• Sonuç bulunamadı

Aristoteles’te İlk Hareket Ettiric

ARİSTOTELES’TE ÖZGÜR İRADE

2.1. AY-ÜSTÜ ALEMDE ÖZGÜR İRADE

2.1.2. Aristoteles’te İlk Hareket Ettiric

Aristoteles’in düşüncesinde, bilfiil var olan bir neden olmaksızın hareketin gerçekleşmesi mümkün kılınmamaktadır. “Hiçbir şey tesadüfi olarak hareket etmez. Her zaman belli bir nedenin var olması gerekir. Örneğin her şeyin hareket ettiğini, bir hareketin doğası gereği, bir hareketin zorlama sonucu veya aklın etkisiyle veya başka bir nedenle yaptığını görüyoruz.”55

53

Aristoteles, Metafizik II, s. 159.

54

Aristoteles, Metafizik II, s. 160.

55

1) Durumun söylediğimiz gibi olması mümkün olduğundan ve 2) eğer açıklamamız kabul edilmezse evrenin Gece’den, evrensel bir aralıktan ve var- olmayandan çıkması gerekeceğinden dolayı bu güçlükler çözülmüş olarak göz önüne alınabilirler. O halde kesilmeyen bir hareketle, yani dairesel bir hareketle her zaman için hareket halinde olan bir şey vardır. Bunu öte yandan sadece akıl yürütme değil, olgu da açıkça göstermektedir. O halde İlk Gök’ün ezeli-ebedi olması zorunludur. Yine o halde onu hareket ettiren bir şey vardır ve aynı zamanda hareket eden ve hareket ettiren ancak bir aracı varlık olacağına göre hareket etmeksizin hareket ettiren ezeli-ebedi, töz ve salt fiil olan bir uç şeyin varlığını kabul etmemiz gerekir.”56

Öyleyse Aristoteles için her hareket eden nesnenin, “bir şey” tarafından hareket ettirilmesi zorunlu bir durumdur. Çünkü aksi bir görüşün kabulü, bizleri “hareket eden nesnelerin, kendiliğinden hareket ilkesine sahip olabileceği” yanlış yargısına götürecektir. “Madem devinen nesne bir şey tarafından devindirilir, bir yer içinde devinen her şeyin de başka bir şey tarafından devindirilmesi zorunlu. Öyle ki, devindirenin kendisi de devindiğinden ötürü, o da başka bir şey tarafından devindirilir, yine o da başka bir şey tarafından. Demek ki bu sonsuza gitmeyecek, bir yerde duracak, devinmenin ilk anlamda/doğrudan nedeni olacak olan bir şey olacaktır.”57

İşte Aristoteles için hareketin ilk nedeni olan şey, ilk hareket ettirici olmak durumundadır. Ancak Aristoteles, ilk hareket ettiricinin evren üzerindeki hareketinin fiziksel bir hareket olmadığı görüşündedir. Çünkü Aristoteles’e göre fiziksel bir hareketin söz konusu olabilmesi için öncelikle, harekete sebep olan şeyin kendisinin hareket ediyor olması gerekmektedir. “Dediğimiz gibi, devindiren her şey olanak halinde devinebilir bir şey olduğundan ötürü devinir, onun devinimsizliği “durgunluk” (nitekim kendinde devinim için olan nesnenin devinimsizliğidir “durgunluk”). Böyle bir şey olarak devinebilir olana etkide bulunmak, işte bu devindirmek. O bunu temasla gerçekleştirir, dolayısıyla aynı zamanda etkilenir de. Bunun için devinim, devinebilir olarak devinebilir olan nesnenin tamamlanması, gerçekleşmesidir, bu ise devindirenin bir dokunduruşuyla olur, dolayısıyla o da etkilenir.”58

56

Aristoteles, Metafizik II, s. 166.

57

Aristoteles, Fizik, çev. Saffet Babür, YKY, İstanbul, 2005, (Fizik), s. 423.

58

Görülüyor ki Aristoteles için hareketin fiziksel olarak gerçekleşmesi, hareket ettirenle hareket ettirilenin karşılıklı bir temasını gerektirmektedir. Yine burada hareket ettirilenin, hareket ettiriciye verdiği bir tepki söz konusudur. Oysa söz konusu bu fiziksel etkinlik, ilk hareket ettiricin doğasına uygun görünmemektedir. Çünkü daha önce belirtildiği üzere, ilk hareket ettirici salt form olmakla madde-dışı bir doğaya sahiptir. Dolayısıyla maddi olmayan bir varlığın, hareket ettirdiği nesne üzerinde maddesel bir etkisinden, fiziksel bir temasından söz edilebilmesi mümkün değildir. Çünkü sözü edilen fiziksel dokunuş, ilk hareket ettiricinin doğasıyla uzlaşmamaktadır. Öyleyse Aristoteles’in düşüncesinde ilk hareket ettiricinin doğaya uygun, onunla uzlaşabilir nitelikte bir hareketi gerçekleştiriyor olması mümkün bulunmamaktadır. İşte madde-dışı bir doğaya sahip olması bakımından ilk hareket ettiricinin hareketi meydana getirebilmesi adına, kendisinin hareket ediyor olması gerekmemektedir. Dolayısıyla o, hareketsiz hareket ettiricidir. Kendisi hareket etmeksizin harekete sebep olmaktadır. Kendisi hareket etmeksizin hareket veren ilk hareket ettiricinin fizik-dışı bir biçimde harekete sebep olması gerekmekteydi. Öyleyse o, bir arzu nesnesi olarak hareketi gerçekleştirmektedir. “Şimdi arzunun ve düşüncenin konusu olan şeyler bu şekilde hareke ettirirler. Bu iki kavram en yüksek derecelerinde göz önüne alındıklarında, özdeştirler. Çünkü arzunun konusu görünüşteki iyi, akıllı isteğin konusu ise gerçek iyidir. Bir şeyi biz kendisini arzu ettiğimizden ötürü bize iyi görünmesinden ziyade, bize iyi göründüğü için arzu ederiz. Çünkü hareket noktası, düşüncedir. Düşünce ise düşünülenle harekete geçer ve iki zıtlar dizisinden biri, özü gereği düşünülendir. Bu olumlu dizide töz, ilk olandır. Tözde ise ilk olan, basit ve bilfiil olandır.”59

Demek ki Aristoteles’in düşüncesinde ilk hareket ettirici, evrendeki hareketi bir “arzu nesnesi” olarak gerçekleştirmekte ve “O” , en yüksek arzu edilir olmakla, en yüksek düşünülür olan ve en yüksek iyi olan varlığı da ifade etmektedir. Çünkü Aristoteles’e göre arzu edilir olan iyi olana özdeş kılınmaktadır. Ancak Aristoteles’in bu noktada “iştiha” adını vermiş olduğu duyusal arzu ile en yüksek arzu olarak nitelenen iradi arzu arasında bir ayrım yaptığı görülmektedir. Ona göre, ruhun akıl- dışı olan kısmında bulunan duyusal iştah (epithymia), görünüşte iyi olanı arzu etmektedir. Söz konusu duyusal arzu “oreksis” olarak adlandırılmaktadır. Ancak

59

Aristoteles için, ruhun akıllı kısmına ait olan ise “akıllı istek”, “iradi arzu”, “temenni”dir. O; “oreksis”,diğer deyişle “boulesis” olarak adlandırılır. Yine iradi arzu, gerçekte iyi olanı arzu etmektedir. Dolayısıyla, “boulesis”; “epithymia”ya üstün kılınırken aynı zamanda en yüksek arzu edilir olan (to proton orekton) da görünüşte arzu edilir olana üstün kılınmaktadır. Anlaşılacağı üzere, en yüksek arzu edilir olan ( to proton orekton), en yüksek düşünülür olan ( to proton noeton)a ve gerçek iyi olan (to on kaln)a özdeş kabul edilmektedir. “Ancak kendinde iyi ile kendinde arzu edilir olanın her ikisi de aynı diziye aittirler ve bu dizide ilk olan, her zaman en iyi olan veya en iyiye benzer olandır.”60

Öyle görünüyor ki, Aristotelesçi düşüncede kendinde iyi olan; kendinde arzu edilir olan ve kendinde düşünülür olandır. O; İlk Olan, basit ve bilfiil olandır. Onun ilk küreyi ve diğer evrenin iç kürelerini aşk ve arzu uyandırarak hareket ettiriyor olması; “İlk Olan”ın Aristoteles tarafından evrendeki değişmenin hem ereksel nedeni, hem de etkili nedeni olarak tasavvur edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Aristoteles için ilk hareke ettirici, ereksel neden olarak etkili neden olmaktadır. “Ancak hiçbir zaman var olmayan, her zaman var olması gereken bir şey anlamında ereksel neden değildir; etkisi tüm evren içinde, var olan her şeyin-her durumda rastlantı ve özgür iradenin karanlık alanı dışında kalan her şeyin-kendisine bağlı olduğu bir biçimde yayılan öncesiz ve sonrasız olarak canlı varlıktır.”61

Görülüyor ki Aristoteles’in metafiziği adına, ereksel neden (eromenon), bir arzu nesnesi olarak evreni hareket ettirmekte; söz konusu hareket, ilk hareket ettiricinin hareketini gerekli kılmamaktadır. Tüm diğer gök küreleri, kendileri hareket ettirildikleri için hareket etmekte ve adeta ilk hareket ettiricinin kendilerine verdiği hareketi birbirlerine iletmektedirler. Dolayısıyla bu noktada Aristoteles, ilk hareket ettiriciden; evren içerisinde etkisi görülmeyen, geleceğe yönelik idealize bir “ereksel neden” olarak söz etmemektedir. Aksine o, bilfiil ve ezeli-ebedi bir varlığa ve gerçekliğe sahiptir. Yine Aristoteles’in “Gök Üzerine” adlı kitabının farklı pasajlarında gökcisimlerinin canlı varlıklar olduğunu ifade ettiği cümleler görülmektedir. “Ne ki biz yıldızları, birlikler düzeni taşıyan ama tamamen ruhtan bağımsız cisimler olarak düşünüyoruz. Oysa onları eyleme ve canlılığa katılan varlıklar olarak da ele almamız gerekir. Ancak böylece olanlar, hiç de usa aykırı

60

Aristoteles, Metafizik II, s. 167.

61

görünmeyecektir. Nasıl bedenlerle ilgili olarak, kimi hiç beden çalışması yapmadığı halde sağlıklıdır, kimi için bu küçük gezintilerle gerçekleşir, kimi ise kendisini paralasa iyi durumu bulamaz, hatta tersi gerçekleşir, tıpkı bunun gibi en iyiyi zaten sahip olan birinde iyi bir eylemden bağımsız olarak zaten vardır, ona en yakın olan azıcık, tek bir eylemle bunu elde eder, daha uzak olanlarınsa daha çok eylemde bulunmaları gerekir. Bunun ne kadar olduğunun ve ne sıklıkla yapılması gerektiğinin doğrusunu bulmak zor iştir.”62

İşte bu pasajda Aristoteles, yıldızların eylemlerinin tıpkı hayvanların ya da bitkilerinki gibi olduğunu düşünmekte, dolayısıyla göksel cisimlere bir canlılık izafe etmektedir.

Şimdi, “en yüksek derecede en iyi şey amacına ulaşmaktadır. Bu olmuyorsa en iyiye ne denli yakınsa o denli iyi olur. İşte bunun için yeryüzü de hiç devinmiyor, ona en yakın olanların devinimleri en az. Çünkü bunlar sınıra ulaşamazlar, en tanrısal başlangıcın, ilkenin belli bir noktasına kadar ulaşabilirler. İlk gökyüzü hemen tek bir devinim aracılığıyla ulaşır. Birinci ile sonuncunun arasındakiler ise ulaşırlar ama pek çok devinim aracılığıyla.”63

Yukarıda betimlendiği üzere ilk küre ve diğer iç küreler, “ereksel bir neden olarak” ilk hareket ettiriciyi arzulamakta ve düşünmektedir. Çünkü “o”, kendinde iyi olmakla, kendinde arzu edilir olandır. Dolayısıyla Aristoteles bu noktadan itibaren “en iyi olan varlık” a “Tanrı” kavramının gerektirdiği bir takım sıfatları izafe etmeye başlamaktadır. Nitekim en iyi olmakla kendinde arzu edilir olan Tanrı; ilk olan, basit, salt form, bilfiil olandır. Tanrı, tüm Gök’ün kendisine bağlı olduğu en yüksek iyi olmakla “ereksel neden”dir. “Bu durumda ereksel neden, aşkın nesnesi olarak hareket ettirir ve bütün diğer şeyler, kendileri hareket ettirildikleri için hareket ederler. Şimdi eğer bir şey hareketli ise, bu onun olduğundan başka türlü olmaya elverişli olduğu anlamına gelir. O halde eğer onun fiili, yer değiştirme hareketinin ilk biçimi ise, bu yalnızca değişmeye tâbi olması bakımından başka türlü olmasının mümkün olmasından, yani töz bakımından başka türlü olmasının mümkün olmayıp yer bakımından öyle olmasının mümkün olmasından ötürüdür. Ancak kendisi hareketsiz kalarak hareket ettiren bilfiil var olan bir varlık olduğuna göre, bu varlık hiçbir biçimde olduğundan başka türlü olamaz. Çünkü yer değiştirme hareketi, değişmelerin ilk türüdür ve ilk yer değiştirme hareketi de dairesel yer değiştirme

62

Aristoteles, Gök Üzerine, çev. Saffet Babür, Ankara, 1997, (Gök), s. 143.

63

hareketidir. “İmdi işte bu dairesel hareketi meydana getiren, İlk Hareket Ettirici’ dir. O halde İlk Hareket Ettirici, zorunlu bir varlıktır ve zorunlu olarak var olması bakımından da onun varlığı İyi Olan’ dır ve bu anlamda da o, ilkedir.“64

Aristoteles, Tanrı’nın zorunlu bir varlık olduğunu söylemekle Metafizik II’de zorunlu olanın üç anlamından söz etmekte; ancak o, özellikle şu iki anlam dahilinde zorunlu bir varlık olarak Tanrı’dan söz etmiş olduğunu bizlere düşündürmektedir. O, “kendisi olmaksızın İyi’nin olmasının imkânsız olduğu anlamda zorunlu olan, başka türlü olması mümkün olmayan, yalnızca tek bir tarzda var olmasının mümkün olduğu anlamında zorunlu olan”65

varlığın Tanrı olduğunu ifade etmektedir. İşte Aristotelesçi metafizikte Gök, zorunlu varlık olmakla Tanrı’ya, bu ilk ilkeye bağlıdır.

Yukarıda ifade edildiği üzere, İlk Hareket Ettirici, kesin anlamda kuvve ve değişimden arınmış olması bakımından O’nun olduğundan başka türlü olması imkân dahilinde değildir. O; zorunlu olarak bilfiil ve hareketsiz olmak durumundadır. Yine Aristoteles için Tanrı, “en yüksek anlamda iyi” olduğundan, onun doğasına karşıt olan hiçbir şey onun üzerinde etkide bulunamamaktadır. Aksine Tanrı’da; “Tanrısal iç zorunluluk” ile “Tanrısal mükemmellik” birbirini karşılamakta ve bu bağlamda O; doğasına uygun olarak hareketi gerçekleştirmekte, evren üzeride etkide bulunmaktadır. Aristoteles’te Gök, bu İlk İlke’ye bağlı olarak, ona duymuş oldukları bir aşk ve arzu tarafından hareket ettirilmekle, her türlü rastlantı ve iradi özgürlüğün alanından da koparılarak; zorunluluğa ve belirlenmişliğe hapsedilmektedir. Yine Tanrısal zorunluluğun ve belirlenmişliğin alanı, Aristoteles için en yüksek iyi olmakla kendinde iyi olanın ve kendinde arzu edilenin ve düşünülenin alanı olarak Tanrısal iyiliği, mükemmelliği ve aydınlığı ifade ediyor görünmektedir. Rastlantının ve özgür iradenin karanlık alanı ise, görünürde iyi olanın, duyusal iştahın alanı olmakla “Göksel Âlem”den kesin bir biçimde ayrı tutulmaktadır.

2.1.3 Aristoteles’te Göksel Akıllar ve Tanrı’nın, Göksel Cisimler