çünkü bunlar ne bilfiil akıllar, ne de bilfiil akılsallardır. İnsanda baştan itibaren, onun tabiatı gereği var olan akla gelince, o akılsalların tasavvurlarını kabul etmek üzere hazırlanmış olan maddi bir istidattır. O, bilkuvve akıl, maddi akıldır; o aynı zamanda bilkuvve akılsaldır. Bir maddede olan veya madde olan veya maddi olan diğer şeylere gelince onlar ne bilfiil, ne de bilkuvve akıllardır. Onların bilfiil akılsallar olmaları mümkündür. Ancak onların tözleri, kendiliklerinden bilfiil akılsal olmaları için yeterli değildir. Aynı şekilde ne akılsal kuvvette, ne de insana tabiatın verdiği diğer şeylerde, kendiliklerinden bilfiil olma gücü vardır. Tersine bilfiil akıl olmak için akılsal kuvvetin, kendisini kuvveden fiile çıkaracak başka bir şeye ihtiyacı vardır. Ve o ancak kendisinde akılsallar ortaya çıktığında bilfiil akıl olur.”180

İşte daha önce ifade edildiği üzere Fârâbî için bilkuvve akılsalları, bilfiil akılsallar haline geçirecek olan fail, Faal Akıl’dır. Yine O; tözü bilfiil akıl olmakla maddesellik içermeyen bir varlıktır. “Bilkuvve akıl olan maddi (heyulani) akla güneşin gözün görmesine verdiği ışığa benzer bir şey veren bu akıldır.”181

Fârâbî’ye göre, “Maddi akıla ise edilgin (munfa’il) akıl denir. Akılsal kuvvette Faal Akıl’dan, akılsal kuvvete olan nispeti 179 Fârâbî, Medeniyye, s. 5. 180 Fârâbî, Fazıla, s. 57. 181 Fârâbî, Fazıla, s. 58.

güneşin görmeye olan nispeti gibi olan şey hasıl olunca, onda (yani akılsal kuvvetle) tahayyül kuvvetinde muhafaza edilen duyusallardan, akılsallar ortaya çıkar.”182